20/08/2020 | Yazar: Ali Erol
Muhafazakâr köşeler Sözleşme’ye karşı homofobik nefret nakaratında ortaklaşırken, Yeni Şafak yazarları Akit ile yarışıyor…
Homofobik nefret söylemiyle bendini aşıp “köşe”lerine sığmayan gazete yazılarını okumaya devam ediyoruz…
Temmuz ayının cinsiyetçi ve homofobik nefret “köşe”lerini Yeni Şafak, Yeni Asya, haber7, Takvim, HaberTürk, Diriliş Postası, Star, Türkiye, Millî Gazete, Hürriyet, Karar, Sabah ve Akit yazarlarından seçtik.
Yeni Şafak köşeleri Akit’in homofobik nefretiyle yarışıyor
Yeni Şafak köşe yazarları, cinsiyetçi, transfobik, homofobik nefret söylemi üretme, yayma ve teşvik etmede başı çeken muhafazakâr yayın organlarından Akit’in manipülasyon, dezenformasyon ve nefretiyle yarışıyor.
Yeni Şafak köşe yazarı İsmail Kılıçarslan, “LGBT bahane, piyasacılık şahane” başlıklı köşe yazısında, Onur Ayı Haziran’da LGBTİ+ toplumuyla dayanışan veya tanıdığını gösteren şirketlere karşı “Ahlak polisi de değilim, namus bekçisi de…” diyerek “yanlış anlaşılmanın önüne geçmek” istiyor ama sıra LGBTİ+ toplumuna gelince homofobik nefret söyleminde hızını alamıyor, atmadığı iftira, etmediği hakaret bırakmıyor: “…güya “onur haftası” dedikleri azgınlık günleri…”
“LGBT piyasası... Doğrudan insan fıtratını hedef alan; kadının kadın, erkeğin de erkek olduğu bir dünyayı reddedip cinsiyetsizliği savunan; bir ucu pedofili denilen sapkınlıkta iken diğer ucu küçücük çocukların cinsel oryantasyonlarını saptırmaya çabalayan rezil, aşağılık, leş bir piyasa LGBT piyasası.”
Kılıçarslan, “Dünyanın çıkan çivisini bulmak” başlıklı köşe yazısında da, LGBTİ+ hareketine yönelik karalama ve homofobik nefret nakaratlarını tekrar ediyor. Yeni Şafak köşe yazarı “pedofili” ile ilişkilendirerek LGBTİ+ hareketini kriminalize etmeye devam ediyor: “Pedofili öylesine yaygın şekilde “anlamlandırıldı” ki dünyada bu iddialara “olmaz öyle saçmalık” deyip geçemiyoruz. LGBT hareketi, ajandalarına dâhil olan “pedofili savunması”nı artık gizlemeye ihtiyaç bile duymuyor. Yakında “çocukların fotoğraflarıyla falan pazarlandığı erişime açık siteler” göreceğiz ve işin kötüsü LGBT hareketi tüm dünyayı buna hazırlayacak.”
Yeni Şafak köşe yazarı Yusuf Kaplan, “İstanbul Sözleşmesi’yle İstanbul’un fethinin intikamını almak istiyorlar!” başlıklı yazısında, Numan Kurtulmuş’un Sözleşme’ye dair cinsiyetçi ve homofobik çıkışını sevinçle karşılıyor ve Mart ayından bir yazısını yeniden yayınlıyor: “Günümüzde sapkın eşcinsel ilişki biçimlerine dayalı bir toplum icat edilmeye çalışılıyor! Bunun en önemli enstrümanlarından ya da hazırlayıcılarından biri lanet olası İstanbul Sözleşmesi.”
Yeni Şafak yazarı Kaplan’ın Temmuz ayından ikinci yazısı, “İstanbul Sözleşmesi’nden kurtulduk derken, şimdi de Gıda Kanunu Tasarısı!” başlığını taşıyor: “Aileyi dinamitleyen bir sözleşmeydi İstanbul Sözleşmesi: Yaratılıştan gelen cinsel kimliği beğenmeyip değiştirmeye soyunan, toplumsal cinsiyet eşitliği masalıyla cinsel tercih yönelimini kişiye bırakan, Yaratıcı’ya meydan okumaya kalkışan sapkın bir türün varlığını, ilişki biçimlerini meşrulaştıran, zamanla sapkın eşcinsel evliliklerin önünü sonuna kadar açan ürpertici bir Sözleşme bu!”
