06/06/2023 | Yazar: Umut Güven

“İnanılmaz korkunç şeyler yaşadık, büyük aile yürüyüşü oldu. Bunlara dair bir şey yapmadan ben istediğim kadar yoga yapayım, terapiye gideyim… Ana gündemimi bunlar etkiliyor. O yüzden dış durumlara da bakmak gerekiyor.”

Örgütsel esenliğe dair: “Tam da şu an bunu konuşmak gerekiyor” Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Deşifre: Ecem Güneş Gümüşer

17 Mayıs Derneği Esenlik Program Koordinatörü Aras Örgen ile bir araya geldik ve esenliğe dair konuştuk. Sosyal hizmet uzmanı olan Aras Örgen aynı zamanda İtalya Padova Üniversitesi’nde İnsan Hakları alanında yüksek lisans yapıyor. Yüksek Lisans tezi bağlamında ise insan hakları savunucularının bütüncül koruma ihtiyaçlarına dair bir çalışma yürütüyor.

Konuşacak çok şey var gibi hissediyorum. O yüzden doğrudan konuya giriyorum Aras, esenlik kavramı bize ne anlatıyor?

Esenlik aslında çok derin bir derya diye başlayacağım. Çünkü esenliğe dair ortaklaşılmış, tüm dünyaca kabul edilen net bir tanım yok. Esenliğin farklı farklı tanımları var. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre kişinin psikolojik olarak iyi hissetme hali diye bahsediliyor ama yapılan araştırmalar ve esenlik çalışmaları literatürüne baktığında bunun çok daha ötesinde olduğunu; sadece iyi hissetme, psikolojik iyi hissetmeyle ilgili olmadığını, bunu etkileyen başka faktörler olduğunu ve aslında esenliğe dair bir tanım yaparken esenliğin ne olduğundan ziyade esenliği neyin etkilediğinin daha fazla tartışıldığını görüyoruz. Yani esenliği etkileyen olumlu ya da olumsuz parametrelerden bir tanıma çıkabiliyoruz. Esenlik kişinin iyi hissetmesi ve iyi işlev görmesinin bileşimi olarak tanımlanmaktadır. Mutluluk ve memnuniyet gibi olumlu duyguları deneyimlemenin yanı sıra kişinin potansiyelinin gelişimi, kişinin hayatı üzerinde bir miktar kontrol sahibi olması, bir amaç duygusuna sahip olması ve olumlu ilişkiler yaşamasıyla bağlantılı. Tabi ki de bunun için bakarken kişinin sadece kendi yaşamını değerlendirmesi değil bunun için gerekli olan sosyal, ekonomik, politik ve çevresel bağlamların da aslında kişiye yardımcı olması lazım. Yani aslında tüm bu şeyi düşündüğümüzde hem kişinin kendisiyle alakalı bir kavram hem de yaşadığımız çevrenin kendiyle ilgili bir konu.

Biz 17 Mayıs’ta 6 boyutuyla ele alıyoruz bu kavramı. Bu 6 boyutta ne oluyor? Bunlardan biri fiziksel boyut. Aslında bu fiziksel boyut bizim yaşadığımız yer; bizim güvenli bir evimiz var mı, fiziksel imkanlarımız derken ekonomik koşullar da dahil oluyor, akşam yiyecek yemeğimiz var mı gibi.

Bunun dışında duygusal boyutu var. Duygusal düzlemde duygularımıza dair ne kadar farkındalığımız var? Duygularımızı nasıl yönetiyoruz ya da hangi duyguları daha sıklıkla yaşıyoruz?

İlişkiler boyutu var. Bu hem kişinin kendisiyle hem de o komüniteyle, içinde yaşadığı toplumla ilişkisiyle ilgili bir boyut.

Yetkinlik boyutu var, becerilerimize dair. Bu hem profesyonel beceri olabilir hem de kişinin sosyal becerileri “soft skills” dediğimiz şey de olabilir. İnsan olarak aslında bir şeyleri başarmak bize iyi gelen bir şey, bilimsel olarak bu böyle. Bu illa “profesyonel olarak kodlama öğrenin” gibi bir yerden değil. Evdeki bozuk bir mobilyayı onarabiliyor olmak da aslında bir yetkinlik becerisidir.

Kalan iki diğer boyut da birbirinin içine girmiş halde. Zihniyet boyutu var İngilizcesi bunun mindset. Mindset aslında bizim hayata dair, yaşadıklarımıza dair kafamızı, beynimizi, aklımızı, zihnimizi nereye konumlandırdığımız. Hem duygularımızı etkiliyor hem ilişkilerimizi etkiliyor hem fizikseli etkiliyor. Bizim perspektifimiz nerde? Zihinsel olarak gerekli esnekliği bazen sağlayabiliyor muyuz? Çünkü sağlayamadığımız durumlar çok oluyor. Yani bir yere takılı kaldığımız zaman hayatın bize getirdiği diğer şeyleri algılamada bocalayabiliyoruz. O yüzden zihniyete bakmak gerekiyor. Tam da bunun için son boyut anlam boyutu var. Bunu bazı kaynaklar spritüal boyut, dini boyut gibi de gösteriyor. Hayata dair nasıl bir anlam ilişkisi kuruyoruz, yaşam amacı ne? Bu boyutu da etkileyen zihniyet.

