29/04/2020 | Yazar: Sibel Yükler

İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan: “LGBTİ haklarını savunmayanlara taviz veremezdik.”

Şimdi tam da sırası: “LGBTİ’lerin haklarını istisnasız savunmalıyız”  Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

“Şimdi tam da sırası” diyerek başladığımız “Haklar” dizimizin ikinci konuğu, İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan. Türkdoğan ile Türkiye’deki insan hakları mücadelesinin LGBTİ haklarıyla ilgili dününü ve bugününü konuştuk.

Hak savunuculuğunda geçmişte ayrımcılıklar ve ayrışmalar yaşandığını, ancak bugün gelinen noktada tavizsiz bir savunuculuk anlayışında olduklarını anlatan Türkdoğan, insan hakları ile hak ve özgürlüklerin zamansız, sırasız, ama’sız bir şekilde pazarlık konusu yapılamaz olduğunu vurguluyor ve ekliyor: “LGBTİ haklarını savunmayanlara taviz veremezdik.”

Türkdoğan’la röportajımızı yaptıktan birkaç hafta sonra Diyanet’in nefret hutbesi ile başlayan bir sürece girdik. İHD Ankara Şube de Diyanet hakkında suç duyurusunda bulundu, İHD Genel Merkezi açıklama yayınladı.

Bu röportajda sizleri Diyanet’in nefret hutbesinden geriye, Türkiye insan hakları hareketinin tarihine bir yolculuğa davet ediyoruz…

“İHD bünyesinde kimse LGBTİ’lere ayrımcılık yapamaz”

İnsan Hakları Derneği olarak 30 yıldan fazladır insan hakları mücadelesi veriyorsunuz. Bu süre zarfında yönetiminizde LGBTİ’ler yer aldı mı, şayet almadılarsa nedeni nedir, bu noktada ileriye dönük çalışmanız var mı?

İnsan Hakları Derneği, 1986’da kuruldu. Türkiye'nin en eski ve hala en yaygın insan hakları örgütü. Genel olarak insan hak ve özgürlükleri ile ilgileniyor, çalışmalarını ağırlıklı olarak komisyonlar vasıtasıyla yürütüyor ve yine başvuru esasına dayanarak çalışmalarını sürdürüyor. İhlale uğradığını ileri süren insanların derneğimize yaptığı başvurular üzerine bu başvurulardaki hak ihlalini gidermek için yaptığımız bir dizi çalışma var. Bunlar daha çok ihlalin giderilmesi, adalet arama, dolayısıyla mağdurla birlikte hak arama süreci, mağdurun haklarının korunmasında farkındalık yaratma ve elbette ki ihlal belgeleme ve raporlama.

Benim bulunduğum dönemde merkez yönetim kurulumuz içerisinde açık kimliğiyle bildiğimiz LGBTİ bir birey yer almadı. Ama şubelerimizde LGBTİ’ler yer alıyor. Bu konu İHD’nin ilk yıllarında aslında “yabancı” bir konuydu. Kimse LGBTİ birey olduğunu açıktan söylemiyormuş. Belki hala kimliğini açıklamayanlar vardır, bilmiyoruz. Çünkü Türkiye'deki ayrımcılık olgusu çok keskindir, ötekileştirme ve dışlama süreçleri çok katıdır, serttir. Hem devletten kaynaklanan uygulamalar hem de toplumun yapısı, toplumdaki muhafazakarlık veya soldaki muhafazakarlık ciddi sorun alanları oluşturmuş durumda. Bunu anlayabiliyorum. Ama benim bulunduğum yönetim süresince, açık kimlikli bir LGBTİ merkez yönetim kurulumuz içerisinde yer almadı ama şubelerimizde bildiğim insanlar var.

İHD’nin geldiği süreç itibariyle artık LGBTİ’lerle birlikte hak mücadelesi verme noktasına geldik, bu sevindirici bir durum. Artık dışlama, kabul etmeme, reddetme durumu tamamen ortadan kalktı. Başlangıçtaki tüzük maddemizde ayrımcılığın temelleri sayılırken, cinsel yönelim ve cinsel kimlik yer almıyordu. Benim de olduğum dönemde tüzük değişikliğiyle bunu giderdik.

Artık İHD kendi tüzüğünde savunduğu ilkeler içerisinde, ayrımcılığın temelleri arasında bu ifadelere yer verdi ve artık bir kişi, “Ben İnsan Hakları Derneği üyesiyim” dediği anda LGBTİ bireylere yönelik kesinlikle bir ayrımcılık yapamaz. Tam tersi, cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim hakkını savunmak durumunda. Dolayısıyla tüzüksel olarak sorunu ortadan kaldırdık.

