19/10/2021 | Yazar: Umut Erdem
Vegan ve nonbinary bir karakterin karantinada ev arkadaşıyla hikayesini izleyeceğimiz 1+1 Pandemi internet dizisi üzerine, dizinin yaratıcıları Medusa ve Özgün'le sohbet ettik.
Sosyal medyada takip edenlerin Tosun Vegan olarak tanıdığı Medusa ve Özgün, YouTube’da yayımlanacak Türkiye’deki ilk vegan ve kapsayıcı olarak tanımladıkları 1+1 Pandemi isimli dizinin yaratıcıları.
Bu sene 11-17 Ekim'de düzenlenen Engelsiz Film Festivali'nin ardından sesli betimleme ve işaret diliyle de izlemenin mümkün olacağı 1+1 Pandemi'nin 20 Ekim'de gösterilecek olması çok şugar bir tesadüf. Ama ekip her yapım için bunun bir ihtiyaç olduğunu çünkü erişilebilirliğin bir gereklilik olduğunu düşünüyor. Vegan ve nonbinary iki yaratıcıdan vegan ve nonbinary bir karakterin Covid-19 pandemi tedbirleri için başlayan karantinada ev arkadaşıyla hikayesini izleyeceğimiz 1+1 Pandemi üzerine, ilk gösterimden önce Medusa ve Özgün'le sohbet ettik.
Biz izlemek için sabırsızlanırken onlar da emeklerini sunacak olmalarından ötürü son derece heyecanlılar. Hadi siz de heyecanımıza ortak olun ve Deniz ile Rana'nın dünyasına bizimle demir atın!
Merhaba Medusa ve Özgün, sizi biraz tanıyabilir miyiz? Bize kendinizden bahseder misiniz?
Medusa: Merhaba, tabii ki kısaca bahsedeyim. 2007’de Siyah Pembe Üçgen İzmir ile LGBTİA+ aktivizmi içerisinde aktif olarak görev almaya başladım. Film Tasarımı okudum, Sanat ve Tasarım’da yüksek lisans yaptım. Tezimi queer teori ve sinema üzerine yazdım. Aynı zamanda dalış eğitmeni olduğumdan iki tutkum olan sinema ve dalışı birlikte gerçekleştirebilmek için sualtı görüntüleme alanına yöneldim. Sualtı kamera operatörü olarak çalıştım. Benim için 2011’de ‘psikolojik vegan’ olarak başlayan süreç 2014’te vegan olmamla tamamlandığı için bütün bu mesleki tecrübeleri de bir vegan olarak deneyimledim diyebiliriz. Aynı zamanda senin de bildiğin Tosun Vegan Youtube kanalında Özgün ile birlikte queer veganlık perspektifinden kısa videolar çekiyoruz.
Özgün: Selam, Medu’dan çok farklı bir alandan geliyorum aslında. Şehir ve Bölge Planlama mezunuyum, neoliberal kentleşme üzerine yüksek lisans yaptım. Akademik olarak politik konularla ilgilenen bir nerd ve gamer’ım aslında. Bir yılı aşkın süredir de Karoas+’da ace+ aktivizmi içerisindeyim. İkimiz bu kadar farklı backgroundlardan gelince ortaya çıkan Tosun Vegan videoları da, oyunların ne kadar vegan kapsayıcı ve ne kadar queer friendly olduğunu konuştuğumuz videolardan yemek yaparken queer aktivizmi konuştuğumuz videolara kadar uzanan geniş bir alana queer vegan bir bakış sunuyor.
1+1 Pandemi isimli bir dizi çekme fikri nasıl ortaya çıktı? İsminden de anlaşıldığı gibi yaşadığımız ve küresel olarak herkesi etkileyen salgının başrolünde olduğu bir dizi aslında :) Buradan doğru belki siz de Covid-19’un sizi, yaratım ve çalışma sürecinizi nasıl etkilediğini, pandemiyi nasıl geçirdiğinizi bizimle paylaşmak istersiniz. Deneyiminiz dizinin oluşma sürecini nasıl etkiledi?
