04/04/2022 | Yazar: Kardelen Yılmaz

Ben kadındım ve kadınlığımı korumak ve güçlendirmekle ilgili gayet güzel bir süreçteyken, neden birileri kadınlığı korumak adı altında bana rahmimle, yumurtalığımla, doğurgan olup olmamamla var olduğum bir süreci hatırlattı yeniden? Belki ailem, belki akrabalarım, belki küçük şehirde yaşadığım dönem, belki flört şiddetini yaşayıp henüz fark edemediğim dönem ama geldi o gelmekte olan hatıralar.

Aktivizm neydi, aktivizm emek miydi, aktivizm hissetmek miydi? Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Büşra Kılıç / KaosGL.org için stok görsel

Uzun süredir, güvenli alanımı oluşturdum ve burada mutlu mesut hayatımı sürdürüyorum düşüncesindeyken, her şeyin ‘tıkırında’ gittiği, hem özel hayatımda hem de iş hayatımda kendimi az üretken ama hevesli ve heyecanlı hissettiğim bir dönemden ne ara dokununca ağlar kıvama geldim bugün fark ediyorum. Uzun cümlem için özür dilerim, ama bazen böyle.

Güvenli alanım dediğim alanı, düzeltmeye, değiştirmeye, dönüştürmeye çalıştığımız ‘gerçeklik’ anlayışından kaçarak yarattığımız gerçeğiyle yüzleştim öncelikle. Ayrancı kızıyım, Kızılay’a inmem. Lubun dostu mekana giderim, gerisi fıs. Bunun bacılarım yakınımda oturuyor, sosyaleştiğim insanlar belli. Hayat gıcır ama bir şeylerden uzaklaşarak. Sonra o ‘gerçeklik’, yani heteronormatif, patriyarkal, monoseksist dünya (derdimi normalde bu kelimeleri kullanarak anlatan biri değilim ama o raddeye geldim yine) en ufak güvenli alanınızdan uzaklaştığınız anda sizi bulur, sinek ısırıklarıyla dolmuş gibi olur ruhunuz. Eminim sinek ısırığının bir faydası vardır. Nükleer kaza falan denmeli buna ruha etkisini anlatırken. Dibinizde gerçekleşmese bile içinizde kanser hücreleri bırakır gibi bir şey.

Terf denilen nefretçi tayfanın rahmi, yumurtalığı ve benim yalnızca ‘kadınlığa’ ait olduğunun çok da farkında olmadığım bir sürü ıvır zıvırımı çok fazla dile getirmesiyle başladı tekrar bu gerçeklikle yüzleşme. Travmalarım tetiklendi denilen bu olsa gerek. Ben neden bu kadar rahmimle anılmaya başladım yine? Sorusu içime işledi. Ben kadındım ve kadınlığımı korumak ve güçlendirmekle ilgili gayet güzel bir süreçteyken, neden birileri kadınlığı korumak adı altında bana rahmimle, yumurtalığımla, doğurgan olup olmamamla var olduğum bir süreci hatırlattı yeniden? Belki ailem, belki akrabalarım, belki küçük şehirde yaşadığım dönem, belki flört şiddetini yaşayıp henüz fark edemediğim dönem ama geldi o gelmekte olan hatıralar. Gün içerisinde gülüp geçtiğim ve cevabını muhakkak verdiğim homofobik, transfobik, orospufobik, nefretçi, cinsiyetçi, üstenci, ayrımcı canımı sıkacak anlarda, yeniden öfkelenmeye başladım. Bunların beni rahimden ibaret gördüğü gerçekliği tokatı geldi gene.

Gerçeklikten uzaklaşmanın herkes için farklı yolları olduğu gibi benim için bu dönem bunun yolu bilgisayar oyunlarına düşmek oldu. Esas mesele burada patlıyor. Bir bilgisayar oyunu düşkünlüğünden aktivizme nasıl gelinir?