Bu tüzük tartışması, tüzüğün değişikliği İHD yönetiminin içerisinden mi çıktı? Yoksa bu noktada İHD’ye yöneltilen bir eleştiri var mıydı?

Başlangıçta tabii ki hem dışarıdan yöneltilen eleştiriler hem de İHD içerisinde eleştiriler vardı. Dışarıda sürekli devlete söylüyoruz ve diyoruz ki ayrımcılığın temellerini sayarken LGBTİ bireyleri düşünmelisiniz, cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim hakkını yazmalısınız. Biz, daha sonra kendi tüzüğümüzde de bütün bu tartışmaların tamamını hep birlikte yola koyduk, hiç kimse karşı çıkmadı, nihayete erdirdik. Çünkü İHD tüzük maddelerinde, özellikle ilkeler söz konusu olduğunda uzun tartışma süreçleri, içselleştirme süreçleri tükendikten sonra bunlar ilke haline geliyor. Şu anda bizim 15 ilkemiz var. Başlangıçta 10 ilkeydi. Daha sonra bu noktaya getirildi ve şu anda bu sorun da tamamen ortadan kalkmış durumda. İHD bakımından artık bazı tartışmaları aşmış durumdayız.

“İHD’de çalışacak ya da içerisinde hiç kimse cinsel yönelimi ya da cinsiyet kimliğinden ötürü ayrımcılığa uğrayamaz” diyorsunuz.

Kesinlikle. Ayrımcılığa uğrayamaz, zaten herkes cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim haklarını savunmak durumunda. Artık bizim için bir tüzük ilkesi haline gelmiş durumda. Bunu gerçekten aştık. Sizinle gözlemimi paylaşmak isterim. Eskiden çok fazla değişik sol fraksiyonlardan düşüncelere mensup insanlar İHD çatısı altında insan hakları savunuculuğu yapıyorlardı. Ama zamanla baktılar ki kendi siyasi görüşleri ile savunuculuk noktasında savunmaları gereken, tutum almaları gereken pozisyonlarda çatışma oldu. Bu çatışmayı yaşayanlar zaten doğal olarak İnsan Hakları Derneği’nden ayrıldılar, biz aynı zamanda bir ayrışma süreci yaşadık, ilki bu oldu. Türkiye’de sivil toplum anlayışı gelişti, sivil toplum anlayışı gelişince de daha rahat bir ortamda çalışmak isteyen insanlar bir araya geldi ve kendi sivil toplum örgütlerini kurdular.

Türkiye’de LGBTİ bireylerin kendi kurdukları sivil toplum örgütleri var. İHD ise o örgütler kurulduğundan beri örgütlerle birlikte çalışma konusunu hiçbir zaman dışlamadı. İçerisinde yer aldığımız platformlar, çeşitli çalışmalar var. Ben 2006 yılında kurulduğundan beri Uluslararası Ceza Mahkemesi Türkiye Koalisyonu sözcüsüyüm. Orada bile bazı tartışmalar yaşandı, biz reddettik. LGBTİ örgütler, o koalisyonun içerisindedir. LGBTİ örgütler var diye gelmek istemeyen kuruluşlara ise asla taviz vermedik.

simdi-tam-da-sirasi-lgbti-lerin-haklarini-istisnasiz-savunmaliyiz-1

“Ayrışmalar yaşandı, LGBTİ haklarını savunmayanlara taviz veremezdik”

Bahsettiğiniz tartışmalardan biri bu muydu? LGBTİ hak savunuculuğuna ya da örgütsel dayanışma ve çalışmalara karşı tavır koyanlar mı oldu?

Tabii ki. Hiç kimse İnsan Hakları Derneği’ne, “Siz LGBTİ örgütlerle şu platformdasınız o yüzden biz buraya gelemeyiz, sizinle başka bir formül bulalım” dediğinde bunu kabul etmeyiz. İlkemiz şudur, gelirsiniz platforma, dahil olursunuz, LGBT haklarını savunuyoruz, karşı çıkmayacaksınız, engel olmayacaksınız. Mazlum-Der örneğinde bunu yaşadık.

Yaşananlardan biraz bahsedebilir misiniz?

Mazlum-Der'in Ömer Faruk Gergerlioğlu başkanlığındaki yönetimi de Uluslararası Ceza Mahkemesi Koalisyonu'na dahil oldu, bir sorun yaşamadık. Şu kural geçerliydi. Savunmak zorunda değilsin ama engel olma. Fakat daha sonra yönetimleri değişti. Bu nedenle çeşitli ayrılıklar oldu. İnsan Hakları Ortak Platformu'ndan eski Mazlum-Der’in çıkması gibi. Gerekçelerden birinin bu olduğunu düşünüyorum, çünkü biz İnsan Hakları Ortak Platformu'nda LGBTİ bireylerin haklarıyla ilgili tutumumuz çok nettir.

