08/03/2022 | Yazar: Ali Erol

LGBTİ+ düşmanlığında ortaklaşan Şubat nefret “köşe”leri Yeni Şafak, Millî Gazete, Sabah, Aydınlık ve Akit yazarlarından geldi.

Şubat ayının homofobik nefret “köşe”leri Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

 ŞUBAT 2022 Nefret Köşeleri

Homofobik nefret söylemiyle bendini aşıp “köşe”lerine sığmayan, LGBTİ+’ları düşmanlaştırarak hedef gösteren gazete yazılarını okumaya devam ediyoruz…

2022’nin Şubat ayında ayrımcı dil ve nefret söylemiyle LGBTİ+ karşıtı manipülasyon ve dezenformasyonda ortaklaşan “köşe”ler Yeni Şafak, Millî Gazete, Sabah, Aydınlık ve Akit yazarlarından geldi.

LGBTİ+ toplumuna, kurumlarına ve kişilere karşı cinsiyetçi ve homofobik dezenformasyona ortak olan, doğrudan üreten, yayan ve teşvik eden muhafazakâr ve hükümet yanlısı medya organlarından köşe yazılarını Yeni Şafak, Millî Gazete, Sabah, Aydınlık ve Akit yazarlarından derledik.

Yeni Şafak GYY, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde LGBTİ+’ların kent hakkını inkâr eden AKP muhalefetinin nefret nakaratını tekrar ediyor

Yeni Şafak yazarı Hüseyin Likoğlu, “Temel Bey! Sizi çok iyi anlıyoruz ama günahlarınızı başkalarına yükleyerek onlardan kurtulamazsınız… Tövbe edin!” başlıklı köşe yazısında, 6’lı muhalefet zirvesinin ardından “allah’tan kork”, “önce sen tövbe et” şeklinde gelişen “asıl müslüman” atışmasında arada kalan gene “LGBT” oldu.

Yeni Şafak Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Likoğlu, CHP, İyi Parti, Saadet Partisi, Gelecek Partisi, Demokrat Parti ve DEVA Partisi'nin “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” çalışmasında uzlaştıkları Mutabakat’a yönelik manipülasyon metninde Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nu karalama bahanesini İstanbul Büyükşehir Belediyesi AKP’li meclis üyelerinin “Personele yönelik toplumsal cinsiyet eşitliği eğitiminin amacı LGBT sapkınlığı meşrulaştırmak” cinsiyetçi ve homofobik nefret nakaratlarında buldu: “İstanbul’da kadınlara meslek eğitimi vermek ve ek gelir sağlamalarına imkân sunmak için açılan İSMEK kurslarında artık LGBT eğitimi veriliyor. CHP lideri, devasa billboardlara eşcinsel evlilik vaatleri içeren afişler astırıyor. Müslüman olduğuna inandığımız Temel Karamollaoğlu’nun bundan dolayı büyük bir ıstırap içinde olduğunu düşünüyoruz.”

Yeni Şafak Genel Yayın Yönetmeni’ne, “Temel Bey! Tövbe edin!” yazısında “LGBT” yetmemiş üstüne bir de “içki” servis ediyor: “Bu arada İBB’nin bazı sosyal tesislerinde içki servisi başladı. Bunca olayın yanında hafif kalır ama yine de hatırlatmakta fayda var.” Bunun üzerine, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Murat Yazıcı ise Yeni Şafak GYY’nin manipülasyon ve dezenformasyonunu ifşa etmekle yetinmiyor üstüne bir de marifetmiş gibi “Yeni Şafak GYY İBB sosyal tesislerinde içki servisine başlandığını yazmış. Mübarek Miraç gecesi, Allah’tan korkmamış, kuldan utanmamış. Hüseyin bey, gelin bugün birlikte 21 tesisimizi dolaşalım, yalan söyleyen istifa etsin. Var mısın?” diyerek “kim daha müslüman” atışmasına dahil olarak hemşerilerinin sosyal tesislerindeki “içki servisi” yasağını savunuyor.

