09/08/2021 | Yazar: Oğulcan Özgenç

Beden güvende. Nerede? Oyunun kurallarını hakkıyla yerine getirdiği yerde; karenin ihlal edilmemesi makbul kenarlarının, sınırların berisinde. İhlalci değil, kabulcü.

Sınırlar, ihlaller, bedenler Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

İllüstrasyon: Elija Grybe

“Bedenlerle düşün, bedenler düşünür"[1]

Sara Ahmed’in bedenlere dair kaleme aldığı zihin açıcı bu cümle; beni, yaşımızdan geri saydığımızda hemen hemen bu yazıyı okuyan herkesin çocukluğunda şahit olduğu ya da deneyimlediği bir oyunun orta yerine bırakıyor.

Sokağın ortasına tebeşirle sıra sıra çizilmiş, her bir kenarı; üzerinden defalarca kez geçilerek belirginleştirilmiş kareler. Her karenin içi numaralandırılmış. "Başarabilirim!" hırsıyla elinde tuttuğu yassı, ufak taşı fırlatıyor çocuklardan biri. Başardı! Tek ayağının üstünde ilerliyor şimdi. Bir, iki, üç... Derin bir nefes alıp devam ediyor. Şimdilik güvende, ifadesinde oyunun kurallarını yerine getirmenin rahatlığı esiyor. Dört, beş, altı… Basıveriyor dile gelse tehditvari bir tavırla "dikkatli ol" diyecek çizginin üstüne.  Bekleşen çocukların gözü onun üstünde. Bakışların hapsinde köşeye çekiliyor. Artık oyunun bir parçası değil.

Adına seksek dedikleri bu oyunun orta yerine zihinsel düşüşümün, bazı bedenleri barındırmak için inşa edilmiş bir dünyada[2] sınırları ihlal eden bedenlere dair düşünmem için araladığı kapıdan içeri giriyorum.

                                                         ***

Sokağın ortasına tebeşirle sıra sıra çizilmiş, her bir kenarı; üzerinden defalarca kez geçilerek belirginleştirilmiş kareler.

Kulaklarımıza bir şeyler fısıldıyorlar. Çocukluğumuzdan itibaren her uğrakta, heyecanla karışık bir korkuyla adım attığımız okullarda, söz edildiği gibi pek de sıcak sayılamayacak; uyumsuz olanı defedilmesi gereken bir tehlike olarak algılayan ailelerde, kafa dağıtmak amacıyla gezinilen televizyon kanallarında, gündelik hayatın keşmekeşini taşıyan; kalabalığın kaydını tutan sokaklarda, işyerlerinde... Nasıl davranman, neye benzemen gerektiğine dair yargıları taşıyan bu fısıltılar birleşip, hele ki bu hükümlere riayet etmeye gönülsüzseniz rahatsız edici bir gürültüye dönüşüyor. Normları, birike birike rahatsız edici bir gürültüye dönüşen fısıltılar olarak kavrıyorum. Onlar, bedenleri; belirli pratikleri yerine getirmek konusunda yüreklendirip, reddedilmemesi gereken kabullerin varlığına dair durmaksızın uyararak toplumsal cinsiyetli kılıyor.[3] [4]

Reddedilmemesi gereken kabuller: normların şekillendirdiği sınırlar.

Reddedilmemesi gereken kabulleri sınırlara eşitleyerek oyuna geri dönüyorum. Sınırlar, seksek karelerinin; üzerinden defalarca kez geçilerek belirginleştirilmiş, ihlal edilmemesi makbul kenarları olarak somutluk kazanıyor. Beden özenle çizilmiş karenin içinde; haklılığından şüphe edilmesi yasak emirlerin, emirlerin sabitliğinden(!) güç alarak doğan soruların kıskacında.

"Neden örülmüş bu çocuğun saçları, erkek değil mi?"

