14/03/2014 | Yazar: Yıldız Tar

İBB Başkan Adayı Şafak Tanrıverdi: Belediye binasını yıkacağım, İstanbul’u 50 yıl geriye götüreceğim. Velev ki ibneyim diyebilirim tabi. Annem babam belki kızabilir ama...

İBB Başkan Adayı Şafak Tanrıverdi: Belediye binasını yıkacağım, İstanbul’u 50 yıl geriye götüreceğim. Velev ki ibneyim diyebilirim tabi. Annem babam belki kızabilir ama...
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için çok sayıda aday yarışıyor. Sırrı Süreyya Önder, Kadir Topbaş ve Mustafa Sarıgül’ü miting alanlarında, televizyon programlarında kendilerini anlatırken; birbirlerini kıyasıya eleştirirken görüyoruz. Partilerin adaylarının yanı sıra İstanbul’da bağımsız ve alışılmadık bir aday da var: Şafak Tanrıverdi.
 
Sosyal medyada eğlence amaçlı Şafak Başgan sayfası ile başlayan bir büyükşehir belediye başkan adayı Şafak. Başgan’la adaylık sürecini, aday olma ücretini iddia kuponlarından çıkarmaya çalışmasını ve vaatlerini konuştuk: “İstanbul’u 50 yıl geriye götüreceğim.”
 
Neden aday oldun?
Siyaset çok saçma gözüküyordu. İnsanlar ciddiye alarak sandığa gidiyorlar ve ciddi paralar dökülüyor ortaya. Ortaya çıkan toplumsal dinamikler hiç dikkate alınmadan saçma bir seçim sistemine gidiliyordu. Adaylar birbirine göre belirleniyordu. “Topbaş çıkarsa, Sarıgül’ü çıkaralım” gibi tartışmalar vardı. Sonra birden satranç taşları gibi her şey belli oldu. O sisteme gıcık oldum ben. Mevzuatı araştırdım. Aday olabileceğimi gördüm. Başta geyik olsun diye bir facebook sayfası açtım.
 
Ciddi paralardan bahsettin seçim sürecini yürütmek için. Sana ne kadara patladı bu adaylık süreci?
731 lira 48 kuruş bağımsız aday olmak için para ödüyorsun yerel seçimlerde. Ama genel seçimlerde bağımsız aday olmak için 7 bin lira gerekiyor. O parayı ben iddia kuponlarından karşılamaya çalıştım. Çıkmadı para. Çok da birikimim olmadığı için imece usülü, seçmenlerle buluşarak topladık parayı. Yılbaşında arkadaşlar para vermişti. Balkon konuşmaları yaptığım seçim ofislerinde parayı topladık.
 
Taksim, Beşiktaş ve Kadıköy’de seçim ofislerin var değil mi?
Beşiktaş’taki büro bir arkadaşımın ofisi. Geri kalan yerlerdeki seçim büroları bar aslında. Arkadaşlarımın takıldığı barları kullanıyoruz. Pankartlarımızın yapılması da tamamen spontaneydi. Hakkı abi var bizim o ayarladı mesela.
 
Söylemlerinde ve adaylığında ciddi bir temsili demokrasi eleştirisi var. Gezi direnişinde de aslında benzer eleştiriler vardı. Adaylığında Gezi direnişi etkili oldu mu?
Etkili olmadı aslında. Ama en azından insanların ortak sorunlarına karşı ortak tepkiler gösterebileceğini gördük. Kutuplaşmaların ne kadar sanal olduğunu ve siyasetin bu kutuplaşmalar üzerinden bizi nasıl yönettiğini gösterdi. Böyle bir etkisi olduğunu söyleyebilirim. Yoksa Gezi’nin gazına gelip de yapmadım bu işi. Aksine ben kampanyamda olabildiğince Gezi’yi zikretmemeye çalışıyorum. Gezi’nin siyasi rant malzemesi edilmesini doğru bulmuyorum.
Adaylarla röportaj yaparken en sevdiğim kısma geldik. Vaatlerin neler? Bizi 1963’e götürecekmişsin, nasıl olacak o iş?
Dört temel vaadim var. İlki belediye binasının yıkılması. Home-office belediyecilik öneriyoruz. Çalışanların da evinden çalışabildiği bir sistem öneriyoruz. Teknoloji gelişti en nihayetinde. Kaynak yönetimi açısından da kocaman belediye binaları doğru değil. Tabi sembolik bir anlamı da var makamı yıkmanın. Bu yönetim modelini de yıkmak anlamına geliyor. Yattığım yerden belediyeyi yöneteceğim diyorum. Şaka bir yana yerinden özyönetimle, sokak sokak gezerek kimseyi dışarıda bırakmadan bir birlikte yönetim anlayışım var.
 
