11/12/2015 | Yazar: Yıldız Tar

Kaos GL kurucularından Psikolog Mahmut Şefik Nil’e atfedilen Ayrımcılık Karşıtı Sempozyum’da sağlık politikalarının LGBTİ’leri nasıl etkilediği tartışıldı.

Kaos GL kurucularından Psikolog Mahmut Şefik Nil’e atfedilen Ayrımcılık Karşıtı Sempozyum’da sağlık politikalarının LGBTİ’leri nasıl etkilediği tartışıldı. Sağlık emekçileri, homofobik ve transfobik olmayan bir sağlık hizmeti için bir araya geldi.

Kaos GL Derneği, Türk Tabipler Birliği (TTB), Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD), Ankara Tabip Odası (ATO) ve Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası Ankara Şubesi’nin (SES) düzenlediği 4. Ayrımcılık Karşıtı Sempozyum’un ikinci günü “Sağlık politikaları LGBTİ'leri nasıl etkiliyor?” oturumuyla başladı.

Geçtiğimiz günlerde yaşamını kaybeden Kaos GL kurucularından Psikolog Mahmut Şefik Nil’e atfedilen sempozyumun ikinci günü Ankara Üniversitesi İbn-i Sina Hastanesi Hasan Ali Yücel Konferans Salonu’nda yapıldı.

Rona Temelli’nin moderatörlüğünde “Sağlık politikaları LGBTİ'leri nasıl etkiliyor?” oturumunda Doç. Dr. Aslı Davas, Dr. Filiz Ak ve Yrd. Doç. Dr. Özge Karadağ Çaman konuştu.

“Neo-liberal sağlık sistemine razı edildik”

İlk konuşmacı Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Doç. Dr. Aslı Davas, “LGBTİ sağlığını etkileyen bir faktör olarak sağlıkta dönüşüm” konuşmasına, LGBTİ’ler ve sağlık konusuna dair çok fazla çalışma olmamasının ayrımcılığı gösterdiğini belirtti. Sağlıkta dönüşüm programlarının küresel bir olgu olduğunu söyleyen Davas, “Neo-liberal bir sağlık anlayışına razı edildik. Yönetsel reformlar yoluyla sorun alanları kurumlardan bireylere devredildi. Sağlık yönetimi parçalandı. Sağlık emekçileri güvencesiz koşullara itildi. Kamu sağlık hizmetleri metalaştırıldı” dedi.

1982 darbe Anayasa’sında sağlığın hak olmaktan çıkartıldığını hatırlatan Davas sözlerine şöyle devam etti:

“90’lı yıllarda sağlık reformu tartışmaları yapıldı. O dönemde aile hekimliği ve özelleştirme gündeme girdi ancak gerçekleştirilemedi. Türk Tabipleri Birliği ve Sağlık Emekçileri Sendikası’nın mücadelesi sonucu bu değişim geciktirilebildi. 2000’lerde ise sağlığa ayrılan bütçenin kesilmesi ile birlikte neo-liberal dönüşüme razı etme süreci başladı. Özetle, bilinçli ve planlı bir şekilde ölümü gösterip sıtmaya razı ettiler.”

Davas, sağlıkta dönüşümün ilk uygulamalarının 2002 yılında yapıldığını söyledi. “2002’de sağlıkta dönüşüm ile birlikten özelden hizmet alma yaygınlaştı. Dünyanın bütün devlerinin Türkiye’de sağlık sektöründe cirit atması o dönem başladı” diyen Davas, uygulanan prime dayalı sigorta sisteminin eşitsizlikleri arttırdığını vurguladı.

“LGBT’ler eş sigortasından faydalanamıyor”

Genel sağlık sisteminin LGBT’ler söz konusu olduğunda ciddi sorunlar yarattığını aktaran Davas, “Resmi heteroseksüel evlilik olmadığı durumda eş sigortasından faydalanmak mümkün olmuyor. Aynı şekilde ailenin reddetmesi durumunda LGBT’ler aile sigortasından da faydalanamayabiliyor” ifadelerini kullandı.

Aile hekimliğinde kayıtlı olmayanlara hizmet verilmemesini eleştiren Davas, “Koruyucu sağlık hizmetleri bitirildi. Aile hekimlerinde yılın en az üç ayı ücretsiz kondom alma hakkınızı kullanamıyorsunuz. Sağlıkta dönüşüm HIV kontrolünü yardımseverliğe indirgedi” dedi. Davas, dönüşüm ile birlikte cinsiyet geçiş ameliyatlarının da özele kaydığını belirtti.

LGBTİ’lerin daha çok şiddete maruz kaldıkları için ve transların cinsiyet geçiş süreçlerinde psikiyatri hizmetinden daha fazla faydalandığını savunan Davas, “Kamuda performansa bağlı sistem sonucunda psikiyatri gibi uzun erimli çalışma gerektiren alanlarda ciddi sorunlar yaşanmaya başladı. Bu durum ilk olarak da LGBTİ’ler gibi grupları etkiliyor. Tıp zaten patriyarkal, heteroseksist ve bedenin dönüşümünde önemli bir araçtı ancak sağlıkta dönüşüm politikası muhafazakarlaşmayla da birlikte geldi” ifadelerini kullandı.

