06/05/2014 | Yazar: Varujan Tigran
LGBTİ meselesi sokaktaki en zor konu olsa da uygun bir dille ifade edildiğinde diğer meselelerden daha kolay kavranıp olumlu reaksiyonlar alınabiliyor.
LGBTİ meselesi sokaktaki en zor konu olsa da uygun bir dille ifade edildiğinde diğer meselelerden daha kolay kavranıp olumlu reaksiyonlar alınabiliyor.
Bu yıl iki örgüt Trabzon’da LGBTİ meselesine sahip çıkarak gökkuşağı bayrakları ile yürüdük. Elbet gönül isterdi ki LGBTİ örgütleri daha kendine özgün bir yapılanmayla diğer örgütlerden bağımsız da yürüsünler ancak Mor Balık yeni bir oluşum olduğundan olsa gerek bu yıl bağımsız yürümeyi tercih etmedi. Eğer Mor Balık bağımsız yürüseydi kendi örgütümün kişi sayısı fazla olduğundan büyük olasılıkla o kortejde olmayı tercih edecektim. Bir de sadece kendini LGBTİ kimliğiyle ifade etmek isteyenler olabilir. Bunu bir düşünsünler derim. Ayrıca bu yıl DÖDEF ve Öğrenci Dayanışması’nın da Trabzon’da yaptığı gibi örgütlerin gökkuşağı bayrağı taşıması zaten mümkün.
Trabzon’da daha önce Kitap ve Sosyal Araştırmalar Kulübü (KSAK) iki defa Homofobi Karşıtı Buluşma gerçekleştirmişti. Sınırlı da olsa belli kesimlerin bu meseleyle tanışması sağlanmış en azından kendi adımıza ciddi bir gelişim göstermiştik. Ancak o dönemde okulda öğrencilere yönelik bir etkinlik yapılması engellenmişti. Geçtiğimiz 30 Nisan’da ise Toplumsal Cinsiyet ve Medya Dersi öğrencileri "Benim Çocuğum" belgeselini KTÜ Eğitim Fakültesi’nde gösterdi ve Şule Anne’nin katılımıyla film üzerinden bir tartışma da yapıldı. Salonda yaklaşık 250 kişiden oluşan insan profili ise epey farklı ve biz bize olmaktan çok öteydi. Örneğin dindarlar bu meseleye ilgi göstermez sanılmasın çünkü başörtülü arkadaşlarımızın sayısı da az değildi ve sadece izleyici olarak da kalmadılar söz alarak fikir de beyan ettiler.
Trabzon’daki durumla da ilintisinin olabileceğini düşündüğüm “Benim Çocuğum” belgeselinde aktivist arkadaşlardan birinin anlattığı onur yürüyüşünde yaşanan bir hikâyeye değinmek istiyorum. Yürüyüş sırasında “ibneler yine yürüyor vs.” şeklinde hakaret içeren cümleler kuran gruptan biri “benim oğlum eşcinsel” dövizini taşıyan babayı görünce keskin bir u dönüşüyle “ha bak bu iyi, ben dürüst adamı severim” demiş. Hikâyeyi anlatan aktivist arkadaş “buz kıranı” ben ilk orada gördüm diyordu. Belki de Trabzon’daki buzu kıran şey de meselenin doğru bir yöntemle ve anne, babalar eksenli anlatılması oldu. Zira belgesel sonrası salondaki herkesin alkışladığı ve yapılan yorumların da olumlu olduğu görüldü.
Trabzon’da sanıldığının aksine doğa, emek gibi şeyler üzerinden dert anlatmak pek mümkün görünmüyor. Dolayısıyla bu konular üzerinden insanlarda ciddi bir değişim yaratılabileceğini sanmıyorum. Söylediklerimden emek ve ekolojik mücadeleleri küçümsediğim veya burada yapılmaması gerektiğini düşündüğüm anlamı çıkarılmasın. Ancak Trabzon’da sistemin yumuşak karnı bu saydıklarım değil.
Trabzon gibi yerlerde homofobi, ırkçılık, fanatizm, linç kültürü, korku kültürü vb. meseleler çözümlendiğinde insanlar "devlet ne yaparsa ne derse doğrudur, söz konusu vatansa gerisi teferruattır" düşüncesinden kurtulabilirler. Zira devletçi bir zihniyete sahip insanların doğasına sahip çıkmasını bekleyemiyorum ne yazık ki. Hele ki fanatizmin bu kadar önemli olduğu bir yerde HES’leri Trabzonspor aracılığıyla yaptıklarından doğa lafı ettiğinizde vatan haini ilan edilebilirsiniz. Elbet indirgemeci bir yaklaşımla sadece kimlik meselesine odaklanalım demiyorum ama birçok sosyalist örgütün yaptığı gibi belli meselelere üzerinden hareket etmeyelim hatta ezberlerimizin aksine kimlik meselelerini önceleyelim diyorum.
Gözlemlediğim ve önemli bulduğum bir şey var ki LGBTİ meselesi sokaktaki en zor konu olsa da kapalı kapılar ardında uygun bir dille ifade edildiğinde diğer meselelerden daha kolay kavranıp olumlu reaksiyonlar alınabiliyor. Eşcinselliğin bir tercih olmadığı bir yönelim olduğu gerçeği ise bu anlaşılırlığı pekiştiriyor. Ayrıca tüm diğer ayrımcılık konularını da tartışma imkânı bulabiliyoruz bu sayede.
Kimlik meselesini öncelemek bazı mücadelelerin yaratığı mekanik algıyı dağıtıp insanların manevi duygularına da hitap eder. Kimlik olgusunun “doğuştan, Allahtan” olduğunu asıl “günahın” kimlikleri nedeniyle birilerine ayrımcılık yapmak olduğunu anlayan bir toplum tek tipleştirici ve belli kimliklerin iktidarı üzerine şekillenen devletçi zihniyetten de kurtulmaya başlayacaktır. Sonrası Allah kerim…
Etiketler: yaşam