17/09/2021 | Yazar: Deniz Mutlu Taşyürek
Kuir kötüler ve kuir kahramanlar ve arada kalan karakterlerin kuir versiyonlarını görmek istiyorum. Kötü tercihler yapan, iyi insanlar olmayan, pasaklı ve kindar, gürültücü, hasta, bencil, özverili, sinir bozucu, sevecen kuir karakterler görmek istiyorum.
Deniz Mutlu Taşyürek, Laura Sackton’ın 23 Mart 2020’de bookriot.com web sitesinde yayınlanan “Queer Representation in Books: Give Me All of It, Every Kind” metnini KaosGL.org için çevirdi.
Son zamanlarda kitaplarda kuir temsil üzerine epey kafa yoruyorum. Kimi kasıtlı kimiyse rastlantı sonucu, 2020’nin başından beri kuir okumalar yapıyorum. Buna çok şaşırmamak lazım, çünkü daima kuir hikayelerin peşindeyim. Ama geçtiğimiz iki ay boyunca yaptığım okumaları düşününce asıl gözüme çarpan, okuduğum kuir kitapların çeşitliliği. Bu yılın başlarında kendimi mumla aradığım bir tür kuir temsile (yani her türden kuir temsile) sahip bir kitap seçkisini[1] okurken buldum ve bunun için bir çabam dahi olmamıştı.
Yıla iki harika kuir sesli kitapla başladım: R. Eric Thomas’tan Here For It [Bunun İçin Buradayım] ve Tommy Pico’dan IRL [Gerçek Hayatta]. İlki, eşcinsel siyah bir erkek olan Thomas’ın Hıristiyanlıkla kurduğu ilişkiye ve yazar kimliğine dair denemelerinden oluşuyor. İkincisi de bir kuir yerlinin şehir hayatı üzerine kaleme aldığı avare bir şiir. Bu iki kitabın aslında pek ortak özelliği yok; sadece ikisi de kuir erkeklerin kendi hikayelerini anlattığı birer güzel örnek.
Mariko Tamaki ve Rosemary Valero-O’Connell tarafından kaleme alınan ve kötü bir ilişki içerisinde sıkışıp kalmış bir genç kızın hikayesini anlatan Laura Dean Keeps Breaking Up With Me [Laura Dean Benden Ayrılıp Duruyor] aldı çizgi romanı bir öğleden sonra yalayıp yuttum. Onun ardından Christopher Bollen’ın Venedik’te geçen ve 20’lerinde bir gey çiftin yüklü miktarda para elde etmek için giriştiği üçkağıtçılıkları anlattığı gerilim romanı A Beautiful Crime’a [Güzel Bir Suç] geçtim.
İki kitap; üslup, tür ve konu açısından birbirinden ancak bu kadar farklı olabilirdi. Ama buluştukları bir nokta var: Her ikisi de eksikleri ve kusurları olan kuir karakterlerin hikayelerini anlatıyor. Laura Dean Keeps Breaking Up With Me’deki ana karakter Freddy Riley, durmadan arkadaşlarına zarar verecek kötü kararlar alıyor ve kendisini sağlıksız bir ilişkiye hapsediyor. A Beautiful Crime’da ise fazlasıyla kendileriyle meşgul, dar görüşlü ve çoğu zaman kendi arzularının ötesine bakma yeteneğinden yoksun iki erkek görüyoruz. Ancak bu karakterlerin hiçbiri itici figürler değil. Kendinizden bir şeyler bulabileceğiniz çetrefilli arka plan hikayeleri, kendilerine has korkuları ve hayalleri var.
Bir hafta sonunu Camryn Garrett’ten Full Disclosure’ı [Mutlak İfşa] ve Gabby Rivera’dan Juliet Takes a Breath’i [Juliet Nefes Alıyor] okuyarak geçirdim. Birbirinden son derece farklı ama eşdeğer oranda harika bu gençlik romanları, kuir genç kızların hikayelerine odaklanıyorlar. Bir arada okunduklarında da kuir kimliğin ve cinselliğin çok farklı yönlerini keşfetme imkânı sunuyorlar. Bu iki kitapta yer alan karakterlerin sadece bir kısmının kimlikleri ise şu şekilde: siyah biseksüel genç, Bronx’tan Porto Rikolu bir lezbiyen, bir aseksüel lezbiyen, beraber çocuk yetiştiren farklı ırklardan bir çift, çok sayıda ırkçı fikri savunan bir beyaz feminist lezbiyen. Bu figürlerden hiçbiri kolay, basit ya da mükemmel değil; hepsi, bu dünyada nasıl var olacağına karar vermeye çalışan kuir insanlar. Ve bu, pek pürüzsüz bir süreç değil.
