05/05/2020 | Yazar: Ali Erol

Nisan’ın son haftasından homofobik nefret “köşe”leri Yeni Şafak, Sabah, Hürriyet, HaberTürk, Star, Akşam, Diriliş Postası ve Akit yazarlarından...

Muhafazakâr “köşe”ler “mevzu”nun hak hukuk hürriyet meselesi olduğunu görmezden geliyor!    Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Fotoğraf: Homofobi ve Transfobi Karşıtı Yürüyüş, 17 Mayıs 2008, TBMM, Ankara

Nisan ayının son haftasından cinsiyetçi ve homofobik nefret “köşe”lerini Yeni Şafak, Sabah, Hürriyet, HaberTürk, Star, Akşam, Diriliş Postası ve Akit yazarlarından seçtik.

“Muhafazakâr korona korosu: Hayat eve sığar ama LGBTİ+’lar helak olsun!”, “Covid-19 bahane, homofobik nefret bedava!” ve “Homofobik nefret korosundan nakaratlar!” başlıklı ilk üç haftanın ardından Nisan ayının son haftasından cinsiyetçi ve homofobik nefret “köşe”leri Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın eşcinselleri ve HIV’le yaşayanları hedef gösteren Cuma hutbesi ile doldu.

Homofobik nefret söylemiyle bendini aşıp “köşe”lerine sığmayan gazete yazılarını okumaya devam ediyoruz…

Yeni Şafak “köşe”lerinden linç ve nefret suçuna teşvik!

Yeni Şafak Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül, “köşe” yazısına “Sokakta, gördüğünüz her yerde, yüzlerine tükürün!” başlığını atıyor, yetinmiyor, köşesinden taşan manipülasyon, dezenformasyon ve de nefreti “başlık”tan taşırmaya devam ediyor: “İslamofobik cephe bunlar. Çıldırıyorlar… Dengelerini, akıl sağlıklarını kaybettiler. 30 yıldır “Müslüman soykırımı” yapanlar orada mı örgütlendi? O bildiri hiç unutulmaz. Gün gelir, yedirirler size! Her Müslüman Ankara Barosu’na dava açmalı.”

Yeni Şafak’tan Karagül’ün yazı başlığındaki nefret boşalmasına, gazetenin bir twitter takipçisi, “Benzin de alsınlar mı?” tepkisi verirken, çarpıtmada sınır tanımayan “köşe” yazarı, Diyanet İşleri Başkanı’nın eşcinsellere yönelik hedef gösterme ve nefret söyleminin üstüne çıkmak için Ankara Barosu’nun hukuksal tepkisinin “islamofobi” olduğunu iddia ediyor! Yeni Şafak “köşe” yazarı, “alçaklar” dediği Ankara Barosu’nun yayımladığı açıklamayı “Tam anlamıyla bir İslomofobi örneğidir.” diye çarpıtırken de “islamofobi” terimini yanlış yazıyor. 

Karagül, Diyanet’in LGBTİ+’ları ve HIV’le yaşayanları hedef gösteren nefret hutbesini kınayan ve Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün tepkisinin ardından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın soruşturmasına maruz kalan Ankara Barosu’nu düşmanlaştırarak “köşe”sine devam ediyor.

Diyanet’in LGBTİ+’ları hedef gösteren nefret söylemine itiraz eden Ankara Barosu’nun tavrına “sapkınlık” diyen Yeni Şafak’tan Karagül, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın söylemini eleştirmeyi ve itiraz etmeyi sanki “islam”a açılmış bir savaş, bir “müslüman soykırımı” nitelemeleriyle çarpıtmada sınır tanımıyor.

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ı eleştirenleri “iç düşman” olarak adlandıran Yeni Şafak “köşe” yazarı, “Görülmemiş bir toplumsal reaksiyon şarttır.” diyerek kışkırtarak, işi, sokakta linç çağrısına ve nefret suçuna teşvike vardırıyor.

Yeni Şafak “köşe”lerinden Tamer Korkmaz, manipülasyon, dezenformasyon ve de nefret saçmada neden geri kalsın, “Korona günlerinde Laikçi Faşizm!” başlıklı yazısıyla yok mu abartan dedirtiyor.

Yeni Şafak’tan Korkmaz, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın eşcinselleri hedef göstermesine itiraz edenleri “LGBTİ lobisi” olarak kodluyor. Karagül’ün “alçaklar” dediğine, Tamer Korkmaz, “aşağılık” diye devam ediyor: “Hülasa, LGBTİ lobisinin Laikçi Faşist refleksinden bahsediyoruz!” “Köşe” yazarı Korkmaz, Ali Erbaş’ın söyleminin “nefret suçu” olarak tanımlanmasını ise “inançlarımıza hakaret ettiler, aşağılamaya yeltendiler” diye çarpıtırken, “lGBTİ lobisi” ve “Batıcı-Laikçi Kafa” nakaratını tekrar etmelere doyamıyor.

