03/08/2021 | Yazar: Pınar Karabağ
Yönetmenlerin fikirleri ile hayallerimizin uyuşmaması hayal kurmamızın önüne geçmiyor ve bence elbette onların düşleyemediği dünyayı yaşarken sahneleri tamamlayabiliyoruz.
Sevgili Metin Akdemir’in Türk sinemasında defalarca bayılarak izlediğimiz filmlerdeki kadınlar arası sahneleri yeniden çekme fikrini ilk duyduğum anı hatırlıyorum; müthiş! Sürekli mücadelesini verdiğimiz patriarkal evrene sokulacak en güzel çomaklardan biri. Sadece erkek bakış açısıyla yazılan heteroseksist, mizojenist, kuir kimlikleri görünmezleştiren senaryolar ve şaşırtmayan, etkilemeyen, kapsamayan binlerce filmden sonra Hayalimdeki Sahneler’in çekilmesini ve izlemeyi heyecanla beklemiştim.
Fikri ilk duyduğumda kendi sahnelerimi düşünmeye başladım. Bu duygunun çok hülyalı, mest eden bir bulut yumuşaklığında olduğunu anımsıyorum. Çünkü izlediğim dizileri, filmleri ya da hayatın herhangi bir anında gördüğüm tüm heteroseksist sahneleri zaten kafamda bambaşka yaşıyorum. Bu sebeple Metin’i tekrar tekrar tebrik ediyorum böyle bir hayali kurup, bu işi yaptığı için.
Metin’in daha önce röportajlarda ve filmde söyledikleriyle çokça ortaklaşıyoruz elbette. Ancak ben imge ve tahayyül üzerinden yeniden düşünürken, heteroseksizm eleştirisini gösterilmeyen değil zaten mümkünsüz kılınan yerden tekrar etmek istiyorum. El ele tutuşmalar, karşılıklı flört halleri, bakışların hiçbirinin ‘bir erkek ve kadın’ arasında olduğu/olabileceği gibi romantik, cinsel olamaması ya da ‘dostça’ olması dışında bir yere konulmayışıyla büyük bir derdim var. Birçoğumuz gibi. İki kadının cinselliğinin ‘zararsız’ görülmesinden tutun da, bunun bir erkeğin fantezisinin dışına taşabilmesi hala çok mümkün değil. Elbette harika kuir ve feminist yapımlar var artık. Ancak gerçekten ana akım dışına çıkarken/çıkmaya çalışırken bin bir yönelim ve ilişki biçimi, kimlik ifadesini yansıtabiliyor muyuz, yoksa sahne sadece tek tük karakterlerle mi verebilir bunu? Yani tüm filme yayılan bir bakış açısı olmadıkça azla yetinmeye devam mı edeceğiz?
İzleyici gözümle isyanımı ettikten sonra bir sürü soru sormaya devam etmek istiyorum. İlişkileri tahmin etmeye çalışmak çok sıkıcı geliyor bana, doğrudan öpüşmeler sevişmeler görmek istemenin dışında bir film boyunca gördüğüm flörtün kimlerin arasında olduğuna dikkat çekmeyip flört edildiğine dikkat çeken filmler izlemek istiyorum. Sinemanın yöntemlerini bilemem ama bana film boyunca verilen duyguları biliyorum. Bahsettiğim, muğlaklığı ortadan kaldıran, belirsizlikleri görmezden gelen bir hâl değil. Bahsettiğim, gündeliğin içinde de kuirin işlenmesi. İki kadını yan yana koyup aralarında belli belirsiz davranışlarla ilişkilerini anlamaya çalışmanın ötesinde film boyunca birçok sahnede sadece kadın ve erkekler birlikte olur. Gerisi eğlenceli, geçici ya da anlamsızdır algısının dönüşmesinden bahsediyorum ve mümkünse bunun odak noktasının erkekler olmaması...
