27/09/2013 | Yazar: Kaos GL

Okulun en havalı iki çocuğu okula göz kalemi çekerek geldiğinde bu durum onların popülaritesini hiçbir şekilde tehdit etmedi.

Norveç’ten Eğitim Araştırması: Cinsiyet Eşitliğinin Yeni Nesli Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
İlkokuldaki erkek çocukları duyguları hakkında konuşuyor, el ele tutuşuyor, fiziksel görünümleri ve vücutlarıyla çok ilgileniyorlar.
 
Stian Overå isimli Norveçli bir sosyal antropologun doktora tezi için bir yıl boyunca yürüttüğü çalışma ve gözlemlerin sonuçları, okulda cinsiyet eşitliği eğitiminin önemini açıkça ortaya koyuyor.
 
Overå, 1 eğitim yılı boyunca Oslo’nun bir banliyösünde bulunan modern bir okulda 6-12 yaşları arasında olan iki öğrenci grubunu izledi. Yörenin sosyo-ekonomik durumu ise şehir merkezinden oldukça farklı: Çalışan kesim işçi sınıfında ya da orta sınıf profilinde değil ve öğrencilerin %15’i Norveççe dışında bir anadile sahip.
 
Hazırlamış olduğu bu tezden önce Overå’nun elindeki bilgiler kalıplaşmış verilerden oluşuyordu: Kız öğrenciler kendi aralarında gruplar kurar ve ikili gruplar halinde “en yakın arkadaş” olur; erkek öğrenciler kalabalık gruplar kurar ve aralarında bariz bir “lider” olur... Fakat bir sene boyunca yapmış olduğu gözlemler bu stereotiplerde ciddi kırılmalar olduğunu kanıtladı. Overå, bulgularını şöyle yorumluyor: “İskandinav ülkelerinde cinsiyet rolleri değişimde. Bazı yeni araştırmalar da bunu kanıtlıyor. Eskiden cinsiyet ile alakalı her şey geleneksel temellerde yerleştiriliyordu. Artık bu sınırlar çok daha esnek.”
 
“Birbirlerinin sırtlarını kaşıyorlar”
Overå’ya göre, 6-8 yaşlarındaki erkek çocukları fiziksel temas ve duygusallık konularında en rahat olan yaş grubu. Bu davranışın gelişmesine en çok katkıda bulunan nokta ise “pozitif dokunma” olarak adlandırılan günlük aktiviteler. Bu aktivitelerde öğrencilerin birbirlerine “pozitif yönde” dokunmaları sağlanarak ait olma duyguları geliştiriliyor ve dokunmak için tanışık olmama ya da karşı cinsten olma gibi unsurlar önemini yitiriyor. “Öğrenciler bu aktiviteleri çok sevdi; çünkü zoraki ya da yapmacık değillerdi. Bu sayede artık teneffüslerde birbirinin sırtını kaşıyan ya da el ele tutuşan erkek öğrencileri sıkça görebiliyorsunuz.” diye anlatıyor değişimi Overå.
 
“Pozitif dokunma” aktivitesi ve sonuçları Kaliforniya-Berkeley Üniversitesi’nde bulunan bir grup araştırma görevlisine sunulduğunda görevlilerden biri “Bu değerlerin bir İskandinav ülkesinden gelmesi kesinlikle rastlantısal değil. Daha okul öncesi dönemde başlayan eşitlik eğitiminin, cinsiyet eşitliğinde bir İskandinav fenomeni doğurması kaçınılmaz,” yorumunda bulunarak Norveç’teki sistemin başarısını övüyor.
 
Güçlü mü olmalı? Nazik mi?
Sonuçlar, 9-12 yaşları arasındaki erkek çocuklarının fiziksel temas konusunda biraz daha ihtiyatlı olduklarını ortaya koyuyor zira “gey” olarak etiketlenmekten kaçınıyorlar. Ama bu durum, öğrencilerin düşünceli davranışlar sergilemelerinde bir engel teşkil etmiyor.
 
Bu yaş grubu için de daha önceden yapılmış olan araştırmalar mevcut; fakat Overå’nun yeni bulguları eskileri çürütmeye başlamış durumda: “Erkeklerin birbirleriyle ilişkisi daima kaba, agresif, duygusal anlamda yetersiz ve kural yıkmaya yönelik olarak gözlemlenmiştir. Ancak eşitlikçi eğitim sistemi onlara arkadaş canlısı, açık ve iyi huylu olmayı aşılıyor. Pek çok çocuğun hoşlandıkları kız hakkında, evdeki sorunlar hakkında, gelecek kaygısı hakkında dürüstçe paylaşımlarda bulunduğunu kaydettim. Ve ne zaman biri içini dökse diğerleri ona destek olarak kendi hayatlarından benzer örnekler anlattı ve yalnız olmadığını hissettirdi.”
 
