15/11/2022 | Yazar: Aslı Alpar
9. Boğaziçi Onur Yürüyüşü’nde polisin işkenceyle gözaltına aldığı 70 kişiye İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talebiyle kamu davası açılmasını ÜniKuir Derneği'nden Avukat Mahmut Şeren’le konuştuk.
Fotoğraf: ÜniKuir
Boğaziçi Onur Yürüyüşü’nde polisin işkenceyle gözaltına aldığı 70 kişiye İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talebiyle kamu davası açıldı.
Toplantı ve gösteri yapma hakkını kullanırken işkenceyle gözaltına alınan 70 kişiye açılan davayı ÜniKuir Derneği'nden Avukat Mahmut Şeren’e sorduk.
Av. Şeren, açılan davanın sonucundan bağımsız, kimsenin Anayasal hak olan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını kullandığı için yargılanmaması gerektiğini hatırlatıyor. Onur Yürüyüşleri’nin hem bölge mahkemeleri tarafından verilen kararlarla hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarıyla temel haklar kapsmaında olduğunu söyleyen Av. Şeren, davaların hukuki değil politik olduğunu vurguluyor.
“Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında olduğunu yeniden tartışmaya gerek yok”
9. Boğaziçi Onur Yürüyüşü’ne katılan ve gözaltına alınan 70 kişiye Savcılık tarafından dava açılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Onur Yürüyüşleri, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında, LGBTİ+’ların hak ve taleplerini dile getirdiği, görünürlüklerini artırdığı bir gün. Bu durumu hem özneler hem de insan hakları alanında çalışan LGBTİ+’lar dile getiriyor. Bunun yanında yerel mahkeme, bölge idare mahkemelerinin Onur Yürüyüşleri’ne dair verdiği kararlar var, bu kararlarda Onur Yürüyüşleri’nin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında olduğu benimsenmiş durumda. Benzer şekilde çeşitli ülkelerin davalarının görüldüğü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları da bunu ortaya koyuyor. Yani bu tartışmanın yeniden yapılmasına gerek yok.
Onur Yürüyüşleri, LGBTİ+’ların olduğu her yerde yapılabilir; barışçıl biçimde olduğu ve hukuka aykırı bir davranışın gerçekleşmeyeceği sürece kampüslerde de yapılması bir haktır.
2015’ten bu yana hem toplu görülen stratejik davalarda hem de LGBTİ+’ların tek tek yargılandığı davalarda lehte kararlar verildi. Benzer kararlar uzun yıllardır veriliyor ancak buna rağmen kolluk güçleri ve savcılar mahkeme kararlarını tanımayarak uygulamalarını daha da sertleştirerek sürdürüyor.
Şunun altını çizelim; olması gereken şey barışçıl bir yürüyüşe hiç müdahale edilememesidir. Ancak müdahale edilmesi durumunda da kolluğun uyması gereken belli başlı kriterler vardır ancak bu kriterler dahi ihlal ediliyor.
Örneğin bu davada Savcılık, kolluğun ihtarına rağmen öğrencilerin dağılmadığını iddia ediyor. 70 öğrenciyi yargılayacakları davada işlendiği ileri sürülen suç da bu. Ancak biz dernek olarak o gün oradaydık. Hem bizim şahit olduğumuz hem de pek çok kişinin aktardığı şekilde, polis kampüse girdi, sona gelme aşamasındaki Onur Yürüyüşü’ne uyarı ya da ihtar olmadan insanlara saldırmaya başladı. İnsanları abukla altına aldı ve ablukaya aldığı herkesi de gözaltına aldı. Burada polis müdahalenin hukuki kriterlerine uyumadığı gibi aynı zamanda arzu edenlerin dağılmasına da imkân tanımadı. Bu yaklaşım toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlalinin de ötesine gidildiğini gösteriyor. Yaşananlar hukuk devletine, hatta kanun devletine olan inancı azaltacak nitelikte.
“İddianamenin özensizce hazırlanmış”
Onur Yürüyüşü’ne katılan 70 öğrenci neyle suçlanıyor?
Duruşma günü henüz belli değil. Ayrıca iddianameye baktığımızda zaten çeşitli hak ihlalleri içeren sürecin özensiz yürütüldüğünü de söyleyebiliriz. Savcının iddianamesinde 70 kişiye dava açıldığı görüyoruz tamamının hangi suçla suçlandığı toplam bir buçuk sayfada açıklamış. İddianameye göre orada bulunan yetmiş kişinin yetmişi de aynı şekilde davranmış ve hepsi aynı “suçu” işlemiş.
Hiçbir ayrıntısı olmayan bu iddianame, ceza hukukunun temel kriteri olan “suçun bireysel” olarak değerlendirilmediğini de gösteriyor. Bu özensiz bir iddianameye baktığımızda davanın hukuki değil politik nedenlerle başlatıldığını düşünüyoruz.
Bugüne dek LGBTİ+ Onur Yürüyüşü’ne katıldığı için çok sayıda LGBTİ+ yargılandı ve çoğu da beraat etti. Ancak beraat kararının verilmesi toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ve hukuk önünde lekelenmeme hakkının ihlal edilmediği anlamına gelmez. Bu sürecin bu noktalara gelmemesi gerekiyor; kimse Anayasal hakkını kullandığı halde yargılanmamalı. Özetle, sonunda bu davada beraat kararı verilse bile bu yargılamalar hukuka aykırı.
Etiketler: insan hakları, nefret suçları, eğitim