07/03/2022 | Yazar: Yıldız Tar
Polis bir çocuğu döverken çocuğa “Nasılsın” diye soranın da, çekim yapan gazetecinin de gözaltına alındığı Eskişehir Onur Yürüyüşü davası başladı. Duruşmaya hakimin, "Bırak anayasal hakkı, polise direndin mi" sorusu damga vurdu.
“Renkli maske taktığım ve mini şort giydiğim için polis GBT yapmak istedi. Kimliğimi verdim ama geri alamadım. Gözaltına alındım. Tek suçum mini şort giymem ve renkli maske takmamdı.”
LGBTİ+ aktivisti Eren Erken, Eskişehir 8. Asliye Ceza Mahkemesi’nde böyle başladı savunmasına. Ülkenin dört bir yanında onur yürüyüşlerine polis saldırıları ve ardından açılan davalardan 1. Eskişehir LGBTİ+ Onur Yürüyüşü de nasibini aldı. 30 Haziran 2021’de polisin saldırdığı ve ardından gözaltına aldığı 16 kişiye açılan davanın ilk duruşması bugün (7 Mart) görüldü.
Duruşmayı; Kaos GL Derneği, Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği, Yaşam, Bellek, Özgürlük Derneği ve Halkevleri izledi.
Hakim; şu an yurtdışında bulunan bir sanık hakkında yakalama kararı çıkarılmasına, avukatların itirazına rağmen sanıkların hepsinin tek tek görüntüsünün alınmasına karar verdi. Dava, 26 Nisan 11.30’a ertelendi.
Eskişehir Barosu Ayrımcılıkla Mücadele Komisyonu katılma talebinde bulundu
Kimlik tespitlerinin ardından Eskişehir Barosu Ayrımcılıkla Mücadele Komisyonu Başkanı ve baronun yönetim kurulu üyesi Av. Hüseyin Akçar, “Eskişehir Valiliği İl Emniyet Müdürlüğünün sırf bir gruba karşı çıkarmış olduğu kararın ayrımcılık olduğu ortadadır. Karar, hukuka aykırıdır. Biz Eskişehir Barosu olarak bu davanın takipçisiyiz” diyerek katılma talebinde bulundu. Hakimlik, sanıkların ifadelerinin ardından talebi değerlendireceğini söyleyerek avukatın sözünü kesti. Hakim, katılma talebini karara bağlayamadı ve bir sonraki celsede karar vereceğini belirtti.
Polis çocuk dövdü, çocuğa nasıl olduğunu soranı da gözaltına aldı
Ardından yargılananların beyanlarına geçildi. Bir sanık çalıştığı kafede birdenbire polis tarafından gözaltına alındığını söyledi. Hakimin, “polis uyarı yaptı mı, grup taşkınlık çıkardı mı, polise direndi mi” sorusuna; “Uyarı duymadım, ne ben ne de başkası taşkınlık yapmadı” dedi.
Başka bir sanık, polisin 18 yaşından küçük bir çocuğa çok sert bir şekilde müdahale ettiğini, görmek için yanına gittiğinde ise gözaltına alındığını belirtti, “Polisler küçük bir kıza çok kötü bir şekilde müdahale ediyordu. Biz de kıza iyi misin diye sorduk, sarıldık ve sarıldığımız için gözaltına alındık. Beni de çok sert bir şekilde gözaltına aldılar” dedi. Bir başka sanık ise, “Bir kadın çığlığı duyduk, çığlığın geldiği yere baktık. Ufacık bir çocuğun kollarını bükmüşlerdi. Ben de ‘memur bey, görmüyor musunuz yaşı küçük, biraz daha yumuşak mı davransanız’ dedim. Bunun üzerine beni de gözaltına aldılar” dedi.
“Polis, konuşmamıza bile müsaade etmeden bizi işkenceyle gözaltına aldı”
Yargılananlardan Deniz Konak, “Dünya genelinde kutlanan LGBTİ+ Onur Haftasını kutlamak için oradaydım. Valiliğin sayfasında yayınlanmayan bir karar üzerine yasaklandı ancak biz kararı görmedik. Yasak olduğunu bilmiyorduk. Hiçbir hukuki gerekçesi yokken, polis ‘dağılın’ demeden, konuşmamıza bile müsaade etmeden hemen bizi işkenceyle gözaltına aldılar. Biz Adalar Migros önünde basın açıklaması gerçekleştirecektik” ifadelerini kullandı. Konak, açıklama yapmanın anayasal hakları olduğunu söylediği sırasında hakim sözünü kesti, “Boşver şimdi anayasal hakkını filan, sorularıma yanıt ver” dedi.
