15/02/2016 | Yazar: Can Tülük
İzmir’de düzenlenen ‘Kentsel Dönüşümün Lanetlileri’ panelinde devletin şehir ve iskân politikalarının LGBT’ler ve Romanlara etkileri tartışıldı.
İzmir’de düzenlenen “Kentsel Dönüşümün Lanetlileri” panelinde devletin şehir ve iskân politikalarının LGBT’ler ve Romanlara etkileri tartışıldı.
Kaos GL Derneği, İzmir Romanlar Derneği ve Siyah Pembe Üçgen Derneğinin hafta sonu İzmir’de düzenlediği etkinlikte kentsel dönüşüm ve soylulaştırma politikaları ele alındı.
İzmir Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde yapılan (13 Şubat) etkinlikte akademisyenler, sivil toplum temsilcileri ve kentsel dönüşümün tanıkları bir araya geldiler.
“Kentsel Dönüşüm’ün Lanetlileri: LGBT’ler ve Romanlar” paneli üç oturumda gerçekleşti.
İlk oturumda söz alan Prof. Dr. Fuat Ercan, egemen anlayışın kentsel dönüşümü, “çökme ve bozulma olan kentsel mekânın ekonomik, toplumsal, fiziksel ve çevresel koşullarını kapsamlı ve bütünleşik yaklaşımlarla iyileştirmeye yönelik uygulanan eylemlerin bütünü” olarak tanımladığını söyledi. Bu yaklaşımın karşısındaki eleştirel anlayışın altını çizen Ercan, “fakir insanları, lanetlileri evlerinden zorla çıkartmak, arsalarını almak, şehrin dışına atmak; zenginler için yaşam mekânları yaratarak “soylulaştırma” yapmak; tarihi dokuyu, doğal çevreyi mahvetmek” diyerek ekledi.
Kentsel dönüşüm nesneleri olarak bütün resimlerde karşımıza inşaat, cami, bayrağın çıktığına dikkat çeken Ercan, kentsel dönüşüm sürecinin “TOKİ, siyasi iktidar, yerel yönetimler, müteahhitler, bankalar, emlakçılar ve inşaat malzemecileri üreticileri” arasında geçtiğini belirtti.
Kentsel dönüşümün doğurduğu mülksüzleştirmeden bahseden Yrd. Doç. Dr. Begüm Özden Fırat, kentsel dönüşümün mevcut siyasal iktidar için bir hegemonya aracı olduğunu belirtti. TOKİ’lerin mülksüzleştirme tehdidi ile borçlandırarak mülk sahibi yaptığını söyleyen Fırat, yıllardır özel mülkiyetin vazgeçilmezliği ve önemi pompalansa da, özellikle Gezi Direnişi’yle bu özel mülkiyet dayatmasına karşın halkın “kamusal alanların ortak kullanım hakkı” için gösterdiği mücadeleleri İstanbul Narmanlı Han’dan İzmir Torbalı’da Göllüce Meralarına örnekledi.
Konut ve Kent hakkı üzerine araştırmalar yürüten siyaset bilimci Cihan Uzunçarşılı Baysal, kentsel dönüşümün sermayeye birikim sağlama aracı olduğunu ve bu yüzden en çok etkilenenlerin LGBTİ’ler, Romanlar, Kürtler gibi sermayenin sevmediği kırılgan gruplar olduğunu söyledi.
“Heteroseksizm LGBT’leri kovmak için kentsel dönüşümü beklemedi”
İkinci oturumda söz alan Kaos GL’den Ali Erol, T.C.’nin kendini ulus-devlet olarak inşa ederken aynı zamanda heteroseksüel bir rejim olarak da kurduğunu söyledi.
Kentsel mekânların kurulumunda eşcinseller ve transların daha baştan dışlandığını belirten Ali Erol şöyle devam etti: “Kentte var olabilmemizin tek şartı olarak kendimizi inkâr etmemiz istendi. Yıllarca devlet LGBT’leri inkar politikalarıyla aşağıladı, ahlaksızlıkla yaftaladı, özgüvensiz bir hale getirdi. 20 yıllık mücadelemizin ilk 10 yılında özgüvenimizi geri kazanmak için çabaladık. Biz yalnızca eşcinsel gettolarda değil kentin tamamında yaşamak istiyoruz diyerek mücadelimizi sivil topluma yayma ve kamu ile yüzleşme hattında ilerlettik.”
Ulus-Devletin kurumsallaştırdığı tektipçiliğin farklı cinsellikleri de yok sayıp tecrit ettiğini belirten Erol, daha en başından dışlanan heteroseksüel olmayanların kent içindeki yaşam alanlarının kentin soylulaştırılması çalışması olan "kentsel dönüşüm" projelerinde ilk hedef olduğunu belirtti.
