22/01/2024 | Yazar: Canan Coşkun

Valilik, Bakanlık, hükümet medyası, hükümet dernekleri ve AKP’li siyasetçiler türlü gerekçelerle derneğin kapatılmasını istiyor. Öbür tarafta Tarlabaşı sakinleri, Taksim 360 yapılarının arkasında ayrımcılığa maruz kalmaya devam ediyor.

Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği neden kapatılmak isteniyor? Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve İstanbul Valiliği, Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği’nin kapatılmasını istiyor. Sosyal hayattan dışlanan, yoksulluk ve göç kaynaklı çeşitli yoksunluklarla mücadele eden Tarlabaşı toplumunun güçlenmesini amaçlayan bir derneğin neden kapatılması istenir?

Bakanlık ve valilik, derneğin işlevini tamamladığını öne sürüyor, Tarlabaşı bulvarını hukuksuz bir şekilde baştan sona ele geçiren Taksim 360’ın lüks yapılarının arkasındaki bölge sakinleri derneğin mücadele ettiği sorunları yaşamaya devam ediyor.

18 yıldır faaliyetlerine devam eden derneğin neden kapatılmak istendiğini anlayabilmek için biraz daha geriden başlayarak anlatmak gerekiyor.

Tarlabaşı’nın başına gelenler

İstanbul’un göbeğinin yanı başındaki Tarlabaşı, toplumdan dışlanmış etnik ve cinsel kimliklere ev sahipliği yapan bir semt. Büyükşehirlere doğru göçün başladığı dönemden itibaren kentin ortasındaki bir dış mahalle olma özelliği taşıdı bu haliyle. Bu nedenle mülkün rant uğruna el değiştirmesine sahne oldu. Dönüşümün temelli 1980’li yılların sonunda atıldı.

Tarlabaşı’ndaki tarihi yapıların yıkımını öngören Essen Planı dönüşümün fitilini ateşlemişti. Sosyolog, antropolog ve gazeteci Semra Somersan, bu yıkımı Cumhuriyet gazetesinin 1 Ağustos 1986 tarihli nüshasında “İstanbul trafiğine Alman planı” başlıklı haberiyle duyurmuştu. Sözde trafik planıydı, ancak planı hazırlayanlardan trafik psikoloğu Michael Geiler, bulvarın genişletilmesi için bazı yapıların yıkılması gerektiğini söylüyordu. 80’li yılların sonunda ortaya çıkan bu niyet yıllar içinde hükümetlerin dönüşüm politikalarıyla birlikte şekillendi.

Kentsel sit alanı olan Tarlabaşı’nda 20 bin metrekarelik alan 2006 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla “yenileme alanı” ilan edildi. Beyoğlu Belediyesi’nin Tarlabaşı’yla ilgili planı sözde yenilemeydi,  ama dönemin belediye başkanı Misbah Demircan Radikal’e verdiği söyleşide niyetin böyle olmadığını ve Tarlabaşı’nı yıkmak için yasa hazırladıklarını itiraf ediyordu. Belediye, taşınmaz sahiplerine birlikte yenileme imkanı sunmadığı için kimi mülk sahibi belirlenen bedele razı oldu, kimi de bu kararın iptal edilmesi için davalar açtı. Proje ihaleyle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın bir dönem CEO’su olduğu Çalık Holding’e bağlı GAP İnşaat’a verildi. 2011 yılı itibariyle Tarlabaşı’nda yıkım başladı, bölge sakinleri mahallelerini terk etmek zorunda kaldı. GAP İnşaat, Tarlabaşı bulvarını bir uçtan bir uca beş yıldızlı otel, ofis, rezidans ve alışveriş merkezine çevirdi. Mahalleden ayrılmaya ekonomik gücü yetmeyen sakinler, lüks konut ve işyeri makyajının ardında yaşamaya devam etti.