Evet, İnsan Hakları Ortak Platformu’nun içerisinde LGBTİ bireylerin kurduğu sivil toplum örgütleri yok. Çünkü o örgütler spesifik bir alan üzerine çalışıyor ama biz İnsan Hakları Ortak Platformu'ndan özellikle kamu idaresi ile yürüttüğümüz görüşmelerde, tartışmalarda, toplantılarda ayrımcılık olgusu söz konusu olduğunda ayrımcılığın temelleri arasında mutlaka cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği hakkının yazılması gerektiği ve Türkiye'de de LGBTİ’lere yönelik ayrımcılığın sona ermesi gerektiği konusundaki ilkemiz çok nettir, bunu savunuyoruz. Bunun sürekli takip ediyoruz, bu konuda çeşitli görüş ayrılıkları yaşadığımız için sebeplerden biri bu oldu. Mazlum-Der, şu anki Mazlum-Der olmadan önce İnsan Hakları Ortak Platformu’ndan bu şekilde çıktı. Daha sonra zaten kendi içinde ayrıldı, özellikle İnsan Hakları Derneği’yle birlikte çalışmak isteyen arkadaşlarımız da Hak İnisiyatifi ismiyle bir dernek kurdular, İnsan Hakları Ortak Platformu’nun üyesidirler. Bizim savunduğumuz ilkelere kesinlikle karşı çıkmamaktadırlar. En azından bilirler ki İnsan Hakları Ortak Platformunu oluşturan İnsan Hakları Derneği, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi, eski adıyla Helsinki Yurttaşlar Derneği şimdiki adıyla Yurttaşlık Derneği, Eşit Haklar İzleme Derneği, İnsan Hakları Gündemi Derneği LGBTİ’lerin hakları konusunda cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim hakkının savunuyoruz. Dolayısıyla ilkelerimize karşı çıkmadıklarına ve platformumuzda yer aldıklarını göre bir sorunu demek ki aşmışız demek ki. Ama nasıl aşmışız?

Ayrışma süreçlerine bakarsanız, bu konuda tamamen karşıt görüşte olanlar zaten şimdi bambaşka bir noktaya taşındılar, ama çalışmalarını insan hakları temelinde, insan hakları ilkelerine göre yürütmek isteyenler ise ayrıştılar ve kendi derneklerini kurdular. Şimdi birlikte çalışma yürütüyoruz. Bir yandan kendi içimizde bu sorunu aşarken savunmayanlar ayrıldılar, savunmayan insanlara taviz veremezdik. Böyle bir şey olamazdı, diğer türlü burası İnsan Hakları Derneği olmazdı. Bu doğal bir ayrışmadır, sonuçta ya tüzüğünüzde yazan ilkelere sahip çıkacaksınız, savunacaksınız ya da en savunmuyorsanız ayrılacaksınız.  O doğal ayrışma süreçlerini hem kendi içimizde hem de birlikte işbirliği yapmak istediğimiz kuruluşlarla da bu süreçleri yaşadık.

Geldiğimiz noktada LGBTİ bireylerin haklarını cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim hakkını istisnasız, ama’sız, fakat’sız daha keskin biçimde savunmamız ve tutum almamız Türkiye insan hakları hareketi bakımından önemli bir kazanımdır. Bu noktaya gelinmiştir, bu kıymetli bir noktadır ve buradan geriye de asla düşmeyecektir. Bu çok önemli. Biz 34. yılımızdayız, ilk 10, 15 yıllık süreçte bu tartışmalar çok yapılmış ama son 15 senedir hemen hemen aştık.

“1995’te İHD tüzüğündeki ayrımcılık temellerinde cinsel yönelim yoktu”

İHD ve LGBTİ’ler arasında da geçmişte bir ayrılık süreci yaşandı. 1995 yılında İnsan Hakları Derneği Ankara Şubesi’nde Ankara Kaos GL aktivistlerinin de bulunduğu Gay ve Lezbiyen Hakları Komisyonu kuruldu. Bu sürede iki sayılık dergi yayımlandı. Ancak bir süre sonra yönetim değiştiğinde komisyon onaylanmadı ve buradaki aktivistler İHD’den ayrıldı. Bu yaşanan durum da bahsettiğiniz ayrışma sürecine mi dahil oluyor?

