18/03/2011 | Yazar: Kaos GL
Geçen sene Trabzon’da Homofobi Karşıtı Buluşma’nın açılışını yapan KTÜ Kitap ve Sosyal Araştırmalar Kulübü, “homofobi her şeyden önce bizim mesel

Geçen sene Trabzon’da Homofobi Karşıtı Buluşma’nın açılışını yapan KTÜ Kitap ve Sosyal Araştırmalar Kulübü, “homofobi her şeyden önce bizim meselemiz” diyor ve hafta sonu Trabzon Sanat Evi’ndeki etkinliklere çağrıyor. “Hele bi gelin de yüz yüze konuşalım.”
Geçen sene Bulusma’nın açılışına ev sahipliği yapan Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ), Kitap ve Sosyal Araştırmalar Kulübü’nün (KSAK) Trabzon’da örgütlediği Homofobi Karşıtı Buluşma etkinlikleri bu yıl 19-20 Mart tarihlerinde yapılacak. Etkinliklere salon vermeyen KTÜ Rektörlüğü tarafından kapatılmış olan Kulüp, Homofobi Karşıtı Buluşma’yı Trabzon’da örgütlemekten vazgeçmedi.
“Dört duvar arası kapanmaz ki bizdeki özgür ruh…” demeye devam eden Kapatılmış Kitap ve Sosyal Araştırmalar Kulübü (KKSAK), Trabzon Sanat Evi’nde hafta sonu yapılacak Buluşma öncesi bir çağrı yaptı:
“‘Dört duvar arası kapanmaz ki bizdeki özgür ruh...’ diyerek başladık bu döneme... Yılların birikimini, emeğimizi bir anda kulübümüzü kapatarak çöpe atacaklarını sandılar. Oysa biz salt duvarlar arasındaki insanlar değildik, düşünceydik herşeyden önce. Sınır tanımayan düşünceler...
Konuşulmak istenmeyen, dil yakan sözcükleri kovaladık hep. İletişim(sizlik) çağında iletişmekti derdimiz. Kendi sözcüklerimizi bulmaya çalışarak birilerinin belirlediği gündemin dışında kendi gündemimizi keşfetmekti... Bugün de bu derdin bize kurdurduğu hayallerle gerçekliği arıyoruz. Bu arayışa ortak olmak isteyenleri “ayrımcılık” konulu etkinliğe bekliyoruz.”
“Homofobi her şeyden önce bizim meselemiz”
Trabzonda homofobi, transfobi konularının yeterince konuşulmadığını belirten Kulüp üyeleri, “homofobi her şeyden önce bizim meselemiz” diyor.
“Ancak buradaki örgütler homofobi üzerine çalışmalarımızı marjinal görüyorlar ve bu konulara mesafeli yaklaşıyorlar. Salt örgütlenme adına yaptıkları çalışmalarda da homofobi karşıtı duruş yerine homofobik bir tutum sergileyebiliyorlar. Burda sergilenen bir tiyatroda fazlasıyla homofobik öğeler vardı ve eşcinselliğin kapitalizmden sonra çıktığı iması söz konusuydu. Bu konuda kendilerine homofobik bir oyun sergilediklerini söyledik. İşin iyi tarafı homofobik olduklarını kabul etmek istemediler. Yaptığımız çalışmalar diğer örgütlerin en azından yaptıkları işlerde daha dikkatli davranmasını sağlıyor. Örenğin başka bir öğrenci grubuna bu çalışmayı birlikte yapalım dediğimizde "biz homofobi konusunda net değiliz, böyle bir çalışmada yer alamayız" cevabı aldık.”
“Homofobiye karşı her daim buluşmak dileğiyle...”
