14/06/2016 | Yazar: Hatice Nur Derya

Hayatın her alanında var olan ancak cinsel yönelimleri veya cinsiyet kimlikleri genelin norm ve ahlak sınırları dışına bırakıldığı için ötekileştirilen, yok sayılan LGBTİ’ler Bursa’da seslerini duyurabilecekleri yeni bir hareketi hızla büyütüyor.

Hayatın her alanında var olan ancak cinsel yönelimleri veya cinsiyet kimlikleri genelin norm ve ahlak sınırları dışına bırakıldığı için ötekileştirilen, yok sayılan LGBTİ’ler Bursa’da seslerini duyurabilecekleri yeni bir hareketi hızla büyütüyor.

Lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve intersekslerin pek çok kentte ayrımcılığa karşı mücadelesi Bursa’da 3 yıllık bir geçmişe dayanıyor. Bir öğrenci topluluğuyla başlayan ve şu an tüm Bursa’da ayrımcılığa, hak ihlallerine karşı mücadelede bir sokağı daha tutmaya aday olan “Özgür Renkler” artık bir dernek. Nilüfer Belediyesi ile imzaladıkları LGBTİ Dostu Kentler Protokolü, 1 Aralık Dünya AIDS Günü etkinlikleri ve son olarak 17 Mayıs’ta Dünya Homofobi ve Transfobi Karşıtlığı Günü’ndeki onlarca Bursalının gün boyu süren etkinliklere gösterdiği ilgi başarılarının göstergesi.

Derneğin ilk yönetim kurulundan Semih Özkarakaş, Mert Güzel ve Arda Özen ile LGBTİ’lerden hayvan haklarına, kadın mücadelesinden dildeki ayrımcılığa kadar pek çok konuyu konuştuk. Aralarındaki dostluğu, diğer ötekileştirilenlere yardımcı olma isteğini daha sohbete başlamadan fark edebiliyorsunuz. Birlikte yaptıkları işi anlatırken duydukları heyecan,  çok yeni olan bir topluluk için gelecekte birçok iyi işin habercisi şimdiden. İlk olarak Bursa’da nasıl tanıştıklarını ve bir araya geliş süreçlerini soruyorum kendilerine…

Mert Güzel: Ben 2 yıldır Bursa’dayım, İlk geldiğimde Hornet Gay uygulamasında, Özgür Renkler’in bir profili vardı ve beni Uludağ Üniversitesi’ndeki stantlarına davet etmişlerdi. O zaman Özgür Renkler dernek değildi, bir topluluktu ve LGBTİ’lerin özgürleşmesi için çalışmalarında gönüllülüğü sağlamaya çalışıyordu. İlk zamanlar güvenemedim ve gitmedim. Sonra bir arkadaşım bana, "Özgür Renkler’in partisi var, sen de gelsene" dedi. Ben de kabul ettim ve gittim, ama Özgür Renkler kim, ne yapar bilmiyorum. Sonra partide ilk kez Semih’le karşılaştım ve zamanla tanışmış olduk. Bir gün Semih ile baş başa kalma fırsatımız oldu. Ben kendisine fal baktım, tabi açıkçası bakamadım. Semih o gün konuyu Özgür Renkler’e getirdi, ben de kendisine aktivizme inanmadığımı, gelmek de istemediğimi söyledim. Ama senin iş yükün var, bu iş yükünü azaltmak için yanında olurum dedim kendisine. Arkadaşı olarak destek olacağım derken, şimdi dernek olduk ve bu derneğin yönetim kurulunda ben de varım.