Ben 1995 ve öncesindeki süreçte yoktum, 1996’da dernek üyesi oldum. Dolayısıyla ondan önceki süreçleri dernek bünyesi içerisinde bilmiyorum. Ben de Hüsnü Öndül’ün, Yusuf Alataş'ın, Akın Birdal'ın bana aktardıkları kadarıyla o eski yılları aktarıyorum. 1995 yılında İHD’nin tüzüğünde ayrımcılık temelleri arasında cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim ifadesi yoktu. O tartışmalar nihayetine ulaştı ve bir sonuçta bir tüzük değişikliğiyle bütün bu süreçleri tamamladık, noktaladık ve artık bir aşama kaydettik. Fakat bu tartışmaların İHD bünyesinde yapılmış olmasını önemli buluyorum, çünkü savunuculuk biraz da böyle bir şey. Türkiye gibi ülkelerde bazı şeyleri yeniden öğreniyorsunuz, yaşayarak öğreniyorsunuz. Bazı şeyleri sözde savunmanız yetmiyor, onu pratiğe geçirmeniz, tutum almanız gerekiyor. Dolayısıyla yönetim kurulu değişikliğine göre alınacak tutumlarla savunuculuk zaten yapılmaz, belki çıkarmamız gereken derslerin başında bu geliyor. 2000’lere geldiğimizde artık bu tartışmaların geride kalmış olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Çünkü o karşıt pozisyonda duran insanlar zaten ideolojik, politik olarak da başka noktada duruyorlardı ve zaten ayrıldılar. Artık şu anda İnsan Hakları Derneği bünyesinde bu tarz olumsuz tutum alan gruplar yok. Bir gün Ermeni Soykırımı anma gününde, 24 Nisan'da Sakarya Caddesi’nde kınama etkinliği yaparken, İHD’yi protesto edenler vardı. Daha önce hepsi İHD içinde olan o kişilerdi, doğal olarak LGBTİ bireyleri de kabul etmeyecekler. İnsan haklarına bakış açımızın da tutarlı olması, bir bütün olması gerekiyor. Belki de bu, LGBTİ’lerin kendi örgütlerini kurması, spesifik çalışmaları sağlaması açısından vesile oldu. Ama eksikliği de sonradan giderildi. İşbirliklerinin artmasında, platformlarda yer alma, ortak tutum alma noktasında.

Şubelerinizde LGBTİ komisyonları var mı?

Komisyonlarımız ırkçılık ve ayrımcılığa karşı komisyonlar olarak çalışma yapıyor. LGBTİ’lerin haklarının savunulması noktasında bu komisyon bünyesinde çalışma yapılıyor. Merkezi düzeyde LGBTİ komisyonumuz yok ama örneğin Adana'da LGBTİ’ler şubeye geliyor, toplantı yapıyor. Komisyonumuz, tam adıyla ırkçılık ve ayrımcılığa karşı komisyon olarak faaliyetleri götürüyor. Çünkü İnsan Hakları Derneği, genel insan hakları çalışması yaptığı için bunu ayrımcılık karşıtlığı başlığı altında ele aldı. Türkiye’de LGBTİ’lerin maruz kaldığı uygulamaların birçoğu hep ayrımcılık karşıtlığı ve nefret üzerinden geçiyor, nefret saikiyle çok sayıda hak ihlaline maruz kalıyorlar. Bir de genel çalışma alanımız var. Hükümete cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığın temelleri arasında sayılması noktasında yürüttüğümüz genel insan hakları mücadelesi var. Örneğin İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinde bunu çok açık bir şekilde Meclis oturumlarında gündeme getirdik. Uluslararası Göç ve Yabancılar Kanunu tartışmalarında da bunu çok açık bir şekilde gündeme getirdik ve ayrımcılıkla ilgili düzenlemelere yer aldı. Davet edildiğimiz kanun teklif ve tasarı tartışmalarında bu tutumları çok açık ifade ediyoruz. Bunlar çok önemli tutumlardır, çünkü zaten LGBTİ'lerin oluşturduğu örgütler var ama davet etmiyorlar, davet etseler sorun çözülür. LGBTİ örgütleriyle muhatap olmadıkları için, geriye genel olarak insan hakları alanında faaliyet yürüten İHD, Af Örgütü, THİV gibi birkaç kuruş kalıyor. Dolayısıyla kamuya, hükümete ve siyasilere karşı savunma ve bunu talep etme görevi bize kalıyor böyle durumlarda. Biz de görevimizi yapıyoruz. Bu durum kamuoyu önünde belki çok konuşulmuyor ama önemli bir nokta. Hükümetin, siyasi partilerin ve sivil toplumun bir araya geldiği uluslararası heyetlerle yapılan görüşmelerde, Türkiye'nin Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi'yle ilgili toplantılarında cinsel yönelim ve cinsiyet kimlik hakkının tanınması, ayrımcılığın temelleri arasına yazılması gerektiğini ve Türkiye'de nefret suçlarının düzenlenmesi gerektiği olgusunu açık bir şekilde savunuyoruz. Bizim bakımımızdan önemli bir faaliyet ve aynı zamanda bir görev. Tüzük ilkemizde bu şekilde sağlık hayata geçirmeye çalışıyoruz.