Yeni Şafak yazarı ve genel yayın yönetmeni, gazetesinin manşetini köşesine taşırken, LGBTİ+ derneklerinin, “Açıklanan metinde “toplumsal cinsiyet” yerine “kadın-erkek” eşitliğinin sağlanacağı belirtiliyor, kadın haklarına ilişkin uluslararası sözleşmelerden bahsederken İstanbul Sözleşmesi’nin adı anılmıyor, ayrımcılık sebepleri sıralanırken cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği geçmiyor. Salondaki kadınlar bu sırada “İstanbul Sözleşmesi” diye bağırarak bir anlamda tepki gösterdi aslında.” ifadeleriyle değerlendirdiği 6’lı muhalefetin mutabakatını, “İstanbul Sözleşmesi’ni geri getirmekle” itham ediyor.

Millî Gazete yazarı Yeni Şafak’tan yakınıyor: “Bizim bu köşede İstanbul Sözleşmesi ve LGBT aleyhinde yazdığımız onlarca köşe yazımız vardır”

Millî Gazete yazarı Siyami Akyel, “Yeni Şafak’ın manşetlerini kim atıyor?” başlıklı köşe yazısında, Yeni Şafak’tan yakınıyor: “Akit gazetesinin Millî Görüş Hareketi’ne karşı tahammülsüz tutumu efkâr-ı umumiyyenin malûmudur. Ancak son zamanlarda Yeni Şafak gazetesinde Akit’i aratmayacak tahammülsüzlük örneklerini gördükçe iktidara yaranmak için en etkili yöntemin Millî Görüş Hareketi’ne muhalefet olduğunda hemfikir olduklarını anlamış olduk.”

Yeni Şafak’ın “Yuvarlak masa taahhütleri” manşetiyle Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Likoğlu’na yönelik “yalan dolan” cevabıyla köşesini doldururken, iki gazetenin aralarındaki atışmada arada kalan hâliyle gene “İstanbul Sözleşmesi” ve “LGBT” oluyor: “Yeni Şafak’ın manşetinin en gülünç yanı… İstanbul Sözleşmesi’ni geri getirmeyi Millî Görüş’ün hazır bulunduğu bir ortamda konuşulabileceği iddiasıydı… Hele İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması için en büyük mücadeleyi Millî Gazete verdi. Millî Gazete’nin manşetleri, gazetenin genel yayın yönetmeni Mustafa Kurdaş Bey’in sözleşme aleyhinde yazdığı “Kod adı: İstanbul Sözleşmesi” kitabı, Ekrem Şama (1, 2, 3) ağabeyin, Şakir Tarım (1, 2, 3, 4, 5, 6, 7) ve onlarca yazarın sözleşme aleyhindeki yazıları ortadadır...”

Millî Gazete köşe yazarı Akyel, ağabeylerinin “İstanbul Sözleşmesi” ve “LGBT”ye karşı saçtıkları cinsiyetçi ve homofobik nefret söylemlerini hatırlattıktan sonra, sözü kendisine getiriyor: “Bizim bu köşede İstanbul Sözleşmesi ve LGBT aleyhinde yazdığımız onlarca köşe yazımız vardır. TV5’te de konuyu defalarca gündeme getirdik. Yani bugün İstanbul Sözleşmesi geri çekilmişse Millî Görüş’ün mücadelesi sayesindedir.”

Millî Gazete köşe yazarı, “Tezviratlarla dolu bu manşet, mezkûr gazetenin nefrette ne kadar ileri gittiğini göstermesi bakımından önemlidir” diyerekten Yeni Şafak’tan yakınırken, kendisinin cinsiyetçi ve homofobik “nefrette ne kadar ileri gittiğini” hatırlayalım:

“Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’ni sanki kutsal metinmiş gibi hem imzalayıp hem de onaylayan ilk ülkedir ve sözleşmenin bizzat tarafıdır.”

“Günümüzde LBGT (lezbiyen, biseksüel, gey ve transgender) adlarıyla meşrulaştırılmaya çalıştırılan fiil, İslâm’a göre tam bir sapkınlıktır. İslâm’da zina ve fahişelik nasıl men edilmişse livâta (oğlancılık, ibnelik, homoseksüellik, eşcinsellik) ve “sevicilik” diye tabir edilen “lezbiyenlik” de men edilmiştir.”

LBGTİ gibi sapkınlıkları meşrulaştıran, teminat altına alan ve fıtratı bozan bu tür sapkınlıklar hakkındaki eleştirilerin önüne geçmek için hazırlanan bu sözleşme genel olarak kadına yönelik şiddeti içermesine rağmen “cinsel yönelim, cinsel partner ve toplumsal cinsiyet eşitliği” gibi ifadelerle sapkınlıklar da sözleşmenin içine ustaca yerleştirilmiştir.”