Çekim için giden gazeteci de gözaltına alındı
Yerel yayın organı Mevzu Dergi’den gazeteci Can Selman ise, eyleme çekim yapmak için gittiğini ancak alana ulaşana kadar polisin çoktan herkesi gözaltına aldığını söyledi ve ekledi:
“Daha yoldayken gözaltı haberlerini sosyal medya üzerinden almıştım. Gittiğimde her şeyin bittiğini görünce evime dönmeye karar verdim. Evime doğru yürürken birden polis saldırdı ve basın olduğumu söylememe rağmen beni gözaltına aldı.”
Hakimin, polise direnen birilerini görüp görmediği sorusuna ise, “Aksine polis şiddetini gördüm. O şiddeti görüntülemek isterken, ben de şiddete uğradım ve gözaltına alındım” dedi.
“Tek suçum mini şort giymekti”
Eren Erken ise savunmasında şöyle dedi:
“Ben bir LGBTİ+’yım. Stonewall direnişinden beri dünya genelinde LGBTİ+’lar bu yürüyüşleri düzenler. Biz de bu yıl Eskişehir’de ilkini düzenlemek istedik. Uçurtma Kitap Kafe’de toplandık. Daha yürüyüş filan yokken ortada, ben bir arkadaşımı tramvay durağına götürürken renkli maske taktığım ve mini şort giydiğim için polis GBT yapmak istedi. Kimliğimi verdim ama geri alamadım. Gözaltına alındım. Tek suçum mini şort giymem ve renkli maske takmamdı.”
“Ne yapıyorsunuz” demeye kalmadan gözaltına alındılar
Sevcan İncesu, “Ben bir LGBTİ+’yım” diyerek başladığı savunmasında yürüyüşün yasaklı olduğuna dair herhangi bir bilgi verilmediğini, Valilik sayfasında yayınlanmadığını bir kez daha hatırlatarak şöyle devam etti:
“Uçurtma Kitap Kafe önünde pankart tutuyordum. Herhangi bir suç içeren cümle yoktu. Yasla ve meşru hakkımızı kullanmak üzere toplanmıştık. Bir anda ara sokağa büyük bir çevik kuvvet yığını geldi. Dağılın uyarısı duymadım, aniden üzerimize geldiler. Ne yapıyorsunuz dememe kalmadan beni almışlardı. Herhangi bir hareketimde kolum kırılabilirdi. Yasaklama kararını gözaltındayken öğrendik. Kararı bize websitesinden değil, bir Word belgesinden gösterdiler.”
“Ben, LGBTİ+ hakları ve insan hakları savunucusuyum” diye sözlerine başlayan Sinem Çelebi, gece yarısı alındığı iddia edilen bir yasak kararı gerekçe gösterilerek gözaltına alındığını söyledi. “Yürüyüş gerçekleşseydi katılacaktım ama katılamadım çünkü bizi apar topar, işkenceyle gözaltına aldılar. Anayasal haklarımızı kullanmak istedik, barışçıl bir basın açıklaması yapacaktık, engellendik. Araçta da yoğun bir psikolojik şiddet ve nefret söylemiyle karşılaştık” diye ekledi.
“Fosforlu yeşil tişört giydiğim için bir avukat olarak beni gözaltına almaya çalıştılar”
Ardından avukatların savunmasına geçildi. Eskişehir Barosu Ayrımcılıkla Mücadele Komisyonu üyesi Av. Ceren Koçak, “Ben dahi bir avukat olarak, fosforlu yeşil bir tişörtüm olduğu için gözaltına alınmak istendim” dedi. Onur Yürüyüşü’nün dünyadaki ve Türkiye’deki tarihini anlattı. Mahkemenin, sürekli “eylemde bulundunuz mu, polise direndiniz mi” diye sormasını eleştirdi. “Şiddete uğrayan, hakları ihlal edilen müvekkillerimizdir, polisler değil” dedi.
“18.30’daki yürüyüşün gözaltıları 18.00’de tamamlanmıştı bile!”