Medusa: Mezun olup İstanbul’a gelip setlerde çalışmaya başladığımda setlerin eril ve heteronormatif işlediğini ve çok fazla eril şiddet ve zorbalık içerdiğini fark ettim. Bu farkındalıkla ilk fırsatımda yılların birikimi ve deneyimiyle şiddetsiz, queer ve kapsayıcı işler yapmak istedim. Ancak pandemiye kadar bu hayali gerçekleştirme fırsatı bulamadım. Pandemiyle birlikte setler kapatılınca özellikle sualtında bulaş riski fazla olduğu için işsiz kaldığım bir döneme girdim. Oldukça karamsar ve belirsiz bu sürecin başlangıcında pandemi karantinasına farklı koşullar altında girseydik neler olurdu diye düşünmeye başladık. Bizi eğlendiren bu fikirler bir noktada senaryoya dönüştü.
Özgün: Medu’nun aksine pandemi benim için evden çalışmaya başladığımız ve mesaiyi bitirip oyun konsolunun başına geçmek için gereken süreyi 1 dakikaya indirdiğimiz bir dönemi ifade ediyor. Introverted olduğum için aslında pandemi süreci beni pek zorlamadı. Oynamaya, düşünmeye, yazmaya daha fazla fırsat buldum. Ama pandemiye farklı koşullar altında girseydik; örneğin dizideki Rana karakteri gibi kişisel alan tanımı olmayan, hijyen konusunda farklı bir algısı olan bir ev arkadaşımız olsaydı, evde olmak benim için bile kabus olabilirdi.
Medusa: Aynı evin içinde ikimizin birbirinden çok daha farklı tecrübe ettiği bir deneyim aslında pandemi. Gullüm kültürünü benimsediğim için bu süreçteki maddi ve manevi sıkıntılarımı bu şekilde atlatmaya çalıştım. Bu gerçeği fark ettiğim noktada mağdur edebiyatı yapıp karalar bağlamaktansa travmaya dönüşebilecek bu süreci durumla dalga geçerek iyileştirmek istedik. Gullüm tam da böyle bir şey değil mi zaten?
“Deniz, Türkiye yapımları arasında veganlığıyla dalga geçilmeyen, veganlığı sadece sağlıklı beslenme üzerinden kurgulanmayan ilk ana karakter”
Vegan olma hikâyenizden bahsetmek ister misiniz ve LGBTİA+ hareketinde de aktif iki kişi olduğunuz için ayrıca isterseniz lubunya hikayelerinizi de anlatabilirsiniz.
Medusa: Vegan olmam bir serüven (gülümsüyor). 2007’den beri dalış dünyasının içindeyim. Türkiye’deki dalış kültürü şöyle işler; çoğunluğu cishet erkek olan ve onların eril esprileri etrafında dönen bir grupla sabah kalkar dalışa giderdin, dalışta çok farklı ve çok güzel bir dünyaya ait olurdun, dalıştan sonra da ekiple bira-kalamar yapıp ardından da rakı-balığa geçerdin. Bu arada da sudan çıkardığın kabukları birbirine gösterip hava atardın. Bu durum beni başından beri rahatsız ediyordu. Yıllardır hocamla birlikte boş bile olsa kabuk toplamanın su ekosistemine verdiği zararlarla ilgili bilinçlendirmeye çalışıyoruz. Bu konuda ilerleme kaydetsek bile bu konu hala balık yerken konuşuluyordu. Navegan yıllarımda bu deneyimleri yaşadığım için tüketmeyi ilk bıraktığım şeylerden biri ahtapot ve kalamar gibi ‘isterseniz satranç oynayabileceğiniz kapasiteye ve bilince sahip’ hayvanlardı. Sonrasında 2013’te ilk kez bebek bir köpeğin bakımını üstlendim. Daha önce yetişkin köpeklerime et verirken hissetmediğim şeyleri bebek bir köpeğe verirken hissettim. Kendi bebek köpeğimin eline diken batsa canım acırken kuzu bebeğinin kesilmesine neden razı olduğumu sorguladım ve ikisinin aslında farklı olmadığını algıladım. Bu durum vegan etiğinin kafamda yer etmesine sebep oldu. Böylelikle vegan oldum.