Arda Özen: Ben Özgür Renkler’le çalıştığım kafe üzerinden tanıştım. Özgür Renkler’den birileri sürekli bu kafeye geliyordu. Semih ile bu kafede tanıştık, arkadaş olarak ilişkimiz yürüdü. Zamanla nasıl olduysa kendimi Özgür Renkler’in içinde buldum. İlk tanıştığımız zamanlar heteroseksüelmiş gibi davranmaya ve görünmez olmaya çalışıyordum. Ve ben bir gün aşk acısı çekiyorum, Semih ile dertleşiyoruz, o gün açıldım ve Semih aşk acısına bire bir olarak Özgür Renkler’in gönüllüsü olsana dedi ve ben o gün Özgür Renkler’de olmaya karar verdim. Şu an için olduğum durumdan çok memnunum, hatta daha iyisi de olacak, hepsini yavaş yavaş gerçekleştireceğiz.

Mert Güzel: Özgür Renkler’in asıl beni mutlu eden tarafı, benim bir HIV pozitif olmamdan kaynaklı. Bu alanda yürütülen çalışmaları. LGBTİ aktivizmi dışında cinsel sağlık ve üreme sağlığı alanında yaptığı çalışmaları benim Özgür Renkler’de bulunma sebebim. Bunu en iyi 1 Aralık Dünya AIDS Günü’nde elli kişinin karşısına geçip "Ben HIV pozitifim" dediğimde ve başımdan geçenleri bir bir anlatabildiğimde anladım. Ve etkinliğin sonunda o elli kişinin her birinden HIV ve AIDS’e dair aldığım olumlu tepkiler çok güzeldi. En azından şunu söyleyebildiler, "Biz HIV’le yaşayan bireylerden korkmuyoruz."

Konu konuyu açıyor ve Mert’in ilaç saati geliyor, o sırada ilaca odaklanıyoruz hepimiz. Mert ilacın fiyatından bahsederken, devletin bu alandaki politikasından konuşmaya başlıyoruz.

Mert Güzel: Tıpkı şeker hastaları gibi ömür boyu kullanmam gereken ilaç var. Bunun fiyatı 2 bin 500 lira ve bu ilaç seni aylar içinde HIV negatif yapıyor, virüsün yayılma ihtimalini neredeyse yok ediyor. Sosyal güvenlik bu ilacı eğer güvencen varsa karşılıyor ancak yoksa? Ve her ay bir kutu bu ilacı almak zorundasın. İlacın Avrupa’da bu denli yüksek bir fiyatı yok, ama Türkiye’de maalesef böyle bir politika yürütülüyor. 25 yaşıma kadar SGK bu ilacı bana sağlayacak sonrasında ise benim toplum içinde düzenli bir işimin olması gerekecek ama ben makyaj yapıyorum ve hiçbir iş yeri beni kabul etmeyecek, memuriyet yapamayacağım. Tam burada iki seçenek var ya makyaj yapmaktan vazgeçeceksin ya da memuriyetten vazgeçeceksin. Sen hangisinden vazgeçeceksin diyorsan, memuriyetten, böyle bir güvenceden vazgeçeceğim tabi ki.

Semih Özkarakaş: Mert çok güzel ifade etti, çalışmalarda hem HIV, AIDS için geçerli olsun hem LGBTİ aktivizmi için geçerli olsun, gerçekten de insanlara bilmedikleri, onlara öğretilmeyen konuları anlattığın zaman anlattığın zaman, onlarla iletişim kurabildiğin zaman çoğalabiliyorsun. Bizim en büyük derdimiz aslında şu an bu. İnsanlar halen biyolojik cinsiyetten tut, heteroseksüelliğin bile ne olduğunu bilmiyor ve sen bunlara rağmen homofobi, transfobi karşıtı mücadele için çabalıyorsun.

Bursa’ya LGBTİ aktivizmini getiren, bu alanda homofobi, transfobi karşıtlığından AIDS’e kadar pek çok alanda çalışma yürüten Özgür Renkler ilk olarak kaç yılında başladı?