Yusuf Kaplan, “Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nden derhal çıkmalıdır!” başlıklı köşe yazısı ile manipülasyon, dezenformasyon ve homofobik nefret söylemine devam ediyor: “Asıl dert “toplumsal cinsiyet eşitliği” ve “cinsel yönelim tercihi” (madde 3) gibi kavramlarla sapkın eşcinsel ilişki biçimlerini yasayla meşrulaştırmak ve yasa yoluyla topluma dayatmak! İstanbul Sözleşmesi’nde şiddetle, nefretle karşı çıktığımız yer burası işte: Birileri kadına cinayeti önleme kılıfı altında, bütün dünyada eşcinsel ilişki biçimlerini meşrulaştırma, dayatma ve yaygınlaştırma, dolayısıyla aile kurumunu çökertme amacı güdüyor!”
Yeni Şafak’ın “sosyolog” köşe yazarı Ergün Yıldırım, cinsiyetçi ve homofobik nefretine çekebildiği akademik cilanın “kıç despotizmi” ile “avradizm” söyleminden ibaret olduğunu daha önce göstermişti.
Yeni Şafak’tan Yıldırım, “Eşcinsellik değerlerin yıkılmasıyla doğan patolojidir”, “İstanbul Sözleşmesi’ni savunanların asılsız tezleri” ve “İstanbul Sözleşmesi cinsiyetçi isyanın parçasıdır” başlıklı üç köşe yazısıyla, marifet bellediği “oğlancı-lezbiyen” nakaratlarına Temmuz boyunca devam etti.
LGBTİ+’ları “namussuz” ve “sapkın” ilan etmeyi analiz sanan, hakareti kendine hak gören Ergün Yıldırım, ilk yazısında, “LGBT”nin “patoloji” olduğunu tekrar ediyor. Eşcinselliği “sapkın cinsel davranış” olarak sunan sosyolog köşe yazarı, İstanbul Sözleşmesi’ne karşı kampanya yürüten erkek güruhunun söylemini, “toplumsal cinsiyet eşitliği”nin “cinsiyetsizlik” olduğu çarpıtmasıyla yineliyor.
Kadınların ve LGBTİ+’ların eşit yurttaşlık taleplerine itiraz eden Yeni Şafak köşe yazarı, “Herkes eşitlikle daha birey olacağı yanılgısına giriyor” diye buyuruyor. Gerisini tahmin etmek zor olmuyor, köşe yazarı Yıldırım, “ruhsal ve sosyolojik patoloji” içinde, “cinsel arzularına taparak mutlu olma arayışına giren insanlar, büyük mutsuzluklar yaşıyor” derken, 12 Eylül askeri darbesinin ardından TRT’de program yapan Ertürk Yöndem’i hatırlatıyor. Tabii gene eşcinselliği “namussuzluk” ve İslam’a saldırı saydırmayı da ihmal etmiyor!
Yeni Şafak köşe yazarı Yıldırım, ikinci yazısında, marifetmiş gibi, İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkanlar olarak, kadına şiddeti savunmadıklarını, karşı çıkılanın ““toplumsal cinsiyet eşitliği” ve eşcinsellik” olduğunu söylüyor. “Türk, Sünni, Müslüman ve Heteroseksüel” sopası sallamayı pek seven, “oğlancı-lezbiyen” nakaratını ağzına almadan “köşe”sini dolduramayan Yeni Şafak yazarı devam ediyor: “Yerel yönetimlerde öne çıkan HDP ve CHP’nin bu toplumsal cinsiyet eşitliği felsefesiyle “oğlancılığı” ve lezbiyenliği savunan yeni bir politikanın bayraktarlığını nasıl taşımak için şehvetle yanıp tutuştuğuna şahit olduk.”
