14/02/2012 | Yazar: Kaos GL

1982 Anayasası’nın yapım aşamasında söz alan üyelerinki ile bugün istenen insan tipi arasında hiçbir fark yok.

Zorunlu Din Dersi! Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Toplumun genelinde, AKP’nin ateist bir kuşak yetiştirmeyi hedeflediğine dair ciddi bir endişe vardı. Neyse ki laik Cumhuriyet’in Başbakan’ı 1 Şubat’taki konuşmasıyla yüreklere su serpti: “Benim ifademde dindarlar, dinsizler diye bir ifade yok. Dindar bir gençlik yetiştirme var. Bunu yine söylüyorum… Sayın Kılıçdaroğlu, sen bizden, muhafazakâr demokrat parti kimliği sahibi AK Parti’den ateist bir nesil yetiştirmemizi mi bekliyorsun? O belki senin amacın olabilir… Biz muhafazakâr ve demokrat, milletinin, vatanının değerlerine… sahip çıkan bir nesil yetiştireceğiz. Bunun için çalışıyoruz.” (Coşkulu alkışlar.) Bir iki uzaylı ve iktidar yancıları dışında hayretle karşılayan olmamıştır herhalde. İslamcı hareketin ağabeyleri elli yıldır ne diyorsa, içtenlikle tekrarı. 
 
1982 Anayasası’nın yapım aşamasına kısa bir yolculuk: 
12 Eylül generalleri din üzerine konuşmayı seviyorlardı. Evren, anayasayı tanıtmak için yaptığı yurt gezilerinde sıkça dini konulara giriyordu. Erzurum’da, din dersinin ilkokuldan itibaren zorunlu hale getirileceğini müjdelemişti. Anayasa’nın ilk taslağını, Kurucu Meclis’in “sivil” kanadı olan Danışma Meclisi (DM) içinde Anayasa Komisyonu hazırladı. Sonra DM’de tartışıldı ve değişiklikler yapıldı. Ardından MGK Anayasa Komisyonu önüne gelen metinde sayısız değişiklik, çıkarma ve ek yaptı. Son olarak “beş general”in önüne gitti ve onların “tamam” dediği metin halkoylamasına sunuldu. 
 
Zorunlu oluverdi 
DM Anayasa Komisyonu’nun metninde, din dersi zorunlu değildi: “Din eğitimi ve öğretimi devletin denetim ve gözetimi altında yapılır… ancak kişilerin kendi isteğine; küçüklerin de kanuni temsilcilerinin isteğine bağlıdır.” DM’deki tartışma ve önergelerin ardından (aşağıda örnekler verilecek) bu ders zorunlu hale getirildi: “Din ve ahlak eğitim ve öğretimi, ilk ve ortaöğretim kurumlarında zorunlu olup Devletin denetim ve gözetimi altında yapılır.” Bu ifadeden din eğitiminin zorunlu olduğu sonucu çıkıyordu. MGK Anayasa Komisyonu, sözümona açıklık getirdi ve din eğitimi ile ahlak eğitimini ayırdı: “Din ve Ahlak eğitim ve öğretimi, Devletin gözetim ve denetimi alında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında (sonrasında buraya ‘okutulan’ sözcüğü eklendi) zorunlu dersler arasında yer alır.” Bu şekilde zorunlu olan ders din dersi değil, “din kültürü ve ahlak öğretimi” oldu. Herkesçe malum, yıllardır bu kültür derslerinde İslam dini ve tabii bir mezhebi belletiliyor. 
 
Din ve milliyetçilik 
Bu süreçteki en çarpıcı kısım DM’deki tartışma ve önerilerdir. Bir iki isim (Kamer Genç ve Nermin Öztuş gibi) dışında üyelerin tamamına yakını dersin zorunluluğunu hararetle savundu. Birkaç gerekçesi vardır bu şevkin: Din dersleri devlet dışı kuruluşlara bırakılmamalı, devlet ne eylerse güzel eyler ve gençler sapkın ideolojilerden ancak dinlerini öğrenirse kurtulur. “Din olmadan milliyetçiliğin tadı çıkmaz” ifadesiyle özetlenebilecek hâkim düşünce, görüşmelerin bütününe yansıdı. 
 