Özgün: Bu cümle çok sığ ama kullanmak zorundayım; vegan değildim ama benim de vegan arkadaşlarım vardı. 2000’lerin başından beri kuzenim vejetaryendi ve et yediğimizde “ceset yiyorsunuz” derdi. O yüzden hayvan yemenin masum bir şey olmadığının az da olsa farkındaydım. Ancak bu deneyimler yüzünden vegan beslenme tecrübelerim olsa da vegan değildim. Dalış Hocam Medu’dan eğitim alırken sualtında kabuk toplamamak gerektiğinden, sualtındaki canlıyı rahatsız etmemek için onunla fiziksel temas kurmamaya kadar birçok şey öğrendim. Medu’yla yaşarken de evde hayvansal ürün tüketmiyordum uzun süre, bir tek dışarıda yediğim öğle yemekleri navegandı. Medu’yla benzer bir yerden Kumpir’in bakımını üstlendiğimizde ginepiglerin deney hayvanı olarak kullanıldığı ve (Türkçesi ‘kobay’ olan bir hayvan) dünyanın farklı yerlerinde besi çiftliklerinde yetiştirildiği bilgisiyle farklı bir yerden yüzleştim. Haliyle bütün bunlar küçük küçük de olsa bir vegan etik inşa etmemi sağladı. Son olarak da zoonotik bir salgın olan Covid-19 hayatımıza girince bütün bu tecrübeler birleşti ve vegan oldum diyebilirim.
Covid-19’un da pek çok salgın gibi insan harici hayvanlardan keyfi ve gereksiz yere yararlanmanın bir sonucu olduğu gerçeğinden de hareketle bu dizinin vegan bir karakterin etrafında şekillenmesinin önemi neydi?
Özgün: En başta vegan olmam konusunda çok kritik bir yerde durduğu için ben pandemiyi ve veganlığı birbirinden ayırmıyorum. Mesela tüm dünya vegan olmuş olsaydı şu an bu pandemiyi yaşıyor olmayacaktık. Haliyle vegan biri olarak bu gerçekle pandemiyi yaşamak başka bir algı. Bu yüzden benim açımdan pandemide geçen bir hikaye anlatırken anahtar roldeki karakterlerin en azından birinin vegan olması zaruriydi.
Medusa: Benim eski ev arkadaşlarım da navegandı ve yaşanan durumların ne kadar nahoşlaşabileceğini biliyorum. Bir yandan da temsiliyetin önemine de inandığım için Türkiye’de üretilen yapımlarda gördüğümüz veganların (ve vejetaryenlerin) hepsinde garip ya da dalga geçilen ve en sonunda da et yedirilerek “doğru yola sokulan” karakterlerin olması, bu sektörde çalışan bir vegan olarak beni hep rahatsız ediyordu. Bu nedenle naveganların elinden çıktığı belli olan bu senaryolara ve karakterlere politik olarak doğru ve gerçekçi bir alternatif oluşturmak istedik. Bu yönüyle Deniz, Türkiye yapımları arasında veganlığıyla dalga geçilmeyen, zorbalığa uğramayan veya veganlığı sadece sağlıklı beslenme üzerinden kurgulanmayan ilk ana karakter.
Diziyi vegan yapan sadece vegan bir karakter olması değil aslında. Bununla ilgili ayrıntılı bilgi vermek ister misiniz? İşin arka planında Dot Mutfak tarafından yürütülen catering’e kadar vegan işleyen bir setiniz vardı çünkü. İnsanlar genelde insan harici hayvanların setlerde öldürülmesine odaklanıp Nuri Bilge Ceylan, Haneke gibi yönetmenlerin filmlerini boykot etmeyi seçiyor. Ya da insanlara “Bu sette hiçbir hayvana zarar verilmemiştir” uyarısı yeterli geliyor. Siz bu çelişkiye dikkat çekiyorsunuz bence ve bu çok önemli.
Medusa: Her yıl 72 milyar kara canlısı ile 1.2 trilyon deniz canlısı gıda sektörü için, 50 milyondan fazla hayvan ise kürk ve derisi için öldürülüyor. 100 milyondan fazla hayvan, deneylere kobay oluyor. “Bu sette hiçbir hayvana zarar verilmemiştir” ibaresinin olduğu setler de en az bu ibarenin yer almadığı setler kadar kullandıkları dekor, makyaj, kostüm ve catering ile bu sayıya katkıda bulunuyor ne yazık ki. Biz bu sömürünün parçası olmamak için seti tüm kapsamıyla ve her aşamasında vegan yapmak istedik. Bunun için başta fikrimizi ve bakışımızı yapımcımız Öykü Canlı’ya anlattık. Kendisi söylediklerimize hak verdiği için bu fikri heyecanla karşıladı. Ekibi kurarken ekiptekilerden set boyunca bizimle birlikte vegan etiği paylaşmalarını rica ettik. Zaten ekibin büyük bir çoğunluğu vegan olduğu için bu kararımız heyecanla karşılandı. Navegan ekip arkadaşlarımızın da belirli bir süre için bile olsa vegan etiğini denemeleri bizim için değerliydi.
