18/03/2010 | Yazar: Umut Güner

Ahmet Tulgar ile Birbirimize kitabı üzerine söyleştik. Kitabı çok severek okudum.

Ahmet Tulgar ile Birbirimize kitabı üzerine söyleştik. Kitabı çok severek okudum. Söyleşi sırasında kitaptaki öyküleri yazarı ile paylaşmak istemediğimi hissettim. Her öyküye kendimden bir şey katmıştım ve öyküler artık yazarın değildi. Bu yüzden kitap üzerine genel bir söyleşi yaptık.
 
Kitabı okuduğumda, kitabın adı çok daha net bir şekilde oturdu. Peki, neden kitabın adı “Birbirimize”?
"Birbirimize" bu kitabın birçok katmanına denk düşen bir isim oldu. Bir kere daha baştan hikâyeler, birbirimize ne denli muhtaç olduğumuza işaret ediyor. Yani bu ihtiyaç duyma durumu hikâyeleri yazarken benim içimde taşıdığım bir gerçeklikti. Diğer taraftan elbette birbirimize iyi ya da kötü neler yaptığımızı, yapabildiğimizi anlatıyor hikâyelerin anlatıcıları ve kahramanları. Evet, bence de iyi bir kitap ismi oldu.
 
Eşcinsel yazar olabilir; ama eşcinsel bir kitap olur mu bilmiyorum. Ben kitabı cinsel yöneliminizden bağımsız okudum. Aslında buradan kitaba ilişkin “‘eşcinsel sevişme’ okumaya hazır değilim” tartışmaları üzerine düşüncelerinizi merak ediyorum.
Ben de eşcinsel kitap diye bir şey olmayacağını düşünüyorum. Edebiyat insanı anlatır. Ama eğer ben bir eşcinsel yazar olarak görece daha yakından gözlemlediğim yaşantılara kitaplarımda bir heteroseksüel yazara göre daha fazla yer veriyorsam bu, bu kitapları eşcinsel kitap yapmaz. Ayrıca ben edebiyat söz konusu olduğunda duygulanımların cinsel yönelimlere göre ayrılabileceğini düşünmüyorum. Edebiyat insanlardaki ortaklılıkları farklılıklar üzerinden anlatır. “‘Eşcinsel sevişme’yi okumaya hazır olmamak” gibi bir şeyi benim anlamam sahiden zor. Belki kimi heterolar böyle şeyler hissediyorlardır eşcinsel sevişmeye ilişkin, nasıl kimi eşcinseller de belki hetero sevişmelere ilişkin böyle şeyler hissediyorsa. Ama bu lafı yazan, bir edebiyatçı olmak iddiasında ve kendisini eleştirmen addediyor. Edebiyatın epey büyük bir parçasından vazgeçmek zorunda öyleyse. Durumu vahim.
 
Bu tartışmalar sonrasında kitabı yeniden okudum, ‘eşcinsel sevişme’ deyip heteroseksüel okuyucuyu ürkütecek bir hikâye olduğunu düşünmüyorum. Sonrasında şunu düşündüm, romantizm, erotizm ve pornografi konularında eşcinseller ve heteroseksüeller için farklı sınırlar var. Senin bir öykün bana romantik bir öykü olarak gelebilirken bir hetero okuyucu pornografik bulabilir mi?
Evet, bu tartışmalar başladığında ben de şaşırdım. Hâlâ okurlar, gazeteciler şaşkınlık içinde eşcinsel sevişme arıyor kitabımda. Ayrıca olabilirdi de. Feyza Hepçilingirler kitaptaki bir dayak, işkence olayını bir eşcinsel sevişme olarak lanse edecek denli ahlak dışına çıktı aslında. Bunun utancını o taşıyacak. Ben de kimi heteroların, eşcinsel sevişme denilen etkinliğe hemen pornografi damgası vurduğu saptamasına katlıyorum. Ama bu kitabı okuyan heteroseksüel kişiler de kitapta Hepçilingirler'in iddia ettiği gibi bir eşcinsel sevişme bulamadı.
 
Öykülerin de hep bir yerlerde takılıyor kalıyor. Geyler için mutlu aşk yok mu? Yoksa bildik “mutlu aşk klişesi” hetero bir kavram mı?
Belki de doğru, "mutlu aşk yoktur." Ama geylerin arzu süreçlerinin mutlulukla sonuçlanması daha da zor. Bunun nedenleri çok. Yani içsel nedenleri. Gey kültürünün getirdiği göçebelik duygusu. Birçok geyin gizlenme ihtiyacı. Geylerin kendilerine atfedilen ‘vur patlasın çal oynasın’ tavrını kabul etmeleri. Diğer taraftan, evet heteroseksüel aşktaki gibi bir mutluluk geyler için kurumsal olarak da
 hukuki olarak da mümkün değil. Yani dışsal nedenlerle de. Heteroseksüel aşktaki mutluluk ise daha kurumsal, daha iktisadi bir durum. Heteroseksüel kişiler aşktaki mutluluğu aşkın sonlandırılıp daha güvence altına alınmış, toplum tarafından onaylanmış, belki de dondurulmuş bir durumu olarak algılıyorlar.
 
Bir söyleşinde, ‘eşcinselilişkiler, bütün sınıflarınarasındandikey olarak geçiyor’ demiştin. Aslında eşcinsellerin sosyal hayatı kurması noktasında da ‘eşcinsel ilişkiler bütün hayatı dikey kesiyor’ diyebilir miyiz?
Ben bir sosyalistim. Tarihi, sınıf mücadelelerinin tarihi olarak gören bir geleneğin taşıyıcısıyım. Ve elbette bu durumda sınıfsal hiyerarşiyi dikey olarak kesme durumu sosyal hayatı kurmada da geçerlidir. Bu devrimci bir konumlanıştır.
 
Birbirimize kitabının devamı gelecek mi? Öykülerini Kaos GL dergisinde okuma fırsatı bulabilecek miyiz?
Benim 1989'da yayımlanan ilk kitabım da bir hikâye kitabıydı. Adı 'Evsiz Ülke Hikâyeleri'. Ben hikâye anlatmayı seviyorum. Bu roman olabilir ya da 'Birbirimize'deki gibi kısa anlatılar. Şu sıralar bir roman yazıyorum. Ama yine hikâyeler de yazacağım elbette. Kaos GL isterse neden orada da kimi zaman yazılarımı yayımlatmayayım?


Etiketler: kültür sanat
nefret