19/11/2020 | Yazar: Anjelik Kelavgil

İdeal bir hukuk devletinde yargılanmaları gereken Seren Serengil gibileri aynı zamanda cis ayrıcalıklı düzenin yılmaz savunucusu olmayı da kendilerine görev bilirler.

Zaten Seren Serengil’i hiç sevmezdim! Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Benim zat-ı dekadana olan hislerimin evveliyatı Gülben Ergen’e yönelen örgütlü saldırılarında gizlidir esasen. Sırtını ahlakçılığa dayamış, gericiliğin total grubundan reyting dilenen, kadın düşmanlığını erkeğin diliyle ören ve sağ popülizmin örgütlenmesinde birer piyon haline dönüşen bu ve bunun gibiler; duygu simsarlığını meslek, makbul kadınlığı da geçer akçe gibi kullanmakta okumuş transfobiklerden hiç de geri durmazlar. Hoş, argümanlarına(?) baktığınızda pek bir fark görünmese de biri total gruba, öteki AB grubuna hitap etmeye çalışır. AB grubuna hitap edenleri başka konularda ele alıyoruz, almaya da devam edeceğiz; bugün kalemimize dokunan Seren Serengil ve türevleri olacak.

Magazin figürleri bizlere bütünlüklü bir karakter sunmazlar, onlar birer tiptir ve bu tipler geniş kitlelerin özentilerini yaşayarak geniş kitlelere “örnek” olmaya çalışırken, egemen ideolojinin birer aygıtı haline dönüşmekte de hiç beis görmezler. Özellikle sağ popülizm, Seren Serengil gibi isimlerle yakın olmayı, o ve onun gibileri makbul göstermeyi ve omurgasızlıklarından ileri gelen kullanışlılıklarını toplumu manipüle etmenin bir aracı olarak kullanmayı pek sever. Ticari bir ilişkidir bu pek tabii, sağ popülizm onunla olup olmadığına bakar, bir rol atar ve beklentiyi devlet kasasını onlara açmakla karşılar. Bu ilişki esasen koftur sağ popülizmin de kullanışlı ünlülerin de gözünü boyar; popülizm kendini kültürel hegemonik güç zannederken, ünlüleri de kendini kanaat önderi zanneder. Bu akıl tutulması çağı döner dolaşır başarısızlığının itirafına kadar gider. Gelip geçici bir kör hevestir bu sığ ilişki, rüzgâr tersine döndüğünde sağ popülizm Anapvari savruluşlar yaşarken, kullanışlı ünlüleri de günah çıkarıp güne ayak uydurmaya çalışır. Uyduramazlar sonra, kaybolur giderler. Seren Serengil gibilerini de bekleyen bundan ötesi değildir, kişinin kariyerine baktığımızda da bunu görürüz; sosyetenin sansasyon kraliçesi maçist erkekliğe sığınır, günah çıkarır, başımıza ahlak bekçisi atanır, sonra çamur at izi kalsın kıvamında dedikodu programlarında başımıza uzman kesilir. Bu ve bunun gibilerinin seviyesizliklerinin sınırı yoktur. Dedikodudan ve gıybetten hapse de düşerler, bunu şova da çevirirler ancak tarih onları kusmaya devam eder. Bizlere de unutmayın ki hiçbir şey olmaz!

Söylemezsem Olmaz diye bir garip program tesadüf olmayan bir zamanda, kimin olduğu isminden belli bir TV kanalında gündüz kuşağının laboratuvarı haline dönüşür. Sağ popülizmin hem şiddet hem de çözülüş döneminin başlangıcı da ne ilginçtir ki 2015 yılına tekabül ederken, Beyaz TV’nin de sağ popülizmle olan ilişkisi sahibinin soyadından ileri gelir. Atmosfer ufunet basmaya müsait, Söylemezsem Olmaz da pelikan belgeseli olmaya adaydır. Olabilmiş midir, orası tartışılır ancak söz konusu özgür kadınlar ve lubunyalar olduğunda demagogları Hilal Kaplan’ın izinden gitmeyi pek severler. İstanbul Sözleşmesi’ni tartışılır kılmanın dolaylı aygıtı olur, kurumsal transfobiyi ve misojiniyi tabana yaymak için gündüz kuşağını işgal ederler. Harcanan kaynağa da tüketilen zamana da yazıktır. Zamanın ruhunu en iyi onlar emer, tat kaçırmayı görev bellerler. Üstlerine biraz sosyal bilim sosu sıkıldığında da twitterı işgal eden akademik transfobiklere dönüşürler. Söylemezsem Olmaz aynı zamanda magazin gazeteciliğinin de sonudur, yaşadığımız post truth döneminin medarı iftiharı olmaya aday vasat bir gıybet programını bizlere magazin gazeteciliği diye yutturmaya çalışırlar. Birilerinin adına utanç duymaktan yorulan kitlelere yeni bir utanç yükü olmaya devam ederler.