Güç gösterileri erkek çocukları arasında yine önemli bir yere sahip olarak gözlemleniyor sene başında. Belirgin ast-üst ilişkileri içinde hiyerarşilerini oluşturuyorlar. “Bazıları bunu agresif bir düzen olarak nitelendirse de ben bunu arkadaşça bir oyun olarak yorumluyorum,” diyerek bu konudaki görüşünü sunuyor Overå.
 
Öğrenciler arasında popülariteyi artıran en önemli özellikler fiziksel güç, futbol yeteneği ve modaya uygun giyinmek. Ama bunlardan öte, erkek hiyerarşisinde yüksek mertebenin anahtarı “efendi” olmaktan geçiyor: nazik, komik, dışa dönük, iyi karakterli, rahat...
 
Jölesiz asla!
Overå, “Öğrenciler arasında ‘gey’ olarak etiketlenme korkusu onlarda tam bir Kriptonit etkisi yaratıyor ve maskülenliklerini buna göre inşa ediyorlar,” diyerek açıklıyor erkek çocukların fiziksel görünümlerine verdikleri önemi. “Dış görünüşüne az önem veren çocuksu veya sıkıcı olarak nitelendirilirken fazla önem veren kadınsı ya da gey olarak etiketleniyor. Ama okulun en havalı iki çocuğu okula göz kalemi çekerek geldiğinde bu durum onların popülaritesini hiçbir şekilde tehdit etmedi. Fakat bunu popülaritesi düşük biri yaptığında sonuçları onun için kötü olur.”
 
“Fiziksel görünüm konusunda saç jölesi onların en önemli öğesi. Konu estetiğe gelince erkeklerin oynayabileceği kart sayısı kızlarınkinden oldukça az. Bu durum da saçlarını onlar için kutsal bir mertebeye sokuyor ve saçları hakkında inanılmaz derecede çok konuşuyorlar ve endişeleniyorlar. Konuşma sıklıkları şaşırtıcı bir bulgu.
 
Metroseksüel rol modelleri ve dökülen “gizli” terler
Daha büyük yaş gruplarının ilgi alanları arasında fiziksel görünüme ayrılan pay öne çıkıyor. Erkek öğrenciler soyunma odalarında birbirlerinin vücutları ve sahip olmak istedikleri vücutlar hakkında konuşuyorlar. Bu istekleri doğrultusunda egzersiz yapanlar ise vücutlarını, kaslarını, adelelerini arkadaşlarına gururla gösteriyor. Ve bu doğrultuda kendilerine metroseksüel erkekleri rol model olarak seçiyorlar. Gençlerin bu yönelimini “Eskiden maskülenliği geleneksel yapıdaki erkekler öne çıkarırdı. Günümüzde David Beckham ve Cristiano Ronaldo gibi metroseksüel erkeklere hayranlık duyuluyor,” diye yorumluyor Overå.
 
Öğrenciler bir yandan vücutları hakkında endişe duyarken bir yandan da bu endişeyi gizlemekle uğraşıyorlar çünkü derslerinde başarılı olmalarını ya da vücutlarını geliştirmelerini çaba gerektirmeyen bir uğraşmış gibi göstermek zorundalar. Overå, “Onlar için prestij çok önemli ve bu prestiji kolayca elde edebilmiş gibi görünmek istiyorlar çünkü bu onlara daha büyük prestij sağlıyor!” diyerek anlatıyor erkek öğrencilerin bu tutumlarını.
 
Sosyoekonomik farklılık mı cinsiyet farkı mı?
Konu okul başarısına geldiğinde ise ölçüm ve gözlemler cinsiyet farkından dışarı çıkıyor. “Kızlar mı daha başarılı, yoksa erkekler mi?” sorusu, öğrencilerin başarısının, onların geldikleri sosyoekonomik sınıfla doğru orantılı oluşu ile ortadan kalkıyor. Bu farkı Overå şöyle açıklıyor: “Bir öğrencinin başarısı, onun kız mı erkek mi oluşundan çok ailesinin işçi sınıfına mı yoksa burjuva sınıfına mı mensup oluşu ile paralellik gösteriyor. Her yerde çok zeki olan kızlar da var, erkekler de. Aynı zamanda başarısız kızlar ve erkekler var. Okul başarısını kromozom farkına indirgemek her iki cinsiyet için de ayrımcılık olur.”
 
Çeviri: Berna Köse

Etiketler: insan hakları, eğitim
İstihdam