“LGBTİ’lerin başvuru yapılması noktasında eksiklikler var, kırmak görevimiz”

Bugüne kadar LGBTİ’lerin İHD’ye yaptığı başvurular arasında hangi ihlaller yer aldı, alıyor?

Hapishanelerden LGBTİ’lerin başvurularını alıyoruz, hem şubelerimize ve hem genel merkeze gelen başvurular var. Fiziki şiddete dair başvurular var, maalesef bazı vakalar ölümle sonuçlanıyor. Ama yaralama ve nefret saldırıları noktasında başvurular var, ağırlıklı olarak İstanbul'daki komisyonumuz üzerinden yürütüyoruz. LGBTİ’lerden yana başvuru yapılması noktasında hala eksiklikler var, bunun en önemli sebebinin toplumda hala LGBTİ birinin ancak kendini LGBTİ’lerin olduğu yerde rahat hissetmesi. Başvururken kafasında soru işareti oluyor. İkincisini ise özeleştiri kabul eder misiniz, bilmiyorum ama Türkiye'de çok ağır insan hakları sorunları var, bu noktada kapasiteniz ne kadar genişlerse, kendinizi ne kadar çok duyurursanız o kadar çok başvuru alırsınız. Ağır yaşam hakkı ihlalleri, işkence ve kötü muamele, ifade özgürlüğü başlıkları altında genel insan hakları çalışınca ve LGBTİ örgütler de söz konusu olunca belki bundan kaynaklı daha az başvuru alıyoruzdur.

LGBTİ bir kişi, genel insan hakları alanında çalışmalar yaptığınız için başvurusuyla ilgilenmeyeceğinizi düşünüyor olabilir mi? Örneğin, bahsettiğiniz ağır insan hakları ihlallerinin yanında nefret suçundan başvuru yaparken çekinceleri var mıdır? Varsa bu durum nasıl aşılır?

Evet olabilir. Bunu aşmanın yolu da nedir? Demek ki biz, “Bize gelen her türlü başvuruyla ilgileniriz, siz yeter ki başvurun” fikrini iyi pekiştirememişiz. Örneğin hapishanelerdeki LGBTİ’ler bize ve CİSST’e başvurabiliyorlar, demek ki orada kendimizi duyarabilmişiz. Ama adli mahpuslarda, İHD’nin mahpus haklarıyla ilgilendiği bildikleri noktasında yeteri kadar bilgi sahibi değiliz, adli mahpuslara kendimizi yeteri kadar duyurmalıyız.

Türkiye'nin şu anda içinde bulunduğu durumda, kalıcı olağanüstü hal üzerinde yaşıyoruz, çok ağır demokrasi ve insan hakları sorunları var. Böylesi bir ortamda, LGBTİ’ler kendilerine dönük belki de en ağır ihlali hissettikleri veya düşündükleri zaman bize başvurmayı düşünüyorlardır. Ama böyle bir algı genel olarak var. Türkiye'de bunu kırmak hepimizin görevi. İhlallerin üstüne gitme ve birlikte mücadele etme noktasında hepimizin görevleri olduğunu düşünüyorum. LGBTİ’ler konusunda ise bir yandan İHD genel insan hakları ihlalleriyle ilgileniyor, bir yandan da LGBTİ örgütleri var. Belki sizinle bu görüşme sayesinde LGBTİ’ler tarafından daha fazla duyulabilecek ve daha fazla başvuru alabileceğiz.

“Raporlarda LGBTİ’lere yönelik ihlaller için ayrı alt başlık açılabilir”

LGBTİ’lerin maruz kaldığı hak ihlalleri hangi başlıklar altına giriyor?