Özgün: Aslında vegan dizi/filmlerin dünyadaki örnekleri çok sınırlı. Bunun sebebi belki de izleyicilerin büyük çoğunluğunun böyle bir hassasiyetinin olmaması. Örneğin; izleyici sahne çekilirken gerçekten bir hayvana zarar verildiyse buna büyük bir tepki veriyor ama her bir hayvana karşılık yüzlercesinin o sahnenin ortaya çıkması için katledildiğini duymak bile istemiyor. Bir de görmediği zaman söylenen her şeye ikna oluyor. Örneğin; kafessiz yumurtayı, köy çiftliği ürününü falan tüketince daha ekolojik ya da nasıl bir süreçten geçip ona sunulduğunu bilmediği bir hayvansal ürün tüketirken Yulin’deki festivale karşı çıkınca hayvansever olduğunu düşünen büyük bir kitle var. Ancak ben bu algının yavaş da olsa kırılmaya başladığını düşünüyorum. Değişim için farklı alanlarda çalışan birçok kuruluş var. Sektörde değişim yaratmayı hedefleyen Amerika merkezli VeganFlix Studios bunlardan biri. Biz de gururla söyleyebiliriz ki; 1+1 Pandemi, VeganFlix Studios tarafından hayvan haklarını araştıran ve/veya vegan farkındalığına katkıda bulunan yeni çalışmalara verilen The VeganFlix Video Seed Grant 2021’i almaya hak kazanan uluslararası 5 projeden biri oldu.
İkiniz queer üzerine düşünen, eyleyen insanlar olarak dizi setini ve yapımını kuirleştirme süreciniz nasıl işledi? Ne gibi engellerle karşılaştınız? Normatif halini almış kural ve durumlarla mücadele süreciniz nasıldı? Bulduğunuz yöntemler nelerdi? Mesela oyuncu seçmeleri bu aşamada nasıl gerçekleşti? Normalde yapımların gerçekleştirdiği şekilde mi yoksa başka bir yöntem mi izlediniz?
Özgün: Bu queer vegan projeyi sunduğumuzda Öykü çok heyecanla karşıladı. Bence bu bile başlı başına çok güzel bir kazanım. Bu sebeple onunla çok rahat ve güzel çalıştık. Özellikle Deniz’in nonbinary karakter olduğunu söylediğimizde seçmelere nasıl ilan verebileceğimizi ekip olarak birlikte konuştuk ve başvuran kişilerin tahayyülüne bırakarak Deniz için herhangi bir cinsiyet belirtmeme kararı aldık. Deniz için aldığımız başvuruların içinde birçok kadın, erkek, nonbinary ve cinsiyetini belirtmeyen aday bulunuyordu bu yüzden. Açıkçası böyle bir sonuç almak, bize düşündüklerimizi anlatabildiğimizi gösterdi. Bir yandan da daha projenin başında yalnızca karakterin değil sürecin de queer olduğunu belirtmek, belki de başka hiçbir projenin olmadığı kadar queer ve queer friendly oyuncuyla kesişme imkanı tanıdı bize. Haliyle iletişimimiz çok daha açık ve güvenliydi.
Medusa: Başvuruları pandemi koşulları sebebiyle iki aşamalı olarak yaptık. Yaptığımız online çağrıya gelen videoların bir kısmında komedi skeci canlandıranların fazlasıyla cinsiyetçi küfür, mizojinist şaka ve homofobi barındırdığını gördük. Bu parçaların bir kısmı gişede oldukça başarılı, son dönemin oldukça takdir edilen absürd komedi projelerdendi. Yetenekli oyuncuların, eğitimli tiyatrocuların bile Türkiye’de komik olmanın şartının buradan geçtiğini düşünmeleri oldukça üzücüydü. Belli ki oyunculuk eğitimlerinde rahat küfür edebilmenin bir özellik ya da önemli olduğu öğretisi onları bu şekilde davranmaya itiyor. Ancak rahatlığın kadına, orospuya ya da ibneye küfretmekten geçmemesi gerektiğinin algılanması da artık gerekiyor. Bir yandan da eğitime küfürle başlayan eril algı sadece okulda kalmıyor. Başvuran oyuncularla konuştuğumuzda queerliklerini alıktırdıklarında zorbalığa uğradıklarını, taciz edildiklerini veya seçmelere hiç çağrılmadıklarını bir kez daha duyduk. Bu durumu dile getirmeyi, bu durumdan haberi olmayan izleyicilere aktarmayı oyuncu arkadaşlarımıza borç biliyoruz.
Diziyi göstermek için neden YouTube'u tercih ettiğinizi de merak ettim. Başka dijital mecralar düşünülmüş müydü mesela?
Özgün: Youtube’dan önce başka bir dijital mecraya başvurduk. Kendisine Onur Ayı içerisinde, tam da gündem LGBTİA+’larken başvurmuştuk. Biz naif bir şekilde bunun bizim için olumlu olacağını düşünürken süreç tam aksi yönde işledi. Çok uzun bir süre sonra bize bahane gibi gelen bir cevapla reddedildik. Çünkü biliyoruz ki; Türkiye’de hizmet sunan bütün platformlar sansürden ve yaptırımlardan korktukları için queer işi ya da karakteri çekinceli buluyorlar. Youtube bu açıdan bize daha rahat hareket imkanı sunuyor.
Medusa: Ben başından beri uluslararası ve ücretsiz erişilebilirliği sağlayacağımız bir platform olduğu için Youtube’dan yanaydım. Süreç bu şekilde işleyince ekiptekilerle birlikte fikir birliğine vardık. Youtube’un zaman sınırlaması olmaması da bizim için güzel bir durum. Ayrıca istediğiniz cihazdan istediğiniz yerde ve zamanda izleyebiliyorsunuz.
Parasal anlamda zorluk yaşadınız mı? Destek bulma süreciniz nasıl işledi ya da bulabildiniz mi?
Medusa: Yayımlanacağımız mecra olan YouTube bizim için erişilebilirlik sağlıyor ancak tam da bu soruda bir sorun yaratıyor çünkü diğer platformlar gibi başlangıçta mali bir imkan sunmuyor. Bu yüzden daha çok kendi imkanlarımız ile hareket etmek durumundaydık. Oldukça küçük bir bütçe ile birçok ekipmanı ve görevi kendi içimizde çözerek çekimleri tamamladık.
Özgün: Bu tarz yapımlarda yurtdışında birçok markanın desteği oluyor. Örneğin; eşcinsel kadın hikayesi anlatıyorsanız ped markası, eşcinsel erkek hikayesiyse kondom üreticileri sponsor oluyor. Ancak Türkiye’de queerlikle sponsorluğun aynı şekilde ilerlemediğini tecrübe ettik. Şöyle bir şey anlatayım, karakterimiz Deniz, Rana’nın yaşattığı bazı durumlar yüzünden çok fazla hazır noodle tüketiyor. Biz imkanlarımızı genişletmek umuduyla bütün vegan noodle markalarına bununla ilgili mail attık. Ancak olumsuz bir dönüş bile alamadık, tamamen ghostlandık. Haliyle bizi yok sayan bir ürünü göstermektense kendi markamızı yaratmaya karar verdik ve BİGAN NOODLE markasını yarattık. Üzerindeki detaylara kadar sıfırdan tasarım yaptığımız bir süreçti. Her detayı kendimiz yarattığımız için üzerine queer fun fact’ler de yerleştirebildik. Örneğin; içerik bilgisi kısmında S.R. kısaltmasıyla Stonewall’un tarihini görebilirsiniz.
“1+1 Pandemi, The VeganFlix Video Seed Grant 2021’i almaya hak kazanan uluslararası 5 projeden biri oldu”
İlk vegan ve kapsayıcı dizi şiarıyla yola çıkan çalışmanızda “kapsayıcı”dan kastınızı biraz daha açmak ister misiniz?
Medusa: Dünya genelinde yaklaşık 305 milyon kişi görme bozukluğuna ve 360 milyon kişi işitme kaybına sahip. Bu durum küresel ölçekte nüfusun yaklaşık %10’unun yeterli bir çeviri desteği sunmadan yayımlanan dizi ve filmleri izleyememesi anlamına geliyor. Kapsayıcılık kısaca, görme ve işitme engelli bireylerin izleyici olarak eşit katılımlarını sağlamak adına yapımlara sesli betimleme ve işaret dili desteğinin eklenmesidir. Özellikle; Türkiye’de işitme engelli bireylerin altyazı veya dudak okuma ile yayınları izleyebildiği varsayılıyor ancak öznelerle konuştuğumuzda bunun doğru olmadığını öğrendik. Birçok işitme engelli okuma yazmayı ancak temel seviyede biliyor çünkü politik olarak eğitimden ve hayattan tamamen dışlanmış durumdalar. Bizim içerik üreticileri olarak izleyicilerimize eşit oranda yaklaşmak gibi bir sorumluluğumuzun olduğunu düşünüyoruz. O yüzden izleyicilerimizin ihtiyaçları doğrultusunda farklı çeviri desteklerini sunmak istedik. Türkçe ve İngilizce altyazının yanında işaret dili ve sesli betimleme seçeneklerini ekledik. Bu konuda öznelerin ve uzmanların yardımını alarak ilerledik.