Kitap ve Sosyal Araştırmalar Kulübü, kendilerinin LGBT örgütü olmadıklarını söylüyor ve ekliyor: “ancak homofobi bizim meselemiz ve hiçbir ayrımcılık konusunu birbirinden ayrı tutmuyoruz. Trabzon'da en görünür kılınmaya ihtiyaç duyulan mesele olması dolayısıyla da homofobi konusu önemli bir noktada duruyor. Bu nedenlerle Kaos GL ile bu tarz ortak çalışmalar yapmayı uygun görüyoruz.”
Trabzon Sanat Evi’nde hafta sonu gerçekleşecek etkinliklerde, homofobi sorunu, otorite ve linç üzerinden ele alınacak. Atalay Göçer, “homofobi ve transfobi bağlamında anti-otoriter örgütlenme pratikleri”ni anlatacak. Nefret cinayetlerinin işlenmesinin yanı sıra “linç kültürü”nün somut olarak kendini göstermediği durumlarda da varola geldiğinin altını çizen Kulüp, “linç kültürünün etkilerini farklı cinsel yönelime sahip insanlar hep yaşamak durumunda. Trabzon'da cinsel kimliğini açık yaşayabilen kişi sayısı yok gibi..” diyor
Fanatizm ve Linç Kültürü
Remzi Altunpolat’ın, Cumartesi günü, 14:00-15:00 saatlerinde sunacağı “Linç Kültürü ve Fanatizm” tartışması neden ihtiyaç duyduklarını KSAK şöyle açıklıyor:
“Şehrin kültürüne işlemiş olan fanatizm ve linç kültürü gibi olguların burada yaşayan farklı kimlikler üzerinde olumsuz etkilerini görüyoruz. Bunun Trabzon’da bizde ihtiyaç uyandıran öncelikli konulardan olduğunu düşünüyoruz.
Linç Kültürünün bir yönetim mekanizması olarak çoğu zaman kullanıldığını 6-7 Eylül, Madımak ve Kürtlerle ilgili bazı olaylarda “resmi provakasyonlar” sonucu “milli refleks” denen olguyla açığa çıkabildiğini biliyoruz. Trabzon’da da her an bu anlayışın hortlayabilmesine sahip insanlar mevcut. 2005’te TAYAD’lılara karşı bir linç girişimi olmuştu örneğin. Bu gibi konularda devletin politikasının ve bu politika doğrultusunda kullanılan medyanın kilit rol oynadığını düşünüyoruz. Medyadan örnek vermek gerekirse “milletçe sakin olmalıyız, ülkücü grup yerine vatandaşın tepkisi, PKK ile Kürtleri ayrı tutalım, sağduyulu olalım, haklıyken haksız duruma düşmeyelim, ölçüyü kaçırmayalım” gibi sözlerle aslında linç kültürünün normalleştirilmeye çalışıldığını anlıyoruz. Milli reflekslere sahip insanların tepkilerinin olması gereken tepki olduğu ve sadece uluslararası kamuoyunda güç duruma düşmemek kaygısıyla, “ölçüsünü kaçırmadan” yapılırsa sorun olmaz diyen bir anlayışta kısmi müdahalelerin yapılabildiği, kimi zaman devletin de kontrolünden çıkmasının kaçınılmaz olduğu bir kültür bu. Elbette bu linç kültürün yaygınlaşması devletin yönetim anlayışının bir parçası olduğundan kontrolden çıkma riskini de göze almışlardır. Biz de linç kültürünü daha çok devletin politikası ve medyanın etkisi üzerinden ele almak istiyoruz.
“Bireysel sorumluluk üstlenmeden, kalabalığın koynuna sığınmış ‘anonim’ bir cürmün gölgesinde saklanarak...” diyor Tanıl Bora.
Linç Kültürün’de devletin politikasının yanı sıra linç edenin de psikolojisini tartışmanın yerinde olacağını düşünüyoruz. “Tek başlarına böyle bişey yapmaya cesaret edemeyecek insanların beraber yapıyor olmanın cesaret ve aşısıyla vurup kırmasının suç olduğunu ya da yüz kızartıcı bir eylem olduğunu, kitlesel bir saldırıyı gerçekleştirirken, farketmemeleri ya da farketmek istemeyişlerini de sorgulamak istiyoruz. Hem bireysel hem de kitlesel psikolojisi...”
