05/10/2016 | Yazar: Yıldız Tar

İslam, Hıristiyanlık, Yahudilik… Farklı dinlerde LGBTİ’ler nasıl ele alınıyor? Dindar LGBTİ’ler neler yaşıyor, sorunları ve talepleri ne?

İslam, Hıristiyanlık, Yahudilik… Farklı dinlerde LGBTİ’ler nasıl ele alınıyor? Dindar LGBTİ’ler neler yaşıyor, sorunları ve talepleri ne? Bütün bunlar ve fazlası Kaos GL ve Heinrich Böll’ün Berlin’deki sempozyumunda farklı dinlerden isimlerin katılımlarıyla tartışıldı.

Kaos GL ve Heinrich Böll, Berlin’de “Din ve LGBTİ Hakları” sempozyumu düzenledi. Bugün Heinrich Böll Stiftung’un merkezinde yapılan sempozyumda farklı inançlardan isimler ve homofobi ve transfobi karşıları; dindar LGBTİ’lerin ihtiyaçlarını ve din ile LGBTİ hakları arasındaki ilişkiyi tartışmak için bir araya geldi.

Sempozyum Heinrich Böll adına Kristian Brakel ve Kaos GL adına Ali Erol’un açılış konuşmalarıyla başladı. Brakel, Kaos GL ile bu sempozyum için bir süredir çalıştıklarını belirterek, “LGBTİ’lerin yaşadığı dışlanma bir şekilde din ile ilişki içerisinde ilerliyor. Dışlanma ve ayrımcılığın mazereti olarak değişmez ve konuşulamaz görülen kutsallık kullanılıyor” dedi.

Ali Erol ise Kaos GL’nin çalışmalarını aktardı, “Türkiye’de LGBTİ’lerin örgütlenmesi zor” anlayışını “Polonya’da, Almanya’da kolay mı” diyerek eleştirdi ve ekledi:

“Dini yaklaşımların iddia ettiğinin tersine eşcinseller yekpare bir topluluk olmayıp dinsel cemaatler dâhil toplumun her kesiminde var oldukları biliniyor. Böyle olması bir yana eşcinsel var oluşun görünür olmasını sağlayan ve son 20 yıldır kamusal hayatta söz hakkı talebini dillendiren LGBTİ sivil toplum örgütlerinin bileşenleri de dinsel ve inançsal çeşitliliğe sahip. Tam da bu noktada LGBTİ toplumu, hem dikey hem de yatay ilişkilerde dinsel özgürlükler tartışmalarına temas ediyor.”

İlk oturumda Almanya’dan Salaam Shalom İnisiyatifi Koordinatörü Armin Langer, Fransa CALEM’den imam Dr. Ludovic-Mohamed Zahed ve Goethe Üniversitesi Din Felsefesi Enstitüsüsü’nden Dr. Gerhard Schreber konuştu. Oturumu GLAADT’tan Sabura Manpreet Naqshband modere etti.

“Reform her zaman azınlıklardan gelir”

İmam Zahed, reformcu İslam anlayışının Selefilik ve cihatçılıktan farklı olduğunu söyledi. Feminist İslam anlayışının İran’da ortaya çıktığını belirten Zahed, “Hz. Muhammed ve İslam üzerine çalışan feministler, eleştirel yaklaşımları ile önümüzü açıyor. Fıkıh, şeriattan farklı bir şeydir. Fıkıhtan kastımız, ruhani yolu hukuki hükümlere dökmeye dönük insani çabalardır. Fıkıh, Hz. Muhammed döneminden sonra ortaya çıktığından beri Tunus ve Türkiye dışındaki Müslüman ülkelerde hukukun temelini oluşturuyor” şeklinde konuştu.

İslam içerisinde toplumsal cinsiyet eşitliği ve LGBTİ haklarını savunan dernek, oluşum ve din alimlerini tanıtan Zahed, “İslam’da eşcinselliği net bir şekilde yasaklayan, yargılayan doğruluğu net olarak kanıtlanmış bir metin yok. Kuran’da fahişelik ve eşcinselliği doğrudan yasaklayan ayetler yok. Kadın ve erkeklere tecavüzün yargılandığı ayetler var. Hz. Muhammed’in çevresinde yaşayan mukhanattun adında kişiler vardı. Bu kişilerin başka erkeklerle cinsel ilişkiye girdikleri ancak kötü karşılanmadıkları, Hz. Muhammed’in saygısını edindikleri anlatılıyor” dedi.

İslami değişim, reform ve Re-İslamizasyon (yeniden İslam) hareketinin en önünde feministlerin yer aldığını söyleyen Zahed şöyle devam etti:

“İktidardaki erkekler tekçi kimlikleri dayatıyorlar. Çok basit fikirleri var ve siyasi sistemlerimizi kurarken hep böyle düşünüyoruz. Bizim azınlık olarak daha görünür olmamız ve reformların başını çekmemiz gerekiyor. Reform her zaman azınlıklardan gelir. Muhafazakarlık ise çoğunluğun işidir.”