“Hem bireyi, hem kolektifi kapsayacak bir çalışma yapmak gerekiyor”

Bahsettiğin şeyler bir yandan çok kişisel ve bireysel şeyler, bir yandan aidiyet hissettiğimiz gruplarla ve toplumla bağlantılı. Yürüttüğünüz çalışmalarda bu dengeyi nasıl sağlıyorsunuz, nasıl bir bakış açısıyla planlama yapıyorsunuz?

Hem bireyi, hem kolektifi kapsayacak bir çalışma yapmak gerekiyor. Çünkü bu ikisinin birbirine bağlantılı olmadığı bir noktada esenlikten söz edemeyebiliriz çoğu zaman. Mesela günümüzdeki güncel durumu düşünelim, Onur Haftası’nda bir sürü gözaltı oldu. İnanılmaz korkunç şeyler yaşadık, büyük aile yürüyüşü oldu. Bunlara dair bir şey yapmadan ben istediğim kadar yoga yapayım, terapiye gideyim… Ana gündemimi bunlar etkiliyor. O yüzden dış durumlara da bakmak gerekiyor.

Neler yapıyorsunuz peki?

Bireysel esenlik konusunda LGBTİ+ alanında hak savunuculuğu yapan LGBTİ+’lar için tasarladığımız bir bireysel destek formatı var; yılda ortalama 30-40 aktiviste ücretsiz psikolojik destek sağlıyoruz. Bunu da esenlik destek ağı adlı bir ağdan, düzenli eğitimler alan psikologlar tarafından sağlıyoruz. Çünkü buradaki psikologlar sadece LGBTİ+ 101 almış değil alanında görece deneyimli olan, daha önce ikincil travma, burn out gibi aktivistlerin spesifik yaşayabileceği sıkıntılara dair deneyimleri olan insanlar. O ağa yönlendirme yapıp, aktivistlere 10-12 seans arası ücretsiz destek sağlamış oluyoruz. Ama programın diğer bütün aktiviteleri kolektif esenliğe dair aktiviteler. Bence bunlardan en önemlisi “esenlik buluşmaları” dediğimiz formatlar. Bunlar hem yüz yüze hem online yaptığımız güçlendirme etkinlikleri. Burada da birçok farklı baş etme yöntemi ve dayanıklılığımızı geliştiren pratikler var. Bazısı için yoga oluyor bazısı için vegan tarifler oluyor, bazı kişi için online DJ atölyesi olabiliyor.

Bir başka yaptığımız şey örgütsel esenlik atölyeleri. Bunu da şu an için LGBTİ+ örgütlerine yönelik düzenliyoruz. Bu atölyelerde de en temel amacımız örgütlerin ve hareketin kendi içinde bu meseleyi tartışıyor olması ve kendilerine dair bir yol haritası çıkarabilmeleri için bir başlangıç noktası oluşturmak. Çünkü esenliğin bir formülü yok. Bu her kişiye göre her örgüte göre çok değişebilecek bir şey ama bu meseleye nasıl yaklaşabileceğimize dair bir başlangıç noktası sunuyor yaptığımız bu eğitimler. Bunun dışında bir başka aktivitemiz esenlik atölyeleri dediğimiz buluşma atölyeleri. Burada da sivil toplumun farklı alanlarında çalışan ve esenlik meselesine dair kendi örgütlerinde de bir şeyler yapmak isteyen ilgili kişilerin buluştuğu bir toplaşma diyebilirim.

Genel olarak da alana dair kendimizi geliştirmeye çalışıyoruz. 17 Mayıs olarak kendi içimizde birçok düzenleme yaptık. İşte şu an bir örgütsel esenlik belgesi çalışıyoruz. Onun dışında zaten şiddetsizlik ve toplumsal cinsiyet eşitliğiyle çok örtüşen bir mesele bu. Tüm bu konularla birlikte hedefimiz, hareketin daha sürdürülebilir olması. Daha sürdürülebilir bir aktivizm için esenliğimizi öncelememiz gerektiğinin farkında olup bunu da hareketin diğer özneleri ve kurumlarıyla paylaşmak, çoğaltmak, kimsenin tükenmemesi için çabalamak...

Bunca faaliyeti organize ederken ve hayata geçirirken nasıl bir ön çalışma yaptınız? Bir ihtiyaç tespiti yaptınız mı? Çünkü bu bahsettiklerin için hareketi, aktivistleri, alanı iyi tanımak gerekir gibi geliyor bana.

