27/03/2012 | Yazar: Kaos GL

‘İnsanların kutsallarına dokunmadan herkes istediğini tartışsın diye bir laf var ya… Beynimizi öldürüyor, arkadaşlar. Neden derseniz, şartlı şurtlu tartışma olmaz, şartlı tartışmadan kaydadeğer reformlar çıkmaz.’

’İslam’ın hastalığı’ konusu tartışılamaz mı? Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
“İnsanların kutsallarına dokunmadan herkes istediğini tartışsın diye bir laf var ya… Beynimizi öldürüyor, arkadaşlar. Neden derseniz, şartlı şurtlu tartışma olmaz, şartlı tartışmadan kaydadeğer reformlar çıkmaz.”
 
Ezgi Başaran yazdı
 
Geçen hafta Fransa’da yaşanan korkunç katliamı konuşuyoruz. 23 yaşındaki Muhammed Merah’ın nasıl bir teröriste dönüştüğünü, El Kaide adına, Filistinli çocuklar için Yahudi çocukları, Taliban için Fransız askerlerini nasıl olup da öldürdüğünü konuşuyoruz. Nilüfer Göle’yle… Birkaç kez İslami terörist deyimini kullandığı için, “Ama bu lafa Başbakan çok kızıyor” dedim. Önce Avrupa’da terörün İslam’ın ‘hastalığından’ kaynaklandığı görüşünün çok daha sık gündeme getirildiğini anlattı. Sonra “Tamam bu deyime kızabilirsiniz de…” diye devam etti, “Artık adı kondu ve bu terör olaylarının İslam’la hiç ilgisi yoktur da denemez. Gerekli olan, İslam’ın bu manada tartışılabilir olmasıdır.” 

İslam dini, doktrine ettiği yaşam ideolojisi, sınırsız akıl yürütmelere ve eleştirel akla karşı zımni surlarını hiç indirmediğinden, tartışmalar hep belli dokunulmazlara çarpıp sekiyor. Biraz kafasını uzatıp, sorgulayana burçlarından linç oklarını fırlatıyor. 

O bakımdan… Göle’nin sözünü ettiği şekliyle İslam’ın doğasını tartışmaya açmak imkansıza yakın bir eylemdir bana göre. 

11 Eylül’den beri aralıklarla tekrarlanan İslam kaynaklı terör eylemlerine karşı dünyanın her köşesindeki Müslümanlar bir anda ve hep beraber sokaklara dökülüp, niye itiraz etmemiştir? 

Aynı şekilde… Son 5-6 yıldır Avrupa’da yükselen islamafobiye, kendilerine yapılan haksızlıklara, aşağılamalara da sivil ve demokratik itiraz hakkını niye katiyen kullanmamıştır? 

Buna tevekkül mü diyeceğiz, itiraz kültürünün İslam iklimine uygun olup olmadığını mı tartışacağız? 

İslam alimlerinin ve teorisyenlerinin çıkıp bir şeyler söylemesi, makaleler döşenmesi yahut da demokrasi talebiyle sokaklara dökülen Arap Baharı insanları bu sorulara cevap değil. 

Çünkü başka bir şeyden söz ediyorum: 

İslam’ın kendisinin Müslüman toplumlar tarafından kesinlikle ‘mesele’ edilmediğinden… 

İslam ve terör kavramlarının niye yan yana düştüğünü, bugün iyiden iyiye kabul gören“hastalığın”, Müslüman kitlelerce düşünme ve sorgulama dışı tutulduğundan… 

Bunlardan söz ediyorum. Ha, “İyi de din zaten böyle bir şeydir ablacım” diyeceklere, şimdiden cevabımı yapıştırayım: Beni gülümsettiniz sabah sabah… 

*** 

İnsanların kutsallarına dokunmadan herkes istediğini tartışsın diye bir laf var ya… Beynimizi öldürüyor, arkadaşlar. Neden derseniz, şartlı şurtlu tartışma olmaz, şartlı tartışmadan kaydadeğer reformlar çıkmaz. Ayrıca yerine, yöresine, zamanına, kişisine göre de o kutsallar değişiklik gösterir. Bu tür değişkenleri pivot ayağı yapan akıl, eleştirel de değildir, dostlar. 

Örneğin şimdi ben ortaya kendi nazarımda kışkırtıcı, “kutsala dokunan” hiçbir soru atmadığımı düşünüyorum. Sakin sakin konuşuyoruz, şunun şurasında, değil mi… Ama tabii yine de başıma gelecekleri biliyorum. Neyse, artık… Demir-tren/hamam-terleme…Yani. 

*** 

Göle, Avrupa’da yaşayan Müslüman göçmenler için son derece endişeli ve önümüzdeki yaşam modelleriyle ilgili de hayli kötümserdi. İşler iyiye gitmeyecek diyordu. Eğer Müslümanlar, İslam’la ilgili her şeyin ama her şeyin tartışılabildiği, muhakeme edildiği bir kültürü kendi içlerinde yeşertmezse başkalarının dolaşıma soktuğu abuk yorumlara, paranoyalara katlanmak zorunda kalacak, Batı devletlerinin yeni güvenlik politikalarının altında ezilecektir. 

“Dahleden dinime bari Müselman olsa” sözünü, dinini tartışanlar bari hakiki Müslümanlar olsa şeklinde değiştirmek isterim bugünlük. (Ezgi Başaran/Radikal)

Etiketler: yaşam, din/inanç
İstihdam