20/10/2023 | Yazar: Kaos GL

“hedep kongresinde, hdp tüzüğünde geniş yer verilen lgbti+ hakları ve mücadelesi, "cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim farklılıklarının eşitliği" ifadesiyle sınırlandı. adı defalarca değişmiş de olsa “parti”nin kimseyi geride bırakmaya hakkı yok.”

ayşe düzkan: birbirimizin elini bırakmamak Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Yeşil Sol Parti, haftasonu yapılan kongrede Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) adını aldı. HDP’den Yeşil Sol’a ve oradan HEDEP’e geçerken LGBTİ+ hakları tüzükten kırpıldı.

TIKLAYIN - HEDEP, 20 yıl geriye gitti: LGBTİ+'lar tüzükte adıyla yok

Feminist yazar ayşe düzkan, bu durumu Kadın İşçi’deki köşesine taşıdı:

birbirimizin elini bırakmamak

geçtiğimiz hafta, belki gündemin yoğunluğundan, hak ettiği dikkati çekmeyen bir gelişme yaşandı; adı değişse de özü ve davası değişmeyen partiler geleneğinin son halkası olan hedep kongresindeki tüzük değişikliğiydi bu. kongreyi kaos-gl adına izleyen yıldız tar’ın ifadesiyle, lgbti+’lar konusunda yirmi yıl geriye gidilmişti.[1] hdp tüzüğünde ve programında geniş yer verilen lgbti+ hakları ve mücadelesi, “cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim farklılıklarının eşitliği” ifadesiyle sınırlandı. bu, partinin ve konunun takipçisi olanları şaşırtmamıştır; çünkü cinsiyet kimliği ve cinsel yönelime dair meseleler parti metinlerinde git gide daha az görünür olmuştu. 

bazı değişiklikler sadece ifadede kalır, bazılarının geometrik etkisi olur, bazıları da mevcut durumun adının konması anlamına gelir. seçmeni olduğum parti konusunda karamsar öngörülerde bulunmak istemiyorum; ama burada bu değişikliğin, hem mevcut durumun adının konması anlamına geldiğini hem de geometrik bir etkisinin olacağını düşünüyorum.

ama önce rejimin bu konuda geldiği noktayı hatırlayalım.

bilindiği gibi, akp iktidarı, avrupa birliği üyeliğini hedeflediği dönemlerde erdoğan’ın lgbti+’lar konusundaki açıklamaları, bu insanlara yönelik şiddeti kınayan ve haklarını teslim eden bir tondaydı. ama özellikle suriye savaşıyla birlikte, rusya’yla yakınlaşma başladıktan sonra, iktidar “hafifledi”, ab’nin getirdiği “yükler”den kurtuldu. ayrıca ekonomik kriz, çeşitli yöntemlerle desteklediği kendi seçmenini dahi etkilemeye başlayınca yeni rıza araçları kullanmak icap etti; lgbti+’ların şeytanlaştırılması bunların başında yer alıyordu.

şunu da unutmamak gerek: lgbti+’ların herkesle eşit haklara sahip, onurlu bir hayatı hak eden vatandaşlar oldukları fikrinin yaygınlaşması, örgütlerinin dikkate alınması ve saygınlığı çok eskiye dayanmaz ve bu örgütlerin iğneyle kuyu kazarak, peygamber sabrıyla dertlerini anlatarak verdikleri mücadelenin sonucudur. uzun bir tarih boyunca lgbti+’ları farklı kesimler kendi meşreplerince dışladı; kimi islam’da bunun yeri yok, kimi bu burjuva sapkınlığı, kimi bu işler emperyalizmin oyunu, kimi hastalık diyerek…

su alan gemiden ilk atılacaklar mı

akp-mhp iktidarının kurduğu rejim bu insanları hedefe koyduğunda, aynı zamanda bir ideolojik iklim de oluşturuyor. o iklimi mümkün kılan çok fazla şeyin, her yerde olduğu gibi bu topraklarda da mevcut olduğunu hatırlatmaya gerek yok. böylece rejimin dışındaki kesimler de daha önce sustukları konularda seslerini yükseltebiliyor. o yüzden hedep’teki bu değişimi rejimin başarısı olarak okumak haksızlık değil.

diğer yandan şunu da hatırlamakta fayda var:

bugün, lgbti+’larla ilgili şeytanlaştırıcı ifadelerden kaçınmaktan onların haklarını savunmaya kadar uzanan bir yelpazede tutum alan birçok siyasi parti var. lgbti+ dostu belediyecilik protokolü’nü imzalamış birçok belediye başkanı adayı var; bunların bir kısmı seçilip belediye başkanı oldu.[2] seçilmeleri halinde lgbti+ hakları için çalışma yapacaklarını taahhüt eden milletvekili adayları da oldu. ama bunlar artsa da, bırakın lgbti+’ların özgürlüklerinin genişlemesini, can güvenlikleri bile azalıyor; çoğu haklı olarak kendini emniyette hissetmiyor!