"Yalnız siz... Sağdaki, üzerinde bir erkek figürünün bulunduğu kapıya yönelmelisiniz. Yoksa kadın mısınız?"

“O mu? Size göre değil. Kadın reyonundan."

İki dudak arasından dökülen yaralayıcı ifadeler; maddenin beden değil, norm olduğunu kanıtlar gibi.  Beden, kişi ve kurumlarca geliştirilip sürdürülen normların maddeleştiği parçaların bütünü.[5]

Bir, iki, üç... Derin bir nefes alıp devam ediyor. Şimdilik güvende, ifadesinde oyunun kurallarını yerine getirmenin rahatlığı esiyor. Dört, beş, altı... Basıveriyor dile gelse tehditvari bir tavırla "dikkatli ol" diyecek çizginin üstüne.  Bekleşen çocukların gözü onun üstünde. Bakışların hapsinde köşeye çekiliyor. Artık oyunun bir parçası değil.

Beden güvende. Nerede? Oyunun kurallarını hakkıyla yerine getirdiği yerde; karenin ihlal edilmemesi makbul kenarlarının, sınırların berisinde. İhlalci değil, kabulcü. Bir ihlali arzulamayan bedenler üzerine düşünüyorum. Kalabalık bir mekâna tasasızca girebilen, yürüdüğü sokakta etrafındakilerin düşüncelerini tahmin etmekle değil kulaklığında çalan şarkının ritmiyle ilgilenebilen, yargılayan bakışlardan, hakkında ayaküstü yapılan fiskoslardan, her an şiddetle karşı karşıya kalabilecek olmanın tedirginliğinden muzdarip olmayan bu bedenler; onlara göre şekillendirilmiş toplumsal alanda dokunulmaz hissediyor. Gözlerini; çıkarlarına işleyen ataerkil, heteronormatif sisteme karşı tehlike olduğunu düşündükleri sınır ihlalcisi bedenlere yöneltiyor.

Laurence’i[6] anımsıyorum. Dile gelse tehditvari bir tavırla "dikkatli ol" diyecek çizginin üstüne basan bir beden olarak Laurence’i. Evinden çıkıyor cesurca. Sokağa adımını atıyor. O ilerlerken ekrana bir ihlali arzulamayan bedenler yansıyor: "erkek" gibi eylemeyi öğrenmiş genç oğlanlar veya yetişkin erkekler öfkeyle, yadırgayarak bakıyor; yan yana dizilmiş, keyifle kahvelerini yudumlayan ihtiyarların yüzlerinde anlam veremez bir merak ifadesi dalgalanıyor, ötekiyi yörelerinde hissedenler "yaklaşma!" der gibi süzüyor, o sırada çocuğuyla ilgilenen bir kadın Laurence’i görür görmez kucağındaki bebeği sanki daha sıkı kavrıyor... Oyunun kurallarını yerine getiren bedenler, bir ihlalciyle karşılaşmış olmanın doğurduğu güvensizlik hissini farklı biçimlerde açığa vuruyor. Bakışlar; Laurence’i oyundışı kodlayıp bir köşeye çekiyor. Normların içinde yaşamayan bir beden, atılışı deneyimliyor.[7]

                                                                ***

Atılışı deneyimleyen ihlalci bir bedenin elinde ne kaldığını düşünüyorum. Normlarla karşı karşıya geldiği için toplumun türlü dışlama stratejilerinden payını almış bu bedenin çekildiği köşede suskun kalmaya mahkûm olup olmadığını soruyorum. Sorunun yanıtı, bedenlere dair düşünürken kaçırılmaması gereken başka bir boyuta işaret ediyor: sınırlar bedenlerle ihlal ediliyor, direniş; eşitsizlik yaratan sınırların ihlal edilmesinden geçiyor. Küçüklükten üzerine çeşitli kimliklerin giydirildiği, toplumsal iktidarın müdahale alanı olan beden; direnişin aracı haline gelebiliyor.[8]

