11/10/2022 | Yazar: Canan Coşkan

Kuirsen, tüm cevapları elinde hazır bulundurman için bir baskı oluyor. Genç olsan, kim olduğunun sınırlarını zorluyor olsan bile, dünya senden konumunu koruyabilmeni bekliyor.

“Yalnızca bir evre”: Değiştiysen, kendini affetmenin yolları Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Canan Coşkan, Afrikalı Amerikalı bir kuir göçmen yazar olan Sultana M.E’nin 3 Mart 2022 tarihinde Queer Dirsupt’ta yayımlanan yazısını KaosGL.org için Türkçeleştirdi.

Bu yazı toplumsal cinsiyet disforisiyle ilgili deneyim aktarımları içeriyor. Okuduktan sonra destek alabileceğiniz LGBTİ+ kuruluşlarının listesine buradan ulaşabilirsiniz.

Ufak yaşlardaki kuir çocukların birçoğunun daha önce yaşamış olduğu bir histir; sanki biri midene 5 kiloluk bozuk para çuvalı fırlatmış gibi içten bir çökme hissi. Duygularının, tutunduğun kimlikten uzaklaştığını hissettiğin o panikleme anı. Ben yanlış mıyım? Yaptığım bir taklitten mi ibaret? Hepimiz kim olduğumuza dair geçerli görüldüğümüzü hissetmek istiyoruz. Bunun yalnızca bir evre olduğunu söylemeye bahane arayanların sürekli mercek altında tuttukları kimlikler söz konusu olduğunda, ilk sezginin illa doğru olması gerekirmiş gibi hissetmek bir an meselesi. Çünkü ne de olsa, hakikaten öyle doğmuş olsaydın, bu illa ki sağlam ve yadsınamaz bir sabit olurdu, değil mi? 

12 yaşındayken, daha sonraları disfori diyeceğim şeyin ilk birkaç sirayetini hissettiğimi hâlâ hatırlıyorum. Z Kuşağı’ndan olan her çocuğun yaptığını yaptım: Tumblr'a daldım ve umutsuzluk içinde o korkunç hissi açıklayacak bir şeyler aradım. Hashtag'lerin ve askblog'ların içinde biraz dolandıktan sonra, tutunacak bir şey buldum: Trans. Trans erkek olmak anlamlı geldi. Bu, deneyimlediğim disforiyi, elbisemdeki ve hobilerimdeki maskülenliğe meyli açıklığa kavuşturdu. O vakitler tanıştığım trans oğlanlar, yaşamıma en etki eden insanlar arasına hızla girdiler. Bir tavsiye blogunda moderatör oldum, tüm kalbimle kendimi topluluğa verdim, ta ki yaptığım ve söylediğim her şey bir şekilde gelip kimliğime bağlanana kadar. Anneme, arkadaşlarıma açıldım ve kendim için yeni bir isim ve ‘o’ (he/him) zamirini kullanmaya başladım. Etrafımdaki herkesi, tartışmasız bir şekilde olduğum halimle kendim olduğuma ikna etmek için elimden gelen her şeyi yaptım. 

Lise yıllarım boyunca bir terapistle görüşmeye başladım ve toplumsal cinsiyetle olan mücadelelerim ve bedenimin bana nasıl ihanet ettiği hakkında konuştum. Hormonal doğum kontrolü yolunu denememin ve regl döngümün en disforik hallerini yönetmekte çuvallamamın ardından testosterona başlama karar verdik. İstediğim her şeyin nihayet gerçekleşeceğinin farkına varmışlığımın verdiği ışıltıyla eve doğru yaptığım o otobüs yolculuğunu hâlâ hatırlıyorum. Etrafımdaki herkese bunu söyledim ve onlar da benim adıma mutlu oldular. Artık tek yapmam gereken doktorumu aramak ve bir zaman belirlemekti. İlk hafta geçip gitti ve kendime, okulda çok yoğun olmam sebebiyle ilk testosteron konsültasyonunu ayarlamak için terapistimi arayamadığımı söyledim. Ertesi hafta arkadaşlarla dışarı çıkmıştım. Ondan sonraki hafta, şey işte, zaman bulamamıştım. Ben farkına bile varmadan birkaç ay geçmişti bile ve arkadaşlarım neden henüz T’ye başlamadığımı merak ediyorlardı. Kendime bunun kaygıdan, zamanlama sıkıntısından ya da basit bir tembellikten olduğunu söyledim, ama korkunç gerçek şu ki bunu yapmayı istemiyordum. 