Gazeteci Can Selman’ın Avukatı Fatma Girgin, “18.30’da gerçekleştirilmesi planlanan basın açıklaması için 18.00’de tüm gözaltı işlemleri tamamlanmıştı. İddianameyi hazırlayan savcı yasadışı bir toplanmadan bahsetse de, somut olayda bir toplanma dahi söz konusu değildi. İnsanlar giydikleri kıyafetler bahane edilerek oturdukları kafelerden gözaltına alındılar. Biz, avukatlar olarak alandaydık. Ne kolluk tarafından hazırlanan olay tutanağı ne de savcı iddianamesi gerçeği yansıtmamaktadır” dedi.
Av. Girgin, yasaklama kararının kamuoyuna duyurulmamasını ise şöyle eleştirdi:
“Eskişehir Valiliği’nin artık bir alışkanlığı haline geldi. Bir yasak kararı alıyorlar ancak Eskişehir halkına açıklamaya zahmet dahi etmiyorlar. Yasak kararında, güvenlikten bahsediliyor ancak kolluğun görevi oradaki LGBTİ+’ların güvenliğini sağlamaktır.”
5. Mersin Onur Yürüyüşü’ne getirilen yasak kararının kaldırıldığını da belirten Av. Girgin, kararı mahkemeye sundu.
“O gün LGBTİ+’ların haklarını değil, Eskişehir polisinin şiddetini konuşmak zorunda kaldık”
Av. Şahap Arpacı ise, kolluğun saldırısı ve gözaltına almasının hem ulusal kanunlar hem de uluslararası sözleşmeler açısından hukuka aykırı olduğunu belirtti. “O gün biz ulusal basında LGBTİ+’ların temel hak ve hürriyetlerini değil, Eskişehir polisinin şiddetini konuşmuş olduk. Eskişehir Valiliği de Eskişehir Emniyet Müdürlüğü de bir hakkın kullanımını tamamen engellemiştir” dedi.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Siyasal ve Medeni Haklar Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğüne ilişkin hükümlerini hatırlatan Av. Hasan Çayır, “Türkiye aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde bir dizi karar varken idarenin yasaklama kararlarında ısrar etmesini anlamış değilim” dedi.
“Savcı, suç bulamadığı için ne yapsam diye düşünüp uydurmuş”
Av. Pınar Çelik Arpacı, savunmasında Onur Yürüyüşü’nün amacının LGBTİ+’ların toplumda görünürlüğünün sağlanması ve herkes kadar var olduklarının kabul edilmesi olduğunu hatırlattı. Valiliğin yasaklama kararının temel hak ve özgürlükleri ihlal ettiğini de vurgulayan Arpacı savunmasına şöyle devam etti:
“Onur Yürüyüşü, Eskişehir Valiliği tarafından keyfi bir şekilde yasaklanmıştır. Bu yasaklamanın herhangi bir hukuki gerekçesi bulunmamaktadır. Yapılmak istenen yürüyüş herhangi bir suç işleme kastı olmaksızın şiddetten uzak ve tamamen barışçıl gayelerle düzenlenmek istenmiştir. Fakat Valilikçe alınan yasaklama kararı ve akabinde kolluk kuvvetlerince uygulanan orantısız güç ve şiddet ile bu yürüyüş hukuka aykırı bir şekilde engellenmiştir.”
Av. Arpacı, “Savcılık, bir terör örgütü uydurmuş, buna simge olarak da gökkuşağı bayrağını yakıştırmıştır” diyerek LGBTİ+’ların gökkuşağı bayrağı taşıdıkları için yasadışı terör örgütleri ile ilişkilendirilmesinin nefret suçu olduğunu, iddianamenin sanıklara karşı nefret suçu işlediğini, suç duyurusuna konu edilmesi gerektiğini de sözlerine ekledi:
“Aynı simgelerle bugün, burada bir basın açıklaması yaptık. Terör örgütüyse neden burada sorun olmadı da o gün sorun oldu? O gün Onur Yürüyüşü’nde, LGBTİ+’lara özel ve ayrımcı bir uygulama var. Savcı, suç bulamadığı için ne yapsam diye düşünüp ‘flama varsa, terör örgütüdür’ diye uydurmuş. Derhal beraat koşulları oluşmuştur. Bu dava, tamamen temelsizdir. Toplumda görünür olmak için Onur Yürüyüşü yapan müvekkillerimiz, burada bir de yargılanmak zorunda kalıyor.”