Yeni Şafak “köşe” yazarı Tamer Korkmaz, homofobik nefret söylemine, “LGBTİ Lobisi” diye kurguladığı komplosu ile devam ediyor: “LGBTİ’yi selamlayan Canan Kaftancıoğlu’ndan LGBTİ’nin paçavrasıyla poz veren Tunç Soyer’e kadar Kılıçdaroğlu’nun CHP’si LGBTİ Lobisi’nin Siyasi Ayağı olmaktan dolayı pek gururludur!”

Yeni Şafak yazarı Karagül gibi Korkmaz da, “sapkınlar” dediği “LGBTİ”leri düşmanlaştırıyor ve hedef gösteriyor: “LGBTİ’yi savunanlar, eşcinselliği bir başka deyişle sapkınlığı Müslüman Türkiye’ye dayatmaya çalışanlar için seferber olmuşlardır. Eşcinselliği özendirmek için yıllardır sürdürülen kirli faaliyetler; çoktandır açıktan, çok yönlü ve “tam teşekküllü” propaganda aşamasında seyrediyor.”

Yeni Şafak’tan bir başka “köşe”, İsmail Kılıçarslan, Nisan ayının son haftasının gündemini “Ali Erbaş yalnızdır!” başlığı ile yazarken, bir twitter takipçisi, “Abi gına geldi şu edebiyatlardan” mesajı ile karşılıyor.

Meğer “nefret”e maruz kalan ve de “yalnız” bırakılan Diyanet’in başıymış! Yeni Şafak “köşe” yazarı Kılıçarslan’ın kendi kurup kendi inandığı “edebiyat”tan nefret nakaratları: “Azgın azınlık”, “sessiz ve makul çoğunluk”, “leş gibi”, “kuduz köpek”…

Sabah “köşe”leri eşcinselliğin sosyolojik seyrini inkâr ediyor…

LGBTİ+ hareketin yıllardır yürüyüşlerde yükselttiği “Susma haykır, eşcinseller vardır” sloganını, “Durma haykır, eşcinsellik günahtır!” diye bozmaya çalışan Sabah “köşe” yazarı Hilal Kaplan, “bir sosyolog olarak” yazdığını söylese de manipülasyon, dezenformasyon ve de nefret korosunun nakaratlarını tekrar etmede beis görmüyor. Diyanet İşleri Başkanı’nın eşcinselleri hedef gösterdiği söylemini “anayasa gereği vazifesi” olarak sarf ettiğini söyleyen Sabah “köşe” yazarı, aynı “anayasa”nın 10. ve 90. maddeleriyle LGBTİ+ yurttaşları da ayrımcılığa karşı güvenceye aldığını bilmezden geliyor.

Sabah “köşe” yazarı Kaplan, Nisan ayının son haftasından devam yazısının ikincisine, “Amaç aile kurumunu ortadan kaldırmak” başlığı ile devam ediyor. “Eşcinsel hareket”i “toplum dışı” görünce haliyle, “toplumun bütün kutsal değerlerine saldıran siyasi bir kimlik” yaftalaması ve düşmanlaştırması kendiliğinden geliyor. Ardından geleneksel cinsiyetçi ve homofobik ayrımcı ve nefret nakaratları gelsin: “Gençler ve aile kurumuna tehdit”, “İslâm düşmanlığı”…

Eskilerin “yatak odası”na karışan mı var, ne hakkı hukuku reaksiyonunu tekrar eden Sabah “köşe” yazarı Hilal Kaplan, “siyasi bir kimlik” haline gelmeyin diyor, “kamusal”da görünmeye kalkmayın diye de ekliyor. “Bir sosyolog olarak” yazdığını söyleyen Sabah “köşe” yazarı, manipülasyon, dezenformasyon ve de nefret korosunun nakaratlarını tekrar etmekten kendi dediğini unutuyor, eşcinselliğin, psikoloji ve psikiyatri sahasında kalmasını, sosyoloji ve siyasetbilim sahasında seyretmeye yeltenmemesini istiyor. Haliyle geriye LGBTİ+’ların anayasal eşit yurttaşlık taleplerinin inkârına cinsiyetçi ve homofobik nefret kılıfları kurmak kalıyor!