Neden Ergun iki kadını çıplak bulduğu an (Dul Bir Kadın) fotoğraflarını çekme cüretini gösterebiliyor? Üçlü bir ilişki içinde olsalar bile bu ilişki sınırlarına dahil mi yoksa yeniden erkekliğin yüceldiği bir sahne mi? Atıf Yılmaz döneminin de ötesine geçmiş bir yönetmen olabilir, ben sinema okuryazarı olmayabilirim ama erkek cüretini mi eleştiriyor yoksa aynı cüretle kadın kadına ilişkilenmelerden mest mi oluyordu diye soruyorum. Çekilemeyen sahnelerin olmadığı iddiasını biraz araştırmak istiyorum; her sahneyi çektik diyen Türkali, aşklar seksler biter dostluklar baki kalır bu yüzden buna odaklandık diyor. Yani zaten tahayyül edilenin ‘gerçek’ bir ilişki olamadığını mı duyuyoruz burada? Çünkü düşünüyorum, partnerlerimizle arkadaş olmak ilişkiye içkin değil midir? Bu durumda bir ilişkinin içinde aşklar seksler biter dostluk kalırla, bunlar yerine baki kalan dostluğu anlatmak istedik arasında uçurumlar yok mu? Aynı şekilde Atıf Yılmaz’ın ‘Bu çok doğal. Kadınlar birbirleriyle yatarlar, çağrışım olsa da filmde böyle bir ima yok’ dediği an başımdan aşağı kaynar sular dökülüyor. Elbette bence de herkes herkesle yatabilir, sadece uyuyabilir, sevişebilir ve doğal. Benim ifademle sevgili Yılmaz’ın ifadesi sizde aynı şekilde tınlıyor mu? Bence hayır, ben zaten imasızca her türlü yönelim ve ilişkilenme biçimini kabul ediyorum, Yılmaz filmin bütünü için gerekli ve zararsız bir sahneden bahsediyor.
Söyleyecek daha çok şeyim var ancak teknik okuryazarlık haddimi aşmayı istemiyorum ve artık, sevdiğim bir sürü insana sorduğum hayallerindeki sahneleri okuyalım istiyorum. Metin’in de dediği gibi yönetmenlerin fikirleri ile hayallerimizin uyuşmaması hayal kurmamızın önüne geçmiyor ve bence elbette onların düşleyemediği dünyayı yaşarken sahneleri tamamlayabiliyoruz.
“Oynamayı çok istediğim Yüzüklerin Efendisi serisinin ilk filminde, Gimli’nin kuzenlerinin katledildiği Moria madenlerinde Pippin yanlışlıkla kuyuya cesedin kafasını düşürüyor. Gandalf hobbitleri aşağılayıp azarlıyordu, en başta bu sahneyi değiştirmek isterdim. Leydi Galadriel’in daha çok göründüğü, aktif olduğu sahnelerini arttırırdım. Ben Legolas’ı LGBTİ+ olarak görüyorum, böyle bir izlenimim var ve o karakteri tamamen açık gösterirdim.
“Bir diğeri ise, Avrupa Yakası’ndaki Burhan Altıntop zaten kuir ifadeler barındıran bir karakterdi, ben olsam daha açık kimlikli yaşayabilen bir karakter olmasını sağlardım. Heteronormatif algıyı kırardım, kendini saklamasına gerek kalmazdı. Mesela Fatoş’un biseksüel bir karakter olmasını isterdim. Asla tekeşli değildi ve erkeklerle sınırlı kalmasını istemezdim yöneliminin.”
Zahter
“Parmaklıklar Ardında adlı hapishane dizisi vardı. Aliye diye trans erkek alıktıran bir karakter vardı ve o karakterin olduğu süre boyunca kadınlarla yakınlaşmasını, romantik ilişkilenmeleri izledik ama bir türlü neticelenmedi. Öğrenci evimizde hep beraber bu diziyi izliyorduk ve bir netice bulsa, evdekilerin duruma tepkisini görsek, ev arkadaşımla gizli ilişkimizde rahatlayıp alan bulacaktık. En sonunda kavuşamadıkları açık uçlu şekilde bitiyordu, dizi boyunca açık açık ilişkilerini yaşasınlar isterdim.”
O Eski Halimden Eser Yok Şimdi
“İki Gemi Yan Yana (Atıf Yılmaz) filmini izleyeli çok uzun zaman oldu. Bavul peşinde başlayan bir kovalamaca arasına sıkıştırılmış anlık dokunuş sahneleri vardı. Atıf Yılmaz yine lezbiyen ilişkiyi beyan etmeyecek kadar ucu açık bırakmış sahneleri. İsimlerini karıştırmıyorsam şayet Ayten ile Gülsen’in bavul kapmaca maceralarında yakınlaşmalar oluyor. Mesela o sahnenin birinde kaptıkları bavulları alıp ikisi birlikte bir eve taşınıp bir güzel parasını yiyebilirlerdi. Geri kalan adamların şaşkınlarına kahkahalarla bol bol sevişerek keyiflerini sürebilirlerdi. Gerçekten bir sevişme sahnesi konulabilirdi bavul yanında.
