01/06/2020 | Yazar: Oya Özgün Hazan
Senin yıkanmaktan başka ihtiyaçların da var hamamda. Hazır ayaktayken bir çay koy! Hazır paklanırken biraz da sohbet edelim, dertleşelim, dedikodu yapalım, cinsel dinginliğe ulaşalım!
Eser: Ahmet Rüstem Ekici, Peştamalliler, 112cmx 172cm, Tekstil Baksı, Animasyon, AR, 2019
Ülkemiz açısından hamam anlatılarının eşcinsel ilişkiler bağlamında yeri önemlidir. Çeşitli kitaplardan bazı yazar ve tarihsel figürlerin buna dair söylemlerini derlemeye çalıştım.
Tosun Paşa filminde Seferoğulları ve Tellioğulları kadınları arasındaki bilindik hamam atışması sekansını bilirsiniz. Yemekler getirilir, hanendeler şarkı icra eder, sazendeler kanunlarını tıngırdatır ve iki aile arasında biteviye bir laf düellosu başlar. Sonunda iki ailedeki fertler de birbirine girer ve sahne sona erer.
Bu ve bunun gibi birçok kültür-sanat ürününde bugüne kadar hep kadınları sefahat alemi içinde görmüşüzdür. Aslında büyük bir kandırmacadır. Yıkanmak amacıyla yapılan bu yapılar erkeklerin de kullandıkları mekanlar arasındaydı. Acaba at üstünde kıta kıta at koşturmaktan hallice bir şey miydi ki erkek cinsi? Yoksa zevk, eğlence bunlar da erkek tipolojisine girmeyecek kavramlar mıydı? E, erkek ne de olsa “gülmez, ağlamaz, renk vermez bir robottur” diye düşünüyordur olsa olsa bu anlayışın yetkili temsilcisi. Bir yandan fındıkları, üzümleri götürüp bir yandan kadehini dolduran yan yatış pozisyonunda kuş tüyü yastıklarla sırtını desteklemiş paşa keyfi süren tarihsel erkek imgesi de erkeğe ait ama? Ama ecnebi o. Bize ait değil. Yurdumun cefakâr erkeği zorlu yollardan geçiyor. Peki ya yerli adamın da evinde banyosu var, yabancının da… e, geliyor hamama? Bu işte bir hinlik var ama çözemedim ben? Yani erkek de kadın da haz algısı üzerinden hayatını şekillendiren varlıklar.
Lale Devriyle ilgili tarihçi A. Kemal Meram da haz kavramının erkek kadın ayırt etmeksizin herkesin dünyasına ait olduğuna ilişkin anlam atfederek şu ifadelere başvurmuştur: (baskılanan kadın cinsel arzu ifadesini göstererek bu eşitliğe yaklaşıldığını ifade ediyor)
"... Erkeğin her bir çeşidine özlem içinde olan saray kadınları, zenci harem ağalarıyla yatıp kalkıyorlardı. İçinde yirmi bin yabancı soylu kadının, bini aşkın zencinin, beş binden fazla Sırp, Arnavut soylu bostancı ve içoğlanın hüküm sürdüğü bu büyük genelev, kendine özgü dünyasında yine de her zamanki gibi pırıl pırıldı. İçki, saz ve söz alemlerinin tek nedeni, cinsel içgüdülerini kamçılamak, elde edilecek zevki sonsuza ulaştırmaktı. Günah ise halk içindi..."
Evrende yaşayan tüm insan canlıları için bu söylediklerimiz geçerli. Yunan filozof Epikür’ün üstüne bastığı bir mesele var. Durağan zevkler. İhtiyaç hiyerarşisinin en altta kalan basamaktaki evrağı alıp getirdiğin vergi haz dairesi, durağan zevkler dairesi. En alttaki evrak da hareketli zevkler. Senin hemen halledilmesi gereken yaşamsal ihtiyaçların. Bu kısmı aşıp geldiğin zaman konsere giriş biletin elinde.
