27/10/2022 | Yazar: Umut Güner

Ahmet Tulgar’ı Birbirimize kitabıyla ilgili röportajımızla uğurluyoruz: Ahmet’in öyküleri benim öykülerimdi, bizim öykülerimizdi. Anlatılmayan öykülerdi.

Ahmet’in yaptığı gibi kendi hikayelerimizi anlatmaya devam edebiliriz Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Ahmet’i kitaplarıyla tanıdım ve sevdim. 2010 yılında Kaos GL Dergisi için Birbirimize kitabı ile ilgili yaptığım söyleşi için kitabı tekrardan okurken öyküleri Ahmet Tulgar ile paylaşmak istemediğimi fark etmiş ve bunu Ahmet’e de söylemiştim. Ahmet’in öyküleri benim öykülerimdi, bizim öykülerimizdi. Anlatılmayan öykülerdi. Kendisiyle söyleşi yapmak isteğime olumlu döndüğünde çok mutlu olmuştum. Dün vefat haberini aldığımda bir o kadar üzüldüm.

Ahmet’in 2010’larda kitabının adının neden “birbirimize” olduğuna ilişkin, “bu ihtiyaç duyma durumu hikâyeleri yazarken benim içimde taşıdığım bir gerçeklikti. Diğer taraftan elbette birbirimize iyi ya da kötü neler yaptığımızı, yapabildiğimizi anlatıyor hikâyelerin anlatıcıları ve kahramanları” demişti. 40’lı yaşlara girdiğimden beri bende bunu daha çok dert etmeye başladım. İyi bir insan olmak zorunda olduğum gerçeği ile annem vefat ettiğinde yüzleşmiştim. Ne kadar başardım tartışılır ama birbirimize iyi ya da kötü neler yapabildiğimiz gerçeğini de hayatıma giren herkesle yeniden tecrübe ediyorum kendi adıma kimseye zarar vermeden yoluma devam etmeye çalışmam da aslında Tulgar’ın “birbirimize” kitabı da etkili olmuştu.

2000’lerin başında örgütlenmeye başlayan bir lubunya olduğum söyleşide kendini hissettiriyordu? “Eşcinsel kitap var mıdır?” “Eşcinsel yazarın kitapları mı vardır?” sorusunu sorabildiğim için gönendiğimi ve Ahmet’in de soruma samimiyetle verdiği “Ben de eşcinsel kitap diye bir şey olmayacağını düşünüyorum. Edebiyat insanı anlatır. Ama eğer ben bir eşcinsel yazar olarak görece daha yakından gözlemlediğim yaşantılara kitaplarımda bir heteroseksüel yazara göre daha fazla yer veriyorsam bu, bu kitapları eşcinsel kitap yapmaz. Ayrıca ben edebiyat söz konusu olduğunda duygulanımların cinsel yönelimlere göre ayrılabileceğini düşünmüyorum. Edebiyat insanlardaki ortaklılıkları farklılıklar üzerinden anlatır. Eşcinsel sevişme’yi okumaya hazır olmamak” gibi bir şeyi benim anlamam sahiden zor. Belki kimi heterolar böyle şeyler hissediyorlardır eşcinsel sevişmeye ilişkin, nasıl kimi eşcinseller de belki hetero sevişmelere ilişkin böyle şeyler hissediyorsa. Ama bu lafı yazan, bir edebiyatçı olmak iddiasında ve kendisini eleştirmen addediyor. Edebiyatın epey büyük bir parçasından vazgeçmek zorunda öyleyse. Durumu vahim” yanıtının ne kadar değerli olduğunu belirtmeme gerek yok sanırım.

“Birbirimize” kitabı Ahmet’in tabiriyle “birbirimize neler yaptığımızı” anlattığı kadar kitap sonrasındaki sevişme/erotik iddiaları üzerinden hetero dünyanın LGBTİ+ alanındaki üretimlere karşı ne kadar gaddar ve acımasız olduğunu da gözler önüne seriyordu. LGBTİ+ alanındaki romantizm bile heterolar için erotizme dönüşebiliyordu, bu açıdan hetero düzenin LGBTİ+lara ne yaptığını da bize gösterdi.

Söyleşi sırasında Ahmet, “geyler için mutlu aşk yok mu?” sorusuna verdiği yanıtta, “Belki de doğru, "mutlu aşk yoktur." Ama geylerin arzu süreçlerinin mutlulukla sonuçlanması daha da zor. Bunun nedenleri çok. Yani içsel nedenleri. Gey kültürünün getirdiği göçebelik duygusu. Birçok geyin gizlenme ihtiyacı. Geylerin kendilerine atfedilen ‘vur patlasın çal oynasın’ tavrını kabul etmeleri. Diğer taraftan, evet heteroseksüel aşktaki gibi bir mutluluk geyler için kurumsal olarak da hukuki olarak da mümkün değil. Yani dışsal nedenlerle de. Heteroseksüel aşktaki mutluluk ise daha kurumsal, daha iktisadi bir durum. Heteroseksüel kişiler aşktaki mutluluğu aşkın sonlandırılıp daha güvence altına alınmış, toplum tarafından onaylanmış, belki de dondurulmuş bir durumu olarak algılıyorlar” demişti.

Gerçekten Türkiye’deki lubunyalık bir göçebelik hikayesi olarak yaşanıyor. Göçebelik duygusu aslında atanmış ailende kendini var edememekle başlıyor sonrasında kimliğini kurma sürecinde yaşadıkların, yaşattıklarınla devam ediyor. Seçtiğin kişilerle deneyimlerinde göçebeliğine yön veriyor. Bu coğrafyadan Ahmet gibi kendi göçebelik hikayesini anlatan ve özellikle lubunya okuyucusuna ayna tutan bir yazarı kaybettik.

Lubunya okuyucularına iyi geldiğini düşünüyorum. Yüzlerimizin hep “birbirimize” dönük olacak.

Ahmet’in yazarlığı ve kendi ve tanık olduğu hikayeleri anlatma çabası tam da Kaos GL Dergisinin 90’ların başında “eşcinsellerin sesi” ve daha sonraki süreçte LGBTİ+ların kendi hikayelerini anlatmaya davet eden kaosgl.org’un aynı yerden hareket ettiğini düşünüyorum. Ahmet’in yaptığı gibi kendi hikayelerimizi anlatmaya devam edebiliriz. Ahmet Tulgar hikayeleriyle, kitaplarıyla yaşayacak.

Söyleşinin tamamına ulaşmak için tıklayın.


Etiketler: kültür sanat, yaşam
İstihdam