Devamında gelen iki haftalık süreçte trans yazarlar tarafından kaleme alınmış, kırsaldaki kuir hayatı güzel bir dille anlatan ve kurmaca olmayan iki kitap okudum. Ivan E. Coyote, Yukonlu bir trans yazar ve performans sanatçısı. Tomboy Survival Guide [Erkek Fatma’nın Hayatta Kalma Rehberi] adlı kitabında geniş ailesinden başlayıp Vancouver’da bir kuir olarak yetişkinliğe adım atma sürecine kadar birçok temadan bahsediyor. Eli Claire ise Vermont’ta yaşayan engelli bir genderkuir[2] yazar. Kaleme aldığı Brilliant Imperfection [Mükemmel Kusur], bu yıl okuduklarım arasında sanırım en sevdiğim kitap. Claire bu kitapta engellilik, kuirlik, ırk, sınıf ve translık gibi farklı kimliklerin kesişimine dair derinlemesine bir inceleme sunuyor.
Bu iki kitabın aslında birbiriyle hiçbir alakası yok. Ama erişebildiğimiz her kuir kitaba ne kadar çok ihtiyaç duyduğumuzu göstermek için ikisinden peş peşe bahsetmek istedim. Tekil bir trans deneyimi yok. Taşrada kuir olmaya dair tek bir deneyim söz konusu değil. Aksine, kendi hayatlarını yaşayan ve kendi öznel hikayelerini anlatan binlerce transın ya da kuirin birbirinden farklı deneyimleri var.
Bütün bu romanların ve anı yazılarının yanı sıra bir yandan da kuir şiir okuyordum. Jericho Brown’dan The Tradition’ı [Gelenek], Leah Lakshmi Piepzna-Samarasinha’dan Tonguebreaker’ı [Dilkıran], Franny Choi’den Soft Science’ı [Sosyal Bilimler[3]] ve Danez Smith’ten Homie’yi [Kanka] okudum. Elma ile armut birbirine ne kadar benziyorsa bu kitaplar da o kadar benziyor. Hepsi esasen aynı biçimde, şiir türünde, ama tek ortak noktaları bundan ibaret.
Tonguebreaker’da engelli fem[4] cemaatinin yaşadığı acıları ve sahip olduğu gücü okurken adeta duygularım beni esir aldı. Franny Choi’nin noktalama işaretlerini özgün ve yaratıcı bir biçimde kullanması ve sayborg kimliğini incelemesi üzerine hala kafa yormaya devam ediyorum. Smith, Homie ile bana benim olmayan bir dünyanın kapılarını araladı ve onun şiirlerini derin bir saygıyla, nefesimi tutarak okudum. Bu kitapların her birini yüzlerce kez daha okuyabilirim ama yine de bu şairlerin kendi kuir deneyimlerini sorgulama, hayal etme ve sayfada yeniden icat etme biçimlerini tam anlamıyla kavramış olmam.
Bu yıl okuduğum romanlar arasında en sevdiğim iki tanesi peş peşe geldi. Önce, Nicole Dennis-Benn’den şimdiye kadar gördüğüm en karmaşık ve en zengin kuir kadın karakterlerin yer aldığı Patsy [Kezban] adlı romanı silip süpürdüm. Sonrasında, Brandon Taylor’ın sesli kitap olarak dinlediğim Real Life’ı [Gerçek Hayat] hem duygusal yoğunluğuyla hem de dilinin güzelliğiyle nefesimi kesti. Edebiyatta benzerine çok ender rastlanan kuir deneyimleri konu alan bu iki sıra dışı romanı bitirdiğimde çarpılmıştım.