İkinci talebim ise Bel-Tur’larda içki servisi olması. İnsanların Sarıgül’den CHP’den böyle bir talebi var ancak CHP’liler bu konuda kıvırıyorlar lafı. Ne olacağı da belirsiz. Ki Sarıgül ile Topbaş arasında da çok fark yok. Gökdelenlerin en çok yükseldiği yer Şişli.
 
Üçüncü talebim ise öğrenciye ve 50 yaş üstüne ücretsiz ulaşım. Normal tarife de 50 kuruş olacak. Su zaten ücretsiz olacak.
 
Dördüncü vaat ise bizi en psychedelic vaadimiz. Hedef 1963! İstanbul’da sol veya sağ iktisat modelleri fark etmeksizin sürekli bir kalkınma ve ilerleme miti var. Ve bu ilericilik-gericilik kavramları da çok yer değiştirmiş durumda. Kimin muhafazakar olup kimin muhafazakar olmadığını da bilmiyorsun. Bunları kavram olarak da kullanmayı doğru bulmuyorum. Neye göre geri, neye göre ileri? Hedefim ’63 çünkü ’64 ve ’74 arasında İstanbul’un gerçek renkleri Rum nüfus göç ettirildi. Mahalle kültürünün olduğu döneme geri götürmek istiyorum.
 
Bu vaatler içerisinde LGBT’ler göremedik. LGBT’ler için vaatleriniz yok mudur başgan?
Devrim yapmaya gelmiyorum ama kurduğum dilde alternatif olduğumu hissettirdiğimi düşünüyorum. Özellikle röportajlarda bu konulara cevap vermeyi tercih ediyorum. Aynı şekilde anadilde eğitim konusu da var. Sosyal medyada filan pek göremezsiniz. Ortalama bir kitle var bu 4 vaat çevresinde toplanan. Ama özel sorular geldiğinde cevaplıyorum. Sadece LGBT kesimin değil, mütedeyyin kesimin de aslında farklı sorunları var. Kime göre öteki, neye göre marjinal? Herkese eşit mesafede durmaya çalışıyorum. Çok ideolojik konuları ya da multikultur kafasını açmaya başladığında yine kutuplaşma başlıyor. Pragmatist bir şekilde bunları söylemiyor değilim. Ama röportaj geldiğinde kesinlikle açıyorum. Yani şunu diyebiliyorum: Ben elimde gökkuşağı bayrağı tutmaktan çekinmiyorum.
 
Bu dediklerin yetersiz geldi bana. Somut olarak yapmayı planladığın neler var LGBT’lerin sorunları için?
Özyönetim dediğim hikaye burada başlıyor. Dışarıdan LGBT’lerin sorunları nelerdir bilemem ben. Motosikletçilerin sorunlarıyla ilgili bir programa katıldım, oradan çok şey öğrendim. LGBT bireyi olmadığım için bilemiyorum sorunları. Tabi sizlerden okuduklarımız kadarıyla nefret cinayetleri filan biliyorum ama kesinlikle o bireylerin yaşadığı sorunları gerçek anlamda bilemeyiz. Özyönetim hikayesinde LGBT’lerin de katılımıyla ortak sorunlar çözülebilir.
 
Mesela Kaos GL yerel seçim politika belgesi açıkladı. Yine aynı şekilde SPoD’un adayların imzasına açtığı bir talepler belgesi var. İmzalamayı düşünüyor musun?
Uzun uzun açıklamalara gıcığım ben. Vaatlerim de kısa kısa zaten. Mesela İstanbul Şehir Sözleşmesi var. Sözleşme çok yerinde olabilir ama o kadar ufak puntolarla yazılmış ki, yani bu sadece adaya yönelik olmamalı seçmene yönelik de olmalı. Yaşlısından gencine dil olarak herkese hitap etmeli. Akademisyen diliyle yapılan şeyleri sevmiyorum. SPoD’un yayınladığı metni görmedim ama ulaşırsa şerh hakkımı saklı tutarak imzalayabilirim.
 
Bu kadar lafın ardından ben sana çok net bir soru sorayım: Velev ki ibneyiz, diyecek bir beleidye başkan adayı mısın?
Evet bunu çekinmeden diyebilirim. Annem babam belki kızabilir ama... (Gülüyoruz) Açıkçası serseri, alkolik gibi ötekileştirici kodlar da çok can sıkıcı. Velev ki ibneyim, diyebilirim neden demeyeyim. 

Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam