05/03/2013 | Yazar: Kaos GL
‘Şimdi Müslüm Gürses de veda edip gitti bu canına yandığımın dünyasına. Kim bilir ‘kaç kadeh daha kıracağım sarhoş gönlümde’, kim bilir kaç kez daha ‘dinleyin geceler, duyun sesimi’ diye haykıracağım.’

“Şimdi Müslüm Gürses de veda edip gitti bu canına yandığımın dünyasına. Kim bilir “kaç kadeh daha kıracağım sarhoş gönlümde”, kim bilir kaç kez daha “dinleyin geceler, duyun sesimi” diye haykıracağım.”
7 Mayıs 1953’te Şanlıurfa’nın Halfeti ilçesine bağlı Fıstıközü köyünde dünyaya gelen Müslüm Gürses, 60 yaşında hayatını kaybetti.
Sanatçı Müslüm Gürses’i Kaos GL’den Remzi Altunpolat’ın “Müslüm Gürses’e, Babasına ve Kendisine Dair” kaleme aldığı bir hatıra ile selamlıyoruz.
“Babam ne buluyordu ki bunlarda”
“Uzun süre sevmedim “Müslüm baba”yı. Babam hastasıydı, hemen bütün kasetleri vardı evimizde. Başka arabesk yorumcularının kasetleri de; Esengül, Bergen, Seyfi Doğanay ama illa ki Müslüm Gürses. Kimi yoksunlukların, dinmek bilmeyen kavga, gürültünün cehenneme çevirdiği hayatımızda babamın uzun geceler dinlediği Müslüm Gürses’ten ve dahi arabeskten babamla özdeşleştirdiğim için nefret ettim. Üstelik ben entelektüel olacaktım. Öyle kendini jiletleyen lümpenlerin -o vakit bu kelimenin manasını bile bilmezdim tabi, "serserilerin"- dinlediği bir müziği katiyetle dinleyemezdim. Babam ne buluyordu ki bunlarda.”
“Dinlememek için en çok ona direndim ama yakalayıverdi beni paçalarımdan”
“Ta ki üniversite yıllarına kadar. 1990’ların ortasında üniversiteyi kazandığımda babamın teyze oğlu -ki amca derdim ona- bir radyo-walkman hediye etmişti bana. Küçücük yurt odasında o küçük kara walkman can yoldaşı olmuştu bana. Hele de gecelerde; gelecek düşlerimin, can kırıklarımın, gülmelere rağmen gece yorganı üstüme çektiğimde yaşanan binbir türlü buhranın kapladığı gecelerde. Walkmanimin düğmelerini çevirirken rastladığım, sadece arabesk çalan radyo istasyonları. “Dolunay FM”, bugün bile kulaklarımdan gitmeyen, hemen her şarkıdan sonra tuhaf bir tarzla yapılan bir anons: “Megasite”. Bu rastlayışlarda sevdim arabeski. Önce Esengül’ü, Kamuran Akkor’u, sonra Orhan Gencebay’ı. Müslüm Gürses’i en geç belki de. Dinlememek için en çok ona direndim ama işte yakalayıverdi beni paçalarımdan. Rakı kadehlerine, ağlamalara, yürek burgularına o da eşlik etti.”
“Hüsn-ü kabul görmesi için bu gerekiyordu zira”
“Sonra hep bir şeylere geç kalan entelijansiyamız Müslüm Gürses’i de keşfetti. Caz, blues üstatları ile mukayese edilir oldu. Hüsn-ü kabul görmesi için bu gerekiyordu zira. Oysa arabesk sadece arabeskti, blues da sadece blues. İlla ve zorunlu olarak niye blues’a benzetilmek zorundaydı ki, hem de ağızlara sakız sathî yorumlarla. Yani Müslüm Gürses büyüklüğünden ne kaybederdi?”
.jpg)
“Babamın sesi Müslüm babanın sesine karışıyor”
“Şimdi Müslüm Gürses de veda edip gitti bu canına yandığımın dünyasına. Kim bilir “kaç kadeh daha kıracağım sarhoş gönlümde”, kim bilir kaç kez daha “dinleyin geceler, duyun sesimi” diye haykıracağım. Karanlıkta bir ses; uzaklardan geliyor, babamın sesi Müslüm babanın sesine karışıyor. Burnumda bir sızı. O küçük siyah walkman duruyor hâlâ, yadigâr... Ya babamın Müslüm kasetleri, beni bir şekilde babama bağlayan geçmiş zaman izleri...”
Etiketler: yaşam