03/03/2009 | Yazar: Kaos GL

Yolunu bulmak için kıvrıla büküle dolaşan büyük bir nehir gibi Su Mahkemesi de Mart ayında İstanbul’a ulaşıncaya kadar uzun bir yol katetti.

Yolunu bulmak için kıvrıla büküle dolaşan büyük bir nehir gibi Su Mahkemesi de Mart ayında İstanbul’a ulaşıncaya kadar uzun bir yol katetti.



Program, konsept ve bildiri için:

http://www.boell-tr.org/sayfa.aspx?id=30

 
Beklenebileceği gibi, bu nehrin birçok kolu var. Nehrin kaynağında kendi varoluş nedeni yatıyor: dünyamızın sulak alanlarının çok çeşitli biçimlerde kirletilerek ve hor kullanılarak maruz bırakıldıkları, giderek büyüyen tehlikeler... ve son zamanlarda insanların kullanabilecekleri suyun özelleştirilmesine yönelik girişimlerde vücut bulan yeni tehditler.
 
Bu nehre neredeyse aynı noktadan katılan bir diğer kol ise Su Mahkemesinin kuruluş gerekçesinde kendini gösteriyor: yaşam için şart olan suya ulaşma olanaklarına yönelik tehditlerin arttığını gören yurttaşların taleplerini karşılamada Devletlerin yetersiz kalmasında vücut bulan, giderek büyüyen ‘meşruiyet buhranı’.
 
Bu iki büyük kolun oluşturduğu nehre daha birçokları katılarak günümüzün Su Mahkemesini meydana getiriyor. Gelecekte Su Mahkemesi nehrine düzinelerce, yüzlerce, ve belki de binlerce kol katılacak, su kaynaklarının insanların ihtiyaçlarına uygun biçimde kullanılmasına yönelik haklı taleplerine ve beklentilerine ilgililerce kulak verilmesi ümidiyle...
 
Uzun bir yolculuk
 
Bu nehir İstanbul’a çok uzaklardan geliyor. 1998 yılında kurulan Su Mahkemesi ilk davasına 2000 yılında Kostarika’nın San Jose kentinde baktı. Davanın konusu Orta Amerika’daki sulak alanlara yönelik on bir tehdit vakasıydı.
 
Orta Amerika ile ilgili olarak yine San Jose kentinde 15-19 Mart 2004 tarihleri arasında yapılan ikinci duruşmada sulak alanların haksız işgali ve bölgede yaşayan toplulukların çevre haklarının ihlali ile ilgili dokuz davaya bakıldı.
 
Bu deneyimlerin sonucunda Su Mahkemesi 13-20 Mart 2006 tarihleri arasında Mexico kentinde toplandı. Bu kez diğer çeşitli davaların yanı sıra Meksika’da La Parota’daki kapsamlı baraj projesi, sanayi ve madencilik faaliyetlerinin yarattığı kirlilik, ve Bolivya’daki gibi suyun özelleştirilmesi nedeniyle ortaya çıkan haksız hidrolojik sistem işgalleri ve Latin Amerika ülkelerinde çevre haklarının ihlalleri ile ilgili on üç davaya bakıldı.
 
Ekim 2007’de Meksika’nın Guadalajara kentinde yapılan bir sonraki duruşmada Su Mahkemesi Meksika’dan Güney Amerika’ya ve Orta Amerika’daki açık maden ocaklarının yarattığı kirlilikle ilgili çeşitli davalara kadar yedi vaka hakkında karar vererek uluslararası kimliğini bir kez daha ortaya koydu.
 
Son duruşma Guatemala’nın Antigua kentinde yapıldı. Yerlilerin yaşadığı bölgelerdeki sulak alanlara verilen zararlarla ilgili davalara Guatemala’nın başlıca yerli topluluklarının bazılarından temsilciler çağırıldı.
 
Su Mahkemesinin geçmişte birtakım saygın örnekleri var. Benzer uygulamalar Holanda ve Brezilya’da da gerçekleştirildi. Bunlardan ilki 1983’te Rotterdam’da idi. 1992’de Amsterdam’da yapılan bir başka oturumda Asya, Avustralya, ve Latin Amerika’da suların kirletildiği vakalar kınandı. 1993’te Brezilya Ulusal Su Mahkemesi ülkedeki kömür yataklarının işletilmesi ve hidroelektrik santrallerinin kurulmasına ilişkin davalara baktı.
 
