08/01/2019 | Yazar: Kaos GL

​Feminist hareket; sokaklarda siyaset yaparak, kitlesel gösteriler yoluyla siyasi kurumların ötesine geçerek, hâlihazırda Arjantin’deki statükoyu sarsmıştır.

Arjantin’deki yasal kürtaj savaşı: Politik bir mücadelenin anlamları ve imleyenleri Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Feminist hareket; sokaklarda siyaset yaparak, kitlesel gösteriler yoluyla siyasi kurumların ötesine geçerek, hâlihazırda Arjantin’deki statükoyu sarsmıştır.   

Paula Biglieri’nin bu yazısını Özde Çakmak, Kaos GL dergisinin “Sağ Popülizm” dosya konulu 163. sayısı için Türkçeleştirdi.

On saatlik bir müzakerenin ardından, 10 Ağustos 2018 şafağında, Arjantin Senatosu, Temsilciler Meclisi’nden ön onay alan kürtajı yasalaştırma tasarısını (yasaya daha önce I.V.E Gebeliği Gönüllü Sonlandırma adı verilmişti) reddetti. Şüphesiz, bu feminist harekete –‘yeşil dalga’– yönelik bir darbe ve yasaya karşı çıkan muhafazakâr kesim bileşimi (Katolik Kilisesi’nin aktif grupları, Evanjelist’lere mensup olanlar ve Neo-Naziler gibi aşırı sağ gruplar dâhil olmak üzere) için bir teşvikti.

Öyleyse, sıradaki soru şudur: Ulusal Kongre’deki seçim sonucu, bu politik mücadelenin etrafında geliştiği antagonizmi hükümsüz mü kıldı? Bu politik mücadele sona mı erdi? Benim yanıtım: Hiç de bile.

Bu yanıtı teorik bir bakış açısından düşünecek olursak, -Ernesto Laclau ve Chantal Mouffe’nin izinden giderek– tanımı gereği politikanın asla kurumsal oluşumlar içerisinde çözüme ulaşmadığını söyleyebiliriz. Toplumsal talepler içinde yazılı olsa da, antagonizm kurumsal oluşumlar tarafından asla tam olarak sindirilemez. Her daim geride kalan bir tortu vardır.

Bu soruların yanıtını bu olağandışı vaka incelemesinin bakış açısından ele alacaksak Arjantin Senatosu tarafından alınan kararın muhafazakâr kesimlerin talebini sindirmiş olabileceğini fakat geride bir tortu bıraktığını söyleyebiliriz: ‘Yeşil dalga’! Dolayısıyla, bu antagonizm devam etmekle kalmayacak, muhtemelen çeşitli anlamlarda daha da hiddetlenecektir: Yalnızca kadın hareketinin etkisi yüzünden değil, muhafazakâr kesimin direnişi sebebiyle de.

O halde, kurumsal bakış açısına göre, seçim sonucunun feminist hareket için mevcut politika sahnesini karmaşıklaştırdığı açıkça ortadadır. Yasa, bir sonraki yasama sürecinin Ulusal Kongre’de yeni bir tartışmaya zemin hazırlaması için beklemek durumunda kalacaktır. Gelecek yıl Parlamento’nun koltuklarına oturacak olan temsilcilerin bugünkü ile aynı olacağı göz önüne alınırsa, oylama sonucunun değişmesi olası değildir. Bu bakımdan, feminist hareketin görevlerinden biri provoke etmek, başka bir ifadeyle, yasama gücünün içerisindeki kuvvetler korelasyonunda bir değişim için bastırmaktır. Yasal kürtaj talebini seçim tercihlerine dönüştürmek içindir bu. Sözgelimi, bir mevki için yarışan farklı adayları yasaya istinaden pozisyonlarını belirtmeye zorlamak için. Arjantin’in durumunda bu, feminist hareketin kürtajı hegemonik halk/politik gündeme koyabileceğine işaret eden önemli bir politik göstergedir. Temsilcilerin büyük bir kısmının kampanyaları sırasında geleneklere uygun olarak mevzudan kaçındıklarını ve kürtajı yasalaştırmanın Ulusal Kongre’de ilk defa ele alındığını unutmamalıyız.

Fakat Senato’daki oylama sonucunun muhafazakâr kesimleri –yalnızca Katolik Kilisesi’ni değil, Hristiyanların bir kolu olan Evanjelistleri de– daha çok canlandırdığını da aklımızda bulundurmalıyız. Evanjelist hareketler Arjantin’in dört bir yanına yayılmakta ve Senato’daki başarılarının ardından “evlilik eşitliği” ya da “cinsiyet kimliği yasası” gibi yasaları kaldırmayı talep etmeye başladılar. Bu yüzden, ısrarla muhafazakâr bir halk gündemi istiyorlar. Üstelik Katolik Kilisesi’nin kuzeybatı Eyaletlerinde yasaya karşı sabit fikirli bir direnişi var. Sözgelimi, yakın zamanlı bir anket Tucuman Eyaleti nüfusunun %70’inin Senatör Silvia Elías de Pérez’in yasaya karşı verdiği menfur ultra-Katolik konuşmayı desteklediğini gösterdi.

