26/12/2014 | Yazar: Kaos GL

KaosQ+ Queer Çalışmaları Dergisinin 1. Sayısı Kasım 2014’te raflarda yerini aldı. Gülben Salman, ilk sayının editörü Ayşe Uslu ile görüştü

KaosQ+ Dergisinin editörü ile queer üzerine söyleşi Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Kaos GL Derneği, Türkiye’de queer teori ve queer çalışmaları alanıyla bir şekilde yolu kesişen insanları KaosQ+ ile bir araya getirmeyi hedefliyor 

KaosQ+ Queer Çalışmaları Dergisinin 1. Sayısı Kasım 2014’te raflarda yerini aldı.
 
Gülben Salman, ilk sayının editörü Ayşe Uslu ile görüştü
 
KaosQ+’ın ortaya çıkış sürecinden biraz bahsedebilir misiniz? Bu süreçte kimlerin katkısı oldu? 
KaosQ+ büyük oranda Kaos GL Derneğinin, Türkiye’de queer teori ve queer çalışmaları alanıyla bir şekilde yolu kesişen akademisyen, politik grup, aktivist, sanatçı ve daha sayamadığım birçok farklı gruptan insanı bir araya getirecek çalışmaların daha geniş çevrelere ulaşabilmesi amacıyla bir platform oluşturma isteğiyle şekillendi. Bu amaçla, derginin yayın ve danışma kurullarında bulunan isimler bir araya geldi ve hakemli bir dergi çıkarma konusunda ortaklaştı. Bunlar arasında Butler’dan Türkiyeli birçok akademisyene kadar birçok isim var. Bu çalışmaya paralel bir dönemde, Ankara Üniversitesi Kadın Çalışmaları Bölümü ve Kaos GL Derneğinin ortak girişimiyle, hem akademi öğrencilerine hem de herkese açık olan “Queer Teori” dersi verilmeye başlanmıştı. Bu dersin verildiği ilk dönem anlaşıldı ki, ders daha çok LGBT çalışmalarına giriş benzeri bir içeriğe bürünüyor çünkü bu alanda henüz bilgiye açız. Bu nedenle bu ders “Heteroseksizm Eleştirisi ve Alternatif Politikalar Dersi”ne dönüştürülerek ayrı bir ders olarak kaldı ve ikinci dönem queer teorinin asıl mevzularına dönük bir içerikle şekillendirilmiş, “Queer Teori” ismiyle başka bir ders açıldı. İçerik queer teoriye yaklaştıkça hem dersleri alanlar hem de seminerlere katılan akademisyenlerin gözlemleri ve yorumları, bu alanın ne kadar çetrefilli olduğu ve bu meseleleri varolan tartışmaların içine katmanın zorluğu konusunda, özellikle Türkçe literatürde arka planda teorik zeminin desteklenmesi gerekliliği yönünde fikirler ortaya çıkardı. Doldurulması gereken bir boşluk ortadaydı ve biz de bu fikri dergiye taşıdık. Örneğin bu amaçla, deve olunmadan aslan olunmaz ilkesiyle, dergide bir teori, bir de tikel meseleler üzerine araştırma yazılarını içeren queer çalışmaları bölümü koyduk içeriğe. Bir taraftan temel metinlerin çevirisiyle Türkçe literatüre kaynak sağlamak, bir yandan da Türkiye’de bu konuların araştırılmasını teşvik etmek derginin hedefi.
 
