01/09/2021 | Yazar: Yıldız Tar
Tarihten yaprakları yeşerttiğimiz “İşte Bu Bizim Hikayemiz” serisinde bugün 2003’teki sempozyum ve barış mitingi var.
Fotoğraflar: Parisli Amca Osep Minasoğlu
Bundan 18 yıl önce Kaos GL, Lezbiyen ve Geylerin Sorunları ve Toplumsal Barış İçin Çözüm Arayışları Sempozyumu’nu düzenledi. Sadece evlerde, kafelerde buluşarak iç toplantılar düzenleme döneminin sonuna işaret eden ve LGBTİ+ hareketinin sokak eylemleri dışında kamuya açılmasının öncülerinden olan sempozyumda konuşmacılar barışı anlattı.
1 Eylül Dünya Barış Günü’nde tarihimizi hatırlamak için sempozyumdaki konuşmalardan pasajlarla karşınızdayız. Sempozyum konuşmalarının tamamına ise şuradan ulaşabilirsiniz.
Ali Erol: Toplumsal bir realite olarak kendini var eden eşcinselliğin, doğru algılanması ve tanınması, Türkiye toplumunun değişimi ve evrimi sürecinde acil bir tartışma ihtiyacı olarak kendini dayatmaktadır. Toplumsal hayatta heteroseksüelliğin merkezi belirleyiciliğinin, gey ve lezbiyen bireylerin hayatlarının her alanında çeşitli sorunlara yol açtığı görülmektedir. Gey ve lezbiyenlerin toplumun diğer kesimleri ile girdikleri iletişim ve etkileşimin toplumsal barışı kurma yönünde evrilmesi, sorunlara doğru yaklaşım ve eşitlikçi ve özgürlükçü çözüm arayışları ile mümkün olacaktır. Bunun gerçekleşmesi için gey, lezbiyen ve heteroseksüel bireylerle birlikte uzmanların katılımıyla sorunların ele alınması ve çözüm arayışlarının ortaya konulabilmesi için bir sempozyum yapılacaktır.
Nilgün Küçükkaraca: Eşcinselliğin toplumsal barışı oldukça zahmetli bir yol olarak gözükmekle birlikte toplumlardaki insan haklarının korunması ve güçlendirilmesine yönelik düşüncenin varlığı ve mücadeleye inanma barışma daha kısa bir zamanda gerçekleşecektir.
Yeşim Başaran: Bugün bu salonda çeşitli kavramları kullanıyor, bu kavramlara çeşitli içerikler yüklüyor, eşcinsellerin yaşadıkları sorunları çeşitli bakış açıları üzerinden ele alıyorsak, bu dünya tarihinde eşcinsel hareketi diye bir olgunun var olması sayesinde gerçekleşebiliyor. Toplumsal barış için çözüm arayışları diyorsak, Türkiye'de kendini yaratmaya çalışan eşcinsel kurtuluş hareketini gündemleştirmeli, yaşadığı sorunları ortaya koymalı ve birlikte çözümler üretmeye çalışmalıyız.
Pınar Selek: Eğer attığımız bu tür adımları hep birlikte büyütebilirsek, toplumsal barış arayışını tartışmalardan politikaya akıtabilirsek, barış bir hayal olmaktan çıkar. Çünkü biz ezilenler çoğunluktayız. Kadınız, yoksuluz, eşcinseliz, Çingeneyiz, Ermeniyiz, Kürdüz, sakatız, genciz, yaşlıyız, çocuğuz, şişmanız ve daha pek çoğuz…
Sempozyumun ardından Kaos GL dergisinin Temmuz-Ağustos sayısında da sempozyum ve “Kadınlar Barış İstiyor, Hemen Şimdi” mitingi değerlendirmeleri yer aldı. Umut Güner’in mitinge dair yazısından bir bölüm şöyle:
“Ankara kadınların sesi ile inledi ama bu ne kadar gazete ve medyaya yansıdı tartışılır, Özgür Gündem’e baş sayfadan yansırken Özgür Gündem eşcinsellerle ilgili olarak popüler medyadan çok da farklı olmayan bir yaklaşım sergiliyor, “ve mitinge katılan eşcinseller” diye cümleye başlıyor. Daha önce 1 Mayıs haberlerinde de “eşcinseller evlilik hakkını istediler” diye haber yapmışlardı, bu eşcinsellerin bir pankartı yok mu, rasgele gelmiş insanlar mı sorularını akla getiriyor bu tarz bir haber. Hatta o zaman bizim kendi aramızda espri konusu olmuştu “Özgür Gündem haberi ‘Anadolu’dan Görünüm’ programından almış” diye. Mitinge İnsanca Yaşam Platformu pankartıyla katılan travesti ve transseksüeller ile heteroseksizmle mücadele eden Kaos GL’li kadınlar “Kaos GL Eşcinsellerin Sesi” pankartıyla katıldı. Özgür Gündem’deki arkadaşların bu konuda daha duyarlı olacaklarını ve üçüncü kere gözlerinden kaçmayacağını düşünüyoruz.
“Peki Özgür Gündem dışında basına gerektiği oranda yansımaması konusunda medyaya da hak vermek(!) gerekiyor, Bingöl’de gözaltına alınan kadınları haber yapmayan, Gülbahar’a tecavüzü görmezden gelen bir medyanın bu mitingde işi ne olabilirdi ki? Bütün kadınların kol kola dans ettiği, halay çektiği bir mitingden Kürt ve eşcinsel kadınlar halay çekti diye yansıdı. Oysaki alan eşcinsel ve Kürt kadınların dışında da her renk barış güvercinleri ile doluydu.”
Aynı sayıda Yeşim Başaran ise “Savaş ve Barış” başlıklı yazısında şöyle diyordu:
“Özgürleşmek için, iktidar farklılığı sonucu bir varlığın iradesinin başka bir varlığın iradesine bağlanması anlamına gelen şiddeti yaşamımızdan köklü bir şekilde uzaklaştırmalıyız. Gözlerimizi kör eden düğümler atılmış tarih boyunca irademize. Şiddete dayalı, köleleştirmeye ve sömürgeleştirmeye dayalı ideolojilerin mutlu birlikteliklerinin egemenliği altında şekillenmiş kişiliğimiz; kah onlara itaat ederken, kah onlara karşı direnirken. Toplumsal erkekliğe dayanarak kurumsallaşan militarizmin gölgesi altında özgürleşmek o kadar olanaksız ki, dibi delik bir bardağa su doldurmak gibi. Özgürlük için antimilitarist mücadeleye ihtiyacımız var. Savaşların tarihe karıştığı, tehdit olmaktan çıktığı, kendimizi güvende hissedeceğimiz bir yaşama ihtiyacımız var. Tıpkı “Irak’ta Savaşa Hayır” dediğimiz günlerde olduğu gibi hep beraber “Türkiye’de Savaşa Hayır” diye bağırmalıyız. Türkiye’deki savaşın durması için gerekli çalışmaları yapmalıyız.”
Etiketler: yaşam, tarihimizden