İstanbul Sözleşmesi’nin “batı ideolojisi” olduğunu tekrar ederek biten köşe yazısının twitter paylaşımı: “Kimse bu barbarlığın arkasına saklanarak eşcinselliği ve lgbt yi bize dayatmasın.”
Yeni Şafak köşe yazarı Ergün Yıldırım Temmuz ayından son yazısında, İstanbul Sözleşmesi’ni savunanları “Beyaz Türk burjuvazisi, beyaz Türk elitleri ve kimi muhalif muhafazakarlar” ifadeleriyle kodluyor ve artık şablon nakarata dönen homofobik nefretini tekrar ediyor: “İstanbul Sözleşmesi ruhunun toplumsal cinsiyet eşitliği, gey ve lezbiyen içeriğini pazarlıyor. “Oğlancı” ve lezbiyenlerin söylemini kamuoyu araştırmalarıyla meşru gösteriyor.”
Halkın “İstanbul Sözleşmesi eşittir kadına şiddete karşı olmak biçiminde cevap vermeye güdülendiğini” söyleyen köşe yazarı, cinsiyetçi ve homofobik nefretinden pek emin itiraz ediyor: “Yani eşcinselliği, lezbiyenliği ve oğlancılığı kimse iyidir diye cevaplamaz. Mesela “oğlunuzun ‘oğlancı’ olmasını ister misiniz” diye soru sorulsa kimse evet demez bu toplumda.”
Yeni Şafak köşe yazarının, Türkçesini Kaos GL Derneğinin yayımladığı, Birleşmiş Milletler’in “Uluslararası İnsan Hakları Hukukunda Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliği” kitapçığı olan “Herkes Özgür ve Eşit Doğar” kitapçığını okuduğu anlaşılıyor: “Adeta bir “batıni” tutumla yüz yüzeyiz. Nitekim BM’nin Herkes Eşit ve Özgür Doğar adlı 67 sayfalık metni bunu ortaya koyuyor. Bu metnin alt başlığı “Uluslararası İnsan hakları Hukukunda Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliği” adını taşıyor. Burada İstanbul Sözleşmesi’nde geçen cinsel kimlik ve cinsel yönelimin ne olduğu açığa vuruluyor. Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ile lezbiyen, gey, biseksüel ve trans kişiler kast edildiği anlatılıyor. Hatta “interseks” bireylerden bahsedilmekte.”
Nihayet, Yeni Şafak köşe yazarının, Kaos GL Derneği’nin isimini, “Kaosa gel” şeklinde ifade ettiğini ve hedef olarak sunduğunu görüyoruz: “Kaosa gel” demek bir isyan bayrağıdır. Cinsiyetten ve cinsellikten beslenen bir isyan. Özgürlük ve birey taleplerinden beslenen bir isyan. Cinsel kimlikle ilgili değerlerimize, mahremiyetle ilgili inançlarımıza, aile yapılarımıza, anne ve baba olmanın doğal biçimlerine karşı bir isyan. Erkekle kadını bir birine saldırtan, ebeveynle çocukları birbirine düşman eden, hududullahı çiğneyen bir isyan. Neslin korunmasına ve devamına karşı bir isyan. Bu isyana karşı durmak hududullaha saygısı ve inancı olan her müminin görevidir. Aile ve neslin saadetine inana her insanın mesuliyeti.”
Muhafazakâr “köşe”lerin homofobik nefreti
Cinsiyetçi, transfobik, homofobik nefret söylemi üretme, yayma ve teşvik etmede birbirleriyle yarışan muhafazakâr yayın organları köşelerinden Temmuz ayına seçtiğimiz manipülasyon, dezenformasyon ve nefret söylemi seyri…
Yeni Asya, Yasemin Güleçyüz, “Hayattaki sınırsız lezzetler!”: “Türlü çeşit haliyle arzı endam eden feminizm akımı kadın ve erkek kimliğinin arasını açıyor. Kadın ve erkek kimliğinin birbirini tamamlaması gerekirken eşitlik ya da üstünlük kavgasına girmesi LGBT kısaltmasıyla anılan cinsî sapkınlıklara da zemin hazırlayıp toplumun gündemine taşıyor. Aile kurumu hızla yıpranıyor.”
