24/04/2015 | Yazar: Yıldız Tar

Nor Zartonk’tan Arno Kalaycı: ‘Deport etmeyi denesinler. Burada cenazemiz var ve cenazemizi gömmeden hiçbir yere gitmiyoruz. Bizim derdimiz soykırımla yüzleşmek için bir 100 yıl daha beklememek.’

‘1915’ten beri cenazemiz var, gömmeden hiçbir yere deport edilmiyoruz!’ Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Nor Zartonk’tan Arno Kalaycı: “Deport etmeyi denesinler. Burada cenazemiz var ve cenazemizi gömmeden hiçbir yere gitmiyoruz. Bizim derdimiz soykırımla yüzleşmek için bir 100 yıl daha beklememek.”
 
Ermeni Soykırımı’nın 100. yılı vesilesiyle Nor Zartonk’un kapısını çaldık, oluşumdan Arno Kalaycı sorularımızı yanıtladı.
 
“Merhamet değil adalet istiyoruz” sloganlarını anlatan Kalaycı, geç gelen adaletin adalet olmayacağını belirterek Nor Zartonk olarak taleplerini iletti, vicdan siyasetini eleştirdi ve “Ermeni halkının acısını paylaşmak, taleplerini sahiplenmekle mümkündür” dedi.
 
Yüzleşmenin araçlarını Ermeni olmayanların düşünmesi gerektiğini ifade eden Kalaycı Cumhurbaşkanı’nın deport açıklamalarını da değerlendirdi: “Ermenistan’dan ata topraklarına dönen, burada çalışan, çok ciddi nefret suçlarına maruz kalan insanları deport etmekten bahsediyor. Buyursun denesinler ancak burada cenazemiz var ve cenazemizi gömmeden hiçbir yere gitmiyoruz.”
 
“Geç gelen adalet, adalet değildir”
 
Nor Zartonk olarak “Merhamet değil adalet istiyoruz” diyorsunuz. Yüz yıllık bir soykırımda adalet nasıl sağlanır?
 
Aslında geç gelen adalet, adalet değildir. Ermeni Soykırımı’nı aradan yüz yıl geçtikten sonra ancak bugün konuşabiliyor, gerçek anlamda kavrayabiliyoruz. Maalesef ki Hrant Dink’in öldürülmesi bu yolu açtı. Hrant Dink bir Ermeni olarak belki de bu meseleyi konuşan tek insandı. Devletin inkar siyasetini kıran isimlerden biriydi. Bir yerde bu yüzden de öldürüldü. Hrant Dink’in yaşadığı dönemde onun söylediği söz çok kıymetliydi çünkü söylenmeyen bir sözdü. Arkasından Hrant Dink öldürüldü ve peşi sıra insanlar, özellikle kendini solda konumlandıran kurumlar Ermeni Soykırımı’nı ele almaya başladı. Ama bir yerden sonra bu ele almaların ve yapılan çalışmaların bir yerde içinin boşaldığını ve aynı sözü tekrar ettiğini fark ettik. Kardeşlik diyen ve derdini anlatmaya çalışan Hrant Dink’i öldüren devletin karşısında hâlâ aynı sözü söyleyerek mi duracağız? Daha fazlasını söylemeliyiz. Soykırım’ı, Hrant Dink’in nasıl ve neden öldürüldüğünü, adalet istediğimizi anlatmalıyız. Bu Hrant Dink’e olan borcumuzdur.
 
Daha fazlasından kastınız nedir?
 
“Bu acı hepimizin” demenin dışına çıkmalı. Bu acı gerçekten de hepimizin değil. Bu, Ermeni halkının acısıdır ve bu acıyı paylaşmak Ermeni halkının taleplerini sahiplenerek mümkündür. Bu acı adalet mücadelesiyle paylaşılır. Sokaklarda Ermeni Soykırımı’nı konuşmak bugün hâlâ bir cesaret işi değil. Adalet talep etmenin yerine bir vicdan siyaseti yürütülüyor. “Vah Ermeniler öldürülüyor, yazık Hrant Dink öldürüldü, yazık Sevag Balıkçı’ya” değil, “Ermeni Soykırımı’nın, Hrant Dink’in, Sevag Balıkçı’nın hesabını soracağız” demenin, talepleri ortaya koymanın bir anlamı var bugün. Ermeni Soykırımı anılacaksa bu taleplerle birlikte anılmalıdır. Eğer adalet gelecekse bu taleplerin hayata geçirilmesi ile gelecek. Ben insanlar Ermenilere merhamet etsin, arkamızdan ağlansın istemiyorumki.  Sevag Balıkçı’nın, Maritsa Küçük’ün, Hrant Dink’in davalarının takipçisi olsun insanlar istiyorum. 24 Nisan’da, evet kardeşim, bu talepler bu halkın hakkıdır desin istiyorum. Eğer “Bir daha asla!” diyeceksek, ancak bu şekilde o dünyayı kurabiliriz. 2007’de Hrant Dink öldürüldü, ve biz 2015’teyiz. Bunu iyi anlamak gerekir.
 
Nor Zartonk’un talepleri
 
Bu talepler nedir?
 