(Bir sonraki seçimler 2019’un sonunda yapılacak ve her iki Meclis’te de büyük yenilikler olacak: Eyaletlerin üçte biri Senato’daki temsilcilerini yenileyecek ve Temsilciler Meclisi milletvekillerinin yarısını yenileyecek.)

Bu ise beni dile getirmek istediğim argümana getiriyor. Zira bu görev (kuvvetler korelasyonu içerisinde bir değişim için baskı yapmak) feminist hareket için yeni bir görev değil: Feminist hareketin baskısından üretilen kuvvetler ilişkisi içerisinde çoktan bir değişiklik oldu (belli ki Senato’daki dengeyi etkilemeye yetecek kadar değil), yine de toplumsal (söylemsel) uzamda bir değişimi tetikledi. Feminist hareket, sokaklarda siyaset yaparak, sözgelimi yoğun ve her daim artan kitlesel gösteriler yoluyla siyasi kurumların ötesine geçerek, hâlihazırda Arjantin’deki statu quo’yu sarsmıştır. Çok sayıda aktivistin -Senato’nun tasarıyı menetmesine rağmen– geleceğe dair coşkulu ve iyimser görünmesinin nedeni budur.

Toplumsal uzamın sarsılmasıyla neyi kastediyorum? Toplumsal uzam, kürtajı yasalaştırma talebi toplumsal adalet haklarına ilişkin olarak Arjantin’deki uzun süredir devam eden popüler (politik) mücadeleler ile ilişkilendirilebilir olduğunda sarsıldı.

‘Yasal, Güvenli ve Serbest Kürtaj Hakkı için Ulusal Kampanya’, 2003 ve 2004 yıllarında Ulusal Kadın Toplantısı’ndaki tartışmalar sırasında doğdu. Di Marco (Arjantin’deki kadın hareketini analiz etmek için Laclau’nun özel ve popüler talep kategorilerini ve ‘halk’ kavramını kullanmada bir öncüydü), feministlerin taleplerinin tarihsel olarak orta sınıf kesimlerle ilişkili olduğunu iddia etti – 2011’de yayımlanan bir metinde; fakat 2011’deki derin neoliberal krizin bağlamı ‘feminist bir halk’ın yani orta sınıf feministler ile bilindik sektörlerden gelen kadınlar arasında yeni bir feminist telaffuz ortaya çıkmasını sağladı. Di Marco, bu yeni bağlantının ya da eşitlik zincirinin başlangıç noktasının 2002’de, Salta Eyaleti’ndeki farklı kadın gruplarının (sendika liderleri, halk meclisinden kadınlar, piqueteras –protestolarını yol ablukalarıyla gerçekleştiren genellikle işsiz kimselerin iyi örgütlenmiş toplumsal hareketlerine verilen ad–) bir araya geldiği Ulusal Kadın Toplantısı’na kadar gidebileceğini söyler. Yazara göre, ‘feminist halk’ın düğüm noktası yani imleyici, ‘feminist halk’ın eşitlik zincirini birbirine bağlayan talep, kürtajı yasalaştırma talebiydi, o zamana dek soyutlanan talepleri birleştiren bir talep – onurlu bir iş talebi ya da kadına yönelik şiddet aleyhliği talebi gibi. Ve elbette, Di Marco ‘feminist halk’ın Katolik Kilisesi liderliğindeki hegemonik bağa karşı çıkan ve direnen karşıt-hegemonik telaffuz görevi gördüğünü ifade etti.

Di Marco’nun silsilesinin ardından, kürtajı yasalaştırma talebinin çoktan tescil edilmiş olmakla kalmayıp bir düğüm noktası işlevi de gördüğünü söyleyebiliriz; ancak 2015/2016’da Buenos Aires’teki kadın cinayetlerine karşı düzenlenen Ni Una Menos (‘Bir Kadın Daha Eksilmeyeceğiz’) protestolarına yapılan baskınlar, kürtajı yasalaştırma talebinin anlamını ve ona bağlı eşitlik zincirinin tümünü yeniden işaret etti. Salta Eyaleti’nde iki genç Fransız kadın turistin öldürülmesinin ardından, 2012’de hâkim olan sol popülizm tarafından Ceza Kanunu’nunda kadın cinayetlerine yer verildiğini belirtmekte yarar var.