Haber7, Ferman Karaçam, “Fıtratın ve Kişiliğin Katili: LGBT”: “O zavallı masum “eşitlik” sözcüğü, adım adım cinsel eşitliğe, “özgürlük” de, cinsel özgürlüğe dönüştürülüyor. Bu alanlar için adalet isteyen yürüyüşler yapılıyor. Türkiye’de HDP ve CHP açık açık bu sinsi, yıkıcı, kimliksiz ve kişiliksiz toplumsal karakter katliamına omuz veriyorlar. İlkokul çocuklarımızın ellerinde bu sinsi karakter ve şahsiyet katili düşmanın sembolleri, flamaları ve renkleri dolaşıyor, Sayın Milli Eğitim Bakanımız bu durumu görmüyorlar mı? Bu zehire karşı uyanık olalım, demiyorum. Harekete geçelim, diyorum. Hükümetimiz gereğini yapsın, diyorum.”
Takvim, İsmail Çağlar, “Ah Şu Meşhur İstanbul Sözleşmesi”: “'Cinsel yönelim' ifadesi ise maalesef 'toplumsal cinsiyet'ten çok daha kirli bir kavram. Hiçbir ahlaki ilkeye, beşeri idrake, aklıselime sığmayan LGBT aktivizmi 'cinsel yönelim' kavramının içerisine sığıyor. Bir kişinin biyolojik olarak kadın veya erkek doğmasının cinsel olarak bir anlamının olmadığını kadın doğanın kadına, erkek doğanın erkeğe veya herhangi bir cinsiyette doğanın her ikisine de cinsel ilgi duyabilmesi sapkınlığını meşrulaştırmak için kullanılıyor. Bu kavramlar olmasa da İstanbul Sözleşmesi 'kirli' bir metin. Sözleşmenin lafzı değil ama ruhu kirli.”
HaberTürk, Nihal Bengisu Karaca, “Oy kaygısı baş gösterince İstanbul Sözleşmesi yük mü oldu?”: “Bu sözleşmede de geçen ‘toplumsal cinsiyet’ ifadesiyle hiçbir zaman barışamadım mesela. ‘Cinsiyet’in başına getirilen o ‘toplumsal’ niteleyeninin nasıl ‘itikadi sorun’ teşkil ettiğini, dahası kavramın fazla esnek ve akışkan cinsel kimliklere kapı araladığını görmeyen İmam Hatipli AK Parti elitlerini de epeyce zaman anlamadım. ‘Toplumsal cinsiyet’, ‘cinsel yönelim’ kavramlarının aralıklarında meşrulaşan ve sadece Türkiye’de değil, tüm dünyadaki muhafazakarları dehşete düşüren ‘cinsel kimlik enflasyonunun’ bedeli, kadınların elde ettiği kazanımlara fatura edilirse sahiden çok yazık ve çok yanlış olacak.”
Diriliş Postası, Betül Soysal Bozdoğan, “LGBT gözünü çocuklara dikti”: “LGBT lobisi küresel yelpazede, çok boyutlu biçimde örgütlenmiş, sürekli ve senkronize şekilde hareket etmektedir. LGBTİ+ azgın azınlık tabirinin gereği fiillerine + olarak pedofiliyi de eklemiş durumda. Yayınladıkları afişlerde bir yetişkinin bir çocuğa cinsel ilgi duyduğu açıkça gösterilmektedir. Eşcinselliği aşıp ensest ve sübyancılığı “normal” gösteren afişler, açıklamalar bize gösteriyor ki büyük bir tehlikenin eşiğindeyiz. LGBT propagandasını etkisizleştirmek; çok boyutlu bir anlayışla, fert ve grup çalışmalarıyla ve örgütlenerek başarılabilir.”