Queer teori’yi (queer çalışmalarından farklı olarak, Colebrook’un şerhini düşerek) hayat felsefesi edinmiş kişilerde ve akademisyenlerde "Feminizmi aştım artık, queer oldum" gibi bir durum var. Bu pozitif ilerleme olarak algılanabilecek, queer’in yeniliği nedir? 
Bana göre, queer teori zaten feminist düşünürlerin oluşturduğu fikirler denizinden çıkarak vücuda gelmiştir. Yani queer teoriyi feminizmin “aşılması” ya da aşılarak ilerleme sağlanması bakış açısıyla okumak yanıltıcı olabilir, eğer iki alan arasındaki bağları görmüyorsak. Kadın ve erkek karşıt ikiliğinin dayandığı temel tartışma alanlarını farklı bakış açılarıyla yeniden gözden geçirmek gerekti düşünce tarihinde. Bu anlamda feminizm farklı dönüşümler yaşadı. İlginç olan her yeni dönüşümde, farklı alanlarla ilişkiye girerek, kendisini de kapsayan daha büyük alanların doğmasına neden oldu. Lezbiyen ve gey çalışmaları alanı yoktan bitmedi, tıpkı queer çalışmaları alanının lezbiyen ve gey çalışmaları alanının yetmediği ya da kendi kalıplaşmış normlarını oluşturmaya başladığı noktada doğması gibi. Fakat çoğu yerde, özellikle queer teorinin kapsamını hesaba katarsak, mesela maddesellik ve söylem karşıtlığının ontolojik tartışmasını yapmak gibi, söz yine dönüp dolaşıp nötr anatomik biçimlenmelere, cinsiyetin kadın ve erkek kategorilerinin ikiliğine geliyor gibi görünüyor. Elizabeth Grosz yerinde bir uyarıda bulunuyor; ne yaparsak yapalım yani her ne kadar farklı farklı cinsel olasılıkların, akışkanlıkların, değişken cinsellik ve cinsel yönelimlerin ürünü olsak da, bütün bunların yine de iki cinsiyetin biçimlenimine uyuyor olması hâlâ bir anlam ifade ediyor. Aksini düşünmek zaten erkek ve kadın bedenlenişinin maddeselliklerinden ileri gelen farklılaşmalarını görmezden gelmek olurdu. Zaten queer teorinin derdi de, bu farklılaşmaların bitimli olmayan doğası üzerine düşünmek ya da bu doğa üzerine hali hazırda varolan düşünme biçimlerini yeniden ele almak, kimi zaman yerinden etmek. Buraya kadar paralellikler üzerinden konuştuk. Feminizm ve queer teori farklılığına gelince, diyebiliriz ki queer, cinsellikleri ve cinsiyet meselesini niceliksel hesabı tutulamayan bir farklanma alanına açar. Bu nedenle epistemolojik ve ontolojik varsayımları, lezbiyen ve gey olmanın yanında, biseksüellik, heteroseksüel transvestizm, transseksüellik ve sado-mazoşist heteroseksüellikle beraber çetelesi tutulamayacak bir çokluğu içinde barındırır. Patriyarka eleştirisinin ötesinde heteroseksüelliğin sadece bir cinsellik biçimi değil, siyasal ve düşünsel bir rejim olarak anlaşılması bu çokluk fikrinin temellerini atan en önemli tartışmalardan biridir. Çünkü artık “kadın” ve “erkek” kategorilerinin kendisinin sorgulandığını görürüz. İşte burada maddesel farklılaşma ve bunun söylemle ilişkisi sorunsalı derin bir tartışma alanı açtı. Lezbiyen hareket ve hetero feminist düşünce arasındaki yarılmayı arttıracak eğilimler doğdu buralardan. Ne oldu da ‘lezbiyen’ kavramı ‘gey’ kavramından dışlayıcı bir biçimde ayrılmak istendi? Bu soruya cevap queerin muğlak ve rahatsız edici konumundan geldi ve bu türden ayrımlara ulaşma çabasının kendisini sorguya çekti. Bu çabaların içinde işleyen tutucu yapıları ifşa etti. Diğer yandan, “toplumsal cinsiyet” kategorisinin kendisine yöneltilen eleştiri feminist tartışmalarda, bu alanın kendi amaçlarıyla çeliştiğini göstererek, işleyen normatif yapıları gün ışığına çıkarmıştır. Ya kimlikler “anlatılar”dan başka bir şey değilse? Akademik literatürde ilk kez “queer teori” mefhumunu kullanan Teresa De Lauretis, bu kavramı kullanma gerekçesini açıklarken, kullanış amacının Queer Nation’daki sıfatımsı kullanılışından bağımsız olarak, şuna dikkat çekiyor; verili terimlere bağlı kalmadan, getirecekleri ideolojik sorumlulukları yüklenmeden, elimizde hali hazırda var olan belirli yaşam tarzlarına, pratiklere, topluluklara gönderme yapmadan cinsiyet ve cinsellikleri düşünebilir miyiz? Ona göre bu kavramı verili olan üzerinden oluşan adlandırmaların ötesinde düşünmeyi başarabilirsek, hem bu terimlerin bağlı olduğu ince ayrımları sorunsallaştırmak hem de “ihlal” etmek ve onları aşmak mümkün olabilirdi. İşte bu kafa, o zaman bir “queer oldum” havası yaratabilir kişide. Keşke zaten sahip olunan bir sıfat olmanın ötesinde bir ‘olma’ meselesi olarak anlaşılsa bu mesele. Çünkü bu bağlamda, ancak olduğumuz şey hakkında konuşmaya başladığımızda ya da olduğumuz şeyi anlayış ve kavrayış şeklimizi sorunsallaştırdığımızda queerleştiririz. Bunu yakalamak için, dili de hesaba katan bir perspektiften deneyim alanının maddesel farklılaşmalarına dönüp bakmak zorundayız. Tartışmayı “biz de varız” havasından çıkartıp, bakış açılarının sorunsallaştırılmasına çekebilir miyiz? soru bu.
 
