08/01/2019 | Yazar: Umut Güven

sub.squ, RJNR projesi ile özellikle gençlerin kendilerini çevreleyen güncel meseleleri yaratıcı ve özgürce ifade etmek için ilham, motivasyon bulabilecekleri güvenli bir alan yaratmayı hedefliyor.

RJNR/sub.squ: Otoriteryanizme meydan okuyan alan Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Kültürlerarası yapılanma ve alan açmaya yönelik alternatif sanat oluşumu sub.squ hakkında konuşmak için İlayda Tunca ile buluştuk. Çanakkale’de eskiden Yahudi Mahallesi olarak bilinen Eski Havra bölgesinde bir mekan burası. sub.squ, RJNR projesi ile özellikle gençlerin kendilerini çevreleyen güncel meseleleri yaratıcı ve özgürce ifade etmek için ilham, motivasyon bulabilecekleri güvenli bir alan yaratmayı hedefliyor.

RJNR/sub.squ nedir?

Amsterdam’da yüksek lisans peşinde koşarken elimdeki bütçeyi daha farklı harcamaya karar verip tanıştığım bir mekan burası. Alanın adil kullanımı nedeniyle burayı tek başıma kullanmamaya karar verdim. Bir harabeden, onarımlarla, sokaktan bulduğumuz eşyalarla, sürdürülebilir bir yer olmasını dert edinerek sub.squ’yu yarattık.

Burası şu an bir meta gibi var oluyor, gündüz hiçbir şey yokmuş gibi görünen bir alt mekan aslında. Projeleri ağırlamak isteyen, yan komşudan bir altın günü teklifi gelse ona bile kafa yorup değerlendirebilecek bir zemini var.

Mekandan bahsederken, eylemsel olarak sorumluluk alan kişi kendim olmama rağmen, bir çok kişinin buraya dair fikirleri var aslında. Bir yandan mekanın kendisi de bir karar mekanizması, toplum ve yansımaları aynı şekilde…

Bize biraz RJNR projesinden bahsedebilir misin?

İlk projeyi yazarken, alternatif anlatıları ve alternatif kimlikleri destekleyen, queer dinamikler üstüne kurulu sürdürülebilir bir mekan tasarladık. Fakat onay alamayınca, başka bir yere RJNR projesini yazdık, sürdürülebilir kültürel bir kapı açmayı hedefliyorduk. Bu benim için bir araştırma projesine dönüştü aslında. Projede bir sonucu aramadan, süreci araştırdığımız, refleksel tepkilerin de dahil olduğu bir dönem işletiyoruz.

Performanslar, RJNR Fanzine, Sanatçı Konuşmaları, Atölyeler, Gösterimler, Paylaşım Çemberi Toplantıları, Okuma Grupları, Sanatçı Ağırlamaları, Takas Buluşmaları, Sergiler gibi çeşitli etkinlik serileriyle, farklı kültürlerden kişilerin paylaştığı, keşfettiği ve ürettiği bir buluşma noktası tasarlandı.

Bildiğim kadarıyla mekanın açılışı 15 Temmuz tarihinde yapıldı. 2016 yılından bu yana Türkiye’deki herkes için farklı yansımaları var bu tarihin. Özellikle o gün açılış yapmanızın bir sebebi var mı?

Evet, açılışı 15 Temmuz’da yaptık, benim için bu çok önemli. O günü kendimce işaretledim. Burada biz güvenli bölge oluşturmaya çalışıyoruz fakat bazı noktalarda bunu sağlamaya yönelik bağlantıların koptuğu oluyor. 15 Temmuz’da yaşanılan “şey”in nasıl algılandığı ile ilgili şüpheler var benim zihnimde. Öncelikle kendim anlamakta zorlanıyorum olan şeyleri. Biz de böyle bir güne açılışı koyarak, o günü de tartışacağımız bir alan açmak istedik.

Sub.Squ’nun sanata alan açmasının beraberinde politik bir konumlanışı olduğundan da bahsedebilir miyiz?

