05/05/2021 | Yazar: Gözde Demirbilek

Şiddetin karanlık ironisini ilk kez bir dövüş sanatları uygulayıcısından öğrendim. Nadiren tanımadığımız bir saldırgana veya karanlık bir ara sokağa benziyor. Ayrıca rastgele, zayıf ve savunmasız görünen bir hedef aramıyor.

Öz savunma eğitimi için etkili bir çerçeve neye benzeyebilir? Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Bu yazı “Baskı Sistemlerini Hacklemek ve Hayati Güçlerimizi Korumak: Nefs-i Müdafaa İçin Feminist Bir Çerçeve” çalışması için Christy Alves Nascimiento’nun kaleme aldığı giriş yazısının Türkçe çevirisidir.

Şiddetin karanlık ironisini ilk kez bir dövüş sanatları uygulayıcısından öğrendim. Nadiren tanımadığımız bir saldırgana veya karanlık bir ara sokağa benziyor. Ayrıca rastgele, zayıf ve savunmasız görünen bir hedef aramıyor. Aksine, saygı duyduğumuz bir mentörün veya sevdiğimiz yakın bir partnerin güç uygulaması olarak ortaya çıkıyor. Okullarımızda, jimnastik derslerimizde ve haberlerde… Bizi güçlendirmek için orada olduğu varsayılan yerlerde ortaya çıkıyor. Mesajlaşma platformlarımızda, aile toplantılarımızda ve yatak odalarımızda; yakınlık ve aidiyet yoluyla güvenliği aradığımız yerlerde ortaya çıkıyor. Ve bize yönelik oluyor. Hepimize. Zayıflık gösterdiğimiz için değil. Ama güç gösterdiğimiz için.

Bu araştırma, kadın dövüş sanatları sporcularına yönelik cinsel şiddetin yaygınlığını fark ettiğimde başladı. Bir saldırıyı önlemek için gerekli olan ‘kendini savunma’ tekniklerine ve yeteneklerine fazlasıyla sahip olan ve yine de mağdur olan insanlardık. Ayrıca, meslektaşlarım arasında en çok teknoloji meraklısı olanların, çevrimiçi topluluk alanlarında (dövüş sanatları) saldırıya uğradığını gördüm. Çalışma alanlarımızda sesinin çok çıkmasıyla var olanlar çoğunlukla susturuldu ve topraklarına atalarının bağlarıyla derin şekilde bağlı olanlar mülkiyeti reddetti. Başlangıçta muhtemel şiddete karşı fiziksel ve dijital bedenlerimizin tepkileri araştırmaya yola koyulmuşken; şiddetin bedenlerimizi, varoluş ve ifadenin birçok boyutunda bir süreklilik halinde hedeflediğini çabucak fark ettim. Öz savunma eğitimi için etkili bir çerçeve, savaş tekniklerinin ve güvenlik araçlarının ötesine bakmalıdır, ama bu neye benzeyebilir?

Bu makalede tartışılan kavramlar, Afrika, Orta Doğu, Güneydoğu Asya, Latin Amerika ve Pasifik’ten sekiz fiziksel ve dijital özsavunma pratisyeni ve eğiticisinin bilgi, deneyim ve arzularından alındı. Güney Afrika, Durban’da yedi yerel eğitmen, iletişim uzmanı ve insan hakları savunucularının yer aldığı fiziksel bir atölye ve internetten altı feminist aktivistle çevrimiçi bir atölye çalışmasını içeriyor. Ayrıca, feminist manifestolardan, aktivist el kitaplarından, eğitim kılavuzlarından, fikir yazılarından, dergi makalelerinden ve uluslararası koalisyonlardan yayınlanan örgütsel raporlardan alınan kararlar, diyaloglar, teoriler ve ilkelerden yararlanıldı.

Bu çalışma toplumsal cinsiyet temelli şiddete karşı feminist önleme stratejileri içinde konum alarak, gerçek insanların yaşanmış deneyimlerinin, ihtiyaçlarının ve arzularının merkezinde kalmasını sağlamaya çalışıyor. Hak mücadelelerine yönelik ataerkil toplumsal normlara direnen kadınların, non-binary’lerin, gender non-conforming’lerin ve birbirinden farklı cinsiyetlerde insanların hedef alındığına ve zararımızı önlemek için verilecek her türlü yanıtın politik ve cinsiyetlendirilmiş bir yaklaşım gerektirdiği kabulüne dayanıyor.

Bu çerçeveyle, feminist bir öz savunma tanımının neye benzeyebileceğinin ana hatlarını çiziyor: Mekan ve kimlikteki ikilikleri bozan ve hem kadınlar hem de translar olarak hayati güçlerimizden yararlanma, sınırlarımızı koruma konusunda sahip olduğumuz aracılık ve kapasiteyi kabul eden ve kişisel, toplumsal ve etnik köken olarak yaşanan geçmiş yaraları kendi iyileştirmemiz için alanlar yaratıyoruz. Ayrıca, feminist meşru müdafaa kavramlarının şu anda eğitim alanlarının içinde yaşamlarımızda tezahür ettirmek için mücadele ettiğimiz koşul imkanlarını yaratmayı amaçlayan eğitmenler tarafından eğitimlere ve atölye çalışmalarına nasıl kodlandığına da bakıyoruz.

Öz savunmayla ilgili feminist yaklaşım, ataerkil bağlamda zararı ve kontrol bölgesi olarak belirlediği bedenlerimizin ve benlik duyularımızın tıbbileştirilmesini, cis-hetero-kolonyal dışlamayı hackliyor. Bu yaklaşım aynı zamanda bizden somutlaştırmamız beklenen ikilikleri sorgulamamızı istiyor ve hem kişisel olarak hem de kolektif bir biçimde benliğin çok boyutlu, daha kapsamlı bir şekilde anlaşılmasını gerektiriyor.

Son olarak bu makale, bir yalnız olma hali olarak değil; gerçeklerimiz ve gerçekleştirmek için çaba gösterdiğimiz şiddetten arınmış bir dünya imkanının ifadesi olarak “hayatta olmanın” kapsamına değiniyor.

Orijinal dili İngilizce olan “Baskı Sistemlerini Hacklemek ve Hayati Güçlerimizi Korumak: Nefs-i Müdafaa İçin Feminist Bir Çerçeve” çalışmasını buradan inceleyebilirsiniz.


Etiketler: yaşam
İstihdam