Yeni bir unsurun –‘Bir Kadın Daha Eksilmeyeceğiz’ gibi toplumsal alanda yeni bir talep– takdimi ya da kayda geçirilmesinin ‘kadın hareketi’ ya da ‘feminist halk’ın tüm eşitlik zincirini yerinden oynattığını söylemek istiyorum.

Nitekim ‘Bir Kadın Daha Eksilmeyeceğiz’in patlamasının ardından, muhafazakâr kesimler kendi taleplerini ifade etme biçimlerini değiştirmek durumunda kaldılar. Feministlerin jestini ikiye katlamak için ‘İki Yaşamı da Kurtaralım’ı (elbette, kadının ve bebeğin yaşamını kastederek) talep etmek zorunda kaldılar, ‘Biz iki yaşamı birden savunuyoruz’, sadece kadının yaşamını değil. Peki, muhafazakâr kesim neden kendi taleplerini ifade etme biçimini değiştirmek zorunda kaldı?

2016’da ‘Bir Kadın Daha Eksilmeyeceğiz’ protestoları bir başka imleyen Vivas Nos Queremos’a (‘Biz – kadınlar – hayatta kalmak istiyoruz’) yer verince bir ipucu yakaladık. Bu yeni unsur, bir taraftan, yasal kürtaj talebinin Ni una muerta más por aborto clandestino (‘Merdiven altı kürtaj yüzünden bir kadın daha eksilmeyeceğiz’) tabirince yeniden yazılmasını sağladı ve imleyen ile imleyenin anlamında tözsel bir kaymaya yol açtı. Böylece ‘kürtajı yasalaştırma’ imleyeni temel haklara meşru erişim fikri ile ilintilendi; zira kürtajı yasalaştırmak için verilen politik mücadele içerisinde ilk defa ‘yaşam’ imleyeni etkin biçimde kürtajla ilişkilendirildi. Bu ise kadın hareketi için büyük bir politik zaferdi çünkü kürtaj Katolik Kilisesi ve farklı Evanjelist mezhepler tarafından daima ölüm ve cinayetle ilişkilendirilmişti. Kürtajı cinayetle bir tutuyorlardı.

Diğer yandan, bu imleyenler iktidardaki 12 yıllık sol popülizmin ardından muhafazakâr-neoliberal bir hükümet koalisyonunun (yeni Başkan Mauricio Macri liderliğinde) dönüşü ile imzalanan bir ülkedeki yeni politik bağlama karşı bir reaksiyona yol açtı. Böylece ‘Bir kadın daha eksilmeyeceğiz/Biz – kadınlar – hayatta kalmak istiyoruz’ da eski sol popülist hükümet tarafından geliştirilen kamusal toplumsal cinsiyet merkezli programların kapatılmasına karşı çıkma, 2016 Ekim’inde, Rosario şehrindeki Ulusal Kadın Toplantısı’na yönelik polis baskınına karşı çıkma, Jujuy Eyaleti’ndeki yerli halk lideri Milagro Sala’nın usulsüz hapsine karşı çıkma gibi yeni taleplerle ilintilendi; Mart 2017’de düzenlenen Uluslararası Kadın Grevi çoğunlukla kadınları etkileyen konulara ve kemer sıkma politikalarına karşı taleplere yer verdi. Kadın Grevi gösterileri sırasında Genel-İş Konfederasyonu’nun yeni hükümetin muhafazakâr neoliberal önlemleri ile karşı karşıya kalırken müsamahakâr olduğu için kınayan sloganlar ya da ‘neoliberal-muhafazakâr hükümete karşı ilk genel grevi kadınların başlattığını’ belirten slogan gibi farklı sloganlar duyuldu. Elbette, eyalet mahkemesinin aile ilişkileri yüzünden ağırlaştırılmış cinayet olduğuna hükmettiği kürtaj sebebiyle Tucumán Eyaleti’ndeki Belén için verilen sekiz yıl hapis cezası (Belén hapiste geçirdiği iki yılın ardından Ağustos 2016’da Eyalet Temyiz Mahkemesi tarafından beraatine karar verildi), sosyal aktivist ve travesti Diana Sacayán cinayeti vb. hakkında şikâyette bulunma talebi gibi geçmişteki diğer talepler de geçerliliğini korudu.