Yaşam hakkı ihlallerinde maruz kaldıkları saldırılar sonucu yaşamını yitiren LGBTİ’lerden nefret cinayetleri bölümünde bahsediyoruz. Hapishanelerde işkence ve kötü muamele bölümü var, LGBTİ’lerin maruz kaldığı çeşitli uygulamalar işkence ve kötü muamele boyutuna ulaşıyor, bunu ilgili başlığa alıyoruz. Yine ilgili başlıklarda gösteri hakkı bölümünde gösteri yasakları, ifade özgürlüğü bölümünde getirilen diğer yasaklamalar ve açılan davalar yer alıyor. Fakat şöyle bir şey yapabiliriz aslında. Sizinle yaptığımız bu görüşmeden sonra raporların ana başlıklarının alt başlıklarını daha görünür olmasını sağlayacak şekilde, “LGBTİ’lere yönelik ihlaller” diye bir alt başlık daha tekrar açıp daha görünür kılabiliriz. O alt başlık dışında zaten her şey yazılıyor, ama belki de ayrı bir alt başlığa ihtiyaç olabilir, daha çok dikkat çeksin diye. Çünkü uzun raporları maalesef kimse okumuyor, Türkiye'de böyle bir problem var.

Peki başvurularda nasıl bir prosedür izliyorsunuz?

Öncelikle başvuran kişi başvurusunun gizli kalmasını istiyorsa kesinlikle gizli kalır. Sadece ihlalin giderilmesi noktasında başvuru yapılacak yetkili makamlar dışında. Hatta onlara bile başvururken isminin gizli kalması isteniyorsa o kurala da uyulur. Başvuru metnine dilediği gibi kendi kimliğini yazabilir. Başvuru forumumuz da internette var. Başvurusunu yapar, maruz kaldığı ihlal iddiasını anlatır ve o ihlallerin giderilmesi noktasında talebini içerir. Biz de ne yapabileceğimizi değerlendiririz. Öncelikle ihlallerin yüzde 99’u devletten kaynaklı oluyor. Devletten ve devlet kurumlarından kaynaklıysa önce şikayet prosedürünü işletiyoruz, ilgili kuruma ihlalin giderilmesi noktasında talepte bulunuyoruz, aynı zamanda bu ihlalin giderilmesi noktasında kamuda olmuşmuş kuruluşları bu konuda harekete geçmeye davet ediyoruz ama asıl muhatabımız kimse ona hitaben yazıyoruz. Örneğin İçişleri Bakanlığı'ndan kaynaklı bir uygulama ise doğrudan İçişleri Bakanlığı’ndan ihlalin giderilmesini istiyoruz, ayrıca diğer kuruluşları da bilgilendirip böyle başvurular yaptığımızı ve bu konunun takipçisi olacağını söylüyoruz.

Şikayet yoluyla giderilemeyecek, daha ağır suç noktasına gelmiş işlemler varsa da suç işleyenler hakkında etkili soruşturma açılması için suç duyurunda bulunuyoruz. Bütün bunlar yaşanırken başvurucuyu bilgilendiriyoruz ama dava açma noktasında da hukuksal desteği bazen gönüllü, bazen de merkezimizin ve şubelerimizin hukuk birimleriyle destekliyoruz. Bazen bir şikayeti ilgili kamu kurumuna iletmek ve açık bir şekilde ihlalin nasıl giderileceğini talep etmek çok önemli, bazen resmiyette tam olarak yerine getirmiyor ama bir daha aynı ihlali gerçekleştirmediği oluyor. Geçen yılın ekim ayından beri Kolluk Gözetim Komisyonu faaliyetlerine başladı. İçişleri Bakanlığı bünyesindeki Kolluk Gözetim Komisyonu'na şikayetler yapmaya başladık.

İHD, LGBTİ bir kişi için belki doğrudan akla ilk gelecek dernek olmayabilir. Size yapılan başvurular hakkında ihlalin giderilmesi ya da nasıl bir yöntem izleneceğiyle ilgili LGBTİ dernekleri ile iletişime geçiyor musunuz? Bu noktada dayanışmada bulunuyor musunuz?

Eksik yanımız bu olabilir. Belki de ihlalin giderilmesi noktasında LGBTİ örgütlerle birlikte ne yapabileceğimizi konuşmak gerekir. İhlali tek başımıza giderme noktasında hareket ediyoruz, dolayısıyla birlikte hareket etmek çalışmaları hızlandırabilir. Belki bizim bilmediğimiz, aklımıza gelmeyen yol ve yöntemler olabilir, gündemimize almak gerekiyor.

“Tabanımıza anlatamayız’ diyorlar, insan hakları pazarlık konusu yapılamaz”

Kolluk gözetiminden bahsettiniz. İHD’ye gelen başvurularda, kamu görevlilerinden LGBTİ’lere yönelik hak ihlallerinde ne gibi farklılar görüyorsunuz, örneğin trans bir kişi kamu görevlisinden mi yoksa sivil kişilerden mi kaynaklı daha fazla ihlale uğruyor?

