15/12/2023 | Yazar: Gözde Demirbilek

İHD İstanbul Şubesi LGBTİ+ Hakları Komisyonu, İnsan Hakları Haftası kapsamında “Devlet LGBTİ+’lardan ne istiyor?” paneli gerçekleştirdi.

“Önemli olan korkunuzun size hakim olmasına izin vermemek” Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi LGBTİ+ Hakları Komisyonu, İnsan Hakları Haftası kapsamında 14 Aralık Perşembe günü “Devlet LGBTİ+’lardan ne istiyor?” paneli gerçekleştirdi.

İHD İstanbul Şubesinde gerçekleşen panel, Türkiye İnsan Hakları Vakfı’ndan Rojda Welat Kaya’nın, TİHV başvurularında işkenceyi cinsel yönelim ve cinsiyet kimliklerine göre değerlendirme raporu sunumuyla başladı. Ahmet Can Yılmaz ve Eylem Çağdaş’ın LGBTİ+ hareketi ve insan hakları savunuculuğunun dünü ve bugününü masaya yatırdığı konuşmalarının ardından İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, insan hakları mücadelesinin içinde değişim yaratarak birlikte örgütlenmenin önemine değindi. Panelin moderatörlüğünü Komisyon’dan Cüneyt Yılmaz üstlendi.

İşkenceye maruz kalma olasılığı cinsiyet kimliklerine göre farklılık gösteriyor

TİHV’e 2020 – 2022 yılları arasında gelen insan hakları ihlali olarak kötü muamele ve işkence başvurularının değerlendirmesini sunan Rojda Welat Kaya, fiziksel işkence yöntemleri açısından gruplar arasında istatiksel olarak fark gözlenmediğini ancak işkence yöntemleri, işkenceye maruz kalma ve zarar görme olasılığının cinsiyet kimlikleri yönünden farklılaştığını ifade etti:

“İşkence ve kötü muamele fiillerinin toplumsal cinsiyet kimliklerine göre tanımlayıcı sunulması, ayrımcılık ve ötekileştirme davranışlarına yönelik farkındalık sağlamanın yanı sıra başvuruların maruz kaldıkları işkence süreçlerinin değerlendirilmesi, tedavi ve onarım süreçlerinin desteklenmesine önemli katkılar sağlayacaktır.”

“Görünen bir şey inkar edilemez”

Ahmet Can Yılmaz konuşmasına, Türkiye’de LGBTİ+ hak mücadelesini 1987 yılında trans kadın seks işçilerinin eşcinsel ve translara yönelik artan baskı ve şiddete karşı baskılara karşı Gezi Parkı’nda yaptığı açlık grevinden söz ederek başladı.

LGBTİ+ hareketinin politik hattını kurduğu görünürlüğün inkar edilemezliğinden şöyle söz etti:

“LGBTİ+ hareketi ilk zamanlarından itibaren politik hattını ‘açılma’ üzerine kurmuştur. Yani artık ‘dolaptan çıkma’, kendini gösterme ve kamusal alanda varlığını ortaya koyma, siyasal öznelik taleplerini dışarıya duyurmadan bahsediyoruz. Ne anlama geliyor bu? Görünen bir şey inkar edilemez. Normatif olanın dışındaysa eğer ve bir hak talebiyle geliyorsa, baskıcı ve tekçi sistemler için artık tehdide dönüşür. O yüzden de bugünün Türkiyesi’nde LGBTİ+’lara açılan bu nefret cephesi, tek başına devletin üst düzey bürokratlarının ya da sağcıların, siyasal İslamcıların reaksiyonu falan değil. Bu bir nefret cephesi, total ve global bir cephe.”

“Korkumuza yenilmememiz gerekiyor, önemli olan riski yönetebilmek beli de” 

Eylem Çağdaş; konuşmasına 2008 yılında okuduğu, Ezilenlerin Pedagojisi kitabının yazarı Ped. Paulo Freire’nin bir röportaj alıntısıyla başladı:

“Devlet bize engel olmaya çalışıyor çünkü doğru yoldayız. Freire de tam olarak bu ifadelerle olmasa da devlet ve iktidar bütün araçlarıyla üzerinize geliyorsa, sizi terörize etmeye çalışıyorsa ve korkuyorsanız bunun aslında doğru yolda olduğunuza işaret olduğunu söylüyor. Önemli olan korkunuzun size hakim olmasına izin vermemek, korkuya rağmen devam edebilmek. Belki risk yönetimine yönelik söyleniyor ama çok aklımda kaldı bu sözler benim. Korkumuz çok doğal, o korkumuza yenilmememiz gerekiyor. Riski yönetebilmek belki de önemli olan.”