Genellikle ‘ergen erkek çocuklarının oynadığı’ oyun diye geçiştirdiğimiz bir oyun oynuyorum. Tipik bir online, çok oyunculu savaş oyunu. Oynadığım oyundaki hayali dünya, doğayla iç içe bir haritanın olması, şampiyonların çeşitliliği ve farklılıkları (kendim gibi zırıl şampiyonlarla oynuyorum tabi ki) bana çok iyi geliyor. Ben bu savaş oyununda doğadaki canlıların insanlarla birlikte nasıl uyumlandığını filan görüyorum. Ya da (muhtemel kimse bu kadar olumlamıyor ama) öldürmek dediğimiz eylem aslında belli bir süreyle yeniden doğmanı sağlıyor. O sebeple doğrudan birilerini öldürüyormuşuz gibi hissetmiyorum. Neyse sonuç olarak gerçeklik tokatının etkisini azaltıcı bir içeriğe sahip bu oyunda ‘ergen ve ruhu ergen’ kitleyle muhatap oluyorum. Küfür inanılmaz normalleştirilmiş tabi. Küfürden etkilenmiyorum artık. Ama muhakkak şikayet ediyorum her küfrü. Sürekli oynaya oynaya, etkilenmiyorsunuz ama tahrip oluyorsunuz, ya da tahriş. Herkes anlar ama o etkiyi. Sonra bir gün, zaten kötü giden, cinsiyetçi giden, şiddetli giden ve çok üşüyerek giden günlerin üzerine oyun sohbetinde 3 erkeğin bir kadını nasıl ‘siktiğini’ anlatan hikayesine düşüyorsunuz. Videosunun kaydedilip gönderileceği söyleniyor, birlikte ev ayarlanması konuşuluyor. Hikayeye müdahale etmeye korkar haldesiniz, size de musallat olurlar diye. 40 dakika boyunca bu diyaloğu okumak zorunda kalıyorsunuz. Gün boyu ağladım, diyeceklerim bu kadar.

Aktivizmi düşündüğümde, standart, günlük işlerimi yapmakla gayet güzel yetinirken, aktivizmi hissetmeye başlıyorum ağlayarak.  Terflerin hatırlatmasıyla başlayan 3-4 aylık gerçeklikle yeniden karşılaşma sürecinin sonunda, kendimi espora merak salmışken, şampiyonaları izlerken ve günlerin devamında Türkiye’deki kadın ve lubun oyuncuları araştırırken buluyorum. Yaşadığım o 40 dakikalık tecavüz kültürü ile yüzleşme anını tabi ki şikayet edebildiğim her yerden ettim, bir yerlere yazdım, tweet attım, hala nereye yazsam bunları diye bakınıyorum. Biraz gerçeklikten uzaklaşayım dediğim yerde kendimi mücadele ederken buluyorum. Ağlaya ağlaya, öfkelene öfkelene, kendimi yine ‘bu düzen değişecek, lubunya esporcular vardır, küfür bu kadar normalleşmemelidir, yasaklama sistemi otomatik olarak çalışmalıdır ve sadece oyuncuların şikayetine bağlı olmamalıdır bir hareketin yasaklanması gibi çözüm üretmeye çalıştığım bir halde buluyorum, hukuklarını dönüştürmeye çalışıyorum herhalde, kendimce. Olumlayan var olumsuzlayan var fikirlerimi. Hep oldu, kimisi işe yarardır kimisi değildir henüz bilemem. Ama herkes politika belgelerini ve mekanizmalarını, neyi varsa bir dönüştürecek. Durun siz daha.

Will Smith gibi tüm bu yaşanılan şiddet anlarına şiddetle karşılık verip işin içinden çıkmak daha az yorardı ama işte feminist yöntemler daha doğru geliyor, yorucu sadece biraz. Diretmekten ve direnmekten vazgeçmemek lazım da huzurla melankolimi yaşayayım, biraz içime kapanayım, dramatik, romantik, hüzünlü bir film olayım demiştim aslında. Olmadı. Her yerde feminizm, ille de feminizm. 


Etiketler: kadın, yaşam
İstihdam