Hareket olarak bence 2015-2016 sonrası özellikle bu darbeden sonra sivil topluma ve insan hakları savunucularına yönelik bir baskının arttığını görebiliyoruz. Artan baskının içinde survive ediyor olmak, çalışmaya devam ediyor olmak, aktivizme devam ediyor olmak başlı başına bir yük. Bunu bence hepimiz hissediyoruz. Bu hissiyata dair düşünürken bu çalışma fikri doğdu. Ama tabi ki bunun öncesinde toplumsal cinsiyet eşitliği üzerine konuştuğumuzda ya da şiddetsizlik tartıştığımız alanlardan da bu ihtiyaç ortaya çıkmıştı diyebilirim. Çünkü şiddetsizliğe dair bir çalışmadan fikir olarak geldi ve bu doğrultuda 2021 yılında bir araştırma yaptık, 17 Mayıs olarak lubunya sivil toplum örgütlerinde çalışan kişilerin esenliğine yönelik ihtiyaçlarını tespit ettiğimiz. İhtiyaç tespitinde gördüğümüz şey bizim esenliğimizi etkileyen çoğu faktörün yani ilk beş faktörün bizim dışımızdan kaynaklanan sorunlar olduğunu gördük. Devlet baskısı, ekonomik kriz, o zaman pandemi vardı pandeminin etkileri... Tam olarak bir ihtiyaç analizinden yola çıktı program.

“Bu gündemde esenlik mi konuşulur?”

Anlattıklarının hepsi ve tüm bu yapılanlar çok temel ihtiyaçlar gibi geliyor kulağıma. Bu kadar temel ihtiyaçları şimdiye kadar gündemimize almamış olmak beni biraz da şaşırtıyor. Sence bu konuda çalışmak için biraz geç kalmış olabilir miyiz hareket, sivil toplum ya da aktivistler olarak?

Lubunya hareketi olarak zaten esenliğimize dair yaptığımız çok şey var, mesela güllüm kültürü ya da lubunya dayanışmasının kendisi. Fakat bunları ne kadar bilinçle ne için yaptığımızın çok farkında değildik, bunu tetikleyen şey de pandemi oldu. Pandemi hepimizi öyle bir hale soktu ki ister istemez hepimiz ruh sağlığımıza dikkat etmeye ve çevresel faktörleri daha iyi analiz etmeye mecbur bırakıldık. Belki de bu noktada “Bence artık buna dair ciddi bir şey yapalım” dedik.

Bunu adlandırıp temellendirmede geç kalınmış olabilir ama zaten yapılan bir kısmı vardı ve pandemiyle beraber tetiklendi ve ihtiyaç arttı, hani tükenmeye ve gerçekten bunun ağırlığını, sonuçlarını yaşamaya başladık.

Yaptığınız çalışmalar sivil toplumdaki diğer kurumlarca çok hızlı kabul gördü. Bu konularda başka çalışan kurumlar da var artık. Güzel bir gelişme bu. Sen bu çalışmaları gördükçe ne düşündün onu merak ediyorum.

Beni hem kişisel olarak çok motive ediyor, tatmin ediyor hem de dernek olarak da iyi bir etki yarattığımızı düşünüyorum. Başarılı buluyorum programı. Bu inşayı başkalarının da kendi alanlarında yürütüyor olması beni heyecanlandırıyor. Çünkü tek başımıza yapabileceğimiz bir şey değil. En başına döndüğümüzde kolektif bir mesele bu, sadece lubunya hareketi bununla ilgilenirse olacak bir şey değil. İnsan hakları hareketinin kendisinin bu meseleyi düşünmesi gerekiyor. O yüzden daha umutla bakıyorum bu çalışmaların çoğaltılıyor olmasına.

Sence bu esenlik çalışmalarının nasıl bir etkisi var? Ne değişti harekette veya aktivistlerin yaşamlarında?

Geri bildirimlerden şekilleniyor bütün bir program. Bir yandan en başta demiştim ya çok öznel bir mesele olarak algılanabiliyor diye, o geri bildirimleri görünce aslında ne kadar genel şeyler olduğunu da görüyorsun. Çünkü insanların yaşadığı sıkıntılar çok benzer. Mesela 17 Mayıs etkinliklerimize gelen bir geri bildirimde görüyoruz ki bu hareketin en büyük temellerinden biri yalnız olmadığımızı hatırlamak. Tam olarak bu noktada bence çok iyi geldi insanlara.

Tabi ki tepki de vardı etkinliğimize katılmayan kişilerden gelen. “Bu gündemde esenlik mi konuşulur?” diye. Bu da dönüştürmek istediğimiz bir şey.

Tam da şu an bunu konuşmalıyız.