Bize yapılan başvurulardaki fiziksel saldırıların bazıları bazen polisten kaynaklı, bazen sivil kişilerden kaynaklı oluyor. Kamu görevlileri noktasında daha çok işkence ve kötü muamele uygulaması görüyoruz. Bir de görevini yapmama, LGBTİ bireyi korumama ve nefret söylemi açıkçası bu karşımıza çıkıyor. Bazı başvurular vatandaştan yönelik nefret söylemi ve ırkçılığa varan uygulamalarda kaynaklı oluyor. Siviller söz konusu olduğu zaman nefret suçu bağlamında ilgili savcılığı ve emniyeti görevini yapmaya örmeye davet ediyoruz. Bir kamu görevlisi olduğu zaman daha kolay sonuç alabiliyoruz, ama siviller söz konusu olduğu zaman kamuoyunu harekete geçirmekte zorlanıyoruz açıkçası. LGBTİ bireye gidip fiilen sahip çıkmak gerekiyor.

OHAL'den önce ve sonra Onur Yürüyüşleri yasaklandı. OHAL sürecinde, Ankara Valiliği eşi benzeri görülmeyecek şekilde kentteki LGBTİ etkinliklerinin tamamını yasakladı. Bu yasakla ilgili çalışmalarınız oldu mu?

Bu durum raporlarımıza kesinlikle giriyor, hem yıllık raporumuza, hem İnsan Hakları Günü vesilesiyle yaptığımız açıklamalara, hem de gösteri hakkı raporumuzun ilgili bölümünde kesinlikle geçiyor. Çeşitli mekanizmalarla düzenli diyaloglarımız, yazışmalarımız var. Bu yazışmaları yaptığımızda, raporlara yazdığımızda bunlardan da kesinlikle bahsediyoruz. O dönem Kaos GL ile ortak açıklamalarımız oldu.

Toplum çok kutuplaştı Türkiye’de. Türkçü ve İslamcı resmi ideoloji sonuna kadar uygulanıyor. Bu ideolojide insan hakları bile yok. Böyle bir ideolojiyi hayata geçiren bir siyasi iktidarı olan ülkede LGBTİ’ler kat kat ihlale maruz kalıyorlar. Kendilerince argüman üretiyorlar, “Biz bunu tabanımıza anlatamayız” diyorlar. Ne demek tabanımız? İnsan hakları pazarlık konusu yapılamaz, hak ve özgürlükler pazarlık konusu yapılamaz, tartışılamaz. Fakat işte böyle bir bütüncül insan hak ve özgürlük anlayışları yok. Tamamen güvenlikçi bir perspektife yöneldiler ve tamamen güvenlikçi bir ortamda da bu yasaklar devam ettiriliyor. Bunlar keyfi ve hukuk dışı uygulamalar, hatta bana göre kanun dışı, çünkü mevcut kanuna baktığınızda bu yasağı almalarını gerektirecek hiçbir şey yok.

“Valiler yetkiyi keyfi kullanıyor, polis gösteriye müdahale ediyor”

Zaten OHAL'le birlikte kanun dışılık bir nevi resmi bir prosedür haline getirilmiş oldu.

 7145 Sayılı Kanunla olağanüstü hali kalıcı hale getirdiler. 5442 Sayılı İl İdaresi Kanunu 11. Maddeyle de valiye tanınan yetkileri inanılmaz bir şekilde artırdılar. Mübalağa etmiyorum, şu an Ankara Valisi’nin yetkisi de Recep Tayyip Erdoğan'ın yetkisi ile neredeyse aynı. Çünkü vali sokağa çıkma yasağı ilan etme yetkisine sahip, Cumhurbaşkanı'nın da olağanüstü hal ilan etmesi belli prosedürlere bağlı. Vali, ‘kamu güvenliğini’ gerekçe göstererek, her türlü yasaklama yetkisine sahip. Halbuki sıkı yönetim rejimi artık geçerli değil. Valiler de keyfi olarak bu yetkiyi kullanıyorlar, bunu denetleyecek yargı organları da hala zan altında. Böyle bir ülkede hak savunuculuğu yapmak oldukça güç. Polisler de Vali'nin yasak kararına dayanarak gelip her türlü gösteriye yasak diye müdahale ediyor. Korkarım ki bu iktidar değişinceye kadar da böyle olacak.

OHAL’de Kürt kentlerindeki sokağa çıkma yasakları boyunca LGBTİ’lere yönelik hak ihlalleri var mıydı? Güvenlik güçlerinin kadınlara yönelik işkence ve kötü muameleleri mevcuttu. Militarizmin cinsiyetçi sureti kadınlara bu şekilde dönmüştü, bu dönemde LGBTİ’lere de yönelik çok sayıda işkence, kötü muamele ve nefret suçu gerçekleşti. Size iletilen ihlaller var mıydı?

