16/12/2024 | Yazar: Elif Gölet
Bursa Özgür Renkler’in düzenlediği panelde iktidarın aile politikaları tartışıldı: “İdeal denilerek kutsallaştırılan bu yapının kusurlarını kendi kişisel deneyimlerimizden kolayca keşfedebiliriz.”
Özgür Renkler Derneği ve Kaos GL, 14 Aralık’ta Bursa Karaman Dernekler Yerleşkesi Konferans Salonu’nda “Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Aile, Politika ve Eşitlik Tartışmaları” paneli düzenledi.
Hak savunucuları ve sivil toplum temsilcilerini bir araya getiren panelde Özgür Renkler’den Semih Özkarakaş’ın moderatörlüğünde, Berfu Şeker ve Ankara Gökkuşağı Aileleri Derneği’nden (GALADER) Nedime Erdoğan konuştu.
Panelde, iktidarın 2000’li yıllardan itibaren yürüttüğü muhafazakâr aile politikalarının toplumsal cinsiyet eşitsizliğini nasıl sistematik bir şekilde derinleştirdiği ve buna karşı mücadele yöntemleri ele alındı. Feminist hareketin ve LGBTİ+ mücadelesinin tarihsel direnişi ile günümüzde artan toplumsal cinsiyet karşıtlığı arasındaki ilişki, kapsamlı bir şekilde tartışıldı.
İktidarın aile politikaları ile eşitsizliğin tesisi
Berfu Şeker, konuşmasına 1980’den günümüze feminist ve LGBTİ+ hareketlerinin dönüşümünden bahsederek başladı; ardından, 1926 yılından beri değişmeyen Medeni Kanun’un, 2000’li yılların başında kadın hareketinin örgütlü mücadelesiyle reforme edilen maddelerini ana hatlarıyla aktardı.
AKP iktidarı döneminde kadınlar ve LGBTİ+lar üzerinde uygulanan politikaları değerlendiren Şeker, nafaka üzerinden yürütülen dezenformasyon kampanyaları ile LGBTİ+lara yönelik hedef göstermelerin seçim propagandasına dönüştüğünü ve bunun son üç yıldır düzenlenen Büyük Aile Yürüyüşleriyle somutlaştığını ifade etti.
İstanbul Sözleşmesi ve Kadın Bakanlığının kapatılması
Şeker, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın ev sahipliğinde düzenlenen Uluslararası Kadın ve Adalet Zirvesi’nde sarf ettiği, “Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz, bu fıtrata terstir. Tabiatları, bünyeleri, fıtratları farklıdır. İş hayatında hamile bir kadını erkekle aynı şartlara tabi tutamazsınız” sözlerinin toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik tartışmaları yeniden alevlendirdiğini belirtti.
Bu sürecin ardından iktidarın “çıraklık dönemi”ni tamamlayarak “ustalık dönemi”ne geçtiğini ifade eden Şeker, aynı dönemde Kadın ve Aile Bakanlığı’nın kapatılarak yerine yalnızca Aile Bakanlığı’nın kurulduğunu vurguladı. Ancak bu süreçte İstanbul Sözleşmesi’nin de imzalanmış olmasının, iktidarın uluslararası alanda eşitlikçi bir imaj yaratma çabası ile iç politikadaki çelişkili uygulamalarını ortaya koyduğunu dile getirdi.
Şeker, “İktidar bir taraftan aile üzerine politikalarını inşa ederken bir taraftan da dünyada sağ popülizmin yükselişini görüyoruz. Bunun temelinde neoliberalizmin getirdiği eşitsizlik var. Bir tarafta cis-hetero beyaz erkekler bütün kaynakları elinde tutarken bir taraf açlık, yoksulluk ve iklim kriziyle mücadele ediyor. Bu eşitsizlik gruplar arasında öfkeye sebep oluyor ve bu öfkeyi aslında bir yere kanalize etmek gerekiyor. Tam bu noktada öfkeyi en yakınındakine kanalize etmek istiyorlar. Bu kim oluyor? Göçmenler, kadınlar ve LGBTİ+lar” ifadelerini kullandı.
Ailenin Korunma ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi Eylem Planı
2024 yılında Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından hazırlanan “Ailenin Korunma ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi Eylem Planı”na atıfta bulunan Şeker, bu belgenin açıktan kadınlara, LGBTİ+lara iktidarın tüm bakanlıkları ve sosyal politikalarıyla açtığı savaşın yol haritası olduğunu ifade etti.
Şeker, “2000’lerin başından beri iktidarın kadına bakış açısıyla, aile politikalarıyla ilgili yapmaya çalıştığı şeyin özeti; muhafazakar ve tek tipleştirilmiş bir aile yapısının ana akımlaştırılmaya çalışılmasıdır” diyerek konuşmasını bitirdi.
Aile mitinin üstünü örtemedikleri
Nedime Erdoğan, konuşmasına LGBTİ+ hareketinin yükselişe geçmesi ve güçlenmesiyle birlikte karşıt hareketin de paralel olarak güçlendiğini ifade ederek başladı:
“Ataerkil sisteme ve ikili cinsiyete dayalı aile kurgusu, dün ailelerimizin bizimle bugün bizlerin çocuklarımızla kurduğumuz bağın önünde görünmez bir engel oluşturuyor.”
İdealleştirilen aile biçimine kimsenin tanık olmadığını ve örneğinin görmediğini belirten Erdoğan “İdeal denilen aile biçimi bu topluma uymayan, bu toplumda herkesin giyemeyeceği bir kıyafet gibidir ve kurgudan ibarettir. İdeal denilerek kutsallaştırılan ve kusursuz gibi gözüken bu yapının aslında kusurlarını hem kendi kişisel deneyimlerimizden hem de birbirimizin hayat hikayelerinden kolayca keşfedebiliriz” diye sözlerine devam etti.
Erdoğan, insanların duygu durumları, arzuları, ekonomik yapıları, etnik kökenleri ve kültürleri birbirinden farklı olduğu için tek tipleştirme ve ideal ailenin gerçek hayatta mümkün olmadığını bunun ancak bilim kurgu filmlerinde bir illüzyonla mümkün olabileceğini kendi deneyimleriyle aktardı.
Erdoğan, konuşmasının sonunda aile kavramının yıkıcı yönlerine dikkat çekerken, bir arada durmanın, destek olmanın ve dayanışmanın hayati önemini vurguladı. Ancak bu birlikteliğin, bireyleri özgürlüklerinden mahrum bırakan, baskılayan ya da yok eden bir yapı yerine, tam tersine güçlendiren, “arkamda beni destekleyen birileri var” hissini uyandıran, kendiliğinden şekillenen bir yapı olarak var olabileceğine değindi.
Konuşmacıların oturumlarının tamamlanmasının ardından panelin soru-cevap bölümüne geçildi. Katılımcıların yönelttiği sorular, tartışma zemini oluştururken iktidarın eşitsizlik politikaları ve aile odaklı tartışmalar çerçevesinde bununla mücadele yöntemleri de ele alındı.
*Bu haber, Avrupa Birliği’nin maddi desteği ile hazırlanmıştır. İçerik tamamıyla KaosGL.org’un sorumluluğu altındadır ve Avrupa Birliği’nin görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.
Etiketler: insan hakları, kadın, nefret suçları, aile, siyaset, tarihimizden, özel haber, beda