17/07/2023 | Yazar: Selma Koçak

Belarus, Kolombiya, Etiyopya, Kenya, ABD ve Birleşik Krallık’tan LGBTQ+ gazeteciler anlatıyor.

LGBTQ+ Onur Ayı: Dünyadaki LGBTQ+ gazetecilerin sorunları ve başarıları Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Katherine Dailey, International Press Institute (IPI)’da yayınlanan yazı dizisinde dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan LGBTQ+ gazetecilerin yaşadığı sorunlar ve her şeye rağmen elde ettiği başarıları görünür kılıyor.

Belarus, Kolombiya, Etiyopya, Kenya, ABD ve İngiltere örnekleri üzerinden ilerleyen yazı dizisine, 25 Haziran’da yasaklara rağmen yapılan İstanbul Onur Yürüyüşü’nden Erdem Şahin imzalı bir fotoğraf karesi eşlik ediyor.

Meslekleri fark etmeksizin LGBTQ+’lar tüm dünyada çeşitli zorluklara maruz kalıyorlar. Uluslararası Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans ve İnterseks Derneği ILGA World’e göre 194 Birleşmiş Milletler üyesi ülkeden 62’sinde eşcinsel ilişkiyi suç sayan yasalar var, sadece 33 ülkede eşit evlilik yasal olarak tanınıyor ve 34 ülkede de başka türlü sivil partnerlik biçimleri ve ortaklıklar kabul görüyor. 22’si Asya ülkesi olmak üzere toplam 70 ülkede eşcinsel ilişkiyi suç sayan yasalar olduğu görülüyor. Afganistan, Brunei Darussalam, İran, Moritanya, Nijerya, Pakistan, Katar, Somali, Birleşik Arap Emirlikleri ve Yemen olmak üzere toplam 11 ülkede ölüm cezası, eşcinsel ilişkileri tehdit eden bir olasılık olarak muhafaza ediliyor. 6 ülkede ise eşcinsel ilişkiler hâlâ idamla cezalandırılıyor.

LGBTQ+ gazeteciler için bu riskler daha da artıyor. LGBTQ+’lara yönelik ayrımcılık, dışlanma, yok sayılma, Onur Yürüyüşleri gibi LGBTQ+ meselelerle ilgili haber yapmak gazetecileri, doğrudan tehditlerin ve saldırıların hedefi haline getirebiliyor. Pek çok durumda bu kişilerin kendileri de queer oluyor. Bu tür sorunların küresel boyutuna ilişkin veriler sınırlı olsa da LGBTQ+ gazeteciler; fiziksel şiddet, iş kaybı, sosyal dışlanma, çevrimiçi taciz gibi risklerle karşı karşıya kalıyor – baskıcı ortamlarda çalışanlar için bu riskler katlanarak artıyor, hem gazeteci olmaları hem de cinsel yönelimleri ve toplumsal cinsiyet kimlikleri nedeniyle hedef alınma riskleri ikiye katlanıyor.

Belarus

Katherine Dailey’in ilk yazısı Belarus üzerine. Otoriter baskıların ortasında gazetecilerin ve LGBTQ+’ların benzer tehditlerle karşı karşıya olduğunu belirttiği yazıda, pek çok gazetecinin sürgünde yaşadığının altını çiziyor. Belarus’ta gazeteciler ve LGBTQ+’lar endişe verici düzeyde kısıtlayıcı bir ortamda hayatta kalmaya çalışıyorlar. Belarus Gazeteciler Birliği (BAJ)’ne göre ülkede şu anda 34 gazeteci hapiste. Pek çoğu “radikal eylemler”le” ve “kamu düzenini bozmak”la suçlanıyor. 2020 yılında yapılan seçimlerle son derece baskıcı bir iktidarın başa geçtiği ülkede, yakın zamanda BAJ da radikal örgütlenme olarak tanımlandı ve radikal içerik üretenlerin yer aldığı bir listeye dahil edildi. Belarus’ta eşcinselliğin kendisi suç sayılmıyor ancak sağlık hizmetleri, istihdam veya eğitimde ayrımcılığa karşı herhangi bir koruma da söz konusu değil. Ayrıca eşit evlilik ve eşcinsel partnerlik de tanınmıyor.