Bu kez de Blancha[9] tutuyor elimden. Arkadaşıyla buluşmak için 90’lar Amerikasında müşteri kitlesi, 35 yaş altı beyaz geyler olan bir barı tercih eden Latin trans kadın; istenmediğini bildiği bir yerde bulunarak direniyor. Sınırı, bir bar taburesinin üzerinde oturarak ihlal ediyor. Neden hep "kazanamayacağı" kavgaların içine girdiğini soran arkadaşına verdiği yanıt cesurca: çünkü bunlar uğruna dövüşülmeye değen konular! O gecenin sonunda kapı dışarı edilseler de direnmekten caymıyor. Herkes gibi bir içki içmek isteyen Blancha, bir kez daha ihlalci varoluşuyla bar taburesinin üstünde. Bir kez daha kapı dışarı, bir kez daha içerde... Blancha’nın bedeni; sürüp giden onurlu bir direnişi ve eşitlenme mücadelesini yükleniyor.

                                                                        ***

Bedenler üzerine düşündüğüm bu kısa akışın sonuna geliyorum. Çizginin üstüne basan küçükle karşılaşıyorum tekrar. Korkusuz. Zora koşulmuş bedeniyle[10], "bak!" denilen yere bakmayarak, sınırları ihlal edip ihlalinden güç alarak oyuna direniyor

Kaos GL dergisine ulaşın

Bu yazı ilk olarak Kaos GL dergisinin Beden dosya konulu 177. sayısında yayınlanmıştır. Dergiye kitapçılardan veya Notebene Yayınları’nın sitesinden ulaşabilirsiniz. Online aboneler dergi sitesinden dergiyi okuyabilir.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.




[1] Sara Ahmed, Feminist Bir Yaşam Sürmek, çev. Beyza Sumer Aydaş (İstanbul: Sel Yayıncılık, 2020), 149.

[2] Ahmed, Feminist Bir Yaşam Sürmek, 30.

[3] Cinsiyet Belası isimli eserinde Butler, belirli pratikleri gerçekleştirmemiz sonucunda toplumsal cinsiyetli olduğumuzu ifade eder. Bu pratikleri yerine getirmemizin ardında ise normlar yatar. Beden; normların yönlendirmesi ile pratikleri yerine getirir, toplumsal cinsiyetli olur.

[4] Judith Butler, Cinsiyet Belası, çev. Başak Ertür (İstanbul: Metis Yayıncılık, 2019). Alison Stone, Feminist Felsefeye Giriş, çev. Yonca Cingöz, Bilge Tanrısever (İstanbul: Otonom Yayıncılık, 2015), 98.

[5] Bir önceki dipnotta karşılaşmış olduğunuz Butler’ın ifadesi, toplumsal cinsiyetli bir bedenin; normun maddeleştiği yer olarak okunmasına olanak sunar.

[6] Bkz. Xavier Dolan, Laurence Anyways (film), 2012, https://www.imdb.com/title/tt1650048/

[7] Ahmed, Feminist Bir Yaşam Sürmek, 159.

[8] “İktidar daima direnişi kışkırtır. Hüküm altına alınmış olanlar asla tümüyle iktidardan yoksun olmadıklarından dolayı, içinde yer aldıkları iktidar ilişkilerine her zaman potansiyel olarak direnebilecek durumdadırlar.”Stone, Feminist Felsefeye Giriş, 95. Bkz. Michel Foucault, Cinselliğin Tarihi, çev. Hülya Uğur Tanrıöver (İstanbul: Ayrıntı Yayınevi, 2016). 

[9]  Bkz. Steven Canals, Brad Falchuk, Ryan Murphy, Pose (dizi), 2018, https://www.imdb.com/title/tt7562112/

[10] Nilgün Marmara, Daktiloya Çekilmiş Şiirler, (İstanbul: Everest Yayınları, 2008), 97.


Etiketler: kültür sanat, yaşam, cinsellik
İstihdam