Tutanaktan birkaç örnek: “İslâmiyetle Türklük adeta bütünleşmiştir… Ahlâkın kaynağı da genel olarak dindir” (Doğan Gürbüz). “Düşmanlarımız tarafından özlenen; dini ile tarihi ile bir bütün olan Türk Milletini parçalamak, aşiret ve kabileler gibi ipitidaî yığınlar haline getirmeyi müteakip iç savaşa sürüklemek… idi. Yüce Türk ordusu tam zamanında tarihi görevini üstlenmeseydi Tanrı korusun bu son safhayı da görmek mümkün olabilirdi… Kelime-i Şahadet bile getiremeyen, hatta buna ihtiyaç dahi duymayan nesiller yetiştirdik… Türk çocuğuna adam öldürme, gasp, soygun, gösteri… milli ekonomiye ihanet… terör… enternasyonal marşlar, Lenin, Mao ve Kastro yerine dinini gerçek anlamda ve devletin ehliyetli eliyle Atatürk ilkeleri çerçevesinde öğretelim” (Fuat Yılmaz). “Tıpkı bir insanın bacakları gibi, milliyet duyguları kuvvetli olmayan, dini duygularına inancı tam olmayan toplumların yıkılmaya mahkûm akıbetleri vardır. Allah Türk Milletini bundan esirgesin… dinimizi milletimize öğretemezsek sadece milliyetçilikle ayakta kalmayı, ancak bir bacağını kaybetmiş insanın yürümesi gücünde görebiliriz” (Anayasa Komisyonu adına İlhan Göksel). “… onların gönlüne ve kafasına Allah sevgisini ve manevi değerleri gerçek mahiyetiyle yerleştirmektir. Çocuklarımızı materyalist görüşlerin tasallutundan kurtarmak için buna mecburuz” (Mahmut Nedim Bilgiç). Son örnek, Başbakan’ın gönlündekilere otuz yıl önce tercüman olan Beşir Hamitoğulları’ndan olsun: “Memleketimizde maalesef bazı aydınlar İslam konusu geçtiğinde rahatsız olmaktadırlar ve maalesef bunlardan bir kısmı, ilericiliği İslam’a karşı olarak ele almaktadırlar. Yani, İslam’a ne kadar karşı çıkarlarsa o kadar ilerici olmaktadırlar.” 
 
Anayasayı kim yapacak? 
Görüldüğü gibi anayasayı yapım aşamasında söz alan üyelerinki ile bugünkü ifadeler ve istenen insan tipi arasında hiçbir fark yok. Din, milliyetçiliğin tadı tuzuydu; bugün de öyle. Sona erdiği iddia edilen askeri vesayet, tüm kurum ve kuralları benzer mantıkla yarattı 1980’lerde. Zorunlu din dersleri, açıkça toplumun/sivillerin dizginlenebilmesi ve “zararlı akımlara” karşı imanlı kuşak yetiştirebilmek için bir araç olarak öngörüldü. Nitekim söz konusu siyaset, çok da başarılı oldu. Dindar ve milliyetçi bir kuşak palazlandı, iktidara geçti ve artık kendi anayasasını yapmak istiyor. 
Üniversitelerdeki türban yasağı gibi, zorunlu din dersleri de büyük ayıp. Yeni anayasa için sipariş alanlar her kimse, tornadan çıkmış bir kuşak yetiştirmeyi hedefleyenlerin bu marifetini kaldırmalı. Diğer seçeneklerin tartışılması dahi reddedilmeli. Çünkü her tartışma, “gördünüz mü işte, hepsi dinsiz bunların!” saçmalığına neden olacak. İsteyen, çocuğuna din eğitimi verebilir ve veriyor da. Bir dersin anayasada ne işi var? Kaldırılması önerisi elbette kabul edilmeyecek ancak doğru olanda diretmeli! 
 
Bırakalım “millet anayasa yapacak” zırvasını, herhangi bir metin üzerinde karar verecek olan nihai aşamada AKP Genel Merkezi’dir. Türkçesi: Başbakan ve kurmayları. Yukarıdaki konuşmayı yapan ve hemen her eleştiriyi oya tahvil etmeye çalışan bir siyasetçi; hocaları gibi. Ve şimdi bu siyasetçiler ile onları elleri patlarcasına alkışlayanlardan demokratik bir hukuk/mevzuat düzeni bekleyelim. Hepimiz enayiyiz ne de olsa. La havle! 
 
MURAT SEVİNÇ: Ankara Üni. SBF (radikal.com.tr)

Etiketler: yaşam, din/inanç
İstihdam