28/04/2022 | Yazar: Canan Coşkan

Yazar Kate Bornstein, “Toplumsal cinsiyet, varoluşu için başka bir şeye bağlı oluyor. Neye bağlı olduğu bir zaman aralığından diğerine, bir kültürden ötekisine değişkenlik gösteriyor” diyor.

Trans çınar Kate Borsntein’la arayı kapatalım: Hâlâ bir toplumsal cinsiyet kaçağıyım Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Canan Coşkan, The Advocate’te 27 Temmuz 2021’de yayınlanan söyleşiyi KaosGL.org için Türkçeleştirdi.

Son yıllarda genel kesimin toplumsal cinsiyet üzerine nasıl düşündüğüne ve konuştuğuna ilişkin olağanüstü bir değişim yaşandı. Cinsiyet bozanlar hep var olmuş olsalar da toplumsal cinsiyetin, artık sadece beden kısımlarına veya tarihsel toplumsal cinsiyet normlarına bağlı olmayan haliyle değişebilirliği şimdilerde kitlesel bir seviyede kabul edilmiş bir olgu. 

Esasen, yazar ve toplumsal cinsiyet kuramcısı Kate Bornstein'ın 27 yıl önce Gender Outlaw: On Men, Women, and The Rest Of Us'ta [Toplumsal Cinsiyet Kaçağı: Erkeklere, Kadınlara ve Geri Kalanlarımıza Dair] yazdıklarıyla arayı kapatmış bulunuyoruz. Artık "geri kalanlarımız" için bir ifade bulunuyor -naikili- ve bu değişimler en genç LGBTQ+ nesline yansımakta. Bu ayın başlarında yayınladığı bir rapora göre Trevor Project, LGBTQ+ gençlerin yüzde 26'sının kendilerini naikili olarak tanımladığını ve hatta yüzde 20'sinin de naikili olup olmadıklarına dair tereddüt yaşadıklarını veya bunu sorguladıklarını belirtiyor.

Kate Bornstein, naikili (non-binary) görünürlüğün bereketlenmesiyle geldiğimiz nokta itibariyle, kamusal muhabbetlerde toplumsal cinsiyetin ilişkisel doğasının hâlâ eksik olduğunu belirtiyor. “Toplumsal cinsiyet, varoluşu için başka bir şeye bağlı oluyor. Neye bağlı olduğu bir zaman aralığından diğerine, bir kültürden ötekisine değişkenlik gösteriyor. Biz bunu kabul edemiyoruz” diyor.

2020 boyunca ve 2021'e de sarkan haliyle “evde kal” komutları altında içerilerde sıkışıp kalmak, bize göreli fenomen toplumsal cinsiyet üzerine büyük bir sosyal deney sundu. Diğer insanlardan uzakta, bireysel kültürümüzün bir kişinin toplumsal cinsiyetinin neye benzemesi veya benzememesi gerektiğine dair beklentilerinden uzakta, birçok insan, hem translar hem de başkacalar, toplumsal cinsiyet değişimiyle olan ilişkilerini keşfettiler. Bornstein’ın dediği üzere, "Bu kısmı benim için hep eğlencesi olmuştur". Büyük olsun, küçük olsun, bu değişiklikler her gün gerçekleşiyor. Ve zamandan etkileniyor. "Bu sebeple, toplumsal cinsiyetin zamanı, zamanın geçişini kapsadığını kabul etmek, toplumsal cinsiyetle yaşamanın akışa bırakma süreciyle birlikte yaşamak olduğunu kabul etmemizi sağlıyor... toplumsal cinsiyetle ilgili olarak cidden öfkeli değilseniz, toplumsal cinsiyet tutunabileceğiniz bir şey değil."

LGBTQ&A'nın bu bölümünde Kate Bornstein, toplumsal cinsiyetin neden daima değiştiğini ve, şimdilerde 70'lerindeyken, nasıl onun için "önemsiz" hale geldiğini anlatıyor. Aşağıda röportajın bir kısmını okuyabilirsiniz. Röportajın tamamınıysa İngilizce olarak Apple Podcasts veya Spotify'dan dinleyebilirsiniz.