“Bahse konu sözleşmedeki “cinsel yönelim ve cinsel partner” ifadeleri ile sapkın yönelimler teminat altına alınmış, evlilik dışı gayr-i meşru birliktelikler de aynı şekilde devlet şemsiyesinin altına kanunların güvencesine alınmıştır. Bu tür sapkınlıklar, bir taraftan devlet güvencesine alınırken diğer yandan “sinema, tiyatro ve televizyon” vasıtasıyla yıkım projeleri beyinlere işlenmektedir.”

““LGBT gibi sapkınlıkları meşrulaştıran”, “cinsel yönelim, cinsel partner ve toplumsal cinsiyet eşitliği” gibi ifadelerle LGBT sapkınlığı

Sabah yazarı, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılık sürsün istiyor!

Sabah köşe yazarı Hilal Kaplan, “Erdoğan’ın birleştirici değeri” başlıklı yazısında, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu imzalı “Etnik köken, inanç, engellilik, cinsel yönelim yasayla dezavantaj olmaktan çıkarılacak.” afişlerini köşesine taşıyor ve “CHP ne vaat ettiğinin farkında mı?” ara başlığı altında “Ancak dikkatimi çeken "cinsel yönelim" ibaresi oldu.” diye de ekliyor.

Sabah yazarı, aHaber’in de olduğu gibi yaydığı köşe yazısında, sonra LGBTİ+’larla eşitlenmek zorunda kalır, “cinsel sapkın” diyemeyeceği kaygısıyla, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılığın yasaklanmasına karşı çıkıyor:

“Şayet cinsel sapkınlığı siz bir cinsel yönelim olarak yasa çerçevesinde tarif ederseniz, o da artık yönelimlerden biri haline gelir. Eğitimden medyaya her şey o yasa çerçevesinde düzenlenmek durumunda kalır. Mesela artık "cinsel sapkınlık" demek, bir ayrımcılık haline gelir. Diyânet işleri, eşcinsel ilişkinin haram olduğundan dahi bahsedemez. Eğitim hayatında bu sapkınlığı farklılık olarak çocuklarımıza öğretmek zorunlu hale gelir. Ordudan emniyete, bürokrasiden gündelik hayata lgbt+ şeklinde tabir ettikleri kimliklerin resmen tanınması ve normal olarak benimsenmesi beklenir. Aksi takdirde yasaya aykırı hareket edilmiş sayılır.”

Hükümet medyasından Sabah yazarı Hilal Kaplan, daha önce de (1, 2) “köşe” yazılarında neden “feminist” olmadığını açıklarken “küreselci feminist/eşcinsel siyaseti” ifadeleriyle sarf ettiği cinsiyetçi ve homofobik nefret nakaratlarını “kitap” olarak da bastırması üzerine bir kez daha “'LGBTİ lobisi cinsiyetsiz bir dünya kurmak istiyor'” söylemini yinelemişti.

Sabah yazarı, Şubat ayındaki, “Kapıyı feministler açtı, erkekler girdi” başlıklı köşe yazısında ise söz konusu cinsiyetçi ve transfobik ayrımcı söylemleri tekrar ediyor: “Üçüncü dalga feminizmin "ebesi" olduğu cinsiyetsizlik (lgbt) siyaseti sayesinde, sözde kadın haklarını savunan feministler eliyle kadınlık siliniyor. Bu öyle bir söylemsel hegemonya ki kadına kadın demeyi bile yasaklıyor… Bugün "transım" diyen herkesi… "Trans" olduğunu söyleyen erkek sporcular… Üstelik cinsiyet değişimi ameliyatı bile olmayan… Feministler kapıyı açtı; erkekler altın madalyalarıyla girip birincilik kürsüsüne yerleşti… Feministeşcinsel siyaseti yüzünden gerçekten yarışmaya hak kazanacak kadınların elinden burs ve eğitim imkânları da çalınmış oluyor…”

Aydınlık köşeleri: “LBGTQİAÜCPHO… Türkiye’nin, vatanın savunması ve birliği konusunda bölünmeye ve halk güçlerinin parçalanmasına tahammülü yoktur”

Aydınlık köşe yazarı Latif Bolat, “‘Alfabe Çorbası’: Halkın Gücü Nasıl Bölünür?: LGBTİ’lileştiremediklerimizden misiniz?” başlıklı yazısına, devletin kendisini, 38 yıl önce, “Kaliforniya’nın Berkeley şehrindeki üniversitede İngilizce öğrenmek ve işletme masteri yapmak için” gönderdiği hatırasıyla başlıyor, “hiçkimse, başkalarının cinsel tercihlerinin ne olduğunu ve yatak odalarında ne yaptıklarını sorgulama hakkına sahip değildir” diyerek bitiriyor.