Nor Zartonk olarak bizim taleplerimiz şöyle: İlk olarak Türkiye Ermenistan sınırının koşulsuz olarak açılmasını talep ediyoruz. 90’lı yılların başında Türkiye Cumhuriyeti tek taraflı olarak bu sınırı kapattı. Açması gereken de bu devlettir. Bu sınırın açılması iki halkı birbirine yakınlaştıracak, toplumlar arası diyalogu arttıracaktır.
 
İkinci talebimiz, bugün Diaspora Ermenileri olarak anılan insanlarla ilgili. Onlar 1915’te canını kurtarmak için gitmek zorunda kalan Ermenilerin çocukları ve torunları. Bu insanlara yurttaşlık verilmeli ve kendi topraklarına dönebilmelerinin yolu açılmalıdır.
 
Üçüncü talebimiz ise, yaşananların bir soykırım olarak tanınıp, özür dilenmesi.
 
Dördüncü talebimiz ise milli kahraman ilan edilen soykırımcıların yargılanması, basında ve ders kitaplarında ifşa edilmesi. İnsanları yerlerinden eden, mallarını yağmalayan, katleden isimler şu anda milli kahraman olarak anılıyor. Ders kitaplarında sadece Ermenilere değil, kimliği farklı olan herkese yönelik ırkçı, ayrımcı ve şoven ifadeler yer alıyor. Bu ifadelerin ders kitaplarından kaldırılmasını ve Ermeni Soykırımı’nın ders kitaplarında anlatılmasını istiyoruz.
 
Türkiye burjuvazisi ilksel sermaye birikimini Ermeni Soykırımı üzerinden sağladı. Ve bu sermaye birikiminin hesabının verilmesi gereklidir. Bu yüzden beşinci talebimiz soykırım mağdurlarına ve mağdurların haleflerine tazminat verilmesi.
Beraberinde, Ermenilerin tarihsel varlığına son verme çabasının bir diğer sonucu olarak da Ermenilere ait kültürel varlıklar; kiliseler, okullar, mezarlıklar vb varlıklar da imha ve talan edildi, birçoğu gasp edildi. Bu mülklerin restorasyonu ve iadesini talep ediyoruz.
 
Son olarak, inkar siyasetini yürütebilmek için inşa edilen açık ya da gizli bütün devlet kurumlarının lağvedilmesini ve buralara ayrılan bütçenin bir toplumsal yüzleşme komisyonuna ayrılmasını talep ediyoruz.
 
“Yüzleşecek olan ben değilim, Ermeni olmayanlar”
 
Adalet talebinin hayata geçmesinden bahsederken “hesap soracağız” ifadesini kullanmanın gerekli olduğunu söyledin. “Hesabını soracağız” bu coğrafyada herkesin söylediği, ama pratikte somut karşılığı olan bir politik söz değil. Hesap sormak nasıl mümkün? Devletten talepler var ancak toplumsal olarak yüzleşmek, hesap sormak nasıl olur? Soykırım varsa bunu yapan devlet kadar uygulayan, göz yuman insanlar da var sonuçta ve bu zihniyet hâlâ devam ediyor…
 
Eğitime ilişkin talebimiz bu meselede çok önem kazanıyor. Eğitim devletin ideolojik aygıtlarından en önemlisi belki de. Bu alanda yapılacak değişikliklerin etkisi olacaktır. 1915 öncesinde sokakta karşılaştığınız her 5 kişiden 1’i Ermeniyken bugün sokakta bir Ermeni’yle karşılaşma ihtimali çok düşük. İnsanlar gerçekten hiçbir Ermeni’yi tanımadan, Ermeniler hakkında nefret söylemi içeren şeyler okuyorlar. Devlet bunu hâlâ destekliyor. “Afedersiniz Ermeni”, “Ermenileri deport ederiz” gibi söylemler, o kitaplarla büyüyen ve Ermenileri tanımayanlar için çok etkili oluyor. Bu yüzleşmenin araçlarını da aslında Ermenilerden çok Ermeni olmayanların düşünmesi gerekiyor. Çünkü Soykırımla yüzleşecek olan ben değilim.
 
Bu mesele zaten Ermenilerden çok Ermeni olmayanların meselesi çünkü nasıl bir gelecek kurmak istediğimizle yakından alakalı. Bugün hala yanıbaşımızda yeni soykırımlar yaşanıyor. Şengal’de, Musul’da, Ninova’da Süryani halkına ve bölgedeki Hristiyanlara yönelik Soykırımlar yaşanıyor. Ermeni Soykırımı’nda ne kaybettiğimizi de yeniden düşünmek bunun araçlarından biri olabilir. Cumhuriyet’in kurucu söylemlerinden bir tanesi “Toplu iğnemizi bile kendimiz üretemeyecek bir devlettik, şimdi kendi üretimimizi yapıyoruz” şeklindeydi. Hayır arkadaşım, sen toplu iğneyi üreten insanları öldürdün veya bu ülkeden kovdun. Üretici güç olan insanları yok ettiğinde geriye koca bir hiçlik, çöl kaldı.
 