Bu iki grubun kesiştiği alanda var olmaya çalışanlar, yani LGBTQ+ gazeteciler, ise iki kat baskıya maruz kalıyor ve bu nedenle pek çoğu ülkeyi terk etmeyi seçiyor ya da ülkeden kaçmak zorunda kalıyor.

Aleh Razkhou ve A.K. güvenliklerinden endişe duydukları için Belarus dışında yaşayan iki gazeteci. Her ikisi de Journalists for Tolerance (J4T)’ın; “milliyet, cins, yaş, ırk, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği ve diğer özelliklerden bağımsız olarak eşitlik için mücadele eden ve ayrımcılık yapmamaya çalışan” Belaruslu medya çalışanlarından oluşan ve kâr amacı gütmeyen bir grup, kurucuları arasında yer alıyor. J4T’ın başkanı olan Razkhou, Belarus’ta LGBTQ+ meselelerine dair içeriklerin iki gruba ayrıldığını belirtiyor. Bunlardan biri propaganda medyası diğeri de yurt dışından haber yapmaya çalışan bağımsız medya. Razkhou, Belarus’ta yaşayan ve LGBTQ+ meseleleri ele almaya istekli gazeteciler de olduğunu ancak bunların aşırı gizlilik koşulları ve tutuklanma tehdidi altında çalıştıklarını anlatıyor. Devletin bir propaganda aracı olarak işlev gören medyanın, LGBTQ+ kişiler söz konusu olduğunda özellikle rahatsız edici bir rol oynadığını ifade ediyor. 2020 yılında başlayan demokrasi yanlısı protestolara yönelik baskılar sırasında tutuklananlar arasında LGBTQ+’lar da olduğunu ve bu kişilerin televizyonda kendilerini ifşa etmeye ve “sapkınlıkları” için özür dilemeye zorlandıklarını anlatıyor. Ayrımcılığın da çok yaygın ve kaygı veren bir sorun olduğunu ifade eden Razkhou, J4T’ın Ocak-Ekim 2022 tarihleri arasında “medya yayınlarının yüzde 53’ünün LGBTQ+’larla ilgili yanlış bilgiler içerdiğini ve sadece yüzde 47’sinde doğru ifadeler kullanıldığını” tespit ettiğini belirtiyor. J4T üyeleri ve LGBTQ+ gazeteciler açısından çok ciddi bir krizle karşı karşıya olunduğunu belirten Razkhou, sürgünde yaşayan gazetecilerin birçoğunun çalışamadığını, bazılarının mülteci kamplarında yaşadığını ve oradan ayrılma imkânına sahip olmadıklarına dikkat çekiyor. Hâlâ Belarus’ta olanlar için ise durum daha da vahim “Her an tutuklanabilirsiniz. Neredeyse tüm meslektaşları ülkeyi terk etmiş olan insanlar kendilerini sıkışmış ve yüksek düzeyde stres altında hissediyor.”

A.K. de ailesini Belarus’ta bırakıp ülkeyi terk etmek zorunda kalmış bir başka gazeteci. Kendisinin de dahil olduğu BAJ’a karşı alınan önlemlerin ardından, bir sonraki adım olarak J4T’ın da radikal bir örgüt olarak damgalanmasından endişe duyuyor. Her iki grupta da yer aldığı için kendisini ve ailesini çok savunmasız hissettiğini söylüyor. Ailesinin güvenliğinden emin olamadığı için duyduğu korkunun, kendisini aktif bir medya savunuculuğu yapmaktan alıkoyduğunu ifade ediyor.

Kolombiya

Katherine Dailey, ikinci yazısında Kolombiya’da yaşayan ve ülkenin en büyük ulusal gazetelerinden biri olan El Espectado’da muhabir olarak çalışan Escobar Bernoske ve Felipe Morales Sierra ile konuşuyor.

