13/09/2016 | Yazar: Kaos GL

Gizem A., Lezbiyen Biseksüel Feministler’e mevcut şiddetin sessizlikle artışını ve tanık olmakla dahil olmak arasındaki o hissi yazdı:

Gizem A., Lezbiyen Biseksüel Feministler'e mevcut şiddetin sessizlikle artışını ve tanık olmakla dahil olmak arasındaki o hissi yazdı:

21 Ağustos 2016, Beyoğlu Tünel'de düzenlenen "Hande Kader için Adalet, Herkes için Adalet" eyleminden.

Bir pazar akşamı, Kadıköy’deyim. Eve gitmeye hazırlanıyorum. Bir gürültü duydum. Biraz uzakta duran bir çiftten geliyordu. Adam kadına bağırıp duruyor, kadını itekliyor. Kadın da ondan kurtulmaya çalışıyor, çıkışıyor, ağlıyor. Gürültülü bir şekilde kavga ediyorlar. Yol ortasında. İnsanlar yanlarından geçiyor ve kimse bir şey demiyor. Kimse adama dik dik bile bakmıyor. “Ne oluyor?” burada demiyor.

Şiddet failiyle iletişime geçmek, kimimiz için endişe verici bir süreç. Çünkü ne yapacağımızı bilemeyiz kimi zaman ve kendimizi de korumak isteriz. Fail karşısında yalnız kalmak kendi hayatımızı da tehlikeye atmak demektir. Erilliğin tahakkümünü kurduğu bir kavgada taraf olmamak isteyenler için faille bir diyaloğa girmek bazı tehlikeli ve şiddet dolu senaryoları beraberinde getirir. Çünkü önemli olan kahramanlık değil, bir dayanışma örmek ve şiddeti oradan uzaklaştırmaktır. İletişimin sadece şiddet üzerine kurulduğu bir dünyada alternatif yöntemlerle normlara bir yırtık açmak çok önemli ama öyle bir öğretilmişliğimiz ve yöntemimiz yok, savunmasız ve kırılgan halimizi gardımıza alarak hareket etmeyi pek devrimci ve güçlü görmüyoruz, bir çıkış noktası olarak da tahayyül edemiyoruz. O yüzden aslında orada failin ağzını burnunu kırmak istiyoruz ama bir yandan bunu yapması da kolay değil, başımıza ne geleceğini bilemiyoruz.

Ama sessiz kalmak, cidden hiçbir şey yapmamak bambaşka bir şey. Kadıköy’ü bilirsiniz çoğunuz, bahsettiğim yer de iskelenin karşısı, bankaların o taraf. Oradan gecenin 11’i bile olsa ne kadar çok insanın geçtiğini tahmin edebilirsiniz. Ve evet, ona rağmen… hiç kimse… bir şey… yapmıyordu. Ben de bir yandan düşünüyorum, nasıl yaklaşsam, ne yapsam. Böyle bir 5 dakika onları izledim galiba. Çevrede kavgayı izleyen kimse de yok benden başka. Gözlerim de bir yandan polis arıyor, müdahale edebileceğini isteyeceğim. Ne umutsuz bir çaba oysaki, değil mi? Kafamda binbir türlü düşünce… Adam bağırıyor her zamanki gibi, kadının kollarından tutuyor, kadın gitmek isterken. Kadın bir yandan direnmeye çalışıyor, laf söylüyor, dinlensin istiyor ama yok. Ben böyle dik dik bakarken arada faille gözlerimiz kesişiyor, “Acaba ne bakıyorsun diyecek mi, kadını bırakıp üstüme yürüyecek mi gitmem için?” diye düşünüyorum. Sonra bir cesaret geldi. Ben yanlarına yaklaştım ve kadına sordum “Siz iyi misiniz?” Ben sanki kadına değil de adama sormuşum gibi tabii, cevap verdi: İyiymiş. Gitmemi istedi. Tekrar sordum, “Kendinizi iyi hissediyor musunuz?” Ve adam bana şunu söyledi: “Git polise haber ver.” Gürültüden ötürü polise haber verecekmişim. Ben de dedim ki konu gürültü değil, kadına şiddet uyguluyorsunuz. Adam yine aynı şeyi söyledi, polise gidebilirmişim ama onlara karışmayacakmışım. Ve kadının ağzından büyük bir hayal kırıklığıyla sadece şu sözlerin çıktığını hatırlıyorum: “Gidin yoksa size de aynısını yapar.”