Özgün: Bir de şunu söylemek istiyorum; çeviri destekleri maliyeti yüksek göründüğü için bu çeviriler birçok yapım tarafından sunulmuyor. Ancak bu konuda gönüllü olarak çalışan aktivistlerin olduğunu biliyoruz. Hatta biz de çok küçük bir bütçeli proje olduğumuz için aktivist arkadaşımız Yade Balkaya ve Şebnem Hanım Karakuş’tan destek aldık. Gerek çeviri sürecinde gerek de kurgu sürecinde bize süpervizörlük de yaptılar. Kendilerine bir kez de buradan teşekkür edelim. Onlar olmasaydı projemiz eksik kalırdı. Bir de bu vesileyle açık çağrı yapmış olalım, İngilizce dışında farklı dillerde çeviri yapmak isteyenler bizlerle iletişime geçebilirler.
İkiniz de nonbinary yazar ve yönetmen olarak dizide nonbinary bir karaktere yer verdiniz. Üstelik başrolde. Hem uluslararası yapımlarda nonbinary karakterlerin yazımı hem de Türkiye’de bunun yokluğu ve olduğunda Tuba Ünsal’ın canlandırdığı türden bir yapımın akla geldiği düşünülürse 1+1 Pandemi bu konuda ne gibi bir yenilik ve bakış vadediyor?
Özgün: Yabancı birkaç yapımda politik olarak doğru işlenmiş nonbinary karakter izledim. Hatta izlediklerimden şöyle bir istatistik çıkardım; benim doğru bir temsil dediğim rollerin tamamında ya yazanlar ya da oynayanlar nonbinary kişiler. Bu da beni tekrar üzerine konuştuğumuz, öznesi olmak konusuna getiriyor. Açıkçası yerli nonbinary’miz Tuba Ünsal’ın canlandığı karakteri sen söyleyince öğrendim ve hemen koşup baktım. Cinsiyet ve cinsellik konusunda oldukça kafası karışık bir karakter olmuş. Üzerine daha söyleyebileceğim çok fazla şey var o yüzden toparlamak istiyorum; yazan/oynayan kişiler nonbinary değillerse ya da supervizörlük almıyorlarsa lütfen uzak dursunlar ve cishet’ler queer karakterleri lütfediyormuş gibi oynamasınlar artık.
Medusa: İnsanların nonbinary karakterden beklentileri ne bilmiyorum. Ama nonbinary’ler tarafından yazılmış nonbinary bir karakteri nonbinary bir oyuncu canlandırınca sürekli eleştirdiğimiz yapay davranışlar, gereksiz racon kesmeler, manasız argo konuşmalar ve karikatürize edilmiş tipler olmuyor. Birçoğumuz gibi ülke şartlarında geçim kaygısına ve ilişki problemlerine ek olarak pandemi sürecinde ekstra anksiyetelerle uğraşan bir karakter ortaya çıkıyor. Bununla birlikte dövmeleri, piercingleri veya saçıyla bir imaj çizse de Deniz alıştığımız dizi karakterlerinin aksine evdeyken pijamalarıyla oturan biri. Zaten imajı ne kadar farklı olursa olsun, tıpkı her birimizin yaşadığı gibi, cinsiyet kimliğini bilenler tarafından bile görünmezliğe itiliyor, yok sayılıyor. Ayrıca görüntüsü itibariyle alternatif bir imaj çizse de biliyoruz ki; nonbinary tek tip ya da sadece androjen olmak değildir. Bunun da altını çizmiş olalım.
Genelde iki kişilik komedi yapımlarında (cis hetero) kadın-erkek ilişkileri üzerine daha çok üretim yapılıyor. Ve genelde bu yapımlar cinsiyetçi ve sığ olabiliyor. 1+1 Pandemi ise daha önce örneğini görmediğimiz bir hikayeyi, cis navegan bir kadın ve vegan bir nonbinary arasındaki ilişki dinamiğini işliyor. Bu açıdan 1+1 Pandemi’de bizi neler bekliyor?