Katledilen mahalle sakinleri

Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği, kurulduğu 2006 yılından itibaren tüm bu mutenalaştırma sürecinde bölge toplumunun yanındaydı. Dernek, devletin sosyal olmayan politikalarının mağdur ettiği kitlelerin yararına çalışmalarını sürdürüyordu. Yazının başında da aktardığım gibi mahallenin sakinleri arasında seks işçileri ve LGBTİ+ insanlar da yer alıyordu. Bu kişiler sistematik olarak nefret saldırılarına maruz kalırken, saldırılar 2000’li yılların başından itibaren yaşam haklarını ihlal eden boyuta ulaşmıştı. Tarlabaşı’ndaki evinde öldürülen Ozan, silahlı saldırıda öldürülen Çağla Joker, baltayla katledilen Corti Emel basına yansıyan nefret cinayetlerindendi. Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği, mahallenin LGBTİ+ sakinleri katledilirken başta Tarlabaşı’nda olmak üzere Türkiye ve dünyadaki her türlü ayrımcılığa karşı çalışarak bu konuyla ilgili savunuculuk yapmayı benimsiyordu.

Tayyip Erdoğan, 2002 yılında Genç Bakış programında “Eşcinsellerin de kendi hak ve özgürlükleri çerçevesinde yasal gücence altına alınması şart. Zaman zaman bazı televizyon ekranlarında onların muhatap oldukları muameleyi insani bulmuyoruz” dese de aradan geçen zaman bu sözleri aratır hale geldi. Önce onur yürüyüşleri yasaklandı, daha sonra yasakların boyutu gökkuşağı simgesine kadar vardı. Eylemlerde hilafet bayrağı taşınabilirken kıyafetlerde, flamalarda, dövizlerde yedi rengin yan yana gelmesi suç oldu.

TIKLAYIN - Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, TTM “yokluğun tespiti” davasına müdahil oldu

Davalar açıldı

AKP hükümeti ve onun destekçilerinin ayrımcı ve homofobik politikaları başta kadın hareketi tarafından eleştiriliyor. Bunun en görünür olduğu günler 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü ve 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’ydü. Kadın hareketinin kapsayıcılığının farkında olan devlet, düşmanlığını Mart 2022’de açtığı iki davayla somutlaştırdı. Önce Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği’ne, sonra da Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na kapatma davaları açıldı.

Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği, 25 Haziran 2021’den bu yana başta Yenişafak, Akit ve Milat gibi hükümet medyasının karalama haberleriyle hedef haline gelmişti. Derneğin, Kaos GL Derneği’nin "LGBTİ+ Öğrencileri Aile ve Okul Kıskacına Karşı Nasıl Korumalı? kılavuzunun konuşulacağı etkinliği de yine hedef olmuş, bundan sonra dernekle ilgili çeşitli denetimler gerçekleştirilmişti.

İstanbul Valiliği, denetimlerden sonra 2 Mart 2022’de dernek hakkında İstanbul 8’inci Sulh Hukuk Mahkemesi’nde Derneğin amacının gerçekleşmesinin olanaksız hale geldiği” iddiasıyla derneğin kendiliğinden sona erdiğinin tespit edilmesi talepli bir dava açtı.

İstanbul başsavcılığı da dernek hakkında İstanbul 18’inci Asliye Hukuk Mahkemesi’nde fesih davası açmıştı. Savcılık, derneğin LGBTİ’yi özendirici davranışta bulunduğu” öne sürerek, “amacının hukuka ve ahlaka aykırı hale geldiğini” iddia ediyordu. Mahkeme, derneği dinlemeden savcılığın faaliyetten alıkonulmayla ilgili tedbir talebini de kabul etmişti.

TIKLAYIN - TTM davasında Aile Bakanlığı, Milat muhabirinin tanık olarak dinlenmesini istedi  

Milat gazetesinin karalama kampanyası

İstanbul 8’inci Sulh Hukuk Mahkemesi’ndeki dava açıldıktan sonra sistematik olarak derneği hedef gösteren Milat gazetesi yine karalamaya girişmiş, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı da davaya müdahil olmuştu. Derneğin avukatları gazetenin muhabiri Özlem Doğan’ın tweet’inden dernek hakkında kapatma davası açıldığını öğrenmişti. Davanın herhangi bir tarafı olmayan Doğan, nasıl oldu da derneğin avukatlarından önce davadan haberdar olabilmişti? Bunu davanın duruşmalarında daha iyi anlayacaktık.

