04/01/2024 | Yazar: Gözde Demirbilek
Hakemli queer çalışmaları dergisi Kaos Q+’nın “Ölüm, Yas ve Hayaletler” dosyasıyla yayımlanan son sayısının İstanbul lansmanı bu akşam Frankeştayn Kitabevi’nde gerçekleşti.
Hakemli queer çalışmaları dergisi Kaos Q+’nın “Ölüm, Yas ve Hayaletler” dosyasıyla yayımlanan son sayısının İstanbul lansmanı bu akşam Frankeştayn Kitabevi’nde gerçekleşti.
Lansman ve ardından söyleşiye sayı editörü Dr. Aslı Zengin, Genel Yayın Yönetmeni Aylime Aslı Demir ve yazarlar Birgül Karakaş, Jiyan Andiç, Ömer Tevfik Erten, Gizem Aksu katıldı.
Söyleşinin giriş konuşmasını Aylime Aslı Demir, Kaos Q+’nın yayın hayatına başlama sürecini anlatarak yaptı. Demir, Kaos Q+’ın 2013’te ivmelenen toplumsal hareketler sonrası akademideki öğrencilerin queer teori, heteroseksizm eleştirisi ve alternatif politikalar üzerine makalelerini yayımlayabilecekleri hakemli bir dergi hayalini katılımcılarla paylaştı.
Sayı editörü Dr. Aslı Zengin, sözü yazarlara vermeden önce “Ölüm, Yas ve Hayaletler” dosyası üzerine neleri düşünerek çalıştıklarını şöyle paylaştı:
“Bu etkinliğin Frankeştayn’da olması manidar aslında. Biz de bu sayıyı ölümün bir sonlanış değil aksine nasıl üretken bir şeye dönüşebileceği sorusu üzerine çalıştık. Ölümle ilgili olarak toplumsallığı biliyoruz ama bu alanın kurduğu bir normatiflik de var. Hangi egemenler bu alanı örgütlüyor? Ölüm ve sonrası yas alanına dair yerimiz nereye düşüyor? Biz bu egemen normun içinde miyiz dışında mıyız? Buna bir queer trans bakış getirmek, ölümün bize anlattıklarına yoğunlaşmak istedik. Ölüm üzerinden queer hayatların silinmesi ne demek? Normun neresindesin, iktidarın neresindesin; sana neler veriliyor ve neler verilmiyor? Bir de tabii ölüm sonrası var, yas örgütlemek var. Hayaletler önem kazanıyor. Bir queer lubunya hayaletle karşılaştığımızda tüm hikayelerin çökmesi ne demek? Ölüm geride kalanlarla da çok ilişkili bir şey, oradan nasıl bir gelecek kurulacağıyla da çok ilgili. Bu sorular üzerinde durduk.”
Zengin’in ardından sözü sayının “9/8fight41: Dansın, Dayanışmanın Doğurduklarına; Gözden Gözenekleşmeye Geçebilen Bedenselliklere” yazarı Gizem Aksu aldı. Aksu, şimdilerde MUBİ’de izleyiciye açık olan filmi “Hepimiz için 9/8’lik Bir Dövüş”ün hikayesini anlattı:
“Filmi izlediğinizde göreceksiniz, bu film benim Almanya’da yaşamış ve dans ederek boks yaptığı için şampiyonluk titri elinden elinden alınan bir hayaletle dans filmim. ‘Bir hayaletle nasıl arkadaşlık kurulur?’ sorusunun queer deneyimden beslendiğini düşünüyorum. Kaybettiğim arkadaşlarımı; Zeliş’i, Boysan’ı nasıl duyumsadığım ve andığım Türkiye’de queer feminist olmaktan beslenen deneyimlerdi. Sinti-Roma kökenli boksör Johann Rukeli Trollmann da Nazi toplulukları tarafından katledilmiş bir kahramandı aslında. Onun anıtını gördükten sonra Rukeli için attığım göbekler kişisel deneyimlerdi ama direnişin, birlikteliğin, dayanışmanın ve duyumsamanın nasıl kurulduğuna bakmak istedim. Ve bu hikayeyi İstanbul’a getirdim. Biz burada çok ypğun bir bedensel, çoğalan ve dönüşen deneyimden geçiyoruz. Benim için önemli olan gözden gözenekleşmeye gidebilmenin, yaralarımıza dokunurken birbirimizden onay alarak yaklaşmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Bir politik öneri olarak birbirimize baktığımız yerden yargıladığımız değil de bütün gözeneklerimizle duyumsadığımız, o gözün geçirgenliğini gösteren bir aktivizm hayal ediyorum.”