Hesaplaşmak kısmında haklısın, bir yandan da içi çok boş gibi duran bir kavram. Hesap soracağız diyoruz ama hesabını sorduğumuz hiçbir şey de yok. Yine de bu bir irade beyanı. Mücadele uzun solukludur, düşünün ki biz daha 100 sonra ancak bu ülkede taleplerimizle sokağa çıkabildik. Ermeni Soykırımı konusunda bugün için inkar siyaseti güçlü, toplum yavaş dönüşüyor. Ama zamanın tıpkı Gezi direnişinde olduğu gibi hızlı aktığı dönemler de olacak. İşte mesele bu irade ile mücadeleyi o dönemlere taşıyabilmek. Belki daha çok örgütleneceğiz, okuyacağız, konuşacağız, bedel ödeyeceğiz, bedel ödemeyi göze alacağız ki bir şeyler değişsin… Bugün hâlâ sokaklarda “Ben Ermeni’yim” demenin karşılığı ölümken soykırımı anlatmanın çok kolay olmadığının farkındayım. Ancak başka türlü bir gelecek kurmak da mümkün değil. Biz hâlâ öldürülüyoruz. 1915’le ve devamında Hrant Dink’le bitmedi. Arkasından Sevag’ı verdik, Maritsa Küçük’ü verdik. Düşünsenize 87 yaşındaki bir kadın çırılçıplak soyulup, onlarca yerinden bıçaklanıyor ve bıçakla haç çiziliyor üzerine. Ermeniler bu ülkede bu şekilde öldürülüyor. Yakın zamanda davası bitecek ve olay yerinde tek başına olmadığı bilinen bir Ermeni’ye ceza verecekler. Dosya kapanacak. “Basit, münferit, adlî bir vaka” diyen bürokratların yanına kâr kalacak…
 
“Ermeniler yürütülen siyasetle zaten deport ediliyor”
 
Biraz bahsettin ancak açmak açısından tekrar sormak istiyorum. Soykırımın 100. yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın deport açıklamasını nasıl karşıladınız?
 
7-8 yıl kadar geriye gitmek istiyorum bu soruyu yanıtlamak için. Ermenilerle, “Türkiye’de Ermeni olmak” başlıklı bir anket yapmıştık. Ülkeden gitmek isteyip istemediklerini ve gitme sebeplerini sormuştuk. Yüzde 52-55’lik bir bölüm gitmek istediğini söylemişti. Bugün bu ülkede Ermeni olmayanlarla bu anketi yapsak yine aynı oranla karşılaşabiliriz belki. Ama Ermenilerin gitmek isteme sebepleri ekonomik değil tamamen politik sebepler. 1915 sonrası, varlık vergisi, 6-7 eylül, Nor Or gazetesinin kapatılması, 1980 faşist askeri darbesi gibi saldırı ve baskı süreçlerinde birçok Ermeni gitti. Hrant Dink’in öldürüldüğü günün akşamı birçok Ermeni gitti. Aslında Ermeniler zaten yürütülen siyasetle deport ediliyor. Kurucu siyaseti deport etmek olan bir devlet var ve bu siyaseti sürdürüyorlar.
 
Deport açıklamasının bende hissettirdiği biraz dağdan gelip bağcıyı kovmak gibi. Belki yanlış anlaşılabilecek bir ifade bu ama siz kimi deport ediyorsunuz? Bu topraklarda yaşayan en eski halklardan biriyiz. Eski ya da yeni olmanın çok karşılığı yok. Buraya gelen herkesin bu topraklarda yaşama ve söz söyleme hakkı var ama siz kimi deport ediyorsunuz? Çok nazik gerçekten bu arada. Bir lütufmuşçasına yurttaşları değil, yurttaş olmayan Ermenileri deport etmek istiyor. Kim bu yurttaş olmayan Ermeniler? Ermenistan’dan ata topraklarına dönen, burada çalışan, çok ciddi nefret suçlarına maruz kalan, çok kötü koşullarda yaşamak zorunda kalan, seks işçiliğiyle kendisini geçindirmek zorunda kalan insanlar. Kendi ülkesinde doktor, mühendis olup buraya gelen ve ev içi bakım, seks işçiliği gibi işler yapmak durumunda kalan insanları deport etmekten bahsediyor. Buyursun denesinler ancak burada cenazemiz var ve cenazemizi gömmeden hiçbir yere gitmiyoruz.
 
Son olarak 100. yılı Nor Zartonk olarak nasıl karşılıyorsunuz?
 
100. yıl ve 24 Nisan sembolik. Bunun 101. yılı ve 25 Nisan’ı da var. Bizim 100. yıl geldi ortalığı ayağa kaldıralım, yüzleşin gibi bir durumumuz yok. Gayemiz yüzleşmek için bir 100 yıl daha beklememek. Biz bununla yüzleşmeye devam etmedikçe bu ülkede Kürtlerin, LGBTİ’lerin öldürülmesi de meşrulaşıyor. Bu vahşet yargılanmadığı sürece sokakta yürüyen bir transın öldürülmesi kanıksanıyor. 

Etiketler: yaşam
nefret