Davaya gerekçeler: Duyurulmayan yasak kararı, isimsiz ihbar telefonu
15 LGBTİ+ hak savunucusu ve bir gazeteci, 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefetten yargılanıyor. Polis fezlekesinden yazılan iddianamede Cumhuriyet Savcısı Ferhat Demirci, LGBTİ+’ların kamuoyuna duyurulmayan Valilik yasağından bir şekilde haberdar olması gerektiğini savunuyor. İddianamede yer alan bir diğer detay ise yürüyüşten bir saat önce 112 Acil Çağrı Merkezi’ne yapılan ihbar. Polisin ve savcının iddiasına göre, 17.00’de başlayacak yürüyüşten önce, saat 15:57:58’de bir kişi 112 Acil Çağrı Merkezi’ni arayarak “LGBTİ yürüyüşünde polislere ve esnafa molotof atılacağı” yönünde ihbarda bulundu.
Davası öncesi açıklama: Onur Yürüyüşümüz yargılanamaz
Eskişehir Onur Yürüyüşü davası öncesi, Pride Eskişehir adliye önünde basın açıklaması yaptı.
“Yaşasın lubunya dayanışması” sloganları ve gökkuşağı ile trans bayraklarıyla bir araya gelen LGBTİ+ aktivistleri, Valiliğin yasak kararını tanımadıklarını söyledi.
Basın açıklamasını okuyan Eren Erken, “Bizler 30 Haziran'da Eskişehir'de gerçekleştirdiğimiz ilk Onur Yürüyüşü'nde gözaltına alınan lubunyalarız. Valiliğin bir gece yarısı yürüyüşümüzü yasaklamış olduğunu, gözaltına alındığımızda Eskişehir Emniyeti'nde görmüş olduk. Valilik sitesinde duyurulması gereken ama tenezzül edilmeyip halka duyurulmayan bir yasaklama sebebiyle gözaltına alındığımız söyleniyor” dedi.
Erken, açıklamaya şöyle devam etti:
“En haklı günümüzde sokakta olmak istediğimiz için okullarımızdan uzaklaştırma aldık, KYK yurtlarından atıldık, burslarımız kesildi, son olarak da hakkımızda dava açıldı.
Şimdi erkek yargı, heteronormatif yasalar en temel hakkımız olan eylem hakkımızı gasp edip bizi yargılamak istiyor. Biz LGBTİ+'lar yaşama hakkımızı, onurumuzu, sokaklarda görünürlüğümüzü her koşulda savunacağız.
“LGBTİ+fobik devletin bir gecede çıkarıp kamuoyuna duyurmadığı bu yasağı tanımadık, tanımıyoruz. Bizlerin hayatını yok sayanlara karşı mücadelemiz sürecek. Bizim her yürüyüşümüz onur yürüyüşü. Bu daha başlangıç. Her Haziran'da Eskişehir'de ve tüm dünyada sokaklarda LGBTİ+'lar yok sayılan yaşamları için, onurları için eşitlik ve özgürlük için yürüyecek.
Bugün bizimle olan bütün avukatlara, LGBTİ+'lara dayanışma için çok teşekkür ederiz. İyi ki varız. Yaşasın lubunya dayanışması.
“Eşit özgür onurlu yaşayacağız.”
“Biz yaşadıkça, onlar kudurmaya devam edebilirler!”
Duruşma sonrası, LGBTİ+ aktivisti Ecmel’e uzattık mikrofonu. Deyim yerindeyse, “hem suçsuz, hem güçsüz” hale getirilmeyi sorduk. “LGBTİ’+lar polis şiddetiyle göz altına alınıp temel hak ve özgürlükleri ihlal edildi, üstüne bir de davalarla uğraşıyoruz” diyen Ecmel, suçsuzluklarının baki olduğunu ancak LGBTİ+’ların hiç de güçsüz olmadığını şöyle anlattı:
“Hak temelli olan mücadelemizden vazgeçmemizi istiyorlar. İktidarın artan nefret söylemleri, bizleri hedef haline getirdiği şiddet dili yaşam alanlarımızı sınırlandırıyor. Gücünü iktidardan alan polisler, şiddetini nefret politikaları ile meşrulaştırıyorlar. Hak mücadelemiz kriminalize edilmeye çalışılıyor. Onur Yürüyüşünde şiddet ahlaksa biz ahlaksızız, demiştik! Bu söylemimizi tekrarlayarak LGBTİ+ların haklarını koruyacak yasalara, sosyal politikalara ihtiyaçları olduğunu belirtmek istiyorum. Ne yaşam alanlarımızdan ne de haklı mücadelemizden vazgeçmeyiz. Biz yaşadıkça, onlar kudurmaya devam edebilirler!”
Etiketler: insan hakları, nefret suçları