O zaman bu noktada şunu sorayım: bütün bu açıklamalar ışığında o halde, queer bir toplumsal değişim ve siyaset mümkün diyebilir miyiz, neden? 
Benzer bir soruyu ben de derginin 1. Sayısı için Yaşar Çabuklu ile yaptığım söyleşide sormuştum. Kendisi queerin “imkânsızın politikası”na yöneldiğinden bahsetmişti. Bu yorumu iki şekilde de doğru buluyorum. Birincisi, queer bir merkezsizleştirme hareketidir ve bitimli değildir. Yani yeni bir merkez vücuda getirdiğini gördüğü yerde yersiz yurtsuzlaşmak ve yersiz yurtsuzlaştırmak zorundadır. Eğer amaç, bir takım merkezi tutumlara sadece muhalefet etmek olsaydı, kısa sürede yeni kalıcı kimliklere dönüşürken bulurdu kendini. Zaten kendi de bu türden kavrayışlara maruz kalıyor halen, işte senin “queer oldum” derken kastettiğin şey gibi, yalnızca diğer kimlikler arasında -pek de oynak görünen- yeni bir kimlik gibi. Queerlik bir kimlik tanımlamaktan ziyade, onu rahatsız etmekle meşguldür. Bu nedenle queer teoriden kalıcı bir siyasi hareket beklemek işin ruhuna aykırı olur. Onda kalıcı olan şey ‘yerinden etme isteğidir.’ Bunu sağlamak için hareket halinde olması gerekir. Uyanık olması gerekir. Ancak bu sayede farklılaşmaların ve değişimin doğasına vakıf bir politik hareketlilik ortaya konabilir. Ben bunun, ‘stratejik’ değil ‘taktiksel’ bir politik harekette vücut bulmasının mümkün olduğunu düşünüyorum. Dünya yeni örgütlenme biçimlerine alışmak zorunda. İkincisi, işte bu taktiksel, kıvrak politik hareket her zaman varolan katı, merkezi ve normatif yapılar karşısında kimliklerin kimlik olduğunun ve değişebilirliğinin farkında olarak, yine de kimlikleriyle direniş gösterebilir. Burada bir tutam şüphecilik iş görecektir. Kendi gerçekliğinin varoluşuna dair düşülecek bir şüphe değil, daha ziyade bir yaşam biçimi olarak, bir pratik olarak şüpheci tavrın her zaman bizimle olması ve iş görmesi anlamında. Çünkü her zaman karşı tarafta olmak zorunda olmayan normatif düşünce rejimleri ve pratikleri, savlarını desteklemek için en rasyonel ve inandırıcı cevapları bulmak için gecikmeyecektir. İşte o zaman biri çıkıp, sağlam görünen bu rasyonel önermelerin tam da rasyonelliklerinden ötürü bize bir delil sunamayacağını söyleyebilir. Saf rasyonel düzene sahip yapılar inşa etmekten hoşlanan zihniyetler düştükleri döngünün farkında değildir çoğu zaman. Kendisine dayandıkları zeminin kendinden oynak olduğunu göremezler. Bu nedenle bana göre queer, yargı kaynaklarının her türlüsüne karşı uyanık olmak anlamında, şüpheciliğin bir yaşam tarzına, sürekli bir harekete dönüştürülmesidir. 1. Sayının giriş yazısında queeri, Deleuze’e atıfla, “muharebe alanı üzerinde uçan alaycı ve kendi kendine öten kuşa”  benzetmem geldi aklıma. Queer lafını ağzımıza dolamaktan çok ‘queerleştirme’ terimine sarılsak pek fena olmaz. Bir düşünme tarzının edimselliğe ya da eyleme vurgu yapması ya da edimselleştirici bir yanının olması, statik düşünce ve eyleme tavırlarına karşı bir silah olabilir. Belli bir alanı queerleştirmek ne demek? Öncelikle bilmekten değil, yapmaktan yola çıkmak demek. Bedenin yapabilirliklerine odaklanmak demek. Diğer yandan, daha önceden varolan tutunduğumuz önvarsayımları sürekli bir zorlamaya tabi tutmak ve onlara kafa tutmak demek.
 