Patsy, en yakın arkadaşı ve ilk aşkıyla yeniden buluşmak için ABD’ye göç eden Jamaikalı bir kadın hakkında. Real Life ise Amerika’nın Midwest bölgesinde doktora yapan, araştırması için laboratuvarda çalışan ve çoğunluğu beyaz olan arkadaşlarıyla uğraşan siyah eşcinsel bir erkeğin hikayesini konu alıyor. Mesele şu ki bunlar aslında çok ihtimal dışı deneyimler değil. ABD göçmenlerle ve yüksek lisans/doktora öğrencileriyle dolu. Tabii ki bu kişilerden bazıları da kuir. Ancak edebiyatta kuir temsilin belli bir biçimde verildiği bir dünyada bu tarz gündelik deneyimleri kitaplarda görme şansına çok ender erişiyoruz. Bu nedenle, benim için bu iki kitabı okumak derin bir nefes almak gibiydi: Evet, kuirler her yerde; evet, doktora öğrencileriyiz ve kağıtsız göçmenleriz; evet, her tür etnik ya da sınıfsal arka plana sahip olabiliriz; ve hayır, mükemmel değiliz, sadece insanız.
Real Life’ı bitirdikten iki saat sonra Samantha Allen’dan Real Queer America’yı [Hakiki Kuir Amerika] sesli kitap olarak dinlemeye başladım. Kısmen anılardan kısmen söyleşilerden oluşan bu kitapta trans muhabir Samantha Allen, muhafazakâr eyaletlere doğru bir yolculuğa çıkıyor ve oralarda yaşayan transları ya da kuirleri ziyaret ediyor.
Bu kitabın giriş kısmını dinlediğimde yaşadığım küçük adada toprak bir yolda araba kullanıyordum. Allen, nasıl da büyük şehirlerden en küçük kasabalara kadar ülkenin her köşesinde kuirlerin yaşadığından, büyüdüğünden, mücadele ettiğinde ve aile sahibi olduğundan bahsediyordu. Gözyaşlarımı tutamadım.
Hıçkırıklara boğulmamın sebebi bence kitabın giriş kısmı değildi. Saydığım tüm kuir kitapların kalbime işleyen ve bana Allen’ın sözlerindeki derin hakikati hatırlatan toplu etkisiydi. Real Queer America’da Allen; Salt Lake City’de yaşayan Mormon bir trans erkekle, Rio Grand Valley’den Latin kökenli bir çiftle, Indiana’daki bir kuir barın sahibiyle ve daha pek çoklarıyla söyleşi yapıyor. Ve aslında bu söyleşiler, geçtiğimiz aylar boyunca okuduğum kurgu eserlerdeki karmakarışık kuir temsilin gerçek hayattaki yansımalarından oluşuyor. Birden kuir deneyimlerin sınırsızlığını hissetmek bana ağır geldi. Dinlemeye devam etmeden önce arabayı kenara çekmem gerekti ve bir süre ağladım.
Kuir bir okur olarak, bana hitap edecek kitapları bulma konusunda bazen zorlanabiliyorum. Aktivistler, kuir olmanın beraberinde getirdiği sıkıntılarla ilgili kitaplar okumanın tüketici olabildiğini daha önceden yazdılar. Hatta ben de daha önce bu kitapların hiçbirine yer vermeden bir liste hazırladım. Ama kuir yazarlar bu zorluklarla ilgili yazmayı bırakmalı mı? Tabii ki hayır. Fakat o halde sanki tekrar tekrar anlatılacak tek bir kuir hikâye varmış gibi hissettiren bir edebi dünyada farklılaşan kuir hayatlarımızı gerçekten yansıtan kitaplar okuma arzumuzu nereye yönlendireceğiz?
O toprak yolda göz yaşlarına boğulmama sebep olan, bu sorunun son derece basit cevabıydı: Bana mümkün olan bütün kuir temsilleri verin, her türden! Lezbiyen teyzeleri ve gey babaları ve panseksüel arkadaşları, sadece ucuz bir kahkaha için oraya yerleştirilmiş olmayan temsillerin tamamını istiyorum. Ana karakterlerin kardeşlerinin ve kuzenlerinin ne istediğini bilen trans kadınlar ve non-binaryler[5] ve aseksüel gençler olmasını istiyorum. Kuir kötüler ve kuir kahramanlar ve arada kalan karakterlerin kuir versiyonlarını görmek istiyorum. Kötü tercihler yapan, iyi insanlar olmayan, pasaklı ve kindar, gürültücü, hasta, bencil, özverili, sinir bozucu, sevecen kuir karakterler görmek istiyorum.
