19/07/2011 | Yazar: Leyla Pervizat

Zorunlu heteroseksüelliğin dayatıldığı memleketimizde Bursa’daki dindarlar arasında bile eşcinsellerin bulunmasının sizi şaşırttığını söylemeyin bana. Radikal feminist, Dr. Leyla Pervizat yazdı

Seks ve Din Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Zorunlu heteroseksüelliğin dayatıldığı memleketimizde Bursa’daki dindarlar arasında bile eşcinsellerin bulunmasının sizi şaşırttığını söylemeyin bana
 
Radikal feminist, Dr. Leyla Pervizat yazdı
 
Hem Radikal (12 Temmuz) hem de Milliyet gazetelerinde (13 Temmuz) Bursa’daki bir seks tarikatının yakalanmasıyla ilgili bir haber vardı. Emniyet güçlerince verilen ihbarlar sayesinde yakalanan tarikat lideri, “dergâh” adını verdiği eve gelen müritlerine, kendisine oral seks yapmaları halinde cennete gideceklerini vaat ediyordu. Sahtekâr tarikat lideri ‘Nitelikli cinsel saldırı’, ‘Tekke ve Zaviyeler Kanunu’na muhalefet’, ‘Çocukların kullanıldığı müstehcen yayınları depolamak’, ‘Fuhuşa aracılık etmek’ suçlarından tutuklanarak cezaevine kondu. Adı Uğur K. (47) olarak geçen liderin “Aşk olmadan meşk olmaz. Seven seveni zikreder” sözleriyle sosyal medyada yayımlanan görüntüleri bulunuyor. 

Dini liderlerin insanları ve çocukları cinsel yollarla sömürmeleri ne Türkiye’ye özgü bir şey ne de Müslümanlığa. Vatikan Katolik rahiplerinin küçük erkek çocuklarına cinsel istismarını hasıraltı etme kararlarının altında şimdiki Papa’nın imzası olduğu, çokça yazılıp çizilen bir haber. Öte yandan, zikir sırasında duyuların ve duyguların en üst düzeye çıkması da çok normal bir şey. Güney Amerika Batı yakası Kızılderilileri arasında yapılan ayinlerde de, Zerdüştlerin yaptığı zikir/ayin/seremoni süresince cinsellikle ilgili duyuların ve duyguların artması çok tartışıldı. Bu tür ayinlerde kadınlar ve erkekler genellikle birbirinden ayrı tutulur. Güney Amerikalı bazı kadim kabilelerde kadınların uzaktan erkek ayinlerini izlemesine izin verilir ama erkeklerin kadınların ayinlerini izlemesine müsaade edilmez. Bunun da temel sebebi kadın cinselliğinin erkek cinselliğinden çok daha kuvvetli olup erkeklerin sistemini dengesizleştireceğidir. 

Cinsel tabular 
Ancak, bu haber Türkiye açısından değerlendirildiğinde çok önemli iki konuya işaret ediyor. Cinsellikle ilgili iki saptama. Cennet vaat eden sahtekâr lider, bu işi 2003 yılından beri yapıyor ve 1500’den fazla üyesi olduğu tespit edilmiş. Yaklaşık 8 yıldır hiç kimsenin hiçbir şeyin farkında olmadığı ya da tamamen sömürüldüğü yaklaşımı, eksik ve yanlış olmakla kalmaz, biraz da işin gerçeği ve değerlendirilmesi açısından yalancılık olur. Feminist psikiyatrist Judi Hollis, küçük bir Amerikan kasabasında 30 yıla yakın bir süredir kadınları muayene sırasında taciz eden jinekologla ilgili çok ilginç değerlendirmeler yapar. Kadınlar, kızlarını ve torunlarını kendi elleriyle bu doktora götürmüşlerdir. Burada gerçekten olan nedir diye sorar. Yaptığı cesur değerlendirme, insanın kanını donduran cinsten, yerinde bir değerlendirmedir. Ülkemizde cinsellik halen çok ciddi bir tabu ve bir sürü şeyin üstünü örterek (ki buna konuyla ilgili akademisyenler de dâhil), doğruları söylemiyoruz ya da söyleyemiyoruz. Bu haberde sahtekârın sadece kadınlarla değil, aynı zamanda erkeklerle de ilişkiye girdiğini yazıyor. Zorunlu heteroseksüelliğin dayatıldığı memleketimizde, Bursa’daki dindarlar arasında bile eşcinsellerin bulunmasının sizi şaşırttığını bana söylemeyin. Bir de bu resmin en rahatsız edici yanlarından biri çocukların istismarı. 1915 Ermeni olaylarını tartışmaya cesaret gösterdiğimiz bir ortamda ensestin tabu statüsünü koruması ve tartışılamaması trajikomik bir durum. 