Semih Özkarakaş: İlk oluşum fikri Gezi’den sonra başladı. Tiyatro topluluğundan arkadaşlar Gezi Direnişi’ne gidiyorlar. O dönem yeni beyanatta bulunmuş, açılmış arkadaşlar var. Bence LGBTİ aktivizminin en önemli noktası açılmak. Gizliyken bunu başaramıyorsun. Hayvan hakları, kadın hakları için kimsenin bir beyanı olmasına gerek yoktur ama LGBTİ aktivizminde sen beyan vermeden insanlar seni etiketlemeyi çok seviyor. Açılan arkadaşlar, Gezi’deki ruhu, LGBTİ bloğu görüyorlar ve döndükten sonra bakıyorlar ki o ruh Bursa’da sönerken, "Neden bizim okulda bir tane LGBTİ topluluğu yok?" diye sormaya başlıyorlar. Gezi’den sonra LGBTİ öğrenci hareketi de çoğu üniversitelerde başlıyor. Resmi topluluklar kuruluyor, Bursa’da da Özgür Renkler oluşuyor. İlk resmi topluluk olmak için üniversiteye başvuru yapılıyor ama "Sizin güvenliğinizi sağlayamayız" bahanesiyle resmi topluluk kurulmasına izin verilmiyor. Ama Özgür Renkler topluluk olamadık diye kalmıyor, aksine daha ileri diye diye büyüyor.

Kadın mücadelesiyle birlikte yaygınlaşan erkek egemen anlayışı reddeden bir dil vardı ama artık LGBTİ hareketi de "Biz de varız" diyerek ayrımcılığı reddeden başka bir söylemi ortaya çıkardı. Bu konuyu nasıl görüyorsunuz?

Semih Özkarakaş: Aynen, gündelik hayatta dili çok savurgan ve saldırgan kullanıyoruz. Dil üzerinden ayrımcılık oluşturacak nefret söylemlerini sözde masumane şekilde meşrulaştırmak için hep mazeretlerimiz var. Mesela “Sen benim o amaçla demediğimi biliyorsun” dan tut “sadece şakaydı” ya da “aman ağız alışkanlığı işte” ye varıncaya kadar. İlk zamanlar kadın mücadelesi de erkek egemen dili reddediyor ama trans ve heteroseksüel kadınlar üzerinden bir söylem oluşturuyor. Trans kadınlar söz konusu olduğu zaman kadınlığı normal ve anormal olarak ikiye ayırıyor ve erkek egemen anlayışı gibi bir dilde ayrımcılık oluşturuyor. Bu yüzden hep tatlı bir şekilde uyarıp anlatıyoruz Özgür Renkler olarak. Ve hiç yorulmadan anlatmak gerek. Hepimiz transfobik, homofobik nefret söylemleri için ne kadar hassassak aynı şekilde türcü, cinsiyetçi, kadın düşmanı, şekilci, güzellik faşizmine sebep olan söylemler için de hassas olmalıyız. Çünkü nefret söylemi mutlaka birini hedef haline getirip ayrımcılığın ilk adımına sebebiyet verir.

LGBTİ hareketliliğinin ilk başladığı kentlerden biri olan Bursa’yı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Semih Özkarakaş: LGBTİ hareketi açısından düşündüğümüzde her şey çok zor. Ama sadece LGBTİ değil, engelliler, kadınlar, göçmenler için de çok zor. Evet, maalesef ki artık ötekinin ötekisi tarzında bir hiyerarşi yapıyoruz. Hem trans olup hem seks işçisi olmakla, gizli eşcinsel olmak arasında dağlar kadar fark var. Ama yine de ikisi toplumsal cinsiyet rollerinin eşitsizliği ve heteroseksizm yüzünden erk şiddetine maruz kalıyor ama birinin şiddeti daha fazla oluyor. Bursa nasıl? Bursa bir kere LGBTİ hareketi açısından talihsiz bir şehir. Önceki dernek deneyimleri Bursa’da bu hareketi baltalamış ve çok geriye götürmüş. Bize bu dernekleşme sürecinde herkes "Kırın şu Bursa’nın talihsiz şansını" diyerek destek verdi. Bu konuda fanatizmleri ve homofobileri ile Bursa’yı en çok vuran İstanbul takımları olmuştur. Beşiktaş ile Fenerbahçe maç öncesinde kadınlık üzerinden birbirini vururken Bursa ile oynadıkları maçta “Top Bursa” diye vuruyor. Bu yüzden Bursa’da gereksiz bir hassasiyet oluşuyor.