Aslında politik bir konumu var çünkü Gezi’den bu yana hayatımıza işleyen bazı gerçekler var. Bizim dışımızda bir sürü karar alınıyor, ben bunlardan asla haberdar olamıyorum. Alınan bu kararların ve yaşanılan onca şeyin yorumunu oluşturmak istiyorum. Bu çok önemli, resmini çizmek dahi istesen politikaya değmek zorunda kalıyorsun. Sanat dolaylı şekilde zaten politikayı kucakladığı, püskürttüğü noktalara sahip. RJNR projesinin tanıtımında Türkiye’nin otoriteryan rejimine ve popülizmle beraber Türkiye’deki yaşantıya değiniyoruz, belki de meydan okuyoruz. Tam bu noktada da bu projeyi neden Çanakkale’de yapıyoruz sorusuna karşılık olarak kocaman bir motivasyona sahibiz.

Öte yandan insanların yerelde daha önce görmedikleri bir alanda, masa işletmesi olmaksızın vakit geçirmesini düşlüyorum tam olarak.

Burayı görüp, “aaa burası süper kafe olur!” diyorlar. Senin buraya oturmaya gelmen için kafe olmasını dilemek veya bura için para ödemek çok başka bir kafa. Bu duruma alıştırılmışız, dolayısıyla bunu talep ediyoruz. Tüketime iten bir düzendeyiz, Sub.Squ aslında buna da meydan okuyan bir anlayışta. Gençlere yönelik ticari olmayan bir mekan yok etrafımızda ve burada elli bin öğrenci var. Sokağa baktığımızdaysa sadece barlar var gençlere hitap eden, kültürle ilgili her şey ticari olmuş halde, bu satılması gereken bir şey değil. Bizler sadece tüketime vakit harcayan, üretemeyen kişiler olduk.

sub.squ neden Çanakkale’de ve burada olmasının etkileri ne?

Bu fikir Türkiye’deki çağdaş sanat sahnesinin belirli şehirlerde yoğunluk oluşturmasıyla ilgiliydi. Çünkü bir yandan Çanakkale’de liseyi bitirip, İstanbul Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne gidiş sebebim, günümüzü, çağdaş olanı yakalama arzumdu. Ankara, İstanbul veya İzmir’de gerçek bir hareketlilik varken, Türkiye’nin geri kalanındaki gençler günümüz dünyasını ve sanatını yakalamakta güçlük çekiyor. Ne kadar internette görsek de, medyadan takip etsek de, sokağa çıktığında etkileşime girdiğin insanlar da senin yaşamını etkiliyor.

Çanakkale fikri de tam buradan hareketle doğdu. Buranın bir üniversite şehri olması, genç popülasyonun çoğunlukta olması bize bu alanı değerlendirmemiz gerektiği fikrine itti.

Bir taraftan da İstanbul’daki ortamın gerginliği, gittikçe değişen sistemin etkileri de oradan uzaklaştıran bir faktör. Çanakkale’de bir güvenli alan yaratıyoruz.

Bahsettiğin bu güvenli alan kimler için peki? Burayı güvenli kılan nedir?

Alternatif anlatılar ve kimlikler için burası. Örneğin bir okula gidiyorsun, sonra oradan akabileceğin çeşitli kanallar keşfediyorsun. Fakat bu kanalların ifadesi yok, motive edici kanallar değil. Kendine yeni bir anlatı yaratman için kendini beslemen gerekiyor, görünürlük kazandırman gerekiyor. Toplumun duymaya alışkın olduğu seslerin ötesinde, görmeye alışkın olduğu kimliklerden farklı olanları ifadeyle, şimdiki zamanda aktarmalıyız. O yüzden burası daha performans odaklı ilerliyor, anda kalıyoruz ve konuşma alanları yaratarak o anda güvenli alanları inşa ediyoruz, paylaşım çemberleri tasarlıyoruz.

Sanatçı ve izleyici arasındaki hiyerarşiyi kırmak konusunda çok yol aldık mesela. Ne olursa olsun performansın sonunda hepimiz aynı düzlemde oturup, beraber konuştuğumuz, tartıştığımız, sanata dair soruları sanatçının kendisiyle ele aldığımız bir yaratı oldu.

Anlattıklarının hepsinde bir ortak nokta görüyorum. Toplumsal algıyı yeniden sorgulatan, yeniden inşa eden veya inşa etmeden yığın halinde bırakmayı amaçlayan bir düşünceden bahsetmek mümkün sanırım, doğru mu?

Bir ayağımız alternatifliğe tamamen kapalı olan muhafazakar aklı da görmeye çalışarak diğer taraftan topluma göre alternatif olan kimliklerin var oluşunu destekleyerek ikisi arasında bir köprü kurabilir miyiz, arada bir yansıma oluşturabilir miyiz sorularını soruyoruz.