bütün bu vekil/yerel yönetici adaylarının ve partilerinin seçmeni arasında, bu konudaki görüşlerini son yirmi yılda değiştirenler aynı oranda artmadı.[3] bu seçmen, ya bu taahhütlerden bihaber ya da -galiba haklı olarak- bunları birer seçim yatırımı[4] olarak görüp dikkate almıyor ya da tercih ettikleri adaylara, bu taahhütlerine rağmen oy veriyor.

bu protokoller ve taahhütler lobicilik olarak tanımlanan bir stratejinin kazanımları. ama siyasetin tutumlarıyla seçmenin zihniyet ve davranış yapısı arasında büyük bir açı var. ayrıca siyasetin tutumları, -özellikle de rejim eliyle günbegün işlevsizleşen meclis’te- sonuçsuz ve etkisiz. ve yukarıda tarif etmeye çalıştığım mevcut durum  feministler ve lgbti+ hareket açısından, bu stratejinin sınırlarını gösteriyor. lobicilik bu iki hareketin de parçası muhakkak ki ama özellikle siyasal partilerle -ve bugün türkiye’de karşımıza pek çıkmasa da sendikalarla- ilgili temel strateji olduğunda, etkisi çok sınırlı oluyor. lobicilik, ancak kitlesel mücadeleler ile şiddet ve baskı altındaki bireylere el uzatan kurumlarla birlikte yürütüldüğünde ve onlara tabi olduğunda etkili.[5] ama bir şey daha var; bütün bunların üstünde yükseleceği zemin, toplumun bilincini dönüştürecek propaganda çalışmalarıyla oluşabilir.

hedep’in seçmeni olan lgbti+’lar ve onların haklarını savunan, mücadelesini destekleyen insanlar bu değişiklik sebebiyle oylarını geri çeker mi? mümkün. ama bunun, seçimler konuşulurken sık sık başvurulan “%” işaretinin ardından gelen rakamı değiştirecek kadar büyük bir etkisi olacağını sanmıyorum, maalesef. ama tek gücümüz “%” işaretinden sonra gelen rakamda değil, haklılığımızda.

hedep, bu geri adıma rağmen, bu ülkede, lgbti+’lara en fazla sahip çıkan partilerin başında geliyor. onun son halkasını oluşturduğu partiler geleneği, farklı önceliklere sahip olan hareketlerin sesini yükseltme hedefi ve iddiasında. bu, sadece program ve tüzükle olabilecek bir şey değil. partinin yöneticilerinin, üyelerinin ve seçmeninin, toplumu da etkileyecek bir bilinç değişimi geçirmesi gerekiyor. 

toplumun tamamına yönelik propagandanın bütün bunları etkileyeceği muhakkak. ama sanırım, bu yetmiyor. adı defalarca değişmiş de olsa “parti”nin kimseyi geride bırakmaya hakkı yok. onun siyasetinin, söyleminin, programının parçası olmak, partinin içinde, bizzat üyelere ve seçmenlere yönelik ikna çalışmaları ve propagandayla mümkün.

sizce de, gullümü ilçe binalarına taşımanın zamanı gelmedi mi?

 

[1] https://kaosgl.org/haber/hedep-20-yil-geriye-gitti-lgbti-lar-tuzukte-adiyla-yok

[2] https://kaosgl.org/haber/lgbti-dostu-belediyecilik-protokolu-imzacisi-belediye-baskanlari

[3] “1990 yılında toplumun yüzde 92’si eşcinselleri kendilerine kapı komşusu olarak istemezken, bu oran son araştırma yapılan 2017 yılında yüzde 76’ya kadar düşmüştür. Bu pozitif trende karşın toplumun sadece yüzde 24’ü eşcinselleri bir mekân paylaşabileceği bir birey olarak görmektedir.

Bu rakamların da açık olarak gösterdiği gibi, eşcinseller bu toplumda kolaylıkla hedef gösterilebilecek ve hedef gösterildiğinde de hedef gösterenin hemen etrafında konforlu bir konumlanma olanağı sağlayan bir gerçekliktir. Eşcinseller toplumun hedef listesinin baş sıralarında yer alır.”

https://www.dusuncevadisi.com/07-mayis-oyun-alani-ve-aktorler/

[4] çünkü bu taahhütleri, protokolleri ve çeşitli söylemleri göz önünde bulundurarak bu partilere oy verenler, kefil olanlar var!

[5] bugün türkiye’de hem feminist hareket hem de lgbti+ hareket açısından bu kurumlar da kitlesel mücadeleler de mevcut.


Etiketler: insan hakları, kadın, siyaset
İstihdam