Biz de geçmişte atılan bu ilk adımlardan esinlenerek şimdi, yani beş yıl sonra, önce Orta Amerika, ardından Latin Amerika topraklarından geçerek, bizi İstanbul Boğazının kıyılarına ulaştıran bu uzun yolculuğa çıkmış bulunuyoruz.
 
Etik ilkeler
 
Su Mahkemesi su kütleleri ve hidrolojik sistemlerle ilgili anlaşmazlıkların çözümlenmesine yardımcı olmak amacıyla oluşturulan, uluslararası, bağımsız, ve özerk bir çevre adaleti kuruluşudur. Birlikte var olma ilkesi, insan onuruna saygı, halklar arasında dayanışma, tüm yaşam biçimlerinin dokunulmazlığı, ve çevre karşı sorumluluk üzerine kurulmuştur.
 
Su Mahkemesinin yargılama usulleri iki ana paradigmaya dayalıdır. Bunlardan birincisi merkeze insanı değil, doğayı yerleştirir. İkincisi ise katı usuller vazeden mekanizmaların dışına çıkarak, gerçekliği parçalara ayıran ve böylece ekolojinin sistemik, köktenci düşünce tarzına karşı koyan bütünselci bir kavramı benimser.
 
Su Mahkemesinin amacı suyun kullanılması ve korunması ile ilgili bilinci insanlara tekrar kazandırmak ve değerli su sistemlerini etkileyebilecek projelere karşı uyanık bir tutum içinde bulunulmasını sağlamaktır.
 
Böylece Su Mahkemesi su temelli ekolojik sistemleri ve su kaynaklarını olumsuz biçimde etkileyen uygulamaları değiştirmek veya ortadan kaldırmak suretiyle su kültürünü güçlendirmeyi hedeflemektedir.
 
Etik bir yargı sisteminde etkinlik sağlamak için gereken usullerin, pozitif hukukun birtakım yargılama usulleri ile, yargılamanın etik olabilmesi için ihtiyaç duyulan sürat arasındaki bağlantıdan yola çıkması icap eder.
 
Bu adalet yarışında biraraya gelen çeşitli temel ilkeler arasında kanıtlama sistemlerinin analizi için tarafsızlık, tarafların iddia ve savlarıyla ilgili bilimsel ve derin muhakeme (hakkaniyete uygun olarak), sunulan kanıtlar karşısında tarafsızlık, bilimsel-teknik meselelerde sistemik kriterlere bağlı kalmak, bu tür analizler için kılavuz oluşturan ekolojik değerler konusunda dürüstlükten ve kurallardan ayrılmamak, ve yargıya saygı sayılabilir. 
 
Bir bilinç mahkemesinin maddi hüküm ve kararlarına uymaya hiçbir ülkenin yetkili makamlarının mecbur olmadığı aşikâr ise de, kararların uluslararası kamuoyuna yayılması ve uluslararası camianın yaratacağı baskının manevi bir hüküm niteliği taşıyacağı ve hidrolojik anlaşmazlıklara alternatif çözümler arayışını teşvik edeceği düşünülmektedir.
 
İstanbul duruşması

Bu uzun yolculuk Heinrich Böll Vakfının desteğiyle yeni bir duruşmanın yapılacağı İstanbul’un Boğaziçi kıyılarında tamamlanıyor. Su Mahkemesi İstanbul’da beş davaya bakacak; taraflar arasında diyalogun geliştirilmesini ve belli hidrolojik meselelere çözümler aranmasını hedefleyen etik bir mahkeme olarak alternatif adalet için bir platform görevi yapacak.
 
Bakılacak beş davadan üçü Türkiye’den, biri Meksika’dan, biri ise Brezilya’dan:
 
• Türkiye’nin Karadeniz Bölgesinde, Çoruh Nehri üzerindeki Yusufeli Barajı projesi;
• Mardin ve Şırnak illerini kapsayan, Dicle Nehri üzerindeki Ilısu Barajı projesi;
• Tunceli ilinde, Munzur Vadisinde, Fırat Nehri üzerindeki barajlar;
• Brezilya’nın Rondônia eyaletinde Madeira Nehri üzerindeki mega-baraj inşaatları; ve
• Meksika’daki su projelerinin toplumsal ve çevresel etkileri.
 
Etkinlik 10-14 Mart 2009 tarihleri arasında İstanbul Tütün Deposu Sergi Salonu ve Kültürlerarası Etkinlikler Merkezinde gerçekleştirilecektir.


Etiketler: yaşam
İstihdam