20/05/2022 | Yazar: Kaos GL
Lubunyaları ve tüm ezilenleri baskı altına alan iktidarın mekansızlaştırma politikalarını sadece kampüslerde değil kentin her yerinde görüyoruz.
Fotoğraf: ÜniKuir
Rektörlük yasağının ardından polisin saldırdığı ve en az 50 öğrencinin gözaltına alındığı 9. Boğaziçi Onur Yürüyüşü’nde okunmak istenen açıklamanın tam metni şu şekilde:
Basına ve kamuoyuna,
Bugün 20 Mayıs Cuma, her türlü baskı, tehdit, nefret ve hedef göstermeye karşı sürdürdüğümüz Boğaziçi Onur Haftası’nın bedenlerimizi, arzularımızı, yönelimlerimizi; velev ki tercihlerimizi sahiplenerek onurla yürüme iradesini gösterdiğimiz o günündeyiz. Boğaziçi Üniversitesi Lezbiyen, Gey, Bi+, Trans+, İnterseks, Ace+ Çalışmaları Kulübü’nün hukuksuzca kapanmasının üzerinden 15 aydan fazla bir zaman geçti. Fakat bizler, yasaklamalar ve denetimlerle sesimizi yok edebileceklerini zannedenlere karşı bugün, her gün olduğumuz gibi, bizlere ait olan kampüslerimizden tüm lubunyalar olarak sesleniyor, bu mekansızlaştırma politikalarını boşa çıkarıyoruz! 12 Mayıs 2021’de açtığımız yürütmeyi durdurma talepli idari işlemin iptali davası sonuçlanmış, talebimiz reddedilmiştir. Davada işaret ettiğimiz hiçbir usulsüzlük ve hukuksuzluğa cevap vermeyi gerekli görmeyen mahkeme heyeti, sergi davasında kulüp yöneticilerimizden birinin de yargılanıyor olmasını bahane olarak göstermiştir. Heyet, sonuçlanmamış bir davayı cezayla sonuçlandırılmış gibi referans alarak, rektörlüğün kulübümüzü kapatma kararını haklı bulmuştur. Aynı mahkeme heyeti sergi etkinliğini bizim düzenlemediğimize dair sayısız kanıtı gözardı etmiş ve gerekçeli kararda “BÜLGBTİ+ tarafından düzenlenen sergi etkinliği” ifadesini defalarca yinelemiştir. Bu dava sürecinde kayyumluğun kulübümüzün hukuksuzca aday kulüp statüsünde bekletilişini bahane olarak kullanması ve her ne hikmetse yaklaşık bir sene sonra bizimle aynı dönemde başvuran ve aday kulüp statüsünde bekletilen BİSAK’ın kulüp yapılması, hukuksuzluğun Mehmed Özkan döneminde başladığının ve öve öve bitirilemeyen bu dönemin de LGBTİ+’lar için ne anlama geldiğinin en iyi örneği olmuştur. Sarayın hukukundan bir beklentisi olmayan bizler bu usulsüzlüklerin peşini bırakmamakta kararlıyız! Red kararını üst mahkemeye taşımanın yanı sıra, hâlâ faaliyetlerimizi sürdürüyor ve bugün bu yürüyüşü gerçekleştiriyoruz.
Anlaşma yapmayı reddettiğimiz Mehmed Özkan’ın döneminde yaşanan Hande Kader Bursu’muzun elimizden alınması, yıllarca uğraşarak elde ettiğimiz cinsiyetsiz tuvaletlerin teker teker kapatılması ve yurtların cinsiyetlendirilmesi gibi pratikler, bugün adını bile unuttuğumuz Melih Bulu’dan sonra kayyum Naci İnci döneminde de sürdürülmüştür. Bizleri mekansızlaştırmak isteyen iktidarın temsilcisi İnci’nin döneminde, seks işçiliği paneli gibi birçok etkinliğimiz ÖGB’nin baskı ve tacizleri eşliğinde gerçekleşmek zorunda kalmıştır. Bizimle dayanışma içinde bulunmaya çalışan öğrenci kulüpleri kayyum kadro tarafından tehdit ve baskı altında bırakılmışlardır. Lubunyayı sindirmeye çalışan bu güç lubunya olmayanları da her türlü denetim ve gözetime en gayrimeşru şekillerde maruz bırakmıştır. Yine Özkan döneminde getirilmiş olan turnike sistemleri; Bulu döneminde yaşam alanlarımızı saran kameralar, İnci döneminde ise kimliklerimizin ÖGB’ye dijital olarak görünmesi, kampüs içinde rutin gayrimeşru kimlik gösterme dayatmaları ve tacizleriyle genişletilmiştir. Atanmış isim tacizi ve zorbalığını reddeden bizler, bizleri yer yer ifşalayan, savunmasız kılan, yer yer de kimliğimizi silerek bir psikolojik şiddeti bize dayatan bu pratikleri kampüs girişlerinde de, kampüs içinde de, derslerimizde de reddettiğimizi bir kez daha buradan haykırıyoruz.