Aşkın ve sevginin kanunu: Gönüllülük, rıza ve cinsel etik

Dr. Gerhard Schreber de Protestanlık ve cinsellik ilişkisinden bahsetti. “Eşcinsel birey ve davranışların tanınması ve kabulü uzun bir yol. Almanya’daki Protestan Kilisesi, Almanya Evanjelik Kiliseleri (EKD) için de bunu söyleyebilirim” diyen Schreber, Evanjelik Kilisesi’nin örgütlenme şemasını anlattı. Kilisenin homojen bir pozisyonu olmadığını söyleyen Schreber, kilise içerisinde eşcinsel çiftlerin kilisede evlenebilmesi ve kutsanmasına ilişkin tartışmaları aktardı.

Screber, Berlin’deki Evanjelik Kiliseler’de eşcinsel çiftlerin birlikteliklerinin kutsandığını, bazı kiliselerde transların çalıştığını belirterek, “Dramstadt’da bu sene eşcinsel onur yürüyüşünde kiliseye gökkuşağı bayrağı konuldu” dedi. EKD Konseyi’nin cinsel etik konusunda yaptığı çalışmaları aktaran Schreber şöyle devam etti:

“2013 tarihinden itibaren EKD aile politikaları konusunda memorandum çalışmalarına gitti. Aileyi güvenilir bir topluluk olarak güçlendirmek için bir memorandum hazırlıyorlardı. Bu çalışma o dönemde çok eleştirildi. Bazı komisyon üyeleri yarı-resmi bir açıklama yaptılar. ‘Utanmadan Güzel’ diye bir kitap yayınladılar. Bu kitapta aşk veya sevgi kanununu ayrıntılara inerek tanımlamaya çalıştılar. Heteroseksüel ilişkiler dışında da aşkın kanununun geçerli olduğunu söylediler ve ‘gönüllülük, rıza, kendi geleceğini tayin etme, ötekilere saygı’ gibi kriterler belirlediler. Kriter temelli bu yaklaşımda etik ve Teolojik anlamda eşcinsel ve heteroseksüel birliktelikler kutsanıyor.”

Yahudi kanunları ve eşcinsellik

İlk oturumun son konuşmacısı Armin Langer, “Yahudilikte seks, seks olarak görülmüyor. Cinsel ilişkiye girmek Tanrı’nın emri olarak görülüyor. Sadece üreme odaklı değil. Evlilik yasasında eğer kadın, kocasının kendisiyle yeterince cinsel ilişkiye girmediğini düşünüyorsa onu terk edebiliyor” dedi. Yahudilikte kuramsal olarak çok eşliliğe izin verildiğini söyleyen Langer şöyle konuştu:

“Eşcinselliğin doğaya aykırı olduğu söyleniyor ama artık biz Yahudiler olarak bununla ilgilenmiyoruz. Yahudi bir erkeğin hayatındaki en önemli noktalardan biri sünnet. Eğer ki erkek çocuklarını sünnet ediyorsak; doğaya aykırılık ya da doğa tartışmalarını neden eşcinsellik söz konusu olduğunda bu kadar önemsiyoruz? Aynı şekilde Yahudilikte bir ailenin çocuğu olmaması da tolere edilebiliyor. Çoğalmak çok önemli olsa ve Yehova’nın emri olsa da dünyaya çocuk getirmek dışında da hizmetlerde bulunabilirsiniz.”

Yahudilikte çok fazla mezhep olduğunu söyleyen Langer, “Yahudi geleneğinde eşcinselliğe ilişkin çok fazla cevap var. İlk görüş, eşcinsel olmanın yasaklanmadığı ama cinsel ilişkinin yasak olduğu. Bir diğer görüş ise cinsel ilişkinin anal seks ile başladığı yönünde. Bu görüşe göre, iki erkek öpüşebilir, oral seks yapabilir ama anal seks yasak. Üçüncü görüş ise, ‘günah işleyen Yahudilere sinagogda yer vermesek sinagoglar boş olurdu’ yaklaşımı ile günahsa bile hahamların da kabul ettiği gibi kimse sizden 630 emri yerine getirmenizi beklemiyor. Dürüst olalım” şeklinde konuştu.

Langer, sadece erkekler üzerinden konuştuğunu çünkü kadınlarla ilgili çok az metin olduğunu, hatta metni yazan erkeklerin ‘kadınları yok saydığını’ belirterek erkek egemenliğini eleştirdi. Tevrat’ta kadın kelimesinin ev kelimesi ile eş anlamlı olmasını hatırlatan Langer, “Hahamlar, Yahudilikte Mısırlıların yaptığı her şeyin yanlış olduğunu düşünüyor. Mısırlılar dövme yaptığı için bu yasak. Mısırlılar’ın bir kadının bir kadınla, bir erkeğin bir erkekle, bir kadının iki erkekle evlendiği söyleniyor ve bu sebeple hoş karşılanmıyor. Ama yine cinsel ilişkinin bir penisin girmesiyle başladığı söylendiği için iki kadın arasındaki ilişki yasaklanmıyor. Hahamların söylediğine göre iki kadının birbiriyle cinsel ilişkiye girmesine ilişkin bir yasak yok” dedi.


Etiketler: yaşam, din/inanç
İstihdam