Yani senin yıkanmaktan başka ihtiyaçların da var hamamda. Hazır ayaktayken bir çay koy! Hazır paklanırken biraz da sohbet edelim, dertleşelim, dedikodu yapalım, cinsel dinginliğe ulaşalım! İki işi bir arada götürme eylemi tüm insanlarda az çok yaygındır. Peki bu hamamda niçin olmasın? Eski Roma’da bu aynı anda çoklu işi bir arada yapma eylemi öyle bir boyuta varmıştı ki insanlar haftalık alışkanlıklarını hamamda ifa etmeden duramıyordu. Öyle ki; devlet tarafından bir topluluğa verilen cezanın etkili olmasını sağlamak için hamamlar bir süreliğine kapatılırdı. Suyundan mı, parlak mermer yüzeyinden midir nedir, insanı içine çeken bir yapısı vardı. El ele yakınlaşınca, beden bedene değince bir hareketlilik de yaşanmış bu topraklarda el neticede. Bundan sonrasını sevgilisi Enderunlu Fazıl’a yazdığı dizeleriyle Haşmet’e bırakıyoruz:
"Sen kaplucanın zevkine bak, var mı nazîre
Götgâh temaşasına gel sen, havz-ı kebîre."
(İsmet Zeki Eyüboğlu’nun eserinden alıntı)
Peki arzuların cirit attığı bu geçmiş dönem atmosferinde hiç mi bu işten evini geçindiren insan yoktu? Seks işçiliği kavramı bir anda 1960’larda doğup sökün etmedi ya? Her meslek gibi dünyanın en eski sektörlerinden biriydi bu alan da. Peki kimler vardı, neler yaptılar? Murat Bardakçı’nın bir dönem olay aratan Osmanlı’da Seks kitabından aktarıyoruz:
Osmanlı'da hamamcılara 'hamam oğlanı' denmezdi. Hamamcı, yine o devirde de 'hamamcı' idi, erkek hamamlarında kese ve sabun işlerine bakanlara 'dellák', kadın hamamındakilere ise 'nátır' adı verilirdi.Eski asırlardan kalma belgelerden anlaşıldığı kadarıyla, hamamlarda daha başka işlerin görüldüğü de olurdu ama 'hamam oğlanı' kavramının hamamcılarla alákası yoktu. Bazı özel zevklere hitap eden hususi hamamlarda kimi delláklar yahut müşterinin beraberinde getirdiği genç arkadaşı sözkonusu 'özel' işi yerine getirir ama bu kişilere 'hamam oğlanı' değil, 'hiz oğlanı' denirdi. Hiz oğlanları mutlaka kayıt altına alınır ve ellerinde günümüzün hayat kadınlarının kullandığı vesikaların benzeri olmadan çalışmalarına izin verilmezdi.Türkçe, 'hamam oğlanı' kavramıyla çok sonraki devirlerde tanıştı ve genel bir kavram olan 'hiz oğlanı' sözü, zamanla 'hamam oğlanı'na dönüştü.Ancak, 'Dellaknáme-i Dilgüşá,' yani 'Gönüller Açan Delláklar Kitabı' adını taşıyan 17. yüzyıldan kalma bir elyazması, eski hamamlarda sadece kese ile sabun işinin yapılmadığını, başka faaliyetlerde de bulunulduğunu gösteriyor. O devrin 'hamamcılar kethüdası' yani İstanbul'daki bütün hamamların en üst düzeydeki yöneticisi olan Derviş İsmail'in yazdığı ve tek nüshası şu anda bende bulunan 'Gönüller Açan Delláklar Kitabı'nda İstanbul'un toplam 408 hamamında 2 bin 321 dellákın çalıştığı anlatılıyor ve bunların sadece 11'inden sözediliyor.Kılıç Ali Paşa Hamamı'nda Yemenici Bali, Fındıklı Müftü Hamamı'nda Sipahi Mustafa Bey, Kasımpaşa Piyalepaşa Hamamı'nda Seyis Hasan Ali, aynı hamamda Kalyoncu Süleyman, Yıldızbaba hamamında Kız Softa Ürgüplü İsmail, Kadırga Çardaklı Hamam'da Kınalıkuzu Firuz, Üsküdar Kolluk Hamamı'nda Peremeci Benli Kara Davud, Mahmutpaşa Hamamında Altınbaş Beyoğlu, Eyüp Eski Yeni Hamam'da Keşmir Mustafa, Azapkapısı Yeşildirekli Hamam'da Hamleci İbrahim ve Şengül Hamamı'nda Karanfil Hasan'ı anlatan eserde bu 11 dellákın 'görevlerini' nerede ve ne şekilde yaptıkları, 'kurnabaşı' işleri, camekánlı odada 'döşek yoldaşlığı' maceraları ve müşterilerin ödeyeceği fiyatları da veriliyor.