Özgür Renkler Bursa’da artık bir dernek, tüzel bir kişiliğe kavuştu. Peki, bundan sonraki çalışmalarınız neler olacak?

Semih Özkarakaş: Dernek olmamızdaki amaç ilk olarak bir hareketin başlamasını istememiz. Eskiden bir grup genç olarak bu kentte aktivizmi sağlamaya çalışıyorduk ama şimdi pek çok kurumla birlikte çalışma yürütebilmenin kapılarını açtık. Aslında hak ihlaline uğramış, bütün ötekilerle birlikte yan yana olmak istiyoruz.  Kadınlar, engelliler, hayvanlar ve toplumun öteki gördüğü herkes Özgür Renkler’de dayanışabilecek. Mesela, Özgür Renkler Vegan-Vejetaryan bir dernek. Özgür Renkler’e gelen birisi etkinliğimizde hayvansal bir gıda ile karşılaşamayacak.

Arda Özen: Bursa’da yapmak istediğimiz çalışmalardan ilki Anonim HIV Testi (Elisa) Merkezi. İstanbul’da Şişli Belediyesi’nin böyle bir uygulaması var. Bursa’da da isteyen herkesin ücretsiz ve tamamen bilgileri gizli kalacak şekilde Elisa testine ulaşabilmesini sağlamak istiyoruz. Bunun için de Nilüfer Belediyesi ile görüşmelere başladık.

Özgür Renkler ile neyi başardığınızı düşünüyorsunuz?

Mert Güzel: Özgür Renkler’e girene kadar kadın kimliği, yani feminen bir eşcinsel olmak benim için kötüydü. Sevilmeyeceğimi düşünüyordum, ta ki Özgür Renkler’e girip, Semih’in toplumsal cinsiyet atölyesine katılana kadar. Kendimle ilgili kırdığım belki de en önemli yargı bu oldu. Kadın kimliğimle barıştım, bugün lezbiyenim diyorum, kadınım diyebiliyorum. Kadın değilim, erkek de değilim, hiçbir şey değilim bile dediğim oluyor. Bütün kimliklerimi kırmamı sağladı. Hatta Nilüfer Belediyesi’nin önünde elimde mikrofon ben sakallı bir kadınım bile demişliğim oldu.

Son olarak LGBTİ mücadelesinin en büyük sorunlarından biri olan aileler… Ailelere yönelik açılma sürecinde LGBTİ’lere ne önerebilirsiniz, bu süreçle nasıl başa çıkabilirler?

Mert Güzel: Bence kişilerin kendi ailelerini iyi tahayyül etmeleri ve buna göre hareket etmeleri gerekiyor. Bu konuda sabrın ben de önemli olduğunu düşünüyorum.

Semih Özkarakaş: Aile en çok sabır gerektiren alan. Onların gözünde atsak atılmayız, satsak satılmayız. Türkiye’de toplumsal eşitsizlik o kadar uçurumdan uçuruma değişiyor ki, İstanbul’da orta sınıf bir ailenin açık kimlikli eşcinsel çocuğu olmak ve Ahmet Yıldız (Türkiye’nin ilk gey namus cinayeti) gibi ailesi tarafından töre cinayetiyle öldürülmek. Şunu bilmek gerekiyor, LGBTİ aktivizmi için en önemlisi görünür olmak, ailede, iş yerinde, okulda… Açılma süreci hiç kolay değil ama dünyanın sonu da değil.

*Bu söyleşi ilk olarak Çağdaş Gazete’de yayınlanmıştır.


Etiketler: yaşam
İstihdam