17/04/2018 | Yazar: Sultan Keleş
Yudit Namer, ‘feminist psikoterapi’ başlıklı dersiyle Ege Üniversitesi’nde öğrencilerle bir araya geldi.
Yudit Namer, ‘feminist psikoterapi’ başlıklı dersiyle Ege Üniversitesi’nde öğrencilerle bir araya geldi. Etkinliğe çok sayıda öğrenci ve akademisyen ilgi gösterirken, Yudit Namer feminist psikoterapinin tarihi, oluşumu, dayandığı temeller ve hedefleri üzerine konuştu.
Feminist psikoterapi alanında uzman, Biefeld Üniversitesi Halk Sağlığı Bölümü’nde çalışan Yudit Namer, Ege Üniversitesi Psikoloji Kulübü’nün etkinliğine skype bağlantısıyla katılarak ‘feminist psikoterapi’ üzerine öğrencilere ders verdi. Etkinliğe başta psikoloji bölümünden olmak üzere, çok sayıda alandan öğrenci ve akademisyen katıldı.
Yudit Namer, öğrencilerle selamlaştıktan sonra derse başladı. Yudit Namer derste feminist psikoterapi tarihi, oluşumu, eleştirileri, dayandığı temeller ve hedefleri üzerine konuştu. Yudit Namer’in konuşmalarından dikkat çeken bazı noktalar şöyle:
“Hasta olarak görülen kadınlık hali, toplumsal cinsiyet normlarına uymamaktan kaynaklanıyor”
“Bugüne kadar psikoloji tarihine bakarsak, erkeklerin yarattığı birtakım kuramları görüyoruz. Örneğin psikanaliz dediğimiz yaklaşımın başlangıcı, bilişsel-davranışçı terapinin başlangıcı hatta hümanist psikolojinin başlangıcı ya da oluş aşamalarında en azından kadınların çok fazla barındırmamış ve hepsi uzmanın erkek, hastanın kadın olduğu yaklaşımlar. Psikanalizin ilk yazılarına bakarsak, ilk vakalarına bakarsak mesela çoğunlukla kadınların ifade edemedikleri cinselliğin histeri olarak ortaya çıktığından bahsediliyor. Aslında hasta olarak görülen kadınlık hali, toplumsal cinsiyet normlarına uymamaktan kaynaklanıyor. Toplumsal cinsiyet normlarına uymayan her kadının bir noktada patolojik adlandırıldığı modeller bunlar. “Bu ataerkil psikolojiye nasıl bir yanıt üretebiliriz”in cevabını vermeye çalışıyor feminist psikoterapi. Bu da son merkezi yaklaşımı ortaya çıkarıyor. Feminist psikoterapinin de başlangıcı, ilk modeli bu diyebiliriz. Ortaya çıkışı da 2. Dalga Feminizmin bir ürünü.”
“Ataerkil ilişkilere başkaldırdığımız gibi, ataerkil terapi ilişkilerine de başkaldırabiliriz”
“Feminist psikoterapi, kişisel olanın politik olduğu esasına dayanır. Psikoterapinin de haliyle kişisel olduğu kadar politik olduğunu, politik dünyadan uzak bir öznelliğin, kişiselliğin olamayacağını söylüyor. Davranışlarımız, düşüncelerimiz toplumsal faktörlerden bağımsız değil. Bir patoloji belki burada aranmalıdır. Ataerkil ilişkilere nasıl başkaldırıyorsak, ataerkil terapi ilişkilerine de aynı şekilde başkaldırabiliriz, diyor. Başkaldırının yollarını da beraber örgütlemek (danışan-terapist) gibi bir talebi var. Bunun nasıl yapılabileceğinin yolları da farklı güç dengelerinin görünür kılınmasından geçiyor. Örneğin evlilik içinde yaşanan bir şeyi konuşurken, evliliğinde nasıl bir kurum olduğunu konuşabilmek gibi mesela.”
“Feminist terapi, tek başına bir ekol olarak yetmez”
“Feminist terapi, tek başına bir ekol olarak yetmez. Hangi yaklaşımla çalışıyorsanız, onu çerçeveleyecek bir dünya görüşü, perspektif aslında. Psikoterapiye başka bir yerden, politik bir yerden bakmak gerekliliği üzerinde durur. Feminist psikoterapi hem terapisti hem danışanı tüm baskılara karşı durmak için güçlendirmeye çalışır, bu güçlendirmeyi de birlikte, ilişki içerisinden kurar. Eşitlikçi ilişki merkezdedir. Bağın iyileştiriciliği önemlidir. Bütün tanı yöntemleri, değerlendirmeyi yapan kişinin deneyimlerine bağlıdır. Feminist psikoterapi, tanı koyarken patoloji çerçevelendirmelerine mesafeli yaklaşır, sınıflandırma sistemlerini eleştirir ve tanının varsaydığı sosyal norma uyma zorunluluğuna dikkat çeker.”
“İsyan, terapi odasında başlıyor”
“Feminist terapide hedef, uyum değil değişimdir. En önemli iddialarından biri de budur. Hastalıklı sisteme bir insanı uydurmaya çalışmaz. Öyle bir değişim, dönüşümden bahseder ki, psikoterapist ve danışanın da hem kendini hem sistemi dönüştürmeye adım atması hedeflenir. Sosyal eylemlilik de hedeflenir, sosyal eylemlilik yeni baştan bir öznellik kazanmak da olabilir. Eylemliliğin kendisi de terapötiktir. Psikoterapinin de kuralları üzerine konuşmak gerek. Çünkü insana dair hiçbir şey o kadar genel-geçer değildir. Terapistin bunların üzerine konuşmak için yer açması gerekir. Esasında isyan, terapi odasında başlıyor.”
İlgili haber:
‘Özgecan’ın en büyük mirası utanç duygusunu iade etmek olacak’
Etiketler: insan hakları, sağlık