Bir trans kadın ve seks işçisi olduğu için yakılarak öldürülen Hande Kader ve öldürülen pek çok trans/natrans kadın üzerine düşünürken faillerin yaptıkları her şeyin yanlarına kâr kalacağını düşünerek şiddet uygulamakta bir sorun görmediklerini düşünüyorum. Bu çok tüyler ürpertici ama gerçek. Transfobi ve kadın düşmanlığıyla örülü şiddet pek çok insanın hayatını elinden alırken failler ellerini kollarını sallaya sallaya hayatlarına devam ediyor. Yasalar caydırıcı, önleyici, şiddeti maruz bırakılanı koruyucu bir şekilde işlemiyor. Yasalarda cinsiyet kimliği ve ifadesinden, cinsel yöneliminden ötürü kimsenin ayrımcılığa ve şiddete uğramaması gerektiğine dair bir ibare geçmediği gibi zaten yasalar korumak için değil, kağıt üzerinde var olmak için duruyorlar. Yasalar üzerinden bir yaptırım doğru dürüst uygulanmıyor. Ve bu yüzden biz LGBTİ+’lar daha çok şiddete açık oluyoruz ve şiddet görmemiz devlet eliyle gerekçelendiriliyor. Pardon da bunun neresi demokrasi?

Bir şiddet olduğunda şiddet uygulayanı cezalandırması, şiddete maruz bırakılanı şiddetten uzaklaştırması beklenilenin polis olmadığını failler pekala biliyor. Bu yüzden güç uygulayabildiği, tahakküm kurabildiği beden ve varoluşlara şiddet uygulamakta ve hatta onları öldürmekte sorun görmüyor. Aksine bunu kendine hak görüyor. Çünkü bir erkek bir kadına şiddet uygulayabilir, ilişkinin tabiatı budur. Erkek buyurur, kadın itaat eder, işler öyle gelişmezse…

Ya da tabii ki bir trans kadın, üstüne üstlük seks işçisiyse zaten yaşamak için bir sebebi yok demektir. Zaten seks yaparak para kazanıyor, ben o yüzden gücümü kullanarak onu benimle seks yapmaya da zorlayabilirim, diye düşünecektir. Zaten “ne idüğü de belirsiz bir şey” olduğundan kim neden onun ardından yas tutsun ki ya da neden yaşamı değerli olsun ki? Polis de bunun peşine düşmeyeceğine göre şiddet uygulaması ne yanlış ne yasalara aykırı, aksine topluma namuslu erkek ve kadın kazandırmak, genel ahlakımızı bozacak şeyleri ötelemek için bu eylemle vatana ve topluma karşı önemli bir vazifeyi gerçekleştirdiğini düşünecek bile olabilir.

Heteroseksizmden, genel ahlaktan, cinsiyetlendirilmiş şiddetten beslenen heteropatriyarkal zihniyetin faillerin zihninde çimentolaşması değil ki sadece sorun, tüm toplumun natrans ve heteroseksüel olmayanları yadırgaması, dışlaması, varoluşları kabullenememesi, sadece kadın ve erkeğin var olduğu ve bunların birbirini tamamladığı yargısında bir sorun görmemesi, bunu içselleştirmesinde sorun yani, hepimizde.