İkincisi ise Diyanet İşleri Başkanlığı. Verilen haberde Diyanetin adı bile geçmiyor evet, ama bu kurumun kadının insan hakları açısından ne ifade edip etmediği çok ciddi bir mesele. Türkiye gibi laik bir ülkede Diyanet İşleri Başkanlığı’nın varlığı, süregelen toplumsal dönüşüm ve reformlar, kadına yönelik ihlaller birlikte değerlendirildiğinde çok karmaşık, bir o kadar ilginç ve ezber bozan bir resim ortaya çıkıyor. Yapılan reformlar çerçevesinde Diyanet’in rolünün ne ve nasıl olması gerektiği tartışılırken bunun özellikle tabanda olan kadınlara yönelik etkisi ve olası risklerini halen tartışmıyoruz. Ne yazık ki pek çok Türkiyeli ve Avrupalı feminist, Diyanet ve din konusuna çok toptancı bir şekilde yaklaşarak nüans ve ciddiyet içeren bir analiz yapılmıyor. 

Diyanet ve iyi uygulamalar 
2006’nın başında Af Örgütü olarak Diyanet İşleri Başkanlığıyla beş yıl süren proje çalışması yaptık. Çalışma, din görevlilerinin kadına yönelik şiddet ve kadının insan hakları konusu alanlarında bilgilendirilmesiydi. Proje içeriği ve kapsamı açısından çok başarılı olarak değerlendirilip Birleşmiş Milletler tarafından ‘İyi Uygulamalar’ kategorisinde örnek olarak gösterildi (http://www.un.org/womenwatch/daw/vaw/v-egms-gplahpaw.htm). Projenin bu başarısını sadece Af Örgütü’nün değil aynı zamanda Türkiye’de dengeli kamu politikalarının bir örneği olduğunu göstermek açısından medyada yayımlamak istedik. Ne ilginçtir ki muhafazakâr medya Diyanet’in radikal feministlerle çalışması kafasına yatmadığı için, anaakım veya liberal medya da Türkiye’de din ve Diyanet (Alevilerin konusu bunlardan sadece bir tanesi) açısından ciddi reformlar yapılması gerektiğini düşündüğünden Birleşmiş Milletlerin dokümanlarında yer almış bu önemli başarı haberine yer vermedi. Sadece Türkiye’de değil, Avrupalı feministlerle bu projeyi tartıştığımda ve bunun kadına yönelik şiddeti sona erdirme yöntemlerinden biri olduğunu söylediğimde, bana uzaydan gelmişim gibi baktılar. Kolay değil, radikal feminist olduğunu iddia eden birisi, Türkiye özelinde Diyanet ile işbirliği yapmanın kadının insan hakları açısından olumlu bir şey olduğunu iddia ediyor. Ünlü siyaset bilimci Anne Phillips’in ifadesiyle büyük insan kitleleri hayatında din istediğini belirtirken, kendine entelektüel denilen bazılarının bu insan kitlelerine “Siz hayal görüyorsunuz. Din de, Tanrı da bir yanılsamadır” şeklindeki iddialarında şizofren bir yön var. 

Bu son seks skandalı haberi bile tek başına, Diyanet’in lağvedilmesi durumunda oluşacak boşluktaki büyük risklerin habercisi. Sahtekârların din adına insanları nasıl cinsel sömürüye alet edecekleri bir yanda. Öteki yanda din ve kadının insan hakları gibi hassas ve istismara açık bir konuda kadına yönelik insan hakları ihlalleri gittikçe karanlığa gömülüp sorgulanamaz hale gelecek. İster beğenin ister beğenmeyin, Diyanet tutturduğu birtakım standartlarla ve bir dereceye kadar şeffaflığıyla kadınların insan hakları açısından daha olumlu bir görünüm sergiliyor. 
Tekrar Bursa’daki bol zikirli seks skandalına dönersek, şunları belirtmeliyiz: Farkında olduğumuz ve olmadığımız kalıpları kırıp var olan terminolojinin dışına çıkıp ‘doğruyu söyleme’ cesareti gerekiyor. Doğruyu söylediğimizde de hem politik doğruluk hem de ırkçılık adına pek çok engelle karşılaşıyoruz. Ünlü yönetmen David Cronenberg “İnsanların şiddeti anlaması kötü bir şey değil. Ama politik doğruluk adına uygun bulunmuyor” demişti. Durum suskun kalamayacağımız kadar vahim. En vahimi de, eğer becerebilirsek, sormaya cesaret ettiğimiz soruların cevaplarıyla yüzleşmek. (Radikal İki)  

Etiketler: yaşam, din/inanç
İstihdam