Aile Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın “Eşcinsellik hastalıktır” sözlerini hatırlatan Davas sözlerini şöyle sürdürdü:

“Böyle Bakanların olduğu, hekimlerin hâlâ eşcinselliğin hastalık olduğuna inandığı bir ülkede sağlık LGBTİ’ler için başlı başına bir ayrımcılık alanına dönüşüyor. AKP’nin sağlık politikaları LGBT’lerin ve kadınların bedenlerini denetleme isteğinden vazgeçmiyor.”

“Hastaneler trans erkek ve kadınları kabul ediyor mu?”

Ardından söz alan Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Dr. Filiz Ak, “Birinci basamak sağlık hizmetlerinde LGBTİ'lerin ihtiyaçları” üzerine konuştu. Ankara Üniversitesi’nde birinci basamak hekim adaylarına hem LGBTİ’ler hem de toplumsal cinsiyet konusunda ders verdiğini aktaran Ak, kanser tedavisi gördüğü sırada yaşamını yitiren Ali Arıkan’ı andı. Ali’nin ve birçok trans erkeğin jinekoloğa gidememesinin ayrımcılık olduğunu hatırlatan Ak, “Transfobi sadece bedenleri delik deşik eden bıçaklar değildir. Trans erkeklerin jinekoloğa gitmekten çekinmesi de transfobiden kaynaklanıyor” şeklinde konuştu.

“Hastaneler kabul ediyor mu trans kadın ve trans erkekleri?” diye soran Ak şöyle devam etti:

“Bizler tıp eğitimi verenler olarak tıbbı değiştirmek ve homofobi ve transfobiyle mücadele alanına dönüştürmek zorundayız. Farklılıkları yok eden ikili cinsiyet sistemine hayır! LGBTİ’ler genel popülasyondaki sağlık sorunlarına ek olarak başka sorunlar da yaşıyor.”

Yaptıkları araştırma ve çalışmalardan bahseden Ak; lezbiyenlerin ve biseksüel kadınların aile hekimlerinden kendilerini dikkatlice dinlemelerini, mahremiyete ve etiğe saygı, homofobiden arınmış bir tutum beklediklerini açıkladı.

Aile hekimleri ve genel pratisyenlerin LGBTİ toplumunun sağlık sorunları ve beklentileri hakkında daha fazla bilgi sahibi olması gerektiğini vurgulayan Ak, “LGBT sağlığı toplumsal cinsiyet sağlığı temelli tıp eğitimlerinin temel konularından biridir. Popülasyonun önemli bir kesimini oluşturan LGBTİ’lerin gereksinimleri ve sorunları tıp eğitiminin vazgeçilemez bir parçası olmalıdır” dedi.

“Damgalama ve ayrımcılık sağlığı olumsuz etkiliyor”

Son olarak Hacettepe Üniversitesi Halk Sağlığı Enstitüsü’nden Yrd. Doç. Dr. Özge Karadağ Çaman, LGBTİ’lerin sağlığa erişimini anlattı. Sağlık açısından savunmasız ve dezavantajlı gruplara özel sağlık politikaları olması gerektiğini vurgulayan Çaman, “Sağlık hizmetlerinin sunumunda pek çok farklı grubun ve hatta bu grupların ailelerinin ve yakınlarının çeşitli nedenlerle damgalama ve ayırımcılığa maruz kaldığı bilinmektedir. Damgalanma ise bedensel, ruhsal ve sosyal sağlık olmak üzere sağlığın tüm boyutlarını olumsuz etkilemektedir” dedi.

Sağlık alanında dezavantajlı gruplar arasında yer alan cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği azınlıklarının son yıllarda görünürlüğünün arttığını ifade eden Çaman sözlerine şöyl devam etti:

“Ne var ki, sağlık çalışanları ve politika yapıcıların, bu grubun sağlık hizmetlerinde yaşadıkları sorunlar konusundaki farkındalık düzeyi ve sağlık alanında yürütülen çalışmalar halen sınırlı düzeydedir.

“LGBTİ’ler heterojen bir grup olsa da cinsel azınlıkların sağlık hizmeti alırken yaşadıkları bir takım ortak sorunlar da bulunmaktadır. Bunlar arasında, sağlık çalışanları tarafından damgalanmak, hizmet sunumunda ayırımcılığa maruz kalmak, kişisel bilgilerin gizliliğinde yaşanan ihmaller, sağlık hizmeti alırken kendilerine yönelik olumsuz tutum ve davranışları engellemek amacıyla kimliklerini ya da sağlık açısından önemli olabilecek bazı kişisel bilgilerini gizlemek zorunda kalmak ya da daha uç noktada, olumsuz deneyim yaşama endişesi ile sağlık hizmetlerini kullanmaktan kaçınmak gibi sorunlar sayılabilir.”

Ayrımcılık Karşıtı Sempozyum, Prof. Dr. Melek Göregenli, Prof. Dr. Selçuk Candansayar ve Şükrü Keleş’in yer aldığı “Tıp, Etik, İdeoloji” oturumuyla devam edecek.

4. Ayrımcılık Karşıtı Sempozyum tam programı için tıklayınız.

İlgili haber:

Ayrımcılık Karşıtı Sempozyum başladı: Cinsiyet geçiş süreci


Etiketler: insan hakları, sağlık
İstihdam