Sabah “köşe” yazarı Melih Altınok, “En çok neyi özlediniz?” başlıklı yazısında, güya mevzuun “Ankara Barosu'nun binlerce yıllık dinlerin eşcinselliğe bakışını yargıya "şikâyet" etmesi” olmadığına dikkat çekiyor. “Farkında mısınız bilmiyorum ama eşcinsel bir yargı mensubunun uğradığı somut bir ayrımcılık örneği üzerinden konuşmuyoruz.” diye de ekliyor ama söz konusu “mevzu”yu, Diyanet İşleri Başkanı’nın eşcinselleri hedef göstermesini, yasama, yürütme ve yargı’nın hedef gösterilen eşcinselleri yurttaş yerine koymadığından eşcinsellerin zaten görünür bir “yargı mensubu” veya hayatın, çalışma hayatının herhangi bir alanında eşit hak hukuka sahip olmadığı gerçeğini görmezden gelmeyi tercih ediyor.

Sabah “köşe” yazarı Engin Ardıç, “Bu sefer güzel söylemediniz Behiye Hanım” başlıklı yazısında homofobik nefret kokteylini sallamaya devam ediyor: “LGBT diye bir örgüt var. Bayrakları bile var, rengarenk... Kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, mor... Azıcık PKK bayrağını andırmıyor değil ama o kadar da olur.”

Hürriyet, “mevzu”nun hak hukuk hürriyet meselesi olduğunu görmezden gelmeyi tercih ediyor…

Hürriyet’ten Abdülkadir Selvi, “Yeni gündem ekonomi” başlıklı “köşe” yazısında, “Diyanet İşleri Başkanı camide hutbe okurken LGBT’ye mi soracak?” buyuruyor. Türkiyeli eşcinseller çeyrek yüzyılı aşkın bir süredir eşit yurttaşlık hakkı mücadelesi verirken, en azından Hürriyet “köşe” yazarının, “sana mı soracam ulan ibne” demek yerine “sana mı soracam be LGBT” demek zorunda kalmasına sevinsin! Selvi, çünkü, daha fazlasını beklemeyin diyor; Diyanet İşleri Başkanı’nı savunacam diye sure saydırıyor ama anayasayı ağzına bile almıyor.

“Mevzu”nun “islam” tartışması olmadığını, hak hukuk hürriyet meselesi olduğunu görmezden gelmeyi tercih eden Hürriyet “köşe” yazarı Abdülkadir Selvi, manipülasyon, dezenformasyon ve de nefret saçmada Yeni Şafak yazarlarından geri kalmayacağını ilan ediyor: “LGBT’sinden Ankara Barosu’na kadar hepsi harekete geçti. Bıraksan Ali Erbaş’ı ipe çekecekler.”

HaberTürk’ten Karaca, LGBTİ+’lere, kamusalda “fazla eksibisyonist” olmayın diyor…

HaberTürk “köşe” yazarı Nihal Bengisu Karaca, “Ankara Barosu'nun ergen atarı” başlıklı yazısında, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın eşcinselleri hedef göstermesini “sorun analizi” olarak doğru bulduğunu, ardından Erbaş’a destek çıkan Din İşleri Yüksek Kurulu’nun savunmasına katıldığını söylüyor.

HaberTürk “köşe” yazarı Karaca, uzatmıyor, “siz” diyor, LGBTİ+’lerin anayasal haklarını savunur ve normal görürseniz, Diyanet Başkanı’nın LGBTİ+’lerin varoluşunu, hak ve hukukunu tanımama hakkı da normaldir, diye ekliyor. Ardından, AKP’nin ilk yıllarındaki süreçte Türkiye Cumhuriyeti’nin AB müktesebatı doğrultusunda ayrımcılıklara karşı insan haklarını gözetirken fazla ileriye gidilmesini eleştiriyor.

Nihal Bengisu Karaca, AKP’nin iktidara geldiği dönemlerde gey cinayetleri işleniyordu, ‘merhamet’ gereği rıza göstermedik ama gelinen noktada LGBT hareketi artık öldürülmemekle yetinmiyor, diye yakınıyor. HaberTürk “köşe” yazarı, LGBTİ+ hareketin üslubunun “edepsiz” olduğunu söylüyor, herhalde “teşhirci” demeyi “ayıp” gördüğünden olsa gerek, Onur Yürüyüşlerinin “fazla eksibisyonist” olduğunu ekliyor.

HaberTürk “köşe” yazarı Nihal Bengisu Karaca da, Sabah’tan Hilal Kaplan gibi “sosyoloji”den bahsediyor ve Ankara Barosu’nu “sosyolojinin farkında olmamak” ve “sosyolojiyle kavga etmek”le suçluyor. Haliyle, eşcinselliğin hedef gösterilmesini, LGBTİ+’lerin maruz kaldığı ayrımcılığı, nefreti ve de vatandaşlık haklarından mahrum bırakılmalarını, nihayetinde Baro’ya açılan soruşturmayı, “O sosyolojinin öfkesine muhatap olmak.” ayarıyla görüyor.

“Nihayetinde uluslararası sözleşmelere de imza atmış laik bir devlette yaşıyoruz” hatırlatmasını inanç hürriyeti için yapan Karaca, aynı sözleşmeler ile homofobik nefret söyleminin hedefindeki eşcinsellerin de anayasal güvenceye dahil olduğunu unutmayı tercih ediyor.

Cinsiyetçi, transfobik, homofobik nefret söylemi üretme, yayma ve teşvik yayın organlarından muhafazakâr “köşe”ler sanki uzun süredir her vesile ile İstanbul Sözleşmesi’ne karşı kampanya yürütmüyorlarmış gibi, HaberTürk “köşe” yazarı Nihal Bengisu Karaca, “Ankara Barosu’nun sergilediği tutum nedeniyle yine ‘İstanbul sözleşmesi’ hedef tahtasına konmuş durumda” diyebiliyor. Karaca, yetinmiyor, kadın hareketine ayar vermekte beis görmüyor: “Bazı feministler Türkiye sosyolojisinde, LGBT hakları ile kadın hakları mücadelesinin aynı torbada olamayacağını anladılar ama sesleri küçük forumların tartışma çeperini aşıp duyulamadı. Keşke duyulsaydı. Çünkü şimdi ‘anlamayanlar’ yüzünden, kadınlar bedel ödeyebilir.”

Star “köşe”lerinde “neşter” elden ele…

Star “köşe” yazarı Fadime Özkan’a göre, “Ankara Barosu hem cahil, hem provakötör”! Gerisi gelsin: “eşcinselliği yüceltmek”, “sapkınlık”, “cahil”, “hadsiz”, “çakallık”, “azgınlar…

Meğer Star “köşe” yazarı, “Kendisini LGBT olarak tarif eden insanların yatak odalarını merak etmiyor”muş! Gerisi gelsin: Lakin, “Bunu herkese duyurmaya çalışmaları çok ayıp, Bir insanın kendini yatak odası kimliğiyle tanıtması son derece zavallıca, O yüzden de mahrem alanda yaptıklarını sokaklarda orada burada sergilemelerine, sapkınlıklarını “onur” diye pazarlamalarına izin verilmemelidir.”

Star “köşe” yazarı Fadime Özkan’ın “hoşgörüsü” bu kadar! Ardından “Meslek odalarına neşter şart” diye devam ediyor: “LGBT azgınlığı ve saldırganlığı.”

“LGBT lobisi” nakaratıyla homofobik nefret korosuna katılan Özkan saydırıyor: “sapkınlık”, “azgın lobi”… Star “köşe” yazarı Fadime Özkan, “Kamu kurumu niteliği taşıyan meslek kuruluşları bir an evvel kapsamlı bir reformdan geçirilmeli ve demokratik bir yapıya kavuşturulmalı” derken tabii ki Diyanet İşleri Başkanığını kastetmiyor: “Türkiye Tabipler Birliği (TTB), Türkiye Barolar Birliği (TBB), Türkiye Mühendisler Mimarlar Odası (TMMOB) gibi meslek örgütleri hem iç yapılanmaları ve işleyişleri, hem de oda yönetimini ele geçiren bir grubun o meslek grubunun adını kullanarak her meselede çiğ siyaset yapması demokrasimiz adına utanç verici.”

Star’dan Fadime Özkan’ın “meslek odalarına neşter” çağrısını bir diğer “köşe” yazarı Halime Kökçe tekrar ediyor ve “Laikliğin teminatı olarak eşcinsellik” başlıklı yazısı demokrasiden ne anladığını ortaya koyuyor: “İnsanlığı tehdit eder boyutlara gelen ve o nispette de meşruiyet elde etmeye çalışan eşcinsellik savunuculuğu bizim ülkemizde, bir de bunların üstüne, laikliğin teminatı sayılıyor handiyse. Eşcinselliği normalleştirmenin ve bir kimlik siyaseti haline getirmenin dahası din ve vicdan hürriyeti gibi temel bir hakkın diyeti olarak Müslümanlara dayatmanın tohumları 28 Şubat günlerinde atılmıştı aslında. Başörtülülerin haklarını savunan liberal sol cenahın demokratlık testiydi bu bize. Bugün artık ailenin ve nesebin korunması gibi en temel gereklilikleri tehlikeye atacak boyutlara ulaşmış durumda.”