Diriliş Postası, Ferhat Ersin, “Türkiye; sapıklara, ahlaksızlara, ahlaksızlıklara dur demeli”: “Sapıklar ve sapıklıklar her yerde korunur kollanır ve kutsanır oldu. Artık sapıklara sapık, ahlaksızlara ahlaksız; sapıklığa sapıklık, ahlaksızlığa ahlaksızlık diyemez olduk. Türkiye; ahlaksızlık, namussuzluk, sapıklık üreten bataklığı kurutmalı ve bu konularda sert yaptırımlar içeren yasal düzenlemeler yapmalıdır. LGBT gibi sapık örgütlerin tüm faaliyetleri acilen yasaklanmalıdır. Eş cinsel sapıklık, suç kapsamına alınmalı ve reklamını yapan tüm mecralar anında kapatılmalıdır. Sapıklıklar, ahlaksızlıklar, namussuzluklar özgürlük değil; insanlığın köküne yerleştirilmiş atom bombalarıdır ve tez zamanda imha edilmelidir.”
Diriliş Postası, Muzaffer Dereli, “Yetkililerimize sesleniyoruz: Gemi nereye gidiyor?”: “LGBT dernek çalışma ve medya propogandaları yasaklanmalı. Dini İslâm olmayan Rusya ve Hindistan yasaklarken biz nasıl serbest bırakıyoruz. Bu dönemde bunlara nasıl izin verildi ve önleri açıldı?”
Star, Sibel Eraslan, “İstanbul Sözleşmesi neyin kökünü kazıyacak?”: “Çocuklarım çok ufakken, onları yetiştirirken iki şeye çok dikkat etmem gerektiğini defaatle salık vermiştir; uyuşturucu bağımlılığı ve eşcinsel sapmaya karşı bilinçli bir anne olmak... İstanbul Sözleşmesi deyince niçin hemen eşcinsellik konusunu açıyorsunuz diyenler, Bakanlığın sayfalarında da açık duran Grevio Raporlarına göz atsınlar. Türkiye’deki LGBT bireylerin hakları, Türkiye’deki lezbiyen kadınların hakları, Türkiye’de kesişimsel baskı gören Kürt kadınlarının hakları gibi gayet ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiş hedefler var. Türkiye’de kadın hakları deyince ilk akıllarına gelen şeyin lezbiyenler oluşu dikkate şayan!”
Türkiye, Yücel Koç, “Sosyal medya belası”: “LGBT denen sapkınlar güruhu. Adı özgürlük, soyadı rezillik… Hem de ne rezillik. Geçenlerde genç bir arkadaşın anlattıkları şuydu; LGBT’ci sapkınlara karşı sosyal medyada paylaşım yapmak istemiş ama korkmuş… Çünkü içinde LGBT geçen bir cümle ile onları eleştirenleri linç ediyorlarmış! Toplumun en onursuz, en haysiyetsiz tipleri, kendilerine laf edeni mahalle baskısına almış yani. Düşünün, yanlışa yanlış demeye çekindiğiniz bir alan. Ve bunun adı ‘özgürlük’, öyle mi?”
Millî Gazete, Siyami Akyel, “İstanbul Sözleşmesi ve LGBTİ”: “LBGTİ gibi sapkınlıkları meşrulaştıran, teminat altına alan ve fıtratı bozan bu tür sapkınlıklar hakkındaki eleştirilerin önüne geçmek için hazırlanan bu sözleşme genel olarak kadına yönelik şiddeti içermesine rağmen “cinsel yönelim, cinsel partner ve toplumsal cinsiyet eşitliği” gibi ifadelerle sapkınlıklar da sözleşmenin içine ustaca yerleştirilmiştir.”
Hürriyet, Abdulkadir Selvi, “İstanbul Sözleşmesi anketinden ne çıktı?”: “İstanbul Sözleşmesi ele alındığında… Tüm kutsal dinlerce sapkınlık olarak tarif edilen eşcinsellik meşrulaştırılıyor, normalleştiriliyor ve yaygınlaştırılıyor.”