Jeffrey Masters: Kitabın Gender Outlaw'ın yayınlanmasından bu yana geçen 30 yılda her şey ne kadar değişmiş olmakla beraber -örneğin, yeni yönetimle birlikte, yakında toplumsal cinsiyet ibaresinde X yazan bir pasaport alabileceksin- bu, senin kendi kimliğinde bir değişim dayatıyor mu? Kendini hâlâ bir Toplumsal Cinsiyet Kaçağı olarak mı tahayyül ediyorsun?

Kate Bornstein: Bu, o kimliği geride bırakmama yardımcı oluyor.

Toplumsal cinsiyeti en önce ikili(lik) temelinde gördüm. Erkek ve kadın. İki boyutlu düşünce tarzı. Ve "Ben ikisi de değilim" diyebilmek için üçüncü bir boyuta geçmem gerekiyordu çünkü bu, bir ikiliğin temsil etmediği başka bir şey olduğunu söylüyordu.

E peki, üç boyut var ve bu, sınırsız sayıda kimlik olduğu anlamına geliyordu. Naikili demek ve pek çok insanın kendilerine naikili demelerini izlemek, toplumsal cinsiyete bakmanı, sana da bir şey ifade edecekse, dördüncü boyutuna girmeme yardımcı oldu ve bu da mevzuya zaman boyutunu eklemek anlamına geliyor.

Bu, toplumsal cinsiyetin – sen biliyorsun, ben biliyorum, hepimiz biliyoruz ama bunu kabul etmekten nefret ediyoruz –  devamlı değişmekte olduğuna yönelik fikir. Toplumsal cinsiyet mefhumumuzu değiştiriyoruz. Kendimizi bir toplumsal cinsiyet halinde tanımlamak için bağlı olduğumuz şey devamlı, an be an değişiyor. Yani, şu anda sadece "erkek değil, kadın değil" demek yerine, toplumsal cinsiyetimin bir spektrum olduğunu söylüyorum. Ve an itibariyle bu, 73 yıllık bir spektrum.

JM: Bir başka büyük fark da, 30 yıl önce, toplumsal cinsiyeti nasıl deneyimlediğinizi anlatmak için bir dil icat etmeye zorlanmış olmanızdı. Şimdiyse elimizde genel kesimin bildiği bu “naikili” kelimesi bulunuyor.

KB: Evet. Ve bir bakıma bu iyiydi. Naikili kelimesinin kurnazca olan yanı, senin ne olduğunu değil, ne olmadığını belirtmesi. Benim de dediğim buydu. "Erkek değil, kadın değil" çünkü ne olduğuma dair hiçbir fikrim yoktu. Bazı insanlar naikilinin bir "şudur" olduğunu düşünüyor ama öyle değil. Naikili bir "şu değil"dir.

Bu sebeple yüzden toplumsal cinsiyetin zamanı, zamanın geçişini kapsadığını kabul etmek, toplumsal cinsiyetle yaşamanın akışa bırakma süreciyle birlikte yaşamak olduğunu kabul etmemizi sağlıyor. Akışa bırakabilmek insanlık için bir sorun teşkil etmiş. Herhangi bir şeyi gidişine bırakmak... Cinsiyet, gerçekten sinirlenmediğiniz sürece tutunabileceğiniz bir şey değildir. Toplumsal cinsiyetle ilgili olarak cidden öfkeli değilseniz, toplumsal cinsiyet tutunabileceğiniz bir şey değil.

JM: Elimizde "naikili" kelimesinin bulunmasının, insanların gözünde naikili kimliklerin meşrulaşmasına yardımcı olduğunu düşünüyor musun?

KB: Evet, bir noktaya kadar öyle ve bu, naikiliği tanımlanabilir bir şey olarak donduracak. Bu noktada, naikili ikiliğe öyle bağlı olacak ki, aslında çelişkisel olarak onun bir parçası haline gelecek.

Şu anda, naikili ikiliğe bağlı değil; sadece "Eh, ben o değilim" seyrinde. Ama naikiliği ne kadar çok söylersek, kendimizi tanımlamak için ikiliğe o kadar başvurmak zorunda kalacağız. Kendimizi olmadığımız şeyle tanımlamak, kendimizi tanımlamanın meşru bir yolu. Benim de hoşuma giden bu.