Otorite ve Erklik
Atalay Göçer, pazar günü, 13:00-14:30 saatlerinde sunacağı “Otorite ve Erklik” tarışmasında “Biz Erk-ek Değiliz İnisiyatifi”ni de anlatacak ve hegemonik erkeklik ile heteroseksizm üzerine de konuşacak.
Trabzon’da homofobi, transfobi konularının neredeyse hiç konuşulmadığına dikkat çelen Kulüp, anti-otoriter örgütlenmelerin oluşum süreçlerinin homofobi ve transfobiden ayrı düşünülemeyeceği noktasından hareketle, Göçer’in sunumunda, otoriteye olan bakış açısıyla doğrudan bağlantılı olarak ele alınılacak örgütlenme pratikleri üzerinden homofobinin tartışılacağını belirtti.
Mekân ve Cinsiyet
Trabzon Homofobi Karşıtı Buluşma etkinliklerinden “Mekân ve Cinsiyet” başlıklı oturum için yapılan çağrı da şöyle:
“Bir boşluk hayal edin. Sonrasındada kendinizi yerleştirin o boşluğa. Sınırlara ihtiyaç duyacaksınız, doğrudur. Bir küpün içine girin mesela. Boşlukta bir küp. Bu küpün içinde siz ‘beden’inizle varsınız değil mi? Bu küp bir mekan o halde. Sizin bedeninize amade bir mekan. İnsan olduğunuzdan eminim. Doğanın karşısında bizim kadar savunmasız başka bir hayvan türü var mıdır şüpheli.
O halde kadın ya da erkek olmalısınız. İki seçenekten biri. Belki de değildir. Hiç düşündünüz mü; neden ya kadın ya erkek olunabildiğini. Neye göre belirlendi cinsiyet acaba. Gökten inmedi ya bu lanet. İnsanın insanı tanımlama çabası, insanı sınırlandırmış olmasın.
Aynı, boşluktayken bir küpün içine girme ihtiyacınız gibi. Hepi topu sınır ihtiyacı der geçer misiniz?
Durun! İçinde olduğunuz küpün cinsiyetle ilişkisini kurmadan nereye gidiyorsunuz.
Mekânlar, bedenlerin içinde önünde yanında arkasında salındığı mekânlar, sakın cinsiyetinize göre şekillendirilmiş olmasın.
Hani şu mekânlardan bahsediyorum... Mekân mekân içinde oluşturulmuş kentlerden… Vaktinizin epeyce çoğunu içerisinde geçirdiğiniz boşluk parçalarından. Ev, işyeri, okul, meclis, park, fabrika, atölye, EV, bakkal, çakkal…
İstanbul Ankara Trabzon
Cinsiyetin soyut ve somut sınırlarıyla yaşantımızı tanımladığı bir sistem. Onunla yüzleşmek kendinizle aranıza koyduğunuz yapay kanunları yerinden sarsabilir mi dersiniz.
Yüzleşmekle cesaret arasındaki sınır, bilincinizde tabularla örülmüş sınırlardan daha incedir belki.
Hele bi gelin de yüz yüze konuşalım.”
19 Mart Cumartesi, Trabzon Sanat Evi
14:00-15:30 Linç Kültürü ve Fanatizm - Remzi Altunpolat
16:00-17:00 Mekan ve Cinsiyet - Atalay Göçer & Gizem Koçoğlu
17:00-19:00 Film ve film üzerine tartışma
20 Mart Pazar, Trabzon Sanat Evi
13:00-15:00 Otorite ve Erklik - Atalay Göçer
15:30-17:30 Kadına Yönelik Ayrımcılık ve Şiddet - Melda Yaman Öztürk
İlgili Bağlantı:
Etiketler: yaşam