Tam da şu an bunu konuşmak gerekiyor. Neden bunu konuşmuyoruz ya da neden bunu bazen çok liberal çok bireysel atanan bir şey gibi değerlendiriyoruz

“Ne halde insanlar var, bunlarla mı uğraşacağız.” Diyenler gördüm. Ama aslında savunuculuğa devam edebilmek ve sürdürülebilir bir aktivizm inşa edebilmek için temel bir ihtiyaç.

Evet. Toplumsal olarak kendi kültürümüz de belki buna izin vermemiş olabilir. Ben de eskiden öyle hissediyordum. Hani hep başka işleri öncelediğim için kendime dönüp bakmayı hep gereksiz veya bir lüks gibi görüyordum. Sonra iş yapamaz hale gelince bunun öyle olmadığını gördüm. Bu biraz genel insan hakları hareketindeki cesaret algısı ve cesaret kültürüyle alakalı. Çok “cesur” hak savunucularının yüceltiliyor olması durumu. Türkiye’deki harekette de solculuktan gelen bu kahramanlaştırma hali kendimize hiç tükenmemek üzere ve her sorunu çözebileceğine dair motivasyon veriyor. Fakat içinde yaşadığımız dünya bu kadar stabil ve sınırları çizilmiş şeyler değil. Bambaşka sorunlar yaşayabiliyoruz. Bunu lüks gibi görmek de problemli. Bütün bu işleri yapan kişileriz ve bir zahmet kendimize de dikkat edelim.

Bir de bu hareket ne vadediyor diye düşündüğümde yalnız kalmamak geliyor aklıma. Kendimiz gibi insanlarla beraber bir şeyleri değiştirmeye dair ortak çabaya giriyoruz. Bu ortak çabaya girmenin kendisi çok fazla güçlendirme potansiyeli sunabiliyorken bu tarz bu cesurluk kültürü bence bizim esenliğimizi olumsuz etkiliyor. Hareket neden beni tüketsin, neden bu noktaya gelelim? O yüzden bunların kendisini konuşuyor olmak gerek.

Esenlik alanında çalışmalar yaparken veya bu programı yürütürken zorlandığınız şeyler oluyor mu?

Zorluklardan biri gündem olabilir. İçinden geçtiğimiz gündem git gide LGBTİ+’ları düşmanlaştırıyor, suçlulaştırıyor, yasaklanmış gibi gösteriyor. İnsanlar bunun yasak olduğuna, gökkuşağı bayrağının yasak olduğuna inanıyor.  Gündemin bu kadar yoğun olması ve giderek yoğunlaşması, yaptığımız çalışmaların ne kadar iyi geldiğini daha net kabul edebilmemizi zorlaştırıyor, gündem bu kadar kötüye giderken yaptığımız çalışmaları değersiz hissedebiliyoruz.

Ya da yüz yüze bi buluşma yapmak istediğinde tabi ki yine mekân kaygısı oluyor. “Neresi güvenli, herkes için erişilebilir mi?”…

Son olarak, günümüz koşulları var. Günün sonunda faturalarımızı ödeyemezken, mesela evde çok üşürken, bir araya gelip yoga yapmak bir çözüm değil. O yüzden insanların ekonomik kaynaklarına, diğer kaynaklarına erişimi için de çalışmamız gerekiyor. 17 Mayıs olarak buna dair çalışmalar da yapıyoruz.

Peki insanlar size nerden ulaşabilirler?

Sosyal medyamızı takip edebilirler. Instagram hesabımızda, web sitemizde çeviriler yapıldıkça paylaşılıyor. Yine benzer şekilde bireysel desteğe başvurmak isteyen LGBTİ+ aktivistler için de çağrıya çıkılıyor, bizi takip edebilirler. Yılda iki kere bireysel destek çağrımız oluyor. Bunun dışında esenlik buluşmaları, esenlik atölyeleri gibi şeyleri de yine sosyal medya hesabımızdan herkes görebilir. Ama “biz örgüt olarak bunu çalışmak istiyoruz, sizden deneyim dinlemek istiyoruz” diyen örgütler esenlik@17mayis.rog ya da aras@17mayis.org adreslerine mail yazabilirler.

Teşekkür ediyorum. Eklemek istediğin bir şey var mı?

Ben teşekkür ederim Kaos GL’ye bu konuyu öncülleyip bir sayı hazırladığı için. Umarım keyifli bir okuma olur.

Kaos GL Dergisine ulaşın

Bu yazı ilk olarak Kaos GL Dergisinin Esenlik dosya konulu 187. sayısında yayınlanmıştır. Dergiye kitapçılardan veya Notebene Yayınları’nın sitesinden ulaşabilirsiniz. Online aboneler dergi sitesinden dergiyi okuyabilir.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: yaşam, sosyal hizmet
2024