Özgün: Spoiler vermeden biraz bahsedelim. Deniz vegan ve queer ama kişisel sınır algısı olmayan navegan ve cishet ev arkadaşına mahkum kalan biri. Yalnızca pandemi koşullarından da değil üstelik istemediği bir işte hayatta kalmak için çalışan birinin sahip olduğu ekonomik imkanlar yüzünden belirli şeylere katlanmak zorunda. Katlanmak zorunda olduklarına en çok da ev arkadaşı Rana giriyor. Ancak biz bu zorunda kalma halini, mağdur hikayesi olarak anlatmak istemedik. Rana’nın veganlığa ve queerliğe bakışı Deniz’inkinden çok farklı ancak asla negatif değil. Bir yandan da tıpkı hepimiz gibi içindeki aktivizm ateşi sayesinde Deniz de Rana’nın bütün potlarına rağmen yılmış değil, inatla ve sabırla kendini ifade etmeye çalışıyor.
Medusa: Kendi tecrübelerimizden yola çıkan bir hikaye anlattığımız için Deniz’i gerçek bir karakter olarak kurguladık. Böylece vegan ya da queer kimliği üzerinden didaktik bir şekilde tanımlanmamış oldu. Özellikle veganlığı yüzünden karakterin masum, yüce ya da ‘melek’ gibi algılanmasının da önüne geçmek istedik. Deniz, zorlu pandemi sürecinden geçen, doğrusuyla yanlışıyla ‘sıradan’ bir insan; her çalışan gibi pandemi süreciyle birlikte artan ve muğlaklaşan mesai saatlerinden yorgun düşüyor, günün yükünü Kumpir’le dertleşerek atıyor, boş zamanında bilgisayar oyunu oynuyor ve tanışma uygulamasından kendisine partner ya da koli arıyor.
Dizi kaç bölüm olacak ve seyircilerin diziye nereden erişebileceklerine dair detaylı bilgi verebilir misiniz?
Medusa: Dizinin ilk sezonu yaklaşık 10 dakikalık 10 bölümden oluşuyor. İzleyicilerimiz bizi Youtube’da yumurtatv hesabından takip edebilirler. Aynı zamanda Instagram’da @birartibirpandemi hesabından da paylaşacağımız ekstra içeriklere ve bilgilere ulaşabilirler. Bununla birlikte 20 Ekim günü Youtube’da prömiyer yapacağız. Okuyan herkesi prömiyere bekleriz ☺
Soundtrackler benim hep çok ilgimi çeker. Dizinin müziğini de çok merak etmiştim, Queer Elizabeth'ten Süreyya. Bu şarkının Zuhal Olcay'ın Süreyya şarkısının cover'ı olduğunu spotify sayesinde öğrendim. Bu işbirliğinden ve şarkının diziyle olan ilişkisinden bahsetmek ister misiniz?
Medusa: Süreyya bir kadın şarkıcının bir kadın hakkında söylediği, zaten sevdiğimiz güçlü bir şarkıydı. Halihazırda fanı olduğumuz Queer Elizabeth söyleyince kullanmak istedik. Bu yüzden üyelerinden biri Siyah Pembe Üçgen’den dernek arkadaşım olan Yavuz Cingöz’den (Unrelica) rica edince kendisi bizi kırmadı. Süreyya’yı tam da şarkının enerjisine ve gücüne yakışacak bir yerde kullandık, sürpriz olsun yerini söylemeyeyim. Ayrıca dizide Queer Elizabeth dışında Unrelica, Akış Ka, Çiçek Çocuk, Mx. Sür ve Q-bra yer alıyor. Queer sanatçılarla dayanışmak istediğimiz için özellikle kendileriyle çalışmak istedik, onlar da eserleriyle bu projede yer almayı kabul ettiler. Tekrar kendilerine destekleri için çok teşekkür ederiz.
Özgün: Bu arada yakın arkadaşımız Şebnem Hanım Karakuş tarafından bestelenen tema müziğinin remix’i de yine Yavuz Cingöz’e (Unrelica) ait. Kendisi çok kısa bir sürede bize efsane bir remix yaptı. Ne yazık ki izleyicilerimiz bu güzel müziği dinlemek için final bölümünü beklemek zorunda ☺
Vegan ve nonbinary yazar ve yönetmen olarak hem diziye dair hayata geçirmek istediğiniz fikirlerden hem gelecekteki projelerinizden ve düşlerinizden bahsetmek ister misiniz son olarak?