Eşit evliliğin yasayla tanındığı bir ülkedeki deneyim, elbette Belarus’takine pek benzemiyor. Escobar Bernoske Toplumsal Cinsiyet ve Çeşitlilik muhabiri olarak çalışıyor mesela. Queer bir kadın olarak cinsiyet kimliği nedeniyle işe alındığı için iş yerinde hiçbir zaman “açılmak” zorunda kalmamış. Yine kimliği sayesinde bazı haber kaynaklarından daha rahat bilgi alabildiğini düşünüyor: “Bence insanlar hikâyelerini, bir şekilde bu deneyimle ilişki kurabilecek birine anlatırken daha rahatlar” diyor. Ancak daha geniş gazetecilik çevresinde, yaptığı haberciliğin pek ciddiye alınmadığını anlatıyor: “Gazetecilik yapmadığımızı çünkü objektif olmadığımızı, tarafsız olmadığımızı söylüyorlar.” Ama onların da buna verecek bir cevabı oluyor: “Söz konusu insan haklarıysa tarafsız olamazsınız.” Escobar Bernoske bu tarafsızlık algısıyla mücadele etmek için haberlerini büyük ölçüde belgelere ve verilere dayandırmaya çalışıyor.

Morales ise eşcinsel bir erkek ve Adliye Muhabiri olarak çalışıyor. Çalıştığı alan, LGBTQ kimliğiyle daha az bağlantılı olsa da zaman zaman işini çok kolaylaştırdığını anlatıyor. Örneğin Nisan 2022’de Morales’in memleketi Medellin’de eşcinsel erkekleri hedef alan cinayetler işlenmiş ve bu durum, LGBTQ toplumunda seri katil korkusuna yol açmış. Ancak Morales haberi yaparken, muhabirlik deneyiminin yanı sıra LGBTQ bağlantılarını kullanarak katilin bir kişi olmadığını ortaya çıkarmış: “Bunun insanlarını sakinleştirdiğini en azından daha fazla bilgiye ulaşmanın onları bir ölçüde rahatlattığını hissettim. Bu yaşam deneyimine sahip olmayan heteroseksüel bir kişi, bu kadar [duyarlı] olmazdı ve bu konuyu yakalayamazdı çünkü üzerinde durmazdı” diyor.

Elbette Kolombiya’da da gazetecilerin mücadele etmesi gereken zorluklar var. Çevrimiçi saldırılar bunlardan biri mesela. Bernoske’ye göre “Yorumlar ve nefret hep oluyor. Ama ben inanıyorum ki, eğer biraz ses çıkarıyorsanız ve insanları sinirlendiriyorsanız, bunun nedeni bir şeyleri doğru yapıyor olmanızdır.” Bernoske ve Morales için işler yolunda gitse de, iş ortamında açılmak hâlâ büyük bir korku kaynağı burada da.

Etiyopya

Katherine Dailey üçüncü yazısında Etiyopya’dan bir gazeteciyle konuşuyor. İsminin açıklanmasını istemeyen gazeteci “Eğer Etiyopya’da gazeteciyseniz bir ya da iki kez mutlaka hapse girersiniz” diyor. Ancak bu durumda LGBTQ+ bir gazetecinin özel hayatına yönelik bir soruşturmaya başlatılıyor ve birinin LGBTQ+ olduğu tespit edildiğinde yalnızca bu nedenle suçlanabiliyor ve hapse atılabiliyor. Dailey’in görüştüğü gazeteci iş yerinde cinsiyet kimliğini gizliyor, birkaç kez gözaltına alınmış ama kapsamlı bir soruşturmaya yetecek kadar uzun sürmemiş gözaltı, dolaysıyla direkten dönmüş. Bir gazeteci olarak zaten büyük bir risk altında çalıştığını söylüyor ve ekliyor “Ben bir de eşcinselim, yani tüm bu faktörler felaket için bir reçete.” İnsan hakları ile ilgili yapılan her türlü haber, bir gazetecinin LGBTQ+ topluluğuyla ilişkilendirilmesine neden oluyor. Dailey’in görüştüğü gazeteci, kişisel hayatının soruşturma konusu olmasından endişe ettiği için iş, ekonomi ve siyaset alanlarına odaklanmak zorunda kalıyor. Tüm bu baskıların bir sonucu olarak LGBTQ+ toplumu Etiyopya medyasında pek yer bulamıyor. Bulduğunda ise her zaman konudan bağımsız bir olarak, LGBTQ+ toplumuna nefret yöneltecek pedofili, tecavüz, sapkınlık gibi kavramlarla ilişkilendirilerek haber konusu yapılıyor. Dailey’in görüştüğü gazeteci ülke dışına çıkmanın bir yolunu bulabilirse Etiyopya’daki LGBTQ+’ların yüksek intihar oranları ve tıbbi ayrımcılık konusu üzerine yazmak istiyor. Her şeye rağmen, bu baskıcı ortamda bile kendini ifade etmenin bir yolunu buluyor: “Üzerimde her zaman bir gökkuşağı var. Ayakkabılarımda olabilir, gömleğimde olabilir, kemerimde ya da çoraplarımda… Herhangi bir şey olabilir. Bu benim için ‘ben varım’ demenin bir yolu.”