Yaptığımız, bir tür süreklilik üzerinde olduğumuzu belirtmek. Zamanın toplumsal cinsiyetimizde bir faktör olduğunu ve an be an değiştiğini kabul ediyoruz.

JM: Bu fikirler daha büyüdükçe ve daha ana akımlaştıkça, bunları vasatlaştırmaya ve aşırı basitleştirmeye meylediyoruz. Yanlış anladığımızı düşündüğün bir şey bulunuyor mu?

KB: Sanırım toplumsal cinsiyetin ilişkisel bir fenomen olmasını hep yanlış anladık. Toplumsal cinsiyet, varoluşu için başka bir şeye bağlı oluyor. Neye bağlı olduğu bir zaman aralığından diğerine, bir kültürden ötekisine değişkenlik gösteriyor. Bazı kültürler bunun hormonlara, cinsel organlara ya da o günkü ruh haline bağlı olduğunu söylüyor. Yine de toplumsal cinsiyet hâlâ ilişkisel ve bizim kaçırdığımız da bu. Biz bunu kabul edemiyoruz.

JM: Mevzudan taşarsak, bir yıldan fazla bir süredir içerilerde ve insanlardan uzaktaydık. Bu, senin kendi toplumsal cinsiyet deneyimini nasıl etkiledi?

KB: Madem zamandan bahsetmişiz, manzarada yaş da bulunuyor. Birdenbire, cidden çok yaşlı oldum. 73 yaşındayım. Ben 39, 29 yaşlarımda öleceğimi sanırdım. Öyle sanıyordum. Hâlâ uyandığım zaman öleceğimi sanıyorum. Sabah ilk iş "Bugün ölebilirim" diyorum. Artık kesinlikle buna hazırım.

Karantinadayken ve yaşlılıkla boğuşurken toplumsal cinsiyet benim için önemsiz hale geldi. Neymiş, "Aaa, sen yaşlı değilsin. 70, artık yeni 50." Siktir et. 70 aynı eski 70. İşte cidden burada her boku akışına bırakman gerekiyor. Gidişine bırakmakta olduğum şeylerden biri… bazı açılardan şirin olma becerisi. Bunun için çok yaşlandım. Yüzüm sarkıyor, memelerim sarkıyor. Vahlar ki vahlar. Belime kadar iniyorlar. Ve işte o noktada sen bunu toplumsal cinsiyetinin ihtiyacı temelinde gidişine bırakıyorsun.

JM: Toplumsal cinsiyetin önemsiz hale geldiğini söylemen beni şaşırttı. Son 40 yıldır bunu söylüyor olduğunu varsaymışımdır.

KB: Hayır, hayır, hayır. Uzun zamandır naikiliyim ama bir toplumsal cinsiyet kimliği var, bir de toplumsal cinsiyet ifadesi var. Toplumsal cinsiyet kimliği önemini giderek yitiriyor. Toplumsal cinsiyet ifadesi ise benim için daima önemli olmuştur ve bu, toplumsal cinsiyet olduğu kadar kimliktir de.

Toplumsal cinsiyetimin bir kısmı "toplumsal cinsiyet kuramcısı"nı ve bazı durumlarda "toplumsal cinsiyet ikonu"nu içeriyor ve karantina bunu gidişine bırakıyor. Burada artık geri çekiliyorum. Başka insanların güzel edebiyat ve kuram metinleri yazdığını görüyorum ve gidiyorum, "İyi. Tamam. Geri çekilip izleyerek temel olarak ‘yaşamın sonu’yla ilgili mevzulara odaklanabilirim."

Ben şu an ölmüyorum. Yani, tabii ki ölmekteyim ama şu anda başıma kötü bir şey ya da herhangi bir gelmiyor. Yine de bu benim yaşamımın sonu ve "cinsiyet kuramcısı"nı, dinlenir olma ihtiyacını gidişine bırakıyorum. Hâlâ bir sürü çeşitte cinsiyet kuramı aklıma geliyor ama bunları ortaya çıkarmaya ihtiyacım yok. İnsanlar bana sorarsa, bunun hakkında konuşmaktan çok mutlu oluyorum çünkü keyifli bir muhabbet ama bir sürü insanın bununla ilişkilenip ilişkilenmemesi, bunu takip edip etmemesi benim için önemli değil.