Lubunyaları ve tüm ezilenleri baskı altına alan iktidarın mekansızlaştırma politikalarını sadece kampüslerde değil kentin her yerinde görüyoruz. Pandemi bahane edilerek gözaltına alınan evleri ve sokakları mühürlenen translar hakkında hiçbir tepki üretemeyen kamuoyu, Bayram Sokak’tan paylaşılan bir video üzerine mülteci ve trans düşmanlığını birleştiren bir sosyal medya kampanyasına destek olmuştur. “Bayram Sokak’ta transların evi önünde bir grup yabancı uyruklu erkeğin alkış ve tezahüratları”nın olduğu yorumuyla paylaşılan video, bazı gazetelerce esnafın hem sokağa hem de mültecilere dair şikayetleriyle haberleştirilmiş, sürecin sonunda kolluk kuvvetleri 97 mülteciyi geri gönderme merkezine sevk etmiş ve 29 trans kadına da “çevreyi rahatsız etme” suçundan 277₺ para cezası kesmiştir. İktidar, rejim kriziyle harmanladığı ekonomik krizin faturasını mülteciler, lubunyalar, emekçiler ve tüm ezilen kesimlerden çıkarmaya devam ederken bizler barınamama sorununu da pek derinden hissediyoruz. Yaşanan enflasyonda artan kira zamlarına yetişebilmek şöyle dursun, ev sahiplerinin kimliklerimiz ve yaşamlarımız üzerinden bizi ayrımcı bir şekilde barındırmaması bugün birçok kentte birçok lubunyanın deneyimidir. Aynı şekilde, kampüslerdeki tek barınma alternatifi olarak sunulan ve cinsiyet ayrımına dayanan yurt tipi başta translar olmak üzere tüm öğrencilerin var oluşuna yönelik bir hak ihlalidir. Bizler biliyoruz ki bizi insan olarak görmek istemeyenlerin ortaya koyduğu bu gayrimeşru şiddet, gündelik hayatımızın en keskin gerçekliği ve kendimiz olma arzumuzun bedelidir. Bu şiddet; genelde bize makbul bedenleri dayatan kapitalist biyosiyasetin, özelde ise son yıllarda LGBTİ+’ları düşmanlaştırmayı kendine görev bilen iktidarın fobisinin ifadesidir.
Her geçen sene kamuda hangi bedenlerin hangi şekillerde var olabileceğine dair müdahalelerini arttıran iktidarın tüm kentlere yayılan kuir mücadeleyi hedef haline getirmesine şaşırmıyoruz. Bizler buradayız ayol! Ayrıca, ne yalnızız ne de yanlış! Buradan Amed’de, Aydın’da, Eskişehir’de, Balıkesir’de, Mersin’de ve İzmir’de yaşatılan Onur Yürüyüşleri’ne selam gönderiyor, her sene olduğu gibi bu sene de yasaklansa dâhi İstanbul Onur Yürüyüşü’nde olacağımızı duyuruyoruz. Bir kez daha taleplerimizi haykırıyor ve İSTİYORUZ diyoruz.
Boğaziçi Üniversitesi LGBTİA+ Çalışmaları Kulübü’nün açılmasını ve resmî kulüp statüsünün teslim edilmesini,
Cinsiyet ayrımına dayanan yurtların karma hâle getirilmesini,
CİTÖK ofisini fiilen durdurmaya yönelik tüm kararların geri çekilmesini,
Kampüslerimizi abluka altına alan başta siviller olmak üzere tüm paparonların okulu terk etmesini,
Taciz ve şiddet aygıtı olan ÖGB’nin kaldırılmasını,
Kampüsü de kentleri olduğu gibi boyunduruğu altına almaya çalışan gözetim ve denetim politikalarının son bulmasını,
Kapatılan cinsiyetsiz tuvaletlerin yeniden açılmasını ve sayılarının arttırılmasını,
Elimizden alınan Hande Kader Bursu’muzun yeniden organize edilmesini,
Kampüs etkinliklerimize uygulanan baskı politikalarının terk edilmesini,
Dersler dahil olmak üzere kampüsün herhangi bir yerinde atanmış isimlerimizle karşılaşmamayı,
Ders izleklerinin cinsiyet kimlikleri, yönelimleri, ifadelerine dair daha kapsayıcı hale getirilmesini,
İSTİYORUZ!!!
Basın açıklamamız burada sona ermiştir. But madi gullüm kür biliyosun abla.
Yürüyüşte yaşananlara dair detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Etiketler: insan hakları, eğitim, siyaset