Karar, Ahmet Taşgetiren, “Dev sorun-tepkisel yaklaşımlar”: “İstanbul Sözleşmesi’nde şiddetin önlenmesi bahsinde “her türlü cinsel yönelime yönelik şiddet” ifadesi de geçiyor ve bu ifade “eşcinselliğin tabii görüldüğü, meşrulaştırıldığı” tarzında okunuyor, tepkiler bundan kaynaklanıyor. Eşcinsellik her boyutuyla küresel çapta yaygınlık kazanıyor. Yaygınlaşma birçok ülkede eşcinsel evlilikleri yasal hale getirmekle sonuçlanıyor. Cinsellik, “neslin devamı” ile alakalı bir temel ilişki alanı, olmazsa olmaz, ama mutlaka düzenlenmesi gereken bir alan, o alanda ölçüsüzlük egemen olunca, bunun içinden eşcinsellik de çıkıyor, ensestlik de çıkıyor, aile savrulmaları, çocuk dramları, şiddet de çıkıyor.”
Sabah, Hilal Kaplan, “İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeli miyiz?”: “Sözleşme sayesinde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ilk kez içinde LGBT lobisinin bir numaralı tezi olan "cinsel yönelim" ibaresinin geçtiği bir metine de imza atmış oldu. Sözleşme sadece şiddete uğrayanı korumak amaçlı olsa da eşcinsel vatandaşının güvenli yaşam hakkını korumak için devletin LGBT lobisinin kavramlarına başvurmaya ihtiyacı yoktur. Aynı kadını korumak için ihtiyacı olmadığı gibi...”
Akit’in “köşe”lerinden homofobik nefret nakaratları
Nefret söylemi üretme, yayma ve teşvik etmede iktidarın “yaygın medya organı” halini almış olan Yeni Akit’in cinsiyetçi, transfobik ve homofobik nefret “köşe”lerinde haftanın gündemi, konusu Akit yazarları için fark etmez. “Tartışma” diye içine çekecekleri ırkçı, cinsiyetçi, homofobik nefret çukuru hiç değişmez!
Abdurrahman Dilipak, “Ayasofya’yı açtık da!”: “Fuhuş, uyuşturucu, lezbiyenlik, homoseksüellik..”
Ali Karahasanoğlu, “Emekli müftünün gazetesi de ‘eşcinsel sözleşmesini yaşatın’ derse!”: “İstanbul Sözleşmesi’ndeki, “cinsel yönelim” ifadesi eksenindeki maddeler, tümü ile örfümüze, inancımıza aykırı.. Eğer siz, “Kadına şiddeti önlemek istiyoruz” diye sunum yapıp.. Bize, “Gayliği, homoseksüelliği, lezbiyenliği meşru gösteren bir sözleşmenin yürürlükte kalması”nı öneriyorsanız.. “Evlilik farklı cinsten insanların arasındaki bir akittir”i değiştirip, “farklı cinsler” ifadesini ortadan kaldırıp, “Aynı cinsten” iki insanın da evlilik yapabileceğini söylerseniz.. Bizim için “erkek erkeğe veya kadın kadına ilişki”deki gibi bir başka ahlaksızlıktır, ama şu an için henüz dillendirmiyorlar; “İkiden fazla insanın” bir araya gelmesini de aile olarak tanımlamaya kalkarsanız.. Size “Hayır. Yüz defa hayır, bin defa hayır” demek, bizim boynumuzun borcudur.. İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkışımız, “Kadına karşı şiddeti önleme maddeleri”nden dolayı değil.. “Cinsel yönelim” ile ilgili, yani eşcinsellik ile ilgili meşrulaştırıcı maddeleri sebebiyledir..”
Şevki Yılmaz, “Onursuzluk asla Özgürlük değildir!”: “Özgür cinsel yönelim, hür cinsel kimlikler, LGBT+, LGBTİ’’ gibi vs. harfleri birbiri ardınca sıralayarak biyolojik yaratılış kanununu hiçe sayarak, ruhsal kimlik bunalımlarına kılıf arayan hastaları tedavi etmek bu devletin asli görevidir zaten! 20 yıl önce 3 kişiyle ‘’Onursuzluk Yürüyüşü’’ yapanlar bugün Taksim Meydanı’na sığmıyorsa bir yerde hata yapmışız demektir! Başımızı ellerimizin arasına alıp bu küresel, emperyalist, sömürgeci fuhuş, pedofili ve sapkın karanlık güce karşı daha akıllı projelerle karşı durmamız lazım. Bu ‘’Eşcinsellik sapkın Furyası’’ artık her yerde! Yangın büyüyor ve acilen söndürülmek zorundayız!”