Çağdaş daha sonra LGBTİ+’lara yönelik baskı ve şiddetin yüceltilen erkeklikle birlikte totaliter rejimin bir sonucu olduğundan söz etti:

Ülkenin de özel bir durumu var tabii, burası bir yerde baskılanmış bir sömürge ülkesi. Tıpkı sömürge ülkelerindeki gibi sahte seçimler yapılıyor, karanlık odalarda rakamlarla oynanıyor. Totaliteryen bir rejim söz konusu. İsmi üstünde, total anlamda sizi tepeden tırnağa gündelik hayatın her alanını tayin eden, en ince ayrıntısına kadar kurala bağlayan rejimler bunlar. Nasıl giyineceğiniz, yaşayacağınız, kiminle evlenebileceğiniz, kaç çocuk yapabileceğiniz tamamen kural ve normlara bağlanmış durumda. Toplumsal hareketler aslında bu denklemi bozan ve çatlak ses çıkaran, özgürlükçü bir seçenek getiren hareketler. O yüzden bu kadar alerji yaratıyor ve reaksiyon görüyor.

Toplumsal iradelere yönelik saldırganlık ve agresyon canlı tutulmaya çalışılıyor. Bu da ancak daha sosyopatik, şoven, mafyatik bir erkeklik inşası ile; erkekliği yücelterek mümkün. Eşcinseller ve translar bu anlamda reaksiyon görüyorlar çünkü birinin ‘erkekliğinden’ vazgeçmesini anlayamıyorlar ya da bunu bir yere koyamıyorlar. LGBTİ+ hareketi çok güçlü olmasına rağmen toplumsal hareketlerin en zayıf halkası gibi çünkü bu totaliter faşizan projeyi bozan LGBTİ+’lara saldırınca devlet de ataerkil gelenekler de militer yapı da arkanızda oluyor.”

“Değişimi örgütleyebiliyorsak devlete karşı sesimizi yükseltebiliriz”

Av. Eren Keskin, konuşmasına etkinlik başlığında yer alan soruyu yineleyerek ve yenileyerek salona sorarak başladı:

“Devlet LGBTİ+’lardan ne istiyor diye soruyoruz, sadece devlet mi istiyor? Bunu kendimize de dönüp sormamız gerekiyor. Biz neredeyiz, ne kadar devlete benziyoruz? Arkadaşlarım devlet boyutundan anlattılar, ben bunları bizim de tartışmamız gerektiğini düşünüyorum. Bu devlet değişmiyorsa, biz devlete benzediğimiz için değişmiyor. Biz, kendi içimizde değişimi örgütleyebiliyorsak ancak devlete karşı sesimizi yükseltebiliriz.”

Keskin, derneğin üç şubesinde (İstanbul, Mersin, Ankara) kurulan LGBTİ+ Hakları Komisyonları hakkında birkaç yıl öncesinden bir süreç paylaşımında bulunarak değişimi örgütlemenin önemine şöyle değindi:

“Hemen COVID-19 pandemisinden önce Adana Şubesi, LGBTİ+ Komisyonu kurmaya karar veriyor. Toplantı yapıyorlar, konusu ‘sağlıklı cinsellik’. O sırada yaşlı amcalar da geliyor derneğe, ‘Ne biçim konuşuyor bunlar’ diye rahatsız oluyorlar. Bizimle konuşan arkadaşlar o zaman olanları bize anlatıp, Komisyon’un yürümediğini ve Komisyon gönüllülerinin artık derneğe gelmediğini paylaştılar. Orada aslında bizim yapmamız gereken, rahatsız olanlara bunun bir gerçeklik olduğunu ve her türlü hakka herkesin sahip olduğunu anlatabilmek. Hepimizi mağdur eden aynı devlet. O erkek egemen, feodal bakış açısıyla şekillenmiş bir devlet. Bunu bizim kendi aramızda da görmemiz gerekiyor.”

Amed Şubesinde de LGBTİ+ Hakları Komisyonu hazırlığı olduğunu belirten Keskin’in konuşmasının ardından dinleyicilerin yorumlarının alınmasıyla birlikte panel sona erdi. 


Etiketler: insan hakları, yaşam, siyaset
İstihdam