(Murat Bardakçı-Osmanlı’da Seks)
Başka kaynaklardan öğrendiğimize göre Derviş İsmail’in bu eserindeki “oğlanların tarife ücreti toplamda 300 akçe idir” der. Hamamdaki vaziyetler o kadar yaygın bir noktaya varmış ki günümüze kadar gelen bazı atasözlerine dek bu durum yansımış.
Ergun Hiçyılmaz anlatıyor:
... Tophane, Unkapanı, Tahtakale, Yemiş İskelesi, Bahçekapı; her türlü rezilliğe açık birer yeniçeri yuvasıydı. Buralarda bırakın ırz ehli kadınları, pazılı delikanlılar bile dolaşamazdı. Bu semtlerde hamamlara girmek kolay, çıkmak zordu. 'Hamama giren terler' sözü o dönemin dellaklarının sözüdür. Ayrıca 'baltayı taşa vurmak' deyimi de buradan çıkmıştır. Balta; yeniçeri ortalarına ait 'nişan' denilen bir alameti farikadır. Bu uzunca bir sırmayla işli çevre veya peşkirin bir kadına ya da oğlana verilmesi ve armağanı oğlana veren kişinin bununla dolaşması sırasında 'balta' bellidir. Balta veren yeniçerinin elinden bunu kapmak baltayı taşa vurmaktır.'
(Ergun Hiçyılmaz-Çengiler Köçekler Dönmeler Lezzolar)
Son olarak yine Murat Bardakçı’nın Osmanlı’da Seks kitabında Gönüller Açan Delláklar Kitabı hakkında bahsettiği bölümden bir parça aktararak bu yazıyı sonlandırmak istiyorum. (Aslında bu kitabın eksik de olsa bir yayınevinden çevirisi var ama şimdilerde ne yayınevine ulaşılabiliyor ne kitaba) Derviş İsmail öğreniyoruz ki bu kitabı bu günahkarın gönül kuşu diye ifade ettiği Yemenici Bali için yazmış. Sonrasında ‘‘Günlerden bir gün Yemenici Bálî bana 'Efendi, her günün bir akşamı vardır. Bizim ismimiz de gönüller açan küçük bir kitapta anılsa ve bu vefasızlık devrinden sonraki zamanlara bir izimiz, eserimiz kalsa ne olur?' diye rica etti ve ben de yazmaya başladım’’ diyor. Derviş İsmail’in 11 dellakını ve Yemenici Bali’yi anlattığı dizeler şu şekilde:
".... Güzellik, cilve, edep, terbiye, nezaket ve sadakat sahibidir. Muhabbet dalında açmış gonca gül, göğüs kafesinde yavru bülbüldür. Saça sünbül, gamzeye gül, bakışa cellád, boya şimşir ağacı, göbeğe ışık damlası, baldırlara gümüş sütun, ayaklara gümüş külçesi ve káküllere de ibrişim destesi denirse, Bálî'den bahsediliyor demektir. Nalınlarıyla hamamın bahçesinde tavus kuşu gibi dolaşan o temiz oğlan, Tophane'de bir yemenici ustanın çırağıydı. Yeniçerilerle levendler ‘‘Biri yer biri bakar / Kıyamet ondan kopar’’ sözünü doğrulacasına bir akşam balçanağına eşek arılarının üşüşmesi gibi üşüştüler ve çocuğun altınla yazılmış ismini bakıra çıkardılar. Bálî de ‘‘Beni artık bir hamam temizler’’ dedi, Tophane'deki Kapdan-ı Derya Kılıç Ali Paşa Hamamı'nda üstadlık eden bir dellákın elini öpüp işe başladı. Ücreti 70 akçedir. 20 akçe de ortağı dellák alır. Gece döşek yoldaşlığı 300 akçedir. Günde üç müşteriden fazlasına çıkmaz. Temiz ve sağlam vücutlu bir göğüs bülbülüdür ..."
*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.
Etiketler: kültür sanat, yaşam, cinsellik