Postmodernist düşünce çoğu yerde tu kaka edilmeye layık görülüyor. Bu bağlamda, Queer teorinin postmodernist düşünceyle ilişkisini nasıl okumak lazım? 
Evvela şu oldukça geniş postmodern yaftasının kendisini sorunlu görüyorum. Şimdi burada kastettiğimiz 68’lerden emanet aldığımız –ve tabi kaynakları daha eskiye dayanan– Fransız düşüncesi mi? Elizabeth Grozs’un bir yazısında bahsettiği gibi, yoksa bu sözümona eleştirel tavrın ne kadar ciddi bir alandan kaynaklandığını anlatmaya çalışırken, aynı zamanda bu eleştirel tavrın ne kadar çağdaş ve güncel olduğunu ifade etmenin başka bir yolu mu? Birincisiyse, hatırlatmak lazım ki, Fransız felsefecilerin hiçbiri kendilerini modernliğin celladı, postmodernliğin babası olarak görmüyordu. Kaldı ki, postmodern deyince neyin kastedildiği hiç de açık değil, yapısökümünü mü kastediyorsun, Foucault’yu mu, Deleuze’ü mü, Baudrillard’ı mı, kimi? Hepsi birbirinden farklı vurguları olan felsefeciler. Yoksa hepsini aynı kefeye koyunca akademik bir üstünlük mü peydahlanıyor? Bana göre akademik kolaycılığın ve bir türden dogmatizmin ürünü bir anda bir şeyleri “postmodern” diye yaftalamak. Fakat diğer yandan queer teori, ayrı ayrı Foucault, Derrida ve Deleuze’den etkilenmiştir, daha doğrusu bu felsefelerle queer arasında geçişlilikler vardır. Burada bu geçişlilikleri tek tek sıralamak zor, fakat genel anlamda şu söylenebilir; cinsiyet ve cinsellik tartışmaları basitçe bir ad verme etkinliğinden ibaret değildir. Farklı felsefelerle beslenen cinsiyet ve cinsellik teorileri ontolojik manada derin felsefi sorular ortaya atarlar ve bu sorulara çoğu yerde hazır cevaplar yaratmak yerine yeni sorular sorduracak düşünce zeminleri/kavramlar yaratırlar. Bana göre maddesellik ve söylem ilişkisi üzerine düşünmeye dair davet buna bir örnek olarak verilebilir. Nihayetinde lezbiyen ve gey kimlikler üzerinden ya da cinsiyet ve cinsellikler üzerinden götürülen bu teorileştirme çabaları, öznelerin oluşumu ve yeniden düzenlenmesi, söylemsel olarak kimliklerin şekillendirilmesi vb. gibi daha genel alanlarla iç içe tartışılmaktadır. Bu iç içeliği anlamak için queer ve post-yapısalcı düşüncelerin ortaklaştığı alanlara bakmak gerekir.
 
Son olarak okuyucuları bilgilendirmek adına, bir sonraki sayıda dosya konusu nedir derginin? 
KaosQ+ dergisinin 2. Sayısının teması BEDEN olarak belirlendi. Derginin akademik yazım kuralları konusunda bilgi almak ve dergi hakkında genel bilgilere ulaşmak için web sitesi ziyaret edilebilir: http://www.kaos-q.com/home.php

Etiketler: insan hakları, eğitim
İstihdam