JM: Bu fikirleri dünyaya yaymak sizin için şimdi önemli değilse, nedir?

KB: Yaşamımın büyük bir bölümünde ölüme hayran olmuşumdur. O ne menem bir şey? Ölüm, her şeyi kaybettiğin an. Her şey gitmiştir. E, peki, şimdi ne yapıyorum? Kayıplarıma odaklanıyorum. Çoğu zaman sırtım ağrıyor. Eskiden hareket edebildiğim birçok şekilde artık hareket edemiyorum ve "Aa, tüh, o beceriyi kaybettim" diyerek devam ediyorum.

2012'den 2014'e kadar kemoterapi görürken, kemo-beyin denen şeyi yaşadım ve bu, seninle kalmaya devam ediyor. Bulanık zihin gibi. Bir yandan bu, bir yandan da yaşlılık olunca dile eskisi kadar iyi erişimim olmuyor. Artık yazmaya çalışmak, çok daha fazla angarya ve çok daha az zevk demek. Aaa, tüh. Tamam, bu da gitti.

Şimdi, eğer "Aaa, tüh" demeye devam edebilirsem, kaybettiğim şeyler hakkında gülümsemeye devam edebilirsem, o ölüm anında da gülümseyebileceğim ve "Aaa, tüh" diyerek ve sırada ne olduğunu görebileceğim.

JM: Bırakacağın mirası ve nasıl hatırlanmak istediğini düşünüyor musun?

KB: Hayır. Artık üç aşağı beş yukarı hakkımda nasıl düşünüldüğünü görüyorum ve bunun devam edeceğini tahayyül ediyorum ve bu harika. Ne tatlı… Pek çok insan yazmış olduklarımı, bunları yazma şeklimi beğeniyor ve beni teyzeleri olarak görüyor; bu iyi hissettiriyor. Bir ailenin parçası olmak iyi hissettiriyor.

JM: Yani bir yapılacaklar listesinden bir şeyleri silmek için acele etmiyorsun?

KB: Hayır. Hayatımda butlar butu şey yaptım. Neredeyse yaptırmak istediğim tüm dövmeleri yaptırdım. Şimdi bir şeyi değiştirebilseydim, daha iyi bir sağlık dilerdim ama ergenliğimden itibaren sigaraya başlayarak sağlığımın içine sıçtım. Ne ekersen onu biçersin. Ve bu artık dönüp dolaşıp bana geldi.

JM: Ölüme hazırlanırken çok huzurlu görünüyorsun ama 70'lerindesin, ya 20 yıl daha yaşarsan?

KB: [Gülüyor] 20 yıl daha kayıplar ve bu kayıplara kahkahalar... Hepimizin burada, dünyada yapacak çalışmaları var. Hepimizin var. Yapılacak çalışmaların olduğunu kabul etmenin ve sonra hayatta biraz huzur bulmanın tek yolu, çalışmanı gerçekleştirmek ve sonra da akışına bırakmak. Benim yaptığım gibi "Aaa ama herkesin bu konuda benimle aynı fikirde olduğundan şu anda emin olmalıyım ve bunu yeniden yazmalı ve ıncığına cıncığına kadar uğraşmalı, bir daha uğraşmalı, sonra bir daha uğraşmalı ve sonra bir daha…." demek değil.

Bir 20 yıl daha varsa, tahayyülüm cidden güzel tarifler bulmak. Karantinadan beri çok yemek yapıyorum. Tahayyülüm, şimdiye kadar yaptıklarımdan daha da iyi yapmak. Önümdeki 20 yılın toplumsal cinsiyetle pek alakası olacağını sanmıyorum. Tabii 20 yılım olursa. 20 dakikam da olabilir.

Bu, karalar bağlayacak bir şey değil. Gençlik yaşantımın çoğunda, orta yaşımda, 40'lı yaşlarımda ve 50'li yaşlarımda intihara meyilliydim. Ve bir şey değişti ve sonra intihara meyilli olmadım. Ama bu ölüme duyduğum hayranlığı değiştirmedi; sadece ona karşı olan tavrımı değiştirdi.

 


Etiketler: yaşam, dünyadan, medya okulu
nefret