12/04/2021 | Yazar: Ezgi Epifani

*Seks, din ve iktidar tabularına meydan okumuş feminist bir yazar…

Vahşi ve tehlikeli bir kadın: Nawal El Saadawi* Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Mona Eltahaway’nin 28 Mart 2021 tarihli ve https://www.feministgiant.com/p/essay-nawal-el-saadawis-savage-and linkli yazısının Ezgi Epifani tarafından Kaos GL için Türkçeleştirilmiş hâlidir.

Dr. Nawal El Saadawi ile ailemle Londra’daki evimizde Mısır üzerine yapılmış ve Nawal’ın da yer aldığı bir belgeseli izlerken tanıştım. Ben Mısır’da doğdum ama 7 yaşındayken ailemle Londra’ya taşındık. Nawal gibi benim ebeveynlerim de tıp doktorlarıydı ve doktora çalışmaları için Birleşik Krallık’tan (BK) devlet bursu kazanmışlardı. 

vahsi-ve-tehlikeli-bir-kadin-nawal-el-saadawi-1 

1986’dan Dr. Nawal El Saadawi Fotoğrafı: BBC aracılığıyla Getty Images

İşte Nawal ekrandaydı; açık beyaz renkli saçlarıyla gücünü kendinden alan ve dil getirdiği sözlerde mutlak bir özgüven taşıyan Mısırlı bir kadındı. Nawal’dan kısa bir süre sonra aynı belgeselde, Mısırlı bir erkek Nawal’ı eleştirdi ve Nawal’ın Mısır’ın itibarını mahvettiğinden yakındı. Nawal’ın ne dediğini tam olarak hatırlamıyorum ama 40 yıldan fazla zaman sonra bile Nawal’ın 13 yaşındaki beni korkutmuş ve heyecanlandırmış olduğunu hatırlıyorum. Sadece kelimeleriyle bile koca bir ulusun itibarını mahvedebilecek kadar güçlü olan bu kadın kimdi? Ben de bu kadar güçlü olmak istiyordum! Onu tanımak istiyordum! 

Bu deneyim benim için feminizmin ne olması gerektiğine dair bir giriş dersi oldu: Feminizm korkutucu ve heyecanlandırıcı olmalıydı ya da Nawal’ın “Sıfır Noktasındaki Kadın” adlı romanında yazdığı gibi “vahşi ve tehlikeli”... Sıfır Noktasındaki Kadın ince bir kitaptı ve romanın hiç yavaşlamayan bir temposu vardı. Temposu hiç yavaşlamıyordu çünkü ataerkinin temposu hiç yavaşlamıyordu. Romanda pezevengini öldürmekten ölüm cezasına çarptırılmış bir seks işçisi olan Firdaus, kadın düşmanlığı ve ataerkil tahakkümle vahşileştirilen bir hayatın hikâyesini anlatıyordu.  

Firdeus: “Dediler ki ‘Sen vahşi ve tehlikeli bir kadınsın.’ Halbuki ben gerçeği konuşuyorum ve gerçek; vahşi ve tehlikelidir.”

vahsi-ve-tehlikeli-bir-kadin-nawal-el-saadawi-2 

Nawal El Saadawi; Sıfır Noktasındaki Kadın

Belgeseli izledikten bir sene sonra yani 1981’de Mısır’ın o zamanki Cumhurbaşkanı Anwar Sadat, Nawal’ın da içinde olduğu 1500 aktivisti hapse attırdı. Bu, kelimeleri çok güçlü olan ve sadece bütün bir ulusun itibarını değil diktatörünü de tehdit eden bir feminist olmanın sonucuydu. Nawal’ın hapsedilmesinden kısa bir süre sonra İslamcı militan askerler, askeri bir geçit sırasında Sadat’ı öldürdüler. Nawal hapiste üç ay geçirdikten sonra serbest bırakıldı. 

Ailemle 1975’ten 1982’ye kadar yaşadığım BK’deki okul yıllarımda çoğunluğu beyaz olan öğretmenlerim, Mısırlı ailemin önce Londra’ya sonra Glasgow’a taşınma nedenlerini sorgularken bana sık sık “Baban ne iş yapıyor?” diye sorardı. O yıllar ikinci dalga feminizm zirvedeydi ama buna rağmen, evin dışında çalışan kadınlar annemin çalışmadığını farz etmişlerdi. Öğretmenlerim ailemdeki herkesin sadece babam ne derse onu yaptığını farz etmişti. Mısırlı ve Müslüman bir kadının BK’ye ancak kocasını takip etmek için gelmiş olabileceğini varsaydılar. Doktorasını yapmak için BK’ye gelen Mısırlı Müslüman bir kadının BK’ye gelmek için birinin karısı veya annesi olmaktan başka bir sebebi olabileceğini veya bu üçünün aynı anda olabileceğini tasavvur edemediler.