Her halükarda, kadın hareketine ya da ‘feminist halk’a iliştirilen bu anlamlar ve imleyenler kayması daha da geniş bir politik öznelliğe, yani daha kapsamlı bir her daim muğlak bir insanlar kavramına bağlıydı. Dolayısıyla, kadın hareketi ille de feminist addedilmeyen fakat ‘toplumsal adalet’ unsuruyla ilişkili popüler (politik) mücadelelerin eskiye dayanan geleneği içerisinde yer alan bir dizi heterojen talebiyle ilişkiliydi. Açıkça ifade etmek gerekirse, ‘toplumsal adalet’ Arjantin’deki siyasi yaşamın son altmış yılı boyunca her popüler mücadeleyi dile getiren temel düğüm noktaları olan boş imleyendir. ‘Toplumsal adalet’i, yaşanılabilir hayat bakımından gittikçe artan eşitlik hakları zincirinin bir yapılanma unsuru olarak düşünebiliriz. ‘Yeşil dalga’, ‘toplumsal adalet’ düğüm noktası etrafında ve yalnızca temel bireysel bir sivil hak bakımından değil (Kendi bedenim hakkında kararı ben veririm), sosyal bir hak olarak yapılandı. Bu, Arjantin’deki kadın hareketini büyük oranda anti-neoliberal yapan can alıcı noktadır.

Bunun oldukça belirleyici bir nokta olduğunu vurgulamama izin verin. Eğer feminizm, neoliberal bağlamda, toplumsal alan içerisinde bir özellik ya da münferit bir unsur olarak kalmayı sürdürürse, piyasalar için kolay bir hedef haline gelmesi muhtemeldir, bir başka ifadeyle neoliberal uygulamalar çemberine dâhil edilecek kolay bir hedef haline gelir. ‘Yeşil dalga’ salt meta haline gelebilir ya da dönüştürülebilir. Fakat her tür özcülüğü geride bırakır ve hiçbir uygulamanın kendi içerisinde doğası gereği özgürleştirici olmadığını dikkate alırsak, her uygulamanın ancak diğer uygulamalara eklemlendiğinde özgürleştirici olabileceğini anlayabiliriz. Arjantin’deki kadın hareketinin başına gelen de gerçekte budur.

Ayrıca kadın hareketine ‘popülist boyut’ katan şeyin yasal kürtaj mücadelesi olduğunu söyleyebiliriz, zira toplumsal alanı iki farklı renkle ifade edilen iki ifade biçimine bölerek zıt gruplara ayırmaya neden oldu: yeşil mendiller (‘yeşil dalga’) ve muhafazakâr sektörlerin açık mavi mendilleri. Ya bu taraftasındır ya da diğer taraf.

Kürtajı yasalaştırmaya ilişkin antagonizmanın Senato’nun tasarıyı reddetmesiyle sona ermediğini iddia etmemin nedeni budur. Devam edecektir. Bugünlerde hâlâ sokaklarda yeşil mendil taşıyan kadınlar görebiliyoruz. Üstelik kürtaj etrafındaki mücadele kamusal alanda farklı antagonizmaların büyümesini sağladı; örneğin, Katolik Kilisesi’nin Devlet’ten ayrılması.

İyimser yanım ağır bassa da Evanjelistlerin Latin Amerika’da istikrarlı bir şekilde büyüyen dini bir kesim olduğunun ve Brezilya’da toplumsal cinsiyet ile diğer pek çok alana ilişkin en tutucu politikaları destekleyen bir mahkeme dolusu parlamenterin onlarda olduğunun bilincinde olmalıyız.

Bu yüzden, Arjantin’de yaşanan apaçık bir savaştır ve şimdiden üç binden fazla kişinin toplu halde dinini değiştirmesi; yasa aleyhinde oy kullanan otuz sekiz senatöre karşı suç duyurusunda bulunulması (suçlama ‘merdiven altı kürtajlarda üç kadının ihmal edilerek ölüme terk edilmesi) ve açık mavi mendil kesiminin siyasi bir parti kurma teşebbüsü gibi daha pek çok bölümü vardır.

Kaynaklar

Di Marco, G., (2011) El pueblo feminista. Movimientos sociales y lucha de las mujeres en torno a la ciudadanía, Buenos Aires: Biblos.

Laclau, E. and Mouffe, M. (1985) Hegemony and Socialist Strategy. Towards a Radical Democratic Politics, London: Verso.

Laclau, E. (2005) On Populist Reason, London/New York: Verso.

*Bu yazı ilk olarak Kaos GL dergisinin “Sağ Popülizm” dosya konulu 163. sayısında yayınlanmıştır. Dergiye; online aboneler dergi websitesinden ulaşabilir. Basılı halini edinmek isteyenler ise önümüzdeki haftadan itibaren kitapçılardan yeni sayıyı satın alabilirler. Dergiyi internetten satın almak için ise Notabene yayınları ile iletişime geçebilirsiniz. 


Etiketler: insan hakları, sağlık
İstihdam