Hayata gözlerimizi cinsel organımız sebebiyle cinsiyetlendirilerek açıyoruz. Sonra o cinsiyetin gerektirdiği rolleri uygulamamız bekleniyor bizden. Penisin varsa zaten erkeksindir, erkek olacaksındır, evinin ve ailenin reisi, kimi zaman centilmeni ama asla ailenin namusuna helal getirmeyen bir “küçük” asker olarak yetiştirilirken amla doğan birisi kız çocuğudur, usturuplu oturur, kalkar, ev işleri yapar, geleceğin gelinidir, bekaretine zeval getirmeden, namuslu bir “kız” olarak beyaz atlı prensini bekler.

Ama ne yazık ki işler planlanan gibi gitmez. Her kadın bir erkeğe, her erkek bir kadına aşık olmaz, onunla sevişmez. Her kadın ya da erkek olarak atanan kadın ya da erkek olmaz. Her insan aile kurmak istemez, çocuk yapmak, bakmaz istemez, evlenmek istemez. Ya da evlilik şartıyla kurgulanan bazı şeyleri biriyle evlenmeye gerek duymadan yapar. Bize verilen bedeni istediğimiz şekilde yetiştirirken, bize verilen kimliği kendi emeğimiz, beyanımız ve hislerimizle inşa ederken uğradığımız saldırılar, cinsiyetçi, heteroseksist dille örülen sözler, şiddet, hatta hayatımızın yok edilmesi bir suç ama yaşadığımız toplumun yasalarında da vicdanında da bu suç sayılmıyor. Nefret ve kadın cinayetlerinin faillerinin aldığı güç bundan. Natrans ve heteroseksüel olmayan var oluşlar hastalık, “normal” olmayan şeklinde görüldüğü müddetçe, natrans ve heteroseksüel hegemonyası sürdüğü müddetçe biz LGBTİ+’lar şiddet görmeye, taciz edilmeye, tecavüze uğramaya ve öldürülmeye devam edeceğiz. Bunu söylemek gerçekten o kadar acı ki. “Gizem şu an ne yazdığının farkında mısın?” diye düşünüp duruyorum bir yandan, kelimeleri dökerken sayfaya. Gerçekten çok acı, büyük haksızlık… Aileden, eğitim sistemine oradan iş hayatına maruz kaldığımız cinsiyetçi, erkek egemen, heteroseksist anlayışı sorgulamazsak, kendi hayatımıza bakmazsak, işe kendimizden başlamazsak daha çok nefret cinayeti görmeye devam edeceğiz. Bunu yapmayalım artık, ne sessiz kalalım, ne de rahat hayatlarımıza devam ediyor olalım kaldığımız yerden. Hayır rahatsız olalım, bu işte bir yanlışlık var diyelim ve sorgulayalım. Sahip olduğumuz iktidarlıklarla savaşalım ve bir nefret cinayetini daha kabul edip bu gerçeği yok saymayalım. Ne Hande Kader’i, ne Dora’yı, ne Buse’yi, ne de Alev’i ve Çağla’yı ve çok çok daha fazlasını unutmayalım, trans cinayetlerini Hande Kader’den ibaret sanmayalım ama buna karşı da susmayalım.

Bu arada anlattığım şiddet hikayesinde sonra ne mi oldu? Yanlarından adamın bakışları eşliğinde biraz uzaklaştıktan sonra adam ne yapacağını bilemedi ve kadının oradan ayrılmaya çalışmasıyla beraber oradan gitti. Kadın da bir süre sonra ne yapacağını bilemez halde ters istikamette hareket etti. Kadına bir şeye ihtiyacınız var mı diye sorsam mı diye düşündüm. Ama sormadım, sonra gitti. Nereye gitti, ne yaptı, şu an nerede, adamla yolları kesişmiştir mutlaka ama ne oldu, ne bitti tabii ki bilmiyorum. Bu olaydan 5 gün sonra da Hande Kader, Zekeriyaköy’de yakılmış bir biçimde ölü bulundu.

Lezbiyen Biseksüel Feministler'in internet sitesine buradan ulaşabilirsiniz.


Etiketler: yaşam
İstihdam