28/09/2019 | Yazar: Gözde Demirbilek

LGBTİ+ ve queer müze deneyimleri, Uluslararası Bellek ve Tarih Konferansı’nda konuşuldu.

Tarihin peşinde: LGBTİ+ ve queer müze deneyimleri Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Kaos GL Derneği’nin düzenlediği Uluslararası Bellek ve Tarih Konferansı dün (27 Eylül) İzmir’de gerçekleşen çalıştay ile başladı. Konferans, “Tarihin peşinde: LGBTİ+ ve queer müze deneyimleri” oturumuyla devam etti.

Kaos GL Derneği’nden Yıldız Tar’ın moderasyonu üstlendiği oturumda; Dr. Peter Rehberg ve Dr Birgit Bosold Schwules Museum (Berlin / Almanya) üzerinden Almanya’da LGBTİ+ müze deneyimini anlatırken Florent Molle HIV ve AIDS ile ilgili sergi hazırlığı sürecinde gündeme gelen meselelere dair konuştu.

tarihin-pesinde-lgbti-ve-queer-muze-deneyimleri-1

Schwules queerleşiyor

Oturumun ilk konuşmacısı olan Dr. Peter Rehberg, konuşmasına “queer”i üç anlamını vererek başladı: “Queer heteronormatif toplumun karşısında durandır. İkinci olarak LGBTİ+’ların tarihiyle ilgilidir. Queer hakkında aynı zamanda başka bir bilgi biçimi denebilir.”

Fotoğrafın semiotik bir metin olduğunu söyleyen Rehberg, burjuva müzelerinin burjuvaları görünür kılması gibi; Schwules Museum’un da “ibneleri” görünür kılan karşı bir arşiv girişimi olduğunu ifade etti. Gey görünür eserlerle yola çıkan Schwules’in son yıllarda queerleşme girişimini, yaptığı queer tanımından doğru şöyle anlattı:

“Müzemizde iki ayrı sergi alanı var. Bir taraf LGBTİ+’ların tarihinden izler ve eserler taşıyor. Bunlar gönüllülerin bağışlarıyla gerçekleşiyor. Daha çok eşcinsel erkekler bağış yaptığında o bölüm gey görünür oluyor. Bir tarafta ise queer sanat eserleri sergileniyor. Schwules aynı zamanda bir araştırma merkezi olarak varlığını sürdürüyor.”

tarihin-pesinde-lgbti-ve-queer-muze-deneyimleri-2

“Lezbiyen görünmezliği konuşulurken, kadın düşmanlığı ve cinsiyetçilik konuşulmuyor”

Oturumun ikinci konuşmacısı Dr. Birgit Bosold, “Kadın Yılı” kapsamında gerçekleştirdikleri lezbiyen görünür sergilerin fotoğrafları ile başladı konuşmasına. Lezbiyen tarihten eserlerin olduğu sergilerin ardından beyaz eşcinsel erkekler tarafından feminizm ve queer feminizm tartışmalarının başladığını ifade eden Bosold, görünürlüğü tartışmak yerine gücü, parayı ve nüfuzu konuşmak gerektiğinin altını çizdi.

Berlin’de LGBTİ+’lar için ayrılan bütçenin %50’sinin eşcinsel erkeklerin başında olduğu derneklere ayrıldığını söyleyen Bosold, lezbiyen görünmezliğinin konuşulurken mizojini ve cinsiyetçiliğin “sert” bulunması gerekçesiyle konuşulmadığını, “biz feminizme karşı değiliz queer feminizme karşıyız” diyenlerin bu saldırıları queer feminizmle yaptığını ifade etti.

tarihin-pesinde-lgbti-ve-queer-muze-deneyimleri-3

“Kendi yaşamına sahip çıkma”

Oturumun son konuşmacısı Florent Molle ise; HIV ve AIDS ile ilgili bir sergi hazırlığı sürecinde nelere dikkat ettiklerini katılımcılarla paylaştı.

Öncelikle epideminin başladığı 1983 yılına işaret eden Molle, kendi yaşamlarına sahip çıkan insanların öfkesinin görünür kılınmasına dair paylaşımlarda bulundu. “AIDS Belleği”nde, anlatının ortaklaşması bakımından önemli bulduğu “kendi yaşamlarına sahip çıkma” deneyiminde kişilerin bedenleri, mesleki kariyerleri ve yaşantıları üzerinden sergilemeyle ilgili çeşitli çalışmalar planladıklarını ifade etti.

Molle, aynı zamanda bu çalışmaya çeşitli disiplinlerden kişileri davet ettiklerini söyledi. Fransa’daki hastanelerden, sivil toplum örgütlerinden çalışanların katıldığı ve sanat dünyasından insanların davet edildiği ortak çalışmalarda; bir araya gelmeler sonrası ortaklaşılan sorunlar üzerinden sergi koleksiyonunda olacağına karar verdiklerini belirtti.

Konferans’ın bugünkü programı Oya Burcu Ersoy’un açılış konuşmasıyla başlayacak.


Etiketler: kültür sanat, yaşam
nefret