Edebiyatın her köşesinde ölen karakterler de görmek istiyorum, ama sadece homofobik şiddetten değil; pankreas kanserinden ya da yaşlılıktan ya da dağ tırmanışındaki kazalardan… Ömrünün sonuna kadar mutlu bir hayat süren kuir karakterler istiyorum. Binlerce farklı biçimde kurulabilecek kuir aileler istiyorum. Ellerimde titreyecek kadar acı dolu kuir kitaplarla hıçkırıklara boğulmak istiyorum. Sayfalar dolusu kuir neşe istiyorum. Bana hem kuir olmanın zorluklarını verin hem de kuir kutlamaları… İnsanın -ve hatta uzaylıların- başına gelebilecek her şeyi verin ve bunu kuir kılın. Hepsini istiyorum.
Kitaplarda kuir temsil giderek gerçek dünyayı daha çok yansıtan bir hale geliyor ama hala daha fazlasıyla dar bir alanı içeriyor. Yine de kuir deneyimlerin çoğulluğunu işaret eden geniş bir kitap yelpazesinden bahsetmek mümkün. Ben sadece 15 tanesini okudum ve bu yıl okuduğum her kuir kitaba burada yer vermedim bile. Demem o ki dışarıda bizi bekleyen kitaplar var; hadi bunu kutlayalım.
Dağınık, güzel ve karmaşık kuir temsiller içeren kitapları aramaya nereden başlayacağınızı bilmiyor musunuz? En sevdiğim 40 kuir kitabın bir listesini hazırladım. Ayrıca çok sayıda tavsiye için LGBTQ arşivimize göz atabilirsiniz.
[1] (ç.n.): Metinde bahsi geçen kuir kitaplardan hiçbirinin Türkçe çevirisi bulunmamaktadır.
[2] (ç.n.): Kaos GL Çeviri Sözlüğü’nde genderqueer şu şekilde açıklanıyor: “Kuir gibi, özünde politik bir tutumun olduğu düşünülen bu kimlik, ikili cinsiyet rejiminin reddiyle tanımlanır. Bu nedenle non-binary cinsiyet kimlikleriyle sık sık kesişim içindedir. Kendini genderkuir olarak tanımlayan insanlar cinsiyet kimliklerini ne kadın ne erkek, ikisinin arasında ya da dışında tanımlayabilir veya cinsiyet kodlarıyla sınırlanmaya karşı çıkıyor olabilir. Kimileri ‘genderkuir kadın’ gibi ikili cinsiyet sisteminin içinde tanımlanmış kimlikleri de kullanırken bu cinsiyetlere atfedilen kodları reddetmektedir.”
[3] (ç.n.): Franny Choi’nin kitabının ismi olan “soft science” birebir çeviride “yumuşak bilim” anlamına gelir ve sosyal bilimlerden bahsederken kullanılır. Fizik, biyoloji ya da astronomi gibi doğa bilimlerinden hard (sert, katı) ve psikoloji, sosyoloji ve siyaset bilimi gibi sosyal bilimlerden soft (yumuşak, hafif) diye bahseden bilimler hiyerarşisinin izleri August Comte’un 1800’lerdeki metinlerine kadar sürülebilmektedir. Bu adlandırmanın ise 1967’de Norman W. Storer tarafından yapıldığı tahmin edilmektedir.
[4] (ç.n.): Metnin İngilizce orijinalinde kullanılan femme sözcüğü Kaos GL Çeviri Sözlüğü’nde “fem” olarak çevrilmekte ve şu şekilde tanımlanmaktadır: “Atanmış cinsiyetinden bağımsız, kendisini ağırlıklı olarak feminen şekilde sunan ve ifade eden kişi. Yaygın olarak lezbiyen/kuir topluluğunun içindeki feminen kadınlarla özdeşleştirilse de fem varoluşu cinsiyet kimliğinin bir parçası ve cinsiyet ifadesinin bir biçimi olarak, cinsiyet spektrumunun farklı yerlerindeki insanlar tarafından sahiplenilmektedir.”
[5] (ç.n.): Non-binary sözcüğünün “ikilik dışı” ya da “na-binary” şeklinde çeviri önerileri mevcuttur. Ancak bu öneriler dilde yerleşiklik kazanmadığı için, çeviride en yaygın kullanım olan “non-binary” tercih edilmiştir.
Etiketler: kültür sanat, yaşam, dünyadan