İzmir Siyah Pembe Üçgen Derneği’nden Demet Yanardağ ise; transların da her zaman Kürtler gibi Romanlar gibi şehirden sürülmek istendiğini ama mücadeleleriyle yerlerinde kaldıklarını anlattı. 2006 yılında Hüseyin Çapkın’ın emniyet müdürü olmasından sonra tüm İzmir’i translardan ‘temizleme’ girişimlerinden bahseden Yanardağ, Çapkın’ın gittiğini ama transların şehirde kaldığını söyledi.
Örgütlenmeye başladıkları ilk zamanlardan başlayarak yakın geçmişten günümüze karşılaştıkları olayları anlatan Yanardağ, özellikle yerel yöneticilerin, emniyet ve idari çalışanların homofobi ve transfobiyi kendilerine vazife olarak bellediklerini, bu uğurda aleni ve gizli birçok çabalarda bulunduklarını aktardı. Yöneticilerin yerel medya ve esnafı da transfobik saldırganlığa zorlandığını ekledi.
“Translar bir gecede mülklerinden, yerlerinden yurtlarından edildiler”
“Kentsel Dönüşüm’ün Lanetlileri: LGBT’ler ve Romanlar” panelinin son oturumunda Ankara’daki Esat ve Eryaman, İstanbul’daki Meis Sitesi örnekleri tanıklıklarla tartışıldı.
Pembe Hayat Derneğinden Buse Kılıçkaya, Eryaman’daki transların, trans seks işçilerinin maruz kaldıkları şiddet ve sürgün sonucunda Pembe Hayat’ın kurulma sürecinin başladığını paylaştı.
İnsanların canlarına ve mallarına saldırılmasına karşın şikâyet ve şikâyetin ardındaki belirsiz süreçlerin korkutuculuğunun örgütlenerek hukuk mücadelesi haline gelmesini aktaran Kılıçkaya, ardından Ankara Esat Mahallesine sıçrayan çete saldırılara değindi.
Transfobik şiddet ve sürgün politikalarının Esat’a sıçramasıyla örgütlendiklerini belirten Kılıçkaya, trans seks işçilerinin kadın örgütlerinin dayanışmasıyla sokaklara çıktığını ve nihayet çetelerin yakalandığını söyledi.
“Eryaman davası” olarak bilinen hukuki süreçte “nefret suçu”nun tanımlanması ve kayda girmesine dikkat çeken Kılıçkaya, bu yaklaşımın getirdiği kazanıma dikkat çekti.
“Eryaman olayları”nın tanıklarından Yağmur Arıcan ise, Ankara Eryaman'da transların sürülmesinden önce Romanların evlerine saldırıldığını söyledi.
Kentsel dönüşüm aşamasında gözünü mahalleye dikenlerin translara saldırmaya başlamasına kadar yerel halkla hiçbir sorun yaşamadıklarını anlatan Arıcan, önce Romanlar üzerinden, ardından da translar üzerinden yerel yöneticilerin taciz ve sindirme politikalarının başladığını belirtti.
“Polis, belediye ve inşaat firmaları bu baskı ve sindirmede ortaklaşa çalışma içindeydiler. Bu saldırı salt seks isçisi saldırılarından çok daha öteye geçmişti ve örgütsüz olunduğu için karşısında durulamamıştı. Transların yaşam alanlarına büyük bir baskın düzenlendi ve bir gecede darpla mülklerinden, yerlerinden yurtlarından edildiler. Eryaman’dan sonra bu çete haraç çetesine dönüşerek Ankara’nın başka alanlarına sıçradı.”
Meis Sitesi sakinlerinden Oya Sultan ise konuşmasına 10-15 sene Meis sitesinde komşuluk ilişkilerinde bir sıkıntı olmadığını belirterek başladı.
Birden bire durumun değiştiğini, sitenin trans olmayan sakinleri tarafından trans karşıtı eylemlerin başlatıldığını söyleyen Sultan, tün bu transfobik saldırıların polis destekli olduğunu belirtti. Kendilerine yönelik yol kapatma, broşür dağıtma gibi eylemlerin transların yaşadıkları konutları basmaya kadar cesaret edebildiğini söyleyen Sultan şöyle devam etti:
“İlk başlarda bizler bunu transfobik saldırılar olarak görüyorduk fakat iş hiç de öyle değilmiş. Polis karşılıklı saldırı olmasını bekliyordu. Bunun olmasını istiyordu. Polis beni karakola çağırarak gitmek için beni telkin etmeye çalıştı. Görsel ve yazılı basınla sesimizi yükseltmek için çalıştık. Bunun üzerine polis evlerimizi mühürledi. Tüm bunlara rağmen mahkemeye gitmeye devam ediyorum fakat diğer arkadaşlarımı bu konuda bezdirdiler. Bu durumdan çok rahatsızım.”
İzmir Romanlar Derneği Başkanı Abdullah Cıstır, babasını kaybettiği için toplantıya katılamadı. Kaos GL Derneği, kendisine başsağlığı, babasına rahmet diliyor.
Etiketler: yaşam