22/01/2024 | Yazar: Gözde Demirbilek

Seçil Epik sordu, Jilet Sebahat ilk kitabı JİLET ile ilgili merak edilenleri yanıtladı.

“O hayatın mücadelesi için yazıyorum ve arkadaşlarımı bırakmıyorum” Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Jilet Sebahat’ın yıllardır farklı mecralarda yayınlanan yazıları ve söyleşileri Mesut Varlık’ın editörlüğü ve Üzüm Derin Solak’ın fotoğraflarıyla buluştu. JİLET, Axis Yayınları’ndan çıktı.

TIKLAYIN - Kalemin aciz kaldığı bir dünyada JİLET’le yazılmış yazılar

Kitabın lansmanı 20 Ocak Cumartesi günü özel bir davetle gerçekleşti. 19:00’da Seçil Epik ile Jilet Sebahat’ın kitap sohbetiyle başlayan lansman programı Akış Ka, Nots ve Jilet Sebahat’ın DJ setleri ile devam etti. 

“Hiç kimseye borcumuz yok” 

Kitap sohbetinden bir bölümü aşağıda okuyabilirsiniz.

Seçil Epik: Yazın alanıyla ilgili ne hissediyorsun? 

Jilet Sebahat: Herkesin hissettiğini hissediyorum. Şunu sevmiyorum, ben mesela hayatımda hiçbir yerde “şuyum” demedim. Anlatıyorum zaman zaman, mesela Ayla Algan’ı çok severim -rahmetli oldu, toprağı hayat bulsun- onun denetiminde drama dersleri aldım, Ayşe Emel Mesçi’den ders aldım; onu aldım bunu aldım ama kendime hiçbir zaman oyuncu demedim. “Şuyum”un içine sığmak bazen insanı köreltiyor. Ödüm patlıyor, “yazar arkadaşlarım olsun da şu kitap üzerine şunu konuşalım”dan. Benim mahalle arkadaşlarım olsun, orospu arkadaşlarım olsun, birlikte alkol tüketebileceğim arkadaşlarım olsun, edebiyat konuşacağım arkadaşlarım da olsun ama çerçevenin içine girmek bazen gerçekten hiyerarşiyi beraberinde getiriyor. Ben ondan çok korkarım. Oyuncu arkadaşlarımın yaşadığı yönetmen faşizmini, bilmem nesini falan biliyorum. Tiyatroyu bu yüzden bıraktım. Çünkü, baskıyı sevmiyorum ve insan hayatına kendini baskılamakla başlıyor. Dolayısıyla kendimi baskılama gibi bir şeyin içine girmek istemiyorum.

Yazını seviyorum tabii ki, çok da okuyorum, çok sevdiğim yazarlar var. Belki ben de bir zaman birilerinin çok sevdiği yazar olacağım. Ne bileyim, kendime yazar demek istemem herhalde. Birileri der belki ama ben söylemek istemem çünkü ben eylem insanıyım. Bu (kitabı elinde tutuyor) benim eylemim. Molotof gibi. Atıyorsun, gidiyor.  

10 yıla kadar yazmam belki sonra ansiklopedi çıkarırım belki 90’lar ansiklopedisi olur bu. Belki Bayram Sokak’ta çalışırım, belki başka bir şey yaparım, bilemem. Ben eylem insanıyım ve bir çerçevenin içine kendimi sokmak istemiyorum. Bana iyi geliyor ama, konuşmak da iyi geliyor sevişmek de iyi geliyor arkadaşlarımla sohbet etmek de iyi geliyor. Bunun bir terazisi yok benim için.

Seçil Epik: Yazı yazma eyleminin hem çok yalnız bir şey olması hem de senden çıktığı an herkese ulaşabilir olması… Bir lubunya olarak yayıncılık dünyasına girdiğimizde şunu görüyoruz, lubunyaların hayatları dümdüz gitmiyor. Hayatlarımıza ve birbirimize sahip çıkmaya çalışıyoruz. Tüm bunları yaparken üretiyor olmak, hepimizin bir yandan bir şeyler yapıyor olması büyük bir mutluluk ama bir yandan şunu fark ediyoruz: Bizim kimseye profesyonellik borcumuz yok. 

Jilet Sebahat: Hiç kimseye borcumuz yok.

Seçil Epik: Bunu bu şekilde yapabiliyor olmak, yani aslında senin içine girmekte olduğun sektörün seni hiç ilgilendirmiyor olması bir taraftan senin gücün. Çünkü sen bu kitabı o Eskişehir’den 1 saatliğine kitabı imzalatmaya gelen lubunya okusun ya da bir şekilde lubunyalara değmek isteyen biri okusun ve kendini görsün, “Ben yalnız değilim” desin; o mücadeleyi görsün ve fark edebilsin diye bekliyorsun. Bunun çok büyük bir gücü var. 

2 hafta önce “Umarım Annem Dinlemez” podcaste katılmıştın, o zaman daha kitap çıkmamıştı. Bu karşılaşmalar daha da artacak muhtemelen. Sen kabul etsen de etmesen de ben bu kitabın daha fazla insana dokunacağından eminim. Bu karşılaşmaların Türkiye’nin ve dünyanın her yerinde olan lubunyalara değmek olması hakkında ne hissediyorsun? Mücadelenin bir karşılığı gibi geliyor mu bu da sana?

Jilet Sebahat: Tabii ki geliyor, benim lubunyalara değmediğim, lubunyalığımı unuttuğum bir zaman yok ki. Bunu derken lubunyalığımı unutmak, herkesin de unutmasını istiyorum ama bana bunu unutturan bir dünya yok. Zaten hayat boyu karşılaştığımız bir şey bu. Bunları hayatımızdan defolması için yazıyorum. 

Herkes gibi arkadaşlarımın can güvenliğini istiyorum; iş güvenliği, para güvenliği, eğitim güvenliği istiyorum. Yani düşünsene yıllarını vererek okul kazanmış biri, o sikik kimlikteki isimle çağırılacağı için okula gitmiyor. Bütün bunlar olurken, hissedemiyorum ben. 

Yani aşık olduğum zaman, ben o aşık olduğum adamın beni hangi sikik tarafta bırakacağını düşünüyorum hala. Aşkın güvenliği yok ki bu ülkede. Sikişeceğim adamların beni öldürüp öldürmeyeceğini düşünüyorum. Bunların hepsini unutarak, herkes gibi yaşayabileceğim normal bir hayat istiyorum çünkü bende heyecan bırakmıyor bu ülke. 

Dolayısıyla, evet, o lubunyalarla hayatımın her alanında buluşuyorum. Aklımın hiçbir zaman köşesinden çıkmıyor. Çünkü öyle yaşıyorum zaten; ne zaman bir arkadaşımın işten atılacağını, ne zaman bir arkadaşımın transfobiye uğrayacağını, ne zaman bir arkadaşımın emeğinin sömürüleceğini düşünüyorum. Bakmayın kraliçeler gibi yaşadığımıza, bizim burada sömürüldüğümüz ve yok sayıldığımız zamanlar oluyor. 

Seçil Epik: Her yerde oluyor.  

Jilet Sebahat: Dolayısıyla bunların hiçbirini unutmak mümkün değil. Ben hepimizin unutacağı bir hayat diliyorum. O hayatın mücadelesi için yazıyorum, sokakları bırakmıyorum, Beyoğlu’nu bırakmıyorum, barları bırakmıyorum, arkadaşlarımı bırakmıyorum. 


Etiketler: kültür sanat, yaşam, çalışma hayatı, kent hakkı, barınma, özel haber
İstihdam