Aksu’nun ardından sözü Ömer Tevfik Erten alarak, Latif’i anlattı:
“Latif’i yazma sürecimi anlatacağım: Pandemi ve yasaklarla birlikte aile evimin benim için önemli olmadığını düşündüm. Ankara’da bir ay önce tanıştığım ve flört ettiğim birinin yanına taşındım. Başlarda kısa sürecek gibiydi ancak pandeminin uzayacağı belli olunca ben 7 ay boyunca Ankara’da, onunla birlikte kaldım. Bu süre boyunca yas tutmaya zorlandığımı fark ettim.; varoluşumun yasını tutmam gerekiyor gibi hissettirildi bana. Bununla başa çıkmak, bunu aşmak istedim. Bir süre onunla fotoğraf serisi çalıştık. O fotoğraf serisinde bir gün perspektifin etkisiyle kafasının olmadığı bir fotoğraf çektim. Bu aslında ‘Latif’ öyküsünü yazmamı sağlayan şey. Ve orada, o fotoğraftan hareketle bir hayalet yarattım. Çünkü yalnız hissediyordum ve Latifle baş etmek bana çok iyi geldi. Hikayeyi yazarken, o yıl kimleri kaybettik, ne okudum ne dinledim, yalnızlığıma iyi gelenler kimlerdi, bunları düşündükçe metinlerarası bir öykü yazmaya başladım. Bir noktada durdum çünkü yas süreci hepimiz için farklı şekillerde işliyor ve ben o yastan hala çıkmaya çalışıyorum. Şimdi o yasla tekrar mücadele ediyorum.”
Erten’in ardından sayıda “‘Çekiyorsunuz ama Yayınlamıyorsunuz’ ya da Nasıl Yayınlıyorsunuz: Dijital Gazete Haberlerinde Hande Kader Cinayeti” ortak yazısı ile yer alan Jiyan Andiç ve Birgül Karakaş söz aldı. İlk olarak Jiyan, ölüme ve yasa dair bağ kurulabilirliğin nesneler üzerinden etkisine ilişkin bir paylaşımda bulundu:
“Geçtiğimiz haftalarda Diyarbakır’a gittim, ben Diyarbakırlıyım, gittiğim gün de Taybet Ana’nın öldürüldüğü o gün idi. Denk gelmişti. Eve girer girmez eşyalarımı koyduğum bir oda var, oraya girdim çantayı bırakmak için ve bir derin dondurucu gördüm. O sırada annem yanıma geldi, gülümseyerek yeni aldıklarından bahsetti ama ben hiçbir şey söyleyemedim. Bir süre sonra annem anladı neden konuşmadığımı, mutfağa geçtik. Hiç konuşmadık. Biz o gün aslında orada Şırnak’ta devlet tarafından öldürülen ve ailesi 11 gün boyunca derin dondurucuda bedenini tuttuğu Cemile’yi andık. Orada yaşadığımız, bir nesnenin yas aracına dönüşmesiydi. Yazının başlığının giriş kısmı Hande Kader’in ağzından, ‘Çekiyorsunuz ama yayınlamıyorsunuz’, çalışırken ulaştığımız üç sonuç oldu: Bu ölümün toplumsal bir olay olarak ele alınmıyordu, cinayetin edilgen bir dille anılıyordu ve sorumluluk yaşamını yitiren kişiye atfediliyordu. Cemile’de de Hande’de de bunu görüyoruz, ölümde ittifak sağlayabiliyoruz.”
Birgül, daha önce yazdıkları konusunda Jiyan’ın onu yüreklendirdiğini ve üzerine kafa yorduğu medya alanınında bu çalışmanın kesişimsellik açısından önemli olduğunu anlattı:
“Bir yandan Jiyan’ın bahsettiği, bir duyguyu beraber yaşayabilme durumu var öte yandan da hiçbir şekilde ortaklaşamamak. Gazetelerin Hande Kader’in cinayet haberini nasıl verdiğini incelerken bunu bir kez daha görmüş olduk. Ortaklık sağladığımız şeylerle birlikte medyayı süzdüğümüzde belirli konularda ortaklık yakalayabildiğimiz, hak odaklı habercilikle ilgili yapılmaya çalışılan durumlar olduğunu, aslında bir yönden de eleştirdiklerini gördük. Özellikle trans kadınlar ve seks işçilerinin ölümleri ve cinayetleri üzerinden üretilen haberleri incelerken dert ve duygu ortaklıklarıyla ilerlemiş olduk.”
Söyleşi katılımcı paylaşımlarının ardından sona erdi.
Etiketler: kültür sanat, yaşam