“Hamam (Ferzan Özpetek) filmini ilk izlediğimde keşkeler ile kalkmıştım başından. Elbette toplum ve içinde bulunduğu ortam baskısı var ancak bunu hamam içerisinde delip, o kaygan hamam taşının üzerinde harika bir yakınlaşma sahnesini titretebilirlerdi. Sadece birbirlerinin yüzlerine bakmakla geçen sahnelerin yerine dokunan, suyun altında öpüşen yahut da buharın ardında sarılıp uzanmış hâlleriyle bir kapanış olsaydı fena mı olurdu :)
“Gece Melek ve Bizim Çocuklar (Atıf Yılmaz) filminde ise; Hakan ile Mehmet’i yakalayan Serap’ın verdiği tepkiye çok gülmüştüm. Ne var ayol bunda demiştim. Bifobiyi hissediyorsun :) Atıf yine yapıyor yapacağını. Bunda şaşıracak bir şey yok. Ne güzel işte. Sen de katılsana aralarına ne öyle suratını büzüyorsun dediydim izlerken. O sahnede mesela Serap’ın aşırı tepki vermesi yerine önce bir bakıp, süzüp ardından usul usul ikisinin arasına sızdığı bir sahne canlanıyordu kafamda. Hem âşığınlasın hem de zevkine zevk katıyorsun a be Serap!”
Nazlı
“Bihter ve Nihal, Behlül’den vazgeçip aradıkları mutluluğu birbirlerinde bulsunlardı.”
Merve
“Eski Yeşilçam filmlerinde adam bir şeyi yanlış anlar, kadının sözüne inanmaz ve kadını kötüler, bir sürü de fenalık yapar kadına. Kadın sefil olur, itibarı, güveni hatta hayatı sarsılır, başına gelmedik kalmaz yine de hayatta kalır, mis gibi de çiçek gibi yaşar. Sonra adam yanlış anladığı şeyin gerçeğini öğrenir ve ettiği onca eziyetten hiç utanmadan koşa koşa kadına gider, kadın da acayip mutlu olur sevinir, birleşirler, film biter. İşte bu son sahnelerde hep kadının ‘bas git lan ben sana vaktiyle söyledim bana inanmadın, şimdi mi geldi aklın başına’ deyip adama haddini bildirip defetmesini istemişimdir.
“Sevgi neydi sevgi emekti diyerekten Kadir İnanır’a götünü dönen Türkan Şoray istiyoruz :)”
Nacişko
“Benim ilk aşkım Rosalinda. Ben onun Lisa ile sevgili olmasını istemiştim.
“Gülbeyaz da baç bir ablamız olmalıydı. Herkese heyt höyt çekip ona ilk kez heyt höyt çeken bir erkeğe âşık olmamalıydı. Sıdıka alttan alta örgütlediği toplantılarla kadın sığınma evi açardı.”
Gaye
“Bergman ve Almadovar’ın bir araya gelmesiyle ortaya çıkacak yeni bir oluşum bağlamında kadınların arasında geçen derin diyaloglu sahneler… Siyah beyaz çekilmiş; bir trans kadın bir natrans kadın, aralarında 1-2 metre var ve konuşuyorlar, bir odanın içindeler, oda 70-80’lerin Avrupası gibi, öyle eşyalar var, sade modernist bir dizayn. Az eşya var yani. Müzik yok, sadece iki kadının bilmediğimiz bir dilde konuşması geçiyor.”
Mincins
Kaos GL dergisine ulaşın
Bu yazı ilk olarak Kaos GL dergisinin Beden dosya konulu 177. sayısında yayınlanmıştır. Dergiye kitapçılardan veya Notabene Yayınları’nın sitesinden ulaşabilirsiniz. Online aboneler dergi sitesinden dergiyi okuyabilir.
Etiketler: kültür sanat