Aydınlık köşe yazarı, “Zaten bunu yapan da yoktur büyük ölçüde”, kendinden emin, “bunu yapan” da “yatak odasında” yapsın lütfunda bulunuyor. “O zamanlar sadece L ile G vardı” başladığı yazıda araya serpiştirilen “hatıralar” şöyle akıyor: “San Francisco’da hemen hemen nüfusun yarısı genç ve oldukça da yakışıklı, sportif görünümlü erkeklerle dolu oluyordu her defasında gittiğimizde. Meğerse, San Francisco dünyadaki “G” lerin, yani “gay”lerin başkenti sayılırmış.”

Aydınlık köşe yazarı Bolat, okurunu güldürdü eğlendirdi artık komployla kardığı geleneksel nefret nakaratlarını saydırabilir: “Alfabe Çorbası Türkiye’nin ithal mallarından biri olunca… Şöyle bir sıralayalım isterseniz: LBGTQİAÜCPHO… bir de TS, SA, başka bir A ve bir de artı işareti (+) eklerseniz listeniz tam olacaktır… Marjinal kesim… O zaman nasıl oluyor da, bu küçücük gruplar hemen her yerde müthiş bir varlık gösterebiliyorlar? O nedenle de, Türkiye’nin, bu en önemli günlerini yaşadığı bir siyasi dönemeçte, vatanın savunması ve birliği konusunda bölünmeye ve halk güçlerinin parçalanmasına tahammülü de yoktur.”

Aydınlık’tan İsmet Özçelik, “Her taşın altından ABD çıkıyor” başlıklı köşe yazısında, “Uygun kışkırtması ve LGBT” ara başlığı altında, İçişleri Bakanı “Soylu’nun dikkat çektiği”ni aktardığı “iki konu”ya “dikkat” çekiyor: “Biri Uygur provokasyonları. Diğeri LGBT eylemleri. Masum eylemler gibi sunuluyor. Ama arkasındaki güç her şeyi değiştiriyor. Bakan Soylu da buna dikkat çekti. “Uygur kışkırtmasının arkasında ABD var” dedi. Bir siyasi partinin görevlendirildiğini bildirdi. Yalan ve kurgu haberlerle faaliyet yürütüldüğünü söyledi. İsim vermese de İyi Parti’yi kastettiği açık. LGBT eylemleri için de aynı tespiti yaptı. ABD’yi işaret etti.”

Aydınlık’tan Utku Reyhan, “Türkiye, Batı'nın bozgununu paylaşmayacak” başlıklı köşe yazısında, ortaya karışık sıraladığı “bozguncu”ları saydırırken “LGBT”yi unutmuyor: “Tuhaf bir koalisyondu. İçinde Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden toplanıp gelen Rusofobik neo-nazi dazlaklar, ABD'nin çeşitli ülkelerde kullandığı sözde İslamcı militanlar, ipini koparmış anarşist gruplar, LGBT örgütleri, popüler kültür figürleri vardı... Batı'nın istihbarat bağlantılı "vakıfları" onları fonladı. Ve ABD silahlandırdı. Bu ucube yapı sonunda komedyen olduğu söylenen Zelenski'yi iktidara taşıdı. Ona komedyen demek, komedyenlere hakaret olur. O bir Beyaz Saray soytarısıydı.”