E ne yapacaksın o zaman? Bitiş çizgisine 2 adım kalaya kadar her şeyi yapmışsın ve ta en başta, yarışa girmeyi asla istemediğini fark etmişsin. Bu, yaşamı değiştiren türden bir farkındalık. Hayatımdaki çoğu yetişkin bana kimliğimi bilemeyecek kadar genç olduğumu söylemişti ve kendi yaşımdaki insanlar bile bunu dikkat çekmek için yaptığımı düşünüyorlardı. “Evre” benim için pis bir kelimeydi; ima edilen şey, adeta ben büyüdükçe nihayetinde üzerime dar gelecek bir kostüm gibi, çocuksu bir kimlik performansıydı. Zamanla savunmacı bir tavır benimsedim ve konuyu açmaya bile cüret eden herkese geçişimin sonlandığını bastıra bastıra söyledim. Haliyle, artık bununla aidiyet kurmadığımın farkına varmak canımı yaktı. Sanki kim olduğuma dair tüm temel, bir kilim gibi altımdan sökülüp alınmıştı. Yaşamımın son beş yılını asla bana ait olmamış bir kimlik için mücadele ederek geçirmiştim. Aylarca bunu herkese söyleyecek cesareti bulmaya çalışarak acı çektim. Yıllar boyunca yaptığım tüm o işleri nasıl geri alabilirdim ki? Bu halimle tüm trans arkadaşlarıma dair ne demiş oluyordum? Onlara da mı ihanet ediyordum? Hepimiz o çirkin kelimenin yükünü paylaştık, hepimiz hayatımızın bir döneminde bir evreden geçiyor olmakla suçlandık ve bunu itiraf edersem onları da benimle birlikte yıkacağımdan korktum. Şu anda kulağa ne kadar tuhaf geliyor olsa da, trans deneyiminden vazgeçerek bir şekilde onun geçerliliğine zarar vermekten korkuyordum.

Kuirsen, tüm cevapları elinde hazır bulundurman için bir baskı oluyor. Genç olsan, kim olduğunun sınırlarını zorluyor olsan bile, dünya senden konumunu koruyabilmeni bekliyor; diğer türlü, bir yalancı veya özel olmaya çalışan olgunlaşmamış bir çocuk olarak etiketleniyorsun. Paylaşılmış toplumsal cinsiyet deneyimlerimiz sebebiyle bağ kurduğum insanları hayal kırıklığına uğratmaktan korkmuştum. Hata yapmış olmanın beraberinde gelecek eleştiri ve yargılara kendimi açmaktan korkmuştum. Her şeyimi verdiğim topluluklardan çekildim, bütün bio’larımdan zamirlerimi çıkardım ve hasar kontrolü yapmak için kendi dünyama çekildim. Kendimi imkânsızlıkla yoğrulmuş bir soruyla yüzleşirken buldum. Eğer bir erkek değildiysem, neydim? Hâlâ kadınlıktan uzak duruyordum ama artık bu hissiyatın bir adı yoktu. Her türlü niyet ve amaç temelinde, herhangi bir kimlikten yoksundum.

Uzun bir zaman boyunca, yaşamımın o dönemine dönüp baktığımda utandım. O yıllarda olduğum erkeği öldürmek için her şeyi yaptım. Adını gömdüm ve internetten resimlerini sildim, ama o erkek kafamın içinde dolanıp durdu. Ben kendimi yeniden keşfetmeye çalışırken omzumdan bana bakarak sadece bir hayaletin yapabileceği o ürkütücü halde havada asılı kaldı. Eğer o versiyonum gerçek ben değildiyse, sezgilerime bir daha nasıl güvenebilirdim? Keşke sana bunu düzelttiğimi, beynimin kıvrımları arasında bir yerde bir düğme bulduğumu ve bu suçluluğu ortadan kaldırdığımı söyleyebilseydim, ama bunu asıl yapabilen şey zamanın kendisi oldu.

Kendimin eski versiyonuyla uzunca bir süre oturdum ve kaçınma, inkâr ve biraz öfkenin ardından nihayet ona şöyle bir bakmak için kendime alan tanıdım. Bunu yapınca, o versiyonumla o kadar da farklı olmadığımızı anladım. Yalan söylemiyordum, bana yalan söylenmiyordu ya da çevremden kaynaklı uzun süreli bir hezeyan yaşamıyordum. O yıllarda ben o oğlan oldum. Ben tüm özgünlüğümle, tamamen ve bir bütün olarak oydum. O oğlandan kurtulamamıştım, çünkü o ölmemişti, büyümüştü. Onun kim olduğu, şu anda kim olduğumla tamamen ilgiliydi ve o şemsiyenin altındayken öğrendiklerim, şimdiki yaşamımı nasıl yönlendirdiğimi hâlâ besliyordu. Kimliğimin içinde kendimi sağlam hissetme arzum hıphızlı bir şekilde bir akışkanlık korkusu haline gelmişti.

Şimdilerde merak ediyorum, bir vakitler kendime daha fazla keşif fırsatı vermiş olsaydım, şu anki kimliğimi daha erken bulabilir miydim? Ama artık, bir zamanlar olduğum çocuktan dolayı pişman değilim. Biz, şimdiye kadar olduğumuz her bir insanın toplamıyız ve olacağımız tüm insanların kurucu temeliyiz. Tünelin ucundaki o rahatsız edici hakikat, bunun bazen bir evre olması. Bazen bir şeyden öyle emin olursun ama bir bakarsın o, kalıcı kimliğin değildir. Bazen kendin için kullandığın zamirleri her yıl, adını her iki yılda bir değiştirmişsindir. Kimliğini on yıl veya birkaç hafta tutsan da tutmasan da, o süre önemli oluyor çünkü bu, senin kim olduğunun bir parçası. Şu anda naikiliyim ve belki de her zaman naikili olmayacağım, ama şimdi olduğum kişiye her şeyimi vermeyi bir borç biliyorum.


Etiketler: yaşam, dünyadan
İstihdam