Kenya

Katherine Dailey, dördüncü yazısında Kenya’dan ismi gizlenen bir gazeteciyle görüşüyor. Kenya’da eşcinsellik yasak ve 21 yıla kadar hapisle cezalandırılıyor. Çok yakın bir zamanda mahkeme kararıyla bir LGBTQ+ topluluğu yasaklandı. Ülke nüfusunun yalnızca yüzde 14’ünün eşcinselliğin toplumda kabul edilmesi gerektiğini düşünüyor 2019 yılında yapılan bir ankete göre.

Dailey’in görüştüğü gazeteci Kenya’da LGBTQ+ kişilere dair hikâyelerin medyadan dışlanmasının nedenlerini anlatıyor. Öncelikle LGBTQ+ kişilerin deneyimlerini, yaşadıklarını haberleştirmek, bir gazetecinin, tıpkı Etiyopya’daki gibi, denetlenmesine neden olabiliyor. Bu da özel hayatının, gündelik rutinin didik edilmesi ve heteroseksüel gazetecilere yöneltilmeyen sorulara maruz kalması anlamına geliyor. Dailey’in görüştüğü gazeteci, uluslararası bir medya kuruluşunda çalıştığı için cinsiyet kimliğini bazı gazeteci arkadaşlarıyla paylaşması mümkün olsa da, yerel basında çalışanlar için böyle bir olasılık yok, “Açılsaydım bu kesinlikle işten atılmama sebep olurdu” diyor. Kenya’da medya sektörünü değiştirmek için editörlerin daha açık fikirli olmaları ve LGBTQ+’ların hikâyelerini de objektif bir bakış açısıyla anlatmaları gerektiğini düşünüyor.

ABD

Katherine Dailey beşinci yazısında ABD’den bir gazeteciyle görüşüyor. ABD son dönemde, başta translar olmak üzere LGBTQ+ karşıtı bir dizi yasal mevzuat düzenlemesine sahne oluyor. 2023 yılında, ülke genelinde 491 LGBTQ+ karşıtı yasa önerisi parlamentoya sunuldu ve Haziran ayı itibarıyla 77’si kabul edildi. Haziran 2020’de bir grup trans gazeteci, ülkede yükselen transfobi dalgası karşısında, trans ve nonbinary gazetecileri desteklemek ve genel olarak medya için kaynaklar yaratmak amacıyla bir kolektif oluşturdu ve bu ağ uluslararası yüzlerce üyesi olan Trans Gazeteciler Derneği (TJA)’ne dönüştü zaman içerisinde. Dailey, TJA’nın kurucularından Kae Petrin ile görüşüyor. Petrin, ABD eğitim sistemi üzerine haber üreten Chalkbeat’te Veri ve Grafik Muhabiri olarak çalışan trans ve nonbinary bir gazeteci. Petrin’in ana haber alanı özel olarak LGBTQ+ meseleler değil ancak kimlikleri bazı habercilik kararlarında etkili olabiliyor: “Mevzuatta kendilerine karşı kodlanmış bir dil kullanılan topluluktan gelen bir kişi, yaşananlara karşı daha duyarlı olabiliyor ve daha iyi gözlem yapabiliyor.” Petrin ABD’de bazı trans gazetecilerin LGBTQ+ konularda haber yapmalarının engellendiğini, izin verilse bile sıkı bir incelemeye tabi tutulduklarını anlatıyor. Bazılarında ise trans gazetecilerin sadece translarla ilgili meseleler üzerinde haber yapmakla sınırlandırıldıklarını ifade ediyor. Tüm bu baskılara karşı kurulan TJA gazetecileri çeşitli yollarla desteklemeye çalışıyor. Bir kuruluşun desteği, Petrin’in ifadesiyle “kolektif sesin gücü”, sayesinde birçok editör değişiklik yapma konusunda istekli davranabiliyor.