Şubat ayı Aydınlık gazetesinden son olarak Deniz Şahin isimli yazar, “Neoliberal gericiliğin 'toplumsal cinsiyet' dayatması” başlıklı yazısında, “Eşcinsellliği en çok dayatana ödül veriliyormuş. Anlaşılan CHP bu ödüle göz dikmiş”, “İstanbul Sözleşmesi”, “cinsiyetsizleşme” diye saydırırken, LGBTİ+’ların eşitlik mücadelesini nihayet “emperyalizmin neoliberal, postmodern kültürü” olmakla damgalıyor ve sadede geliyor: “CHP'nin ve neoliberal gerici muhalefetin eşcinsellere yönelik siyasal taleplerinin arkasındaki toplumsal yıkıcılığı görmek ve buna karşı devrimci, vatansever kültürü kadın-erkek ilişkileri bağlamında da oluşturmamız gerekiyor. Bu mücadele, emperyalizmin hedefindeki milli devletimizi ve temel dayanak noktalarından biri olan aile kurumunu korumak bakımından ertelenemez, ihmal edilemez bir görevdir.”

Akit’in Şubat ayı homofobik nefret köşeleri 

Akit yazarlarından Sabri Balaman, “Süslüman camia; kafanızı kumdan çıkarın” başlıklı köşe yazısında, “Sahi bizlere ne oluyor?” diye başlıyor, “İstanbul Sözleşmesi derken şimdi de açık ilişki dönemi başladı” diye devam ederken “konu” tabii ki “lut kavmi”ne bağlanıyor: “Vay benim zavallı insanlarım, siz malınızı muhafaza etmeye devam edin benim muhafazakâr kardeşlerim. Gözlerinizi kapadığınız ahlak yozlaşması yüzünden yakın zamanda yatak odalarınız bile kilit tutmayacak. Sizler rahat ve lüks içerisinde varlıklığınızı büyütürken, ahlaki eğitiminden mahrum bıraktığınız çocuklarınız kafalarını Lut kavmine dönmüş bile farkında mısınız? Ne oldu millet? Nereye gidiyoruz?”

Akit yazarına İstanbul Sözleşmesi’nin feshi yetmiyor: “Bir İstanbul Sözleşmesi vardı ki; dillere destan… Hangi kafa ürünü olduğu meçhul… İronik olarak baktığımızda, domuz eti tüketen toplumun bile kabullenemeyeceği bir gerçekle karşı karşıya kalıyoruz…”

Gerisi, gelsin geleneksel nefret nakaratları: “Eşcinsel anlayışın hür olduğu bir toplumda İslam dünyası temel argüman olur mu arkadaşım? Lut kavminin olduğu bir ülkede ümmet anlayışı hakim olur mu? Bu kadar kısa sürede bütün bu pisliklerin Türkiye’de yuva yapması ne alama geliyor? Mütedeyyin pür-u pak camiam…”

Haftanın gündemi, konusu her gün ama her gün “köşe” dolduran Akit yazarlarından Abdurrahman Dilipak için fark etmiyor. Nefret nakaratlarını komployla harmanlarken, hep aynı cinsiyetçi ve homofobik söylemle tekrar ettiği yazılarıyla LGBTİ+ ve kadın karşıtlığına devam ediyor.

“Yeni tanrı dişi mi olacak erkek mi? Yoksa İntersex mi, ya da akışkan bir cinsiyette mi! Yeni tanrı sizce hangi cinsten olacak! LGBTQİ ve + tercihlerinden hangisini seçecek, ya da onların cinsiyeti olmayacak mı? Erkek tanrı olacaksa, dişi neden olmasın. Feministler erkek bir tanrının peşinden gitmek istemez… 8 Mart Kadınlar Gününde LGBT’liler ve yanında bizim “muhafazakâr” takımdan “Yeşil Feminist”ler, “Mor ve Kırmızı Feministler” yanında “Toplumsal cinsiyet adaleti” diye pankart açıp, yürürlerse şaşmamak gerek.”

“Seks artık en büyük sektörlerden birdir. LGBTQI, pedofili, eğlence, turizm, kumar, alkol ve uyuşturucu bu alemde iç içedir. Fuhuş dünden bugüne mega şehirlerin, özellikle de hızlı ve plansız büyüyen, geri kalmış ya da gelişmiş şehir ekonomilerinin önemli bir sektörü haline geldi.”

“Bu komplo biyolojik insana karşı tarihin en büyük komplolarından biri. LGBTIQ+, Siyonizm gibi konular da bu senaryoda özel bir yere sahip.”

“Burada en trajik ve zavallı ülke ABD. Biden, Evangelist bir ülkede, Cizvit bir Katolik, ama aynı zamanda Satanist (!), LGBT’ci, işte öyle biri.”


Etiketler: insan hakları, medya
2024