07/09/2007 | Yazar: Nil Sorgun

Nil Sorgun.

Nil'in Güncesi - I Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı Nil Sorgun. Biraz melankolik ama umut dolu… Şaşkın ama kendini, insanları tanımaya çalışan… Bazen aşkları harcayan, bazen aşkları harcanan… Yirmi yaşında, Ankara’da tek başına yaşayan üniversite öğrencisi, lezbiyenliğiyle barışıyor, güncesinin her sayfasında ve yepyeni bir dünyayla tanışıyor. Nil, korkularından arınabilmek, açılabilmek için yazdığı hayatının iki sayfasını cuma günleri size veriyor.

GÜNCE - Sayfa 1

Sözde çok bilgili, kültürlü babam yine beni delirtti. Yolda sakin sakin yürüyoruz, birileri de otobüse yetişmeye çalışıyor. Baktı ve mükemmel cümleyi kurdu; ‘Şuna bak ibne midir nedir?’ İçimde büyüyen sıcaklık, ağzımdan çıktı yine: ‘Ne yaptı o adam sana? Ne zararını gördün? Tek sorun senden farklı yürümesi mi yani?!’ İstediğim tartışmak falan değildi. Sadece bir an düşüncesinde bir kıvrım yaratma isteğiydi, ben geceleri ekşi ve gereksiz korkularımla kıvranırken...

Susuz, ılımlı falan ama evime, Ankara’ya dönmeli artık. Paranoyalarım sıcakla beraber daha çok artıyor burada. Dün gece, açıldığım insanların ellerinin arasına verdiğim, beni yok edebilme yetisini düşündüm. İçlerinden bazıları bunu yapmaya kalkışmasalardı bu korkular hiç olmayacaktı ya da ben doğru insanlara güvenseydim. Soluk, sarı bir kağıda hepsinin ismini yazmalı, sonra tek tek öldürmeli ve son olarak ucu bitmek üzere olan bir kurşun kalemle isimlerin üstünü çizmeli. Korku o zaman biter mi? Ben burada iyi değilim sanırım. Bitmeyen korku beni yalnızlığa sürüklüyor. Düşündükçe, yanlarında cennette gibi hissedeceğim insanların yanlarına gitmeyi, rahatça eğlenebileceğim yerlere gitmeyi erteledikçe erteliyorum. Bu korkular değil mi zaten kadının seni terk etmesinin sebebi?!

Korkak! Çık artık ininden, sokaklarda yürü, yüzleri izle, o aşk gerçekleştiyse, o fikirler de değiştirilebilir. Yalnız olmadığını bile bile bu mahkumluk niye?

GÜNCE - Sayfa 2

Bir yıl önce bugün başlamıştı her şey. Yüksel çıkışından inerken gördüm seni. Herkesi birilerine ve bir yerlere kavuştururken, beni yalnızlığa bıraktığını düşündüğüm Ankara metrosunun yüzlerce yolcusu arasındaydın. Uzun mor atkın yerleri yalayıp geçerken, reklam panolarına baktığını gördüm: ‘ Herkes buraya bakar!’ Tek reklam buydu ama sen herkes miydin? O hüzünlü duruşun, kocaman ela gözlerin ve yamuk yürüyüşünle herkes değildin, benim için. Şimdiye kadar kaç kere aynı kırmızı ışıkta beklemiş, aynı salonda, aynı filmin, aynı karesine gülümsemiş, aynı otobüse binmiş, aynı temsilin, aynı karakterinde kendimizi bulmuş, aynı kişiden Ego almış, onca yemek arasından aynı yemeği seçmişizdir?

Ankaray’ın gelmesini dört dakika boyunca beklerken sen, ben yan yana oturmamız için, olup olmadığını bilmeden, Tanrı’ya yalvarıyordum. Oldu! Küçük kulaklarını dolduran, küçük kulaklığın neler haykırdığını merak ettim. Ve ilk defa o deli kurgularımdan, benim için deli, birini gerçekleştirdim. ‘Ben de dinleyebilir miyim?’ dediğimde gözlerinden yanaklarına yayılan şaşkınlığı, ince dudaklarındaki gülümsemeyi tekrar görmeyi çok isterdim. Kulağımıza haykırılıyor; ‘Gocce di Memoria’. İkinci deli kurgum; başımı omzuna dayayacağım, ellerim titriyor, her yanımda gözenekler dışa dönüyor, soluğum hızlanıyor ve sen başını omzuma dayıyorsun! Saçların göğüslerimi örterken kadın kadına aşk başlıyor.


Etiketler: yaşam
nefret