Birleşik Krallık

Dailey, son yazısında Birleşik Krallık’tan bir gazeteciyle ile görüşüyor. Mayıs 2023’te Birminghan Üniversitesi tarafından yayınlanan bir rapor ülkede LGBTQ+ gazeteci olmanın ne anlama geldiğine dair bir fikir veriyor. Ankete katılanların dörtte üçünden daha fazlası “Birleşik Krallık’ta gazetecilik yapmanın giderek daha tehlikeli hale geldiği” konusunda hemfikir. Ayrıca ülkedeki medya kuruluşlarının LGBTQ+ gazetecileri tacize ve istismara karşı yeterince korumadığını düşünüyor. Sophie Perry, PinkNews’te muhabir olarak çalışıyor. Aynı zamanda 2022 yılının Ocak ayında, yaşanan sorunlarla mücadele etmek amacıyla LGBTQ+ Gazeteciler Ağı’nı kuran kişi. Facebook üzerinde bulunan bu ağ, queer gazetecilerin hikâyelerini anlattıkları, haber önerilerini ve fırsatları paylaştıkları bir alan. LGBTQ+ gazetecilerin deneyimlerini paylaşmaları ve daha geniş medya kuruluşlarının bu bilgilerden faydalanmasını sağlamak için “Benim Gibi Gazeteciler” (Journalists like me) adlı bir dizi yayınlıyorlar. Ana hedeflerinin sektörü değiştirmek olduğunu ifade eden Perry, “Roma bir günde inşa edilmedi, amaç bu, ancak bu süregiden bir amaç” diyor. Uluslararası bir LGBTQ+ haber portalı olan PinkNews’teki görevinde Perry LGBTQ+’lara odaklanıyor. Hakkında haber yaptığı insanlarla kurduğu bağın kendisi için önemli olduğunu anlatan Perry “Bu haberleri yaparken sadece yayın için değil, toplum için de yapıyorsunuz ve bu önemli” diyor. Ancak kurulan bu bağın bir yandan da ruh sağlığı üzerinde olumsuz etkiler yaratabileceğine dikkat çekiyor:

“Bence yaşadığım en büyük zorluk, haberini yaptığım kişilerle gerçek bir bağ kurmak. Bu benim topluluğum, bunlar benim arkadaşlarım. Dolayısıyla, nefret suçlarına nasıl maruz kaldıklarına tanıklık ediyorum. Haklarını ellerinden almaya çalışan yasalarla ilgili haber yapıyorum. Sosyal medyada gerçekten haklarında korkunç şeyler yazıldığını ve komplo anlatılarıyla istismar edildiklerini görüyorum. Tüm bunlara maruz kalmak, pedofili ve benzeri damgalanma hikâyeleri yazmak gerçekten kişisel olarak çok etkiliyor.”

Perry, son dönemde haberlerin queer bakış açısıyla okunmasında bir artış olduğunu fark etse de hâlâ yapılması gereken çok şey olduğunu düşünüyor: “Medya kuruluşlarının, queer gazetecilerin çevrimiçi ve yüz yüze tacizle karşı karşıya kalmasında durumunda sorumluluk üstlenmeleri, onları desteklemek ve korumak için gerekli önlemleri almaları bir zorunluluk.”

Katherine Dailey’in altı ülkeden konuştuğu gazeteciler bunları anlatıyor. Her ülkenin kendine özgü avantajları ve dezavantajları olsa da LGBTQ+ gazetecilik yapmak ya da LGBTQ+ bir gazeteci olmak, dünyanın hiçbir yerinde gül bahçesi vaat etmiyor. Türkiye’de yaşayan insanlar olarak bunun ziyadesiyle farkında olmak zorunda kalıyoruz biz de zaten. Onur Ayı’nın sonuna yaklaşırken Türkiye’de LGBTI+ haklarına yönelik giderek artan kısıtlama, sınırlama, baskı ve yasaklara paralel olarak LGBTI+ gazeteciliği yapmak ya da LGBTI+ gazeteci olarak haber yapmak da giderek zorlaşıyor.

 


Etiketler: medya, yaşam, çalışma hayatı, dünyadan
İstihdam