Özgün: 1+1 Pandemi gerçekten çok küçük bir ekibin elinden kendi imkanlarıyla ortaya çıktı. Umarım ikinci sezonda, yüzleşmek zorunda kaldığımız birçok sorunu elimine etmiş oluruz. Elbette ikinci sezonda yeni karakterler, yeni hikayeler, mevcut hikayelerimize ve karakterlerimize yeni katmanlar ekleyerek büyümek gibi bir hayalim var. Ancak dürüst olmak gerekirse 1+1 Pandemi ile ilgili en büyük hayalim bizim gibi queer vegan projeler ve queer & vegan aktivizmi için sektörde kapıyı aralamak.
Medusa: Özgün’ün güzel dileklerine ek olarak iki yılı aşkın süredir maddi yetersizliklerden dolayı bir türlü hayata geçiremediğimiz uzun metraj arthouse film projemiz için destek bulmayı diliyorum. O proje de tıpkı 1+1 Pandemi gibi queer ve vegan olacak. Hayalim bizim gibi queer projelerin de desteklendiği ve ana akımda kendisine yer bulabildiği bir sektörde yer almak. Çok daha kısa bir sürede gerçekleşmesi gerektiği için hayal demek istemiyorum o yüzden hedef diyeceğim; cinsiyetçiliğe, ayrımcılığa, tacize, ırkçılığa ve queerfobiye karşı güvenli alanların oluşturulduğu ve hiçbir hayvanın hiçbir koşulda zarar görmediği vegan setlerin kurulduğu bu ortamların istisna değil artık olması gerekenler olduğunun bilinciyle hareket edilmesini umuyorum.
Özgün: Bir de 1+1 Pandemi ekibi adına şunu söylemek istiyorum: Lütfen izleyicilerimiz, ayrımcılığa geçiş vermesinler ve kendileri ihtiyaç duymasalar dahi sesli betimleme ve işaret dili çevirisi destekleri konusunda ısrarcı olsunlar.
Medusa: Ayrıca bütün bu güzel sorular ve konuşmak istediğimiz meselelere alan açtığın için sana da çok teşekkür ederiz Umut.
***
Ben de özenle ve ilgiyle sorularımı cevapladıkları ve bu keyifli söyleşiyi okuyucularla paylaşmamı sağladığı için Medusa ve Özgün’e teşekkür ediyorum. 1+1 Pandemi'yi instagramdan takip edebilirsiniz, 1+1 Pandemi 20 Ekim'de yumurtatv'nin youtube hesabı üzerinde izleyicilerle buluşacak, saat 20:00’de dizinin prömiyeri yapılacak. Kanala abone olun ve takipte kalın!
1+1 Pandemi Künye:
Yönetmen: Medusa Aslı
Senaryo: Medusa Aslı & Özgün Tutar
Yapımcı: Öykü Canlı (Yumurta Yapım)
Oyuncular: Melike Dirikoç, Devrim Nisan Beytekin
Küçük notlar:
Vegan, insan harici hayvanları eşya, mal ve kaynak değil, hissedebildikleri için kişi olarak görüp onları yemek, giyim, hijyen, kozmetik vs. gibi hayat pratiklerinde kullanmaktan kaçınan ve bunu talep etmeyen insan. Veganlık, insanların “hayvan sevgileri” sebebiyle bireysel tercihleri değil; yaşam ve köle olmama hakları olan insan harici hayvanlara yönelik sorumluluğu ve bir gereklilik. Gayet mümkün ve sürdürülebilir. Vegan olmayanlar için veganoluyorum.com’u önerebilir, vegan pikniklere katılmalarını ve vegan standlarda veganlarla sohbet etmelerini tavsiye edebiliriz. Bunun için instagram’da @veganpiknik hesabını takip edebilirsiniz. Veganlar için de temel vegan aktivizm atölyesinin gerçekleştirildiğini hatırlatalım.
Nonbinary: Cinsiyetini sabit kadın ya da erkek kategorisinde tanımlamayan kişi. Cinsiyet ikiliğine uymayan pek çok varoluşu içine alan şemsiye terim.
Ace+, aseksüel ve aromantik varoluşu içeren şemsiye bir terim.
İlgili Video:
Etiketler: kültür sanat, yaşam