Hacı Yakışıklı, “Kabine değişikliği, ÖSYM, Mabel Matiz”: “LGBT özgürlük alanı değil, hastalık alanıdır… İlk kez Akit Gazetesi’nden okuduğunuz bu açıklama beraberinde tartışmaları getirdi ve birileri organize şekilde Matiz üzerinden “eşcinsel savunmasına” geçti. Matiz efendi de kendini pek masum gösterme gayreti içine girip; “Ama benim kalbim çok temiz, pek temiz, mis gibiyim” havalarına girmesin! Savunduğu eşcinsellik vakası toplumun istemediği, çok kirli bir vaka! Toplum afedersiniz bir erkeğin başka erkekle ilişkisini “normal” görmek zorunda mı? Yahu bunlar iğrenç şeyler yahu; bize bunları yazmaya mecbur bırakanlarla da mücadelemiz bitmeyecek!”
Sefa Saygılı, “Yaygınlaştırmak istenen fitne” başlıklı yazısında Cumhurbaşkanını, Yusuf Kaplan ve Numan Kurtulmuş’u yardıma çağırıyor: “İnsanlığın LGBT’lilere değil sağlıklı bireylere ihtiyacı vardır. Dünyada bu tür sapkınlıkların artmasının, normalleri sarıp sarmalamasının ne faydası olacaktır ki? Elbette bu tür insanlar da toplumda vardır, tarihin her zaman diliminde olmuştur, olacaktır da. Ancak bizlere ve bütün sağduyulu insanlara, kurum ve kuruluşlara düşen görev arızalı tiplerin değil sağlıklı insanların yaygınlaşmasını sağlamaktır.”
Ahmet Maranki, “Şeytan, sağdan vurmaya devam ediyor!!?”: “…lezbiyen, homoseksüel, LBGT, jigololuk meslek haline geldi… Hep diyoruz ki hırsızlık, arsızlık, yolsuzluk normalleşti! Eşcinsellik, LGBT, İstanbul Sözleşmesi, CEDAW, 6284 sayılı kanun, aileyi paramparça eden hüküm ve yaptırımlar, toplumu tam manasıyla köleleştirdi! Hud, Semud ve Lut kavmi, Sodom ve Gomore gibi hadisat, bugüne göre masum kalır ve helâkımız da yakın herhâlde?!”
Arzu Erdoğral, “Asıl onur LGBT'nin karşısında durmaktır!”: “LGBT bir kimlik kabul edilemez. Eşcinsel evlilikler onaylanamaz. İnsan neslini tehdit eden bu sapkınlık aileyi ve toplum yapısını bozmaktadır. Sağlıklı nesillerin yetişmesini engelleyen eşcinselliğin bir insan hakkı olduğu yalanına inanmamak ve bu yönde oluşturulan baskıya asla boyun eğmemek mücadele açısından büyük önem taşıyor. Hiç kimse sapkınlığı yayma, normalleştirme hakkına sahip değil. LGBT bireyler de tedavi ve rehabilite olabileceklerine inanmalıdır. Ülkemizde LGBT derneklerine, uluslararası fonlardan büyük miktarlarda para aktarıldığı ifade edilirken devletimizin de bakanlıkları devreye sokarak bu konuda çok ciddi çalışmalar yapması şart. Elbette Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın vurguladığı gibi halkın lanetlediği hiçbir yanlışın bu ülkede kök salma ihtimali yoktur. Türkiye milli ve manevi yapısını hedef alan saldırılara karşı da mücadele edecek güce de sahiptir. Milletimiz gerekli tavrı da gösterecektir.”
Etiketler: medya