Debonair’in performansı Çanakkale’de son yüzyılda olan ilk drag performanstı ve bu insanlar için çok önemli. Gerçekten gözünle gördüğün, sanatçının da enerjisini yansıtabildiği bir ortak noktadan bahsediyorum.

Fakat bu projenin bir özelliği, herhangi bir tematik alanda veya noktada bir ağırlık yaratmadan daha kapsayıcı olunabileceğini düşünmek. Bu bakış açısıyla projenin queer, veganizm yönlerini çok üstüne bastırmadan ve sürdürülebilir olmasını da amaçlayarak hayatımıza dahil etmeye, Çanakkale’de yaşayanların hayatına dahil etmeye çalışıyoruz. Gençlerin muhafazakârlaşma potansiyeli düşük, bastırıldığımız ve köreltildiğimiz taraflarımıza rağmen bunu fark edebilecek insanlar için buradayız.

Temmuz ayından bu yana bir çok performans sergilendi, bir çok sanatçı sub.squ atölyesine konuk oldu. Queer gösteriler ve birçok alternatif sanat alanlarıyla Çanakkale seyircisi buluştu. Nasıl geri dönüşler aldınız?

Çok fazla teşekkür duyduk. Atölyelerden sonra net bir tazelenme havası, empatinin çok yoğun olarak yaşandığı ortamlar oldu. Örneğin psikodrama veya dadans’tan sonra bu empatik enerji çok yoğun hissediliyordu. Aslında birbirimizle yakınlaşmamız, insanların arasındaki o mesafeyi azaltmak duvarlarımızı yıkıyordu.

Etkinlikler bittiğinde çok yüksek duygularla kaldım. Çok fazla insanın bir arada durduğu bu alanda, herkesin kalbinin aynı ritimde attığını hissetmek çok yükselten bir şey. Bu duygunun karşılıklı olduğunu hissediyorum.

Benim anlamadığım noktaysa, insanların çok yeni bir şey yaptığımızı düşünüyor olması. Çünkü bu yeni bir şey değil, kendini ifade edebileceğin bir alanın olmasını ben yeni olarak tanımlamam.

Bu yeni algısının beraberinde ortaya çıkan, ilgi görme, mekanın tutması durumu var. Toplumun gözündeki “mekanın veya etkinliklerin tutması, talep görmesi” anlayışlarımız da farklı sanırım. Yaptığımız işlerin çok yeni bir anlayış olduğunu düşündükleri için tutulmama olasılığımızı dile getiriyorlar bazen. Tutmayı boş verip, biz ay gibi tutulalım mesela, suları falan çekelim…

Bu projede önümüzdeki süreci nasıl değerlendirmeyi düşünüyorsunuz?

Çanakkale kültür sanat sahnesinde gençlere yönelen bir hareketlenme yaratmayı hedefleyerek yola çıkmıştık. Bu hareketlenmeyi nasıl yaratacağız sorusunda da, İstanbul’da halihazırda olan yoğunluğu kullanarak, burada bir görü oluşturmamız için insanları konuk etmeye başladık. Kasım ayında İstanbul, İran, Fransa gibi yerlerden sanatçıları burada ağırlayacağız, beş farklı açık kapı stüdyo etkinlikleri olacak, etkileşime daha fazla alan açmayı hedefliyoruz.  Mesela İran’dan gelecek konuk, İran’daki devrimden sonra dini köktencilikten gelmeyen neslin özel hayatları ile kamusal hayatları arasındaki farkı ortaya seren bir fotoğrafçı. Siyasi popülizmin de etkisini gösteren bir çalışma aslında bu. O geldiğinde Çanakkale’de beraber gece dışarı çıkarak fotoğraf çekimleri yapacağız, böyle enteresan bir gece atölyesi kurguluyoruz şu an.

*Bu yazı ilk olarak Kaos GL dergisinin “Sağ Popülizm” dosya konulu 163. sayısında yayınlanmıştır. Dergiye; online aboneler dergi websitesinden ulaşabilir. Basılı halini edinmek isteyenler ise önümüzdeki haftadan itibaren kitapçılardan yeni sayıyı satın alabilirler. Dergiyi internetten satın almak için ise Notabene yayınları ile iletişime geçebilirsiniz. 


Etiketler: yaşam, gezi/mekan
nefret