Star’dan bir başka “köşe” yazarı Sibel Eraslan, “İslam nefretiniz, ne zaman bitecek?” başlıklı yazısı ile manipülasyon, dezenformasyon ve de nefret korosunun nakaratlarını tekrar ediyor: “Eşcinsel olmanın esas, kadın ya da erkek olmanınsa anormal, sapkınlık, gericilik olduğunu düşünüyorlar. Ve çok kindarlar. Eşcinsel olmayan herkes suçlu onların nazarında.”

Homofobik nefret korosundan hep aynı nakarat…

“Bu sefer "laiklik" değil, "hibinoluk" elden gidiyor!” başlıklı yazısı ile Akşam “köşe” yazarı Hikmet Genç: “Dinsizliğin donsuzluğun seni ilgilendirir. Benim dinim haram diyorsa haram olduğuna inanırım. Eşcinsel lobicilik midir, Lğbt midir her ne ise, inancımla kültürümle ayrışıyorum bu güruhtan.”

 “Diyanet’i Kapatalım, İslam’ı yasaklayalım” başlıklı yazısı ile Diriliş Postası “köşe” yazarı Ferhat Ersin: “Benim merak ettiğim şu: Ankara Barosu, tamamen eşcinsel ibnelerden ve lezbiyenlerden mi oluşuyor? Bir de #LGBTHaklarıİnsanHaklarıdırdiye başlık açmışlar Twetterda!.. İnsan olan; insani sınırlar içinde kalır; hayvanların bile yapmadığı aşağılık fiilleri yapmaz!.. Kadın kadına, erkek erkeğe cinsellik yaşayanlar hayvandan aşağı yaratıklardır. En aşağılık hayvanlarda bile bunu göremezsiniz!.. İnsanın ahlakı, namusu, haysiyeti, onuru, şerefi olur!.. Eş cinseller hastaysa tedavi edilmeli, sapıklıktan yapıyorsa toplumdan tecrit edilmelidir!..”

“ABD bir masal, Avrupa da koca bir balonmuş…” başlıklı yazısı ile Diriliş Postası “köşe” yazarı Muzaffer Kahraman: “Belli ki, bu sapkın küresel çatı örgütü LGBT’nin hedefinde İslam dünyası bulunmaktadır. İslam ülkelerinde pozisyon almak isteyen bu tekerleklerin asıl amaçları ise; bu haysiyetsizliği meşru göstererek muazzez milletimizin çocuklarını bu alçaklığa alıştırmaktır.”

“Koronayı unutun!” başlıklı yazısı ile Yeni Akit “köşe” yazarı Abdurrahman Dilipak: “Zaten Korona’nın sentetik bir mikrop olduğu başından beri söylenip duruyor. Kimler tarafından ve niçin üretildiği de belli. LGBT, CEDAW, İstanbul Sözleşmesi’ni üreten akıl üretti Korona’yı aslında!”

“Ramazan günü, beni affedin!” başlıklı yazısı ile Yeni Akit “köşe” yazarı Ali Karahasanoğlu: “Gayri ahlaki hayatı savunanlar.. Bunun bir hak, özgürlük olduğunu iddia edenler.. Birçok hastalığın da sebebi olduğunu, tıp uzmanlarının açıkladığı “kadın kadına” veya “erkek erkeğe” ilişki içinde olanların nasıl bir pervasızlıkla, toplumu zehirlediklerini birçok yerini de sansürleyerek bilginize sunayım. Geçtiğimiz yıllarda, gay-lezbiyen takımının yaptığı bir yürüyüşte açılan afişleri affınıza sığınarak veriyorum…”

Nefret söylemini doğrudan üreten, yayan, okurlarıyla takipçilerini teşvik eden medya organlarından Akit’in, Nisan ayının son haftasında, ayrımcı dil ve nefrette sınır tanımayan diğer “köşe”leri ise şöyle sıralandı: “Ali Erbaş ve mahallenin köpekleri!”, Yaşar Değirmenci; “Diyanet hangi günahlarla, ne kadar mücadele edebilir?”, Kenan Alpay; “Lut Kavminin Sapkınları Hala Yaşıyor”, Vehbi Kara.

 Not: Bu haberde, alıntıların yazım hatalarına dokunulmuyor; olduğu gibi alınıyor.


Etiketler: medya
İstihdam