Güçlü kadınlardan mesela hiç haz etmezler; bu bir gün Gülben Ergen olurken öteki gün Selin Ciğerci olur. Özel hayata saygı kavramı mahallelerine uğramamıştır, kişisel verilerin gizliliğinden anlamazlar; muhafazakâr siyasete göz kırpar, yeri gelir Müge Anlı gibi Adalet Bakanı sendromuna düşerler. Gıybetin eski tadı kalmamıştır Söylemezsem Olmaz tayfası yüzünden. Bir acı müsamere izletirler kitlelere, reyting uğruna acımasızlaşmaktan geri durmazlar.

İdeal bir hukuk devletinde yargılanmaları gereken Seren Serengil gibileri aynı zamanda cis ayrıcalıklı düzenin yılmaz savunucusu olmayı da kendilerine görev bilirler. Cis kadınlara iktidarın ahlak kılıcıyla saldırıp makbul kadın olmalarını salık verirken, translar söz konusu olduğunda edepsizlikleri şaha çıkar. Kurumsal transfobiyi tabana yayma aracı olma özellikleri burada devreye girer, total grubuna nefret pompalayarak ayrıcalıklı düzenlerinin tesisini sağlamaya çalışırlar. Trans kadınlar güçlendikçe seviyesizlikleri her gün yeni bir dibi görür. Translarla eşitlenme fikri korkulu rüyaları, ayrıcalıklarını yitirme ihtimali sonlarıdır. Bu son yaklaştıkça nefrete ve fobiye sığınır, şiddeti körükler ve failleşirler.

Selin Ciğerci mesela güçlü bir trans kadın özne olarak Seren Serengil gibilerinin cis ayrıcalıkları için bir tehdit haline dönüşür. Selin Ciğerci’nin kariyerine, geçmişine, kadınlığına, ilişkisine, evliliğine ve kısaca var oluşuna saldırmak onlar için bir gereklilik halini alır. Sağ popülist düzenin ahlak anlayışını kalkan yapıp transfobik nefreti araç olarak kullanırlar. Dertleri Selin Ciğerci nezdinde tüm translardır, transların 90’ların gazete kupürlerinden taşan toplumsal var oluşları onlar için bir tehdittir. Güçleri Seyhan Soylu’ya, Bülent Ersoy’a yetmez; çağdaşlarına saldırarak onlara da diş göstermiş olurlar.

Sağ popülizmin biometrik fotoğrafıdır çekilen bir yanda Seren Serengil, Hilal Kaplan ve terf addedilen tarikat; öte yanda din, ahlak, militarizm. Hammaddeleri fobi, nefret ve şiddet olanlar, ayrıcalıklı düzenlerinin çöküşünü geciktirmek için ellerinden geleni yaparlar. Ama ne çare ki, bu popülist kâğıttan kaplan ilk önce onları öğütecektir.

Tüm bu ideolojik aygıtlarına rağmen, rüzgâr tüm dünyada lubunyalardan esmeye devam edecek. Bu rüzgâr Seren Serengil gibileri de zavallılık çukuruna savurmaktan geri durmayacak.

Minberlerden dersliklere, ekranlardan mahkemelere, akademiden sokağa nefret cemaatinde saf tutanlar bugünler geçtiğinde tüm lubunyalardan aman dileyecek bundan eminim.

Nefret suçunun hedefi lubunyaların ahı tüm bu cenahın üstüne olsun, Arto dahil.

Sonraki yazıda görüşmek üzere.

Anj.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: kadın, kültür sanat
nefret