İstanbul 18’inci Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen fesih davasının 18 Mayıs 2022’deki ilk duruşmasında kendini gösterdi Milat gazetesi muhabiri Özlem Doğan. Bir gazeteci olarak davayı takip etmek üzere adliyede değildi bu defa. Doğan’la birlikte onun organize ettiği anlaşılan cübbeli ve sarıklı kişiler de mahkeme salonunun önündeydi. Bir köşede de duruşmayı izlemek için bekleyen AKP MKYK üyesi Mücahit Birinci oturuyordu.

Duruşma başladıktan sonra Özlem Doğan, davaya müşteki olarak katılmayı istedi. Hakim, bu tür davalarda hukuken müşteki olarak katılmanın mümkün olmadığını anlatsa da o yanına iki tane de avukat almıştı. Taş çatlasa 5-6 kişinin oturabildiği salonda Mücahit Birinci ve onun korumaları da duruşmayı takip ediyordu. Bu duruşmada istediğini elde edemeyen Doğan, organize ettiği cübbeli ve sarıklı kişilerle birlikte duruşmayı izleyeme gelenleri “Üç kişi hepinize yeteriz” diyerek tehdit etti.

Kasım 2022’de bu davanın ikinci duruşması görüldü. Özlem Doğan ve bu defa Fikirde birlik ve Mücadele Platformu’nun çağrısıyla adliyeye gelen cübbeli ve sarıklı kişiler yine salonun önündeydi. AKP hükümeti de davayı yine yakın markajla takip ediyordu. Geçen duruşma salonda seyirci olarak bulunun Birinci’nin yerini başka bir AKP MKYK üyesi Metin Külünk almıştı. Bu duruşmada mahkemenin derneğin yöneticileriyle ilgili kurumlara yazdığı yazıya cevap da gelmişti. Emniyetten gelen cevapta, yöneticilerle ilgili herhangi bir ihbar, şikayet, soruşturma veya kovuşturmaya rastlanmadığı aktarılmıştı.

Özlem Doğan, bu davadan elini hiç çekmedi. İstanbul 18’inci Asliye Hukuk Mahkemesi’nde devam eden davanın 8 Ocak’ta görülen duruşmasında Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Özlem Doğan’ın konuyla ilgili çok haber yaptığı ve elinde görüntüler bulunduğu gerekçesiyle tanık olarak dinlenmesini istedi. O sırada Özlem Doğan da salondaydı. Merkezi İzmir’de bulunan dini tandanslı Bir Avuç İnsani Yardım Derneği’nin kurucusu da duruşmayı takip ediyordu. Kurucu Hüseyin Hacıoğlu’nun avukatı, müvekkilinin derneğin olduğu ilçede ikamet ettiğini belirterek davaya katılma talebinde bulundu. O da ayrıca Özlem Doğan’ın tanık olarak dinlenmesini istedi. Mahkeme, her iki talebi de reddetti. Mahkeme, Sivil Toplumla İlişkiler Müdürlüğü’nün ve bir Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı çalışanının şikayetiyle dernek yöneticileri hakkında başlatılan soruşturmaların akıbetinin sorulmasına karar vererek duruşmayı 6 Mayıs’a erteledi. İstanbul 8’inci Sulh Hukuk Mahkemesi’nde görülen “yokluğun tespiti” davası da sürüyor.

Valilik, Bakanlık, hükümet medyası, hükümet dernekleri ve AKP’li siyasetçiler türlü gerekçelerle derneğin kapatılmasını istiyor. Bunu kimi zaman yargılama usulünde yeri olmayan taleplerle, kimi zaman da mahkeme kapısı önünde “Üç kişi hepinize yeteriz” tehditleriyle yapmaya çalışıyor. Öbür tarafta Tarlabaşı sakinleri, Taksim 360 yapılarının arkasında ayrımcılığa maruz kalmaya devam ediyor.

tarlabasi-toplumunu-destekleme-dernegi-neden-kapatilmak-isteniyor-1*Bu haber, Avrupa Birliği’nin maddi desteği ile hazırlanmıştır. İçerik tamamıyla KaosGL.org’un sorumluluğu altındadır ve Avrupa Birliği’nin görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.


Etiketler: insan hakları, medya, mülteci, nefret suçları, kent hakkı, barınma, sosyal hizmet, aile, siyaset, dava, özel haber, beda
İstihdam