Sokağa çıkma yasakları sürecine burada uzaktan tanıklık ettik, daha sonra yasaklar kalktığında İHD, THİV ve çok sayıda kurum gözleme gittik, yaşananları rapor ettik. Özellikle Diyarbakır Şubeye yapılmış olabilir, Genel Merkez'imize doğrudan gelen başvuruyu hatırlamıyorum. O dönem telefon üzerinden başvurular geliyordu. Bütün görüşmelerimizdeki ihlal başlıkları çok farklıydı, LGBTİ’lerden benim görüştüğüm olmadı, ama diğer şubelerimize muhtemelen başvurular olmuştur.

“Aklımıza hep yaşam hakkı ihlali ve işkence geliyor, bu bir eksiklik”

Örneğin, sokağa çıkma yasakları dönemindeki çocuklarla ilgili yakın zamanda bir raporla çalışması oldu. İHD’nin sadece başvurular noktasında değil, hak ihlallerini raporlarken de LGBTİ’lere yönelik özel bir sorusu oldu mu? “Acaba sokağa çıkma yasakları boyunca LGBTİ’ler ne gibi hak ihlallerine maruz kaldı?” diye düşünüldü mü? LGBTİ örgütleriyle iletişime geçildi mi?

Bu bir eksiklik. Çünkü hep aklımıza bir ve iki numaralı ihlaller geliyor; yaşam hakkı ihlali ile işkence ve kötü muamele. Bu iki ihlal öncelikle aklımıza gelince, aslında sahaya giderken LGBTİ’lerin oluşturduğu örgütlerle birlikte gitme konusunda eksiklik yaşadık. Bu çok açık. Gündem Çocuk’u yanımıza aldık, sağlık örgütlerini aldık. Ama demek ki hala öncelik sıralamamızı içerisine LGBTİ’lerin o ağır koşullarda ihlale maruz kaldığı gelmemiş, bu bizim eksikliğimiz. LGBTİ’lerin oluşturduğu derneklerin de bu konuda, “Siz gidiyorsunuz, biz de gelelim” gibi bir talebi olmamış demek ki, olsa biz reddetmezdik, birlikte giderdik. Kalabalık heyetler halinde gittik, belki bazı arkadaşlarımız o soruyu sormuş olabilir ama ben raporları okuduğunda bu konuya ayrıca rastlamadım açıkçası. Bu, belki daha sonra yapılacak bir çalışmanın örneği, konusu olabilir. Bazı ihlaller süregider, ikinci bir tur raporlamaya, incelemeye ihtiyaç var. Bu konuyu notlarıma alıyorum. Güvenlik güçlerinin, kadınlara ve çocuklara yönelik özel bir muamelesi vardı. Nefret söylemi ve ırkçı söylemler oldu, eminim orada çok büyük hak ihlalleri yaşanmıştır, belki kimliklerini açıklayamadıkları için iletememiş olabilirler.

Hak örgütleri ve hak savunuculuğunun OHAL sonrası dönemini nasıl değerlendiriyorsunuz? Savunuculuk pek çok alanda kısıtlandı, sayısız baskı ve ihlale maruz kalındı, çalışmaları durduruldu ya da aksatıldı. Böyle bir dönemde hak savunuculuğuna devam etmenin zorlukları nelerdi?

Bir bütün olarak güç kaybetti bu dönemde, insan gücünü kaybettik. Çok sayıda aktivist Avrupa'ya gitti, Türkiye’yi terk etti, alan çok daraldığı için tam da böylesi bir zamanda genel insan hakları çalışan örgütlerle spesifik alanda çalışan örgütlerin daha sık bir araya gelmesinin, gücünü birleştirmesinin ve birlikte hareket etmesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Bu kadar çok derneğin kapatıldığı, baskı altına alındığı, soruşturma ve davalarla sindirilmeye çalışıldığı bir dönem yaşadık. İktidar, LGBTİ örgütlere dokunamaz, çünkü onun bir sınırı vardır. LGBTİ örgütleri neyle suçlayacak değil mi? Öbür türlü doğrudan doğruya kendisi bir nefret suçu işlemiş olacaktı. Daraldık, kolay değil ama büyük emek var. Bu süreçte Kaos GL ile çalışmalar yaptık, bu süreci nasıl kazasız belasız atlattık inanılamıyor ama atlattık, bu çok büyük mücadelenin ürünü. 


Etiketler: insan hakları
nefret