Ben, bazıları Nawal’ı “Arap dünyasının Simone de Beauvoir’ı” olarak andığında bu sebeple çileden çıkıyorum. Nawal’a böyle demeyin. O dünyanın Nawal El Saadawi’sidir. Bizler beyaz feministlerin yerel şubeleri değiliz. Bilakis, annemin potansiyeline dair ruhsuz tasavvurları olan öğretmenlerimin Nawal El Saadawi’nin feminizmine, benim onların feminizmine olduğundan daha çok ihtiyaçları vardı. Nawal’ın feminizmi öğretmenlerimin ırkçı ve cahil görüşlerine meydan okurdu ve böylece öğretmenlerime feminizmin kadın düşmanlığına karşı ayağa kalkmaktan daha fazlasını gerektirdiğini çünkü beyaz olmayan kadınların mücadele ettiği başka tahakkümler de olduğunu öğretmiş olurdu.

“Dediler ki: ‘Sen vahşi ve tehlikeli bir kadınsın.’ Halbuki ben gerçeği konuşuyorum ve gerçek; vahşi ve tehlikelidir.”

Dr. Nawal El Saadawi ile ikinci kez Suudi Arabistan’daki üniversitemin kütüphanesinin raflarında karşılaştım. Ailemle BK’den Suudi Arabistan’a ben 15 yaşındayken taşındık ve ben yaşadığım travmalarla feminizme doğru sürüklendim. Bunu başka şekilde ifade etmenin bir yolu yok çünkü Suudi Arabistan’da kadın olmak demek yürüyen günah olmak demek. Suudi Arabistan’da bir kadın, bir genç kız olarak iki seçeneğiniz vardır: Ya aklınızı yitirirsiniz ya da feminist olursunuz. Ben önce derin bir depresyona girdim sonra feminist oldum.     

Bugün dahi feminist metinleri Cidde’deki üniversite kütüphanesinin raflarına hangi muhalif öğretim veya kütüphane görevlisinin koyduğu hakkında hiçbir fikrim yok ama ben yine de onları buldum. Bu metinler beni hem korkuttu hem heyecanlandırdı. Bu kitaplar benim zihnimi kurtardılar. Anladım ki; her şeyi yere yıkacak bir ipliği söküyorlardı.

Bu kitapları keşfetmeden önce depresyondaydım ve Suudi Arabistan’daki aşırı muhafazakarlıktan boğuluyordum ancak hem dinin hem kültürün kadınlara karşı çifte darbe olarak kullanılıyor olmasına öfkemi dışavuracak kelimeleri bulamıyordum. O feminist metinler bana sorgulama ve ataerkiye karşılık verme gücü vermişti. O feminist metinler bana vahşi ve tehlikeli olmayı öğretiyordu.

Zaman ilerledikçe tüm dünyadan feminist yazılara denk geldim ancak daha da önemlisi hem doğduğum toprakların kendi feminist mirası olduğunu hem de kadın hakları karşıtlarının ve Nawal’ı “Arap dünyasının Simone de Beauvoir’ı” olarak ananların bazen iddia ve ima ettiği gibi bu mirasın “Batı’dan” ihraç edilmediğini keşfettim.  

O feminist metinler bana sorgulama ve ataerkiye karşılık verme gücü vermişti. O feminist metinler bana vahşi ve tehlikeli olmayı öğretiyordu.

Bu mirasta; 1920’lerde Mısır’da kadın hakları hareketini başlatan Huda Shaarawi’nin, 1950’lerde Mısır Meclisi’ni basan 1500 kadına liderlik eden ve kadınların oy verme hakkı için açlık grevi düzenleyen Doria Shafik’in, örtünmeyi sorgulayan kitaplarıyla başörtüsü takmakta zorlanan ve sonra giymeyi tamamen bırakan bana da yardımcı olan Faslı sosyolog Fatima Mernissi’nin ve tabii ki, ataerki ve tahakkümlerinden korkmakta haksız olmadığımı üstüne basarak söyleyen ve beni travmatize eden her şeyi yıkacağına söz vererek beni bir kez daha korkutan ve heyecanlandıran tıp doktoru, yazar ve aktivist Nawal El Saadawi’nin yeri vardı. Benim inancımdan ve kültürel çevremden olan bu feministler benim feminizmimin temelini attılar çünkü neyin yıkılması gerektiğini anlamışlardı ve böylece ben de yeniden inşa edebilecektim.

Nawal vefat ettikten kısa bir süre sonra Mısırlı ve benden çok daha genç bir kadın bana Nawal’ı 15 yaşındayken okumaya başladığını yazdı ve “Nawal, bana kendimi deli ve değersiz hissettirmeyen ilk kişiydi.” dedi. 

Ben ergen yıllarımda aşırı depresiftim. Bana yazan genç kız da deli olduğunu sanıyormuş. Ataerki bizi mahvediyor ve natrans erkeklerin tecavüzüne ve şiddetine imkân verip onları koruduğu yolları gizlerken; deli, yanlış ve değersiz olan bizlermişiz gibi düşündürüyor. Bu yüzden size deli ve/ya değersiz olmadığınızın söylenmesi ve sizi deli ve değersiz hissettirerek sosyalleştiren ataerki dümenini yıkma gücünün verilmesi bize Nawal El Saadawi’nin ve feminizmin hediyeleridir.

“Nawal bana kendimi deli ve değersiz hissettirmeyen ilk kişiydi.”

Nawal, kadın cinsel organının sakatlanması (KGM) suçunun mağduru olduğunu yazan ilk kadındı ve bu suça 6 yaşında maruz kalmıştı. Kadın cinselliğini kontrol etme amacıyla işlenen bu korkunç suçun mağduru Müslüman ve Hristiyan kadınların ve kız çocuklarının sayısının en yüksek olduğu yer ne yazık ki Mısır’dır. Nawal, ilk kurgusal olmayan ve yirmi yıl boyunca yasaklı tutulan kitabı Women and Sex’te (Kadınlar ve Seks) bu bağlantıyı kurmuştur. Kitap 1972’de tekrar ortaya çıktığında Nawal, yönetici olarak çalıştığı sağlık bakanlığından kovulmuştur.

Ben, ailemde KGM’ye uğratılmayan ilk nesildenim. Bedenimin ve cinselliğimin kontrolünün bana ait olduğunu ve hazzı hak ettiğimi diretmek, benim için Nawal’ın emeklerini onurlandırmanın ve düzene direnmenin bir yolu.  

Feminizmin işi ataerkinin itibarını cilalamak değildir. Feminizmin işi kadın düşmanlarını teskin etmek ya da ataerkinin gönlünü almak değildir. Feminizmin işi kadın düşmanlarına korku saçmak ve ataerkiyi yok etmektir.

Dr. Nawal El Saadawi’yle üçüncü karşılaşmam, kendisiyle Kahire’de röportaj yaptığımdaydı ve kendisi bu sefer beni yüz yüzeyken korkutup heyecanlandırmıştı. Röportajı 1990’ların başlarında, ben Cidde’den döndükten ve gazetecilik kariyerimi başlattıktan kısa bir süre sonra yapmıştık. Nawal’la ne üzerine röportaj yaptığımı ve ne yazdığımı hatırlamıyorum ama otuzdan fazla yıl sonra hatırladığım bir şey var ki o da Nawal’ın şu cümlesidir: “Büyükannem bana dinin çok basitçe adalet, özgürlük ve sevgi olduğunu söylemişti.”

O zamanlar Nawal’ın bana verdiği hediyenin büyüklüğünü kavramamıştım. 1800’lerde doğan Mısırlı bir kadından 1931’de doğan Nawal’a ve ondan 1967’de doğan bana geçen bir görev... Başörtümle, bana din hakkında öğretilenlerle ve olmak istediğim kişiye karşılık olmam gerektiği öğretilen kişiyle barışamıyordum. Ve adalet, özgürlük ve sevgi beni bir şeyleri yıkma vaadiyle yine boşa umutlandırıyordu.

Ama ortodoks ataerkiye nasıl da meydan okuyordu bu üç basit kelime! Bedenlerimizle beraber zihinlerimizin de sahibi olduğunu dayatan o ataerkiye. O ataerki; hem Sadat ve onu takip eden Mubarek rejimiydi hem de radikal dincilerdi. Nawal rejimin; liberal ve seküler muhaliflere karşı radikal dincileri bir silah olarak kullanmaktan memnun olduğunu sıklıkla dile getirdi. 

Nawal’ın, otoritenin tüm biçimleriyle beraber dinin de eleştirilmesi gerektiği ısrarı İslamcı militanları öyle korkuttu ki Nawal’ın ismini ölüm listelerine koydular. Kendisiyle ilk röportajımdan bir yıl sonra yani 1993’te Nawal, kendi kendini üç yıl boyunca ABD’de sürgün etti. Bu, siyasi diktatörlerin yanı sıra dini diktatörlere de meydan okuyan bir feminist olmanın sonuçlarına dair bir dersti.

Nawal, “dini fanatiklik” olarak adlandırdığı radikallikle mücadele ederken ve inanç temelli kadın düşmanlığını ifşa ederken, her zaman tüm inançları hedef aldığında ısrar etti. Benzer olarak, Mısır rejimini hedef aldığında yaptığı gibi ABD’de yaşarken de ABD’deki otoriteleri kapitalizm ve sınıf tahakkümü eleştirilerinden geri bırakmadı. Yazılarında ırk ve cinsiyet temelli eşitsizlikleri ifşa etti ve Amerika’yı, kilise ve devletin sanıldığı kadar keskin bir şekilde ayrı olmadığı, sömürgeci bir güç olarak tanımlayarak sıklıkla eleştirdi.

Dr. Nawal El Saadawi’yle dördüncü kez, Mısır’daki 25 Ocak 2011 devriminden kısa bir zaman sonra ders vermeye geldiği New York City’de karşılaştım. Nawal o zamanlar seksenlerindeydi ve bu feminist devrimcinin devrim sırasında orada, Tahrir Meydanı’nda olması nasıl da yerindeydi. Mısır’ın birçok sokağını ve meydanını dolduran “ekmek, özgürlük, toplumsal adalet, insanlık onuru” sloganlarında büyükannesinin “adalet, özgürlük ve sevgiye” inancının bir yansımasını buldu mu merak ediyorum.

vahsi-ve-tehlikeli-bir-kadin-nawal-el-saadawi-3 

25 Ocak Devrimi’nden kısa bir zaman sonra Dr. ­Nawal El Saadawi © 2011 The Guardian aracılığıyla Platon for Human Rights Watch

Neden hapse atıldığını soran dinleyiciye verdiği cevabıysa 10 yıl sonra yani şimdi hatırlıyorum: “Hapse özgür olabilmek için gittim.” demişti.

Nawal’ı, tıpkı Mısır’ın itibarını mahvetmekle suçlayan Mısırlı erkek gibi eleştirenler, Nawal’ın Arap dünyasındaki ataerkiye dair sert ve acımasızca eleştirilerinin bölgeye dair tek tipleştirmeleri pekiştirdiğini iddia ettiler. Halbuki tek tipleştirmeleri pekiştiren ya da bir ülkenin itibarını mahvedenler feministler değildir. Tek tipleştirmeleri pekiştiren ve itibarları yerle bir edenler kadın düşmanlarıdır ve onlara kadın düşmanı olma imkânını veren mevcut ataerkil sistemlerdir.

Feminizmin işi ataerkinin itibarını cilalamak değildir. Feminizmin işi kadın düşmanlarını teskin etmek ya da ataerkinin gönlünü almak değildir. Feminizmin işi kadın düşmanlarına korku saçmak ve ataerkiyi yok etmektir.

Nawal El Saadawi gerçeği söylemiştir ve gerçeklik; vahşi ve tehlikelidir. Nawal, nesillerce feministi ataerkinin zincirlerini kırmaları için korkutmuş ve heyecanlandırmıştır. Bu, Nawal El Saadawi’nin ve feminizmin özüdür. Bu, Nawal’ın bize devrettiği görevdir. Nawal vahşiydi ve tehlikeliydi ve feminizm de vahşi ve tehlikeli olmalıdır.

Mona Eltahawy feminist bir yazar, yorumcu ve ataerki bozguncusudur. İlk kitabı Headscarves and Hymens: Why the Middle East Needs a Sexual Revolution (Baş Örtüleri ve Kızlık Zarları: Neden Orta Doğunun Cinsel bir Devrime İhtiyacı Var; 2015); Orta Doğu’da ve Kuzey Afrika’da var olan ataerkiyi hedef almıştır. İkinci kitabı The Seven Necessary Sins For Women and Girls (Kadınlar ve Kız Çocukları için 7 Gerekli Günah; 2019) Mona’nın ataerki bozgunculuğunu tüm dünyaya yaymıştır. Mona’nın açıklamaları dünyanın birçok yerindeki medya organlarında yer almıştır. Kendisi video içerikleri üretmekte ve FEMINIST GIANT (Feminist Dev) adlı bir gazete çıkarmaktadır